Lexx

Galaktik Tiranlıktan Kaçış: Lexx

“Ben Lexx… Her iki evrendeki en güçlü kitle imha silahıyım. Gölge Hazretleri tarafından yönetilen Cluster’da büyüdüm. Orada yiyecek boldu. Kaptanım Stanley Tweedle ve onun için gezegenler havaya uçurdum.”

Lexx; Kanada, Almanya, İngiltere ve ABD ortak yapımı eğlenceli bir uzay operası. Dizide, mükemmel biçimde kurgulanmış ilk sezonun ardından, temponun kaçınılmaz olarak düştüğü bir ikinci sezonla karşılaşıyoruz. Üçüncü sezonda yaşam ve ölüm, cennet ve cehennem üzerine derin varoluşçu düşüncelerle yoğrulup, son sezonda da nihayet her iki evrendeki en kokuşmuş ve kötülük dolu gezegen olan Dünya’nın değişimine tanıklık ediyoruz.

Lexx, şimdiye dek sizi ekran karşısına mıhlayan en yaratıcı, eğlendirici ve cüretkar bir görsel şölen olma iddiasında. İlk sezonun ardından kendinizi diziye öyle bir kaptırıyorsunuz ki artık durdurulmanız bile mümkün olmuyor. Saatlerce ekran karşısında oturarak art arda iki, üç, dört bölüm izledikten sonra kendinize birkaç hafta, hatta birkaç aylık bir nefes alma süresi verme gereği duyuyorsunuz. Ama kısmen insan aşk kölesi, kısmen de Cluster kertenkelesi olan ve 1. sezonda Eva Habermann, izleyen sezonlarda ise Xenia Seeburg tarafından canlandırılan Xev Bellringer gibi bizler de tuhaf doğamız ve sebat gücümüzün etkisiyle izlemeye devam etmek zorunda kalıyoruz.

Lexx 2
Lexx karakterleri

Lexx bize, Işık Evreni’nde böceklerin yol açtığı ve binlerce yıl boyunca süren böcek savaşları sonucunda oluşan distopik bir atmosfer sunuyor. Gölge Hazretleri’nin (Walter Borden) totaliter rejimi altındaki tüm insanlar evrende bir yere atanmıştır. Oluşan sıkıntılar, kişiler başka yere atanarak, sürgün edilerek veya öldürülerek çözülmektedir. Bir erkeğin eşi olmak üzere yetiştirilmiş olağanüstü şişman ve evcimen bir kadın olan Xev, ergen kocası kendini reddedince yeniden atanmak üzere geri gönderilmiştir.  Tam da moleküler olarak bir aşk kölesine dönüştürülmek üzereyken Gölge Hazretleri’ne karşı ayaklanan isyancılar çıkagelir. Xev, yeniden atanma makinesine girmeye hazırlanırken makineye bir de Cluster kertenkelesi düşer. Böylece aniden güzel ve süper seksi bir hale dönüşen Xev, üstüne bir de bir kertenkelenin kişiliği ve fiziksel kıvraklığını da bünyesine katar. 790 modeli ev tipi bir robot, tam bir aşk kölesi muamelesine maruz kalarak Xev’e çılgınca aşık olur.

İşçi tulumu ve başındaki kepi ile tek derdi birilerini yatağa atmak olan Stanley oldukça mide bulandırıcı bir tiptir. Gölge Hazretleri tarafından sorun çıkaran gezegenleri havaya uçurması için tasarlanan güçlü bir böcek-makine olan Lexx’in anahtarı tuhaf rastlantılar sonucunda isyancılardan Stanley’in eline geçer. Kilit, biyolojik olarak Stanley’in DNA’sına kodlandığı için artık Lexx’e kumanda edebilecek tek kişi odur.

Lexx 3
Böceği andıran canlı uzay gemisi Lexx…

Brunnen-G isyancılarından geriye kalan tek kişi olan Kai ise, 2.000 yıl önce ölmüş ve Cluster’ın suikastçılar ordusuna katılmıştır. Proto-kan ile hayata tutulan Kai, Lexx’i geri alması için kriyostatik halden çıkarılarak uyandırılır. Birinci sezonun tamamı, böcek savaşlarının altında dönen entrikaların açığa çıkarılmasına, Kai’ın Stanley, Xev ve 790 ile aynı tarafta yer alarak Işık Evrenini yok etmesine ve ondan daha da korkunç olan karanlık evrene yol almasına neden olan kaygan ittifaklar üzerine yoğunlaşır.

İlk sezondaki son derece renkli karakterlerden Mantrid (Dieter Laser) çürümekte olan bedenini sistemli biçimde robot parçalarıyla değiştirerek yüzlerce yıldır hayatta kalan, deri giysiler ve zincirler içinde her ihtiyacını gideren erotik erkek kölesini yanından ayırmayan bir dahidir. Giggerota (Ellen Dubin) ise, kelimenin tam anlamıyla “erkekleri yiyen”, kurbanlarının derisinden yapılmış bir giysi giyen ve Stanley’i “deri ziyanlığı” olan gören bir kadındır. Giggerota’nın midemizi kaldırdığını ve Lexx tarafından buharlaştırılmasına çok memnun olduğumuzu itiraf etmeliyiz. Öte yandan, tıpkı Kai gibi, Lexx’te kimse gerçekten “ölmez”.

Lexx TV series (1997-2002) Paul Donovan, Lex Gigeroff, Jeffrey Hirschfield - Starring Brian Downey, Michael McManus, Xenia Seeberg, Nigel Bennett, Patricia Zentilli, Rolf Kanies, Louise Wischermann, Eva Habermann and Ellen Dubin - dvdbash.wordpress.com
Soldan sağa: Kai, Xev ve Stanley. Kai’nin elindeki robot kafa ise, 790

“Keşke bir kolum olsaydı, o zaman tek bir baş olmaktan kurtulurdum. Hem bir kolum olsaydı Tweedle’ı boğabilirdim de!” – 790

Aktris Habermann’ın çalışma takvimine uymaması nedeniyle diziden ayrılmasının ardından Xev rolünün başkasına verilebilmesi için Xev’in öldürülerek yeniden oluşturulması gerekmiştir. Bu kayıpla yıkılan 790, Xev’in ardından berbat ama çok eğlenceli şiirler yazarak bitmeyen bir yas tutar. Hatalı bir yeniden programlama nedeniyle bu kez Kai’a aşık olduğunda ise Xev için duyduğu ateşli aşk yerini nefrete bırakacaktır. 790’ın aşk saplantısı daha önce izlenen hiçbir şeye benzemez: Aşkını fiziksel olarak da yaşayabilmek için kendine zorla bir beden yaptırır ve sonunda da gözü dönerek Kai’a sahip olmak için herkesi öldürmeyi göze alır. Stanley’e karşı nefreti dizide süreğen bir espriye dönüşür.

Xev’in ölü Kai’a olan karşılıksız aşkının insanın içini sızlattığına değinmeden geçemeyeceğiz. Seks yüklü bir aşk kölesi olan Xev, fiziksel veya duygusal olarak hiçbir şey hissetmeyen Kai’dan en ufak bir elektrik alamaz. İkinci sezonun tümü yaşanan cinsel hayal kırıklıklarına yoğunlaştığından son derece tekdüze ve sıkıcıdır. Stanley ve Xev’in seks uğruna içine düştükleri sıkıntılar tiyatroda eğlenceli olabilirse de, bir Cluster kertenkelesinin enerjisi ile dolu yeni üretilmiş bir aşk kölesinin 3. sezona kadar bakire kalmasında ısrar etmek izleyici için çekici değil, bıktırıcı oldu.

lexx 7
Ateş ve Su gezegeni

Üçüncü sezonda Lexx’in mürettebatı Karanlık Evren’deki iki gezegen olan Ateş ve Su arasındaki savaşa karışır. Prens (Nigel Bennett) kötücül Ateş gezegeninin ölümsüz yöneticisidir ve rüya gibi bir yer olan Su gezegenini yok etmek istemektedir. Bu sistemde savaş gemileri sıcak hava balonları biçimindedir ve bizler de kendi mürettebatımızın mahsur kalarak gezegenden gezegene gitmek için bu hava gemilerini kullanmalarını izleriz. Stanley, Su gezegeninden genç bir voleybolcu olan Bunny’ye (Patricia Zentilli) aşık olsa da, Bunny “bir türlü uyum sağlayamayan” bir Su gezegeni sakini olan ve ikili oynayan Fifi (Jeff Pustil) tarafından öldürülür. Kaşiflerimiz (Kai hariç) ancak yavaş yavaş aslında bu gezegendeki tek canlı varlıkların kendileri olduklarını fark ederler. Her iki gezegende de kimse doğduğunu hatırlamamaktadır; bir gün birden bire kendilerini orada bulmuşlardır.

Mürettebatın başka yerlerden tanıdığı kişiler de burada yeniden ortaya çıkar. Örneğin Giggerota artık bedensiz bir ateş kraliçesidir. Kai ile Prens, Bergman’ın Yedinci Mühür filmine ilginç bir gönderme yapan bir satranç oyununda karşı karşıya geldiğinde Lexx’in mürettebatının hayatta kalma çabası bir ölüm kalım savaşına dönüşür. Kai, Prens’i yenerse yaşamı bağışlanacaktır. Bu sahne belki de tüm dizideki en etkileyici zafer sahnesidir.

Lexx 6
Dünya

Dördüncü sezon, Ateş ve Su gezegenlerinin yok olmasından sonra, yaşayan tüm ruhların göç ettiği Dünya’da geçer. Bunny ise Dick Cheney’in çakması haline gelen Prens’e dalkavukluk etmekten daha öte bir çapı olmayan ABD başkanı Reginald J. Priest’in (Rolf Kanies) seksi ve ahmak karısıdır artık. Entrikalar, isyancılar, bir Kanada tavernasındaki uyduruk müzikler ve her zamanki gibi seks (özellikle de Xev’in katıldığı ve sonunda kazananla birlikte olmayı vaat ettiği The Bachelorette benzeri reality show çok eğlencelidir) yozlaşmanın keyfini çıkaran bu sezonu dolduran unsurlardır. Lexx’in sonunda tanıdık bir ortama gelmesi bilimkurgu atmosferini bir nebze zayıflatsa da, dizi keskin bir hiciv içerir ve büyük finali de son derece başarılıdır.

Lexx zaman içinde derinleşse de, temel taşları her zaman yemek ve sekstir. Uzay gemisi Lexx, canlı bir varlık olduğundan gücünü koruması için müthiş boyutta organik madde yemesi gereklidir. Eğer kendisi yemek yemezse, Stan ve Xev için penis biçiminde bir tüpten gönderdiği bulamaç kıvamındaki yiyeceği de üretemez. Stanley’in tek aşkı yalnızca insan biçimini almakla kalmayıp, aynı zamanda bir insanı veya bütün bir gezegeni yutabilen bir bitki olan Lyekka’dır (Louise Wischermann). Stanley’i asla yemese de, sık sık “kurt gibi acıkarak” Dünya için Japon korku filmlerini tiye alan türden bir tehdit oluşturur. Aslında yaşayanları tehdit eden tehlikeler genellikle kendilerinden daha büyük ve güçlü bir şey tarafından yenilmek gibi çok ilkel bir takım kaygılardan kaynaklanmaktadır.

lexx8

Lexx’de Tim Curry, Barry Bostwick, Malcolm McDowell ve Rutger Hauer gibi bir dizi ünlü oyuncu da rol almıştır. Gösterişli ve sarışın Habermann’ı, karakterine daha derin bir duygusallık kattığı için daha çok sevdiğimiz bir gerçek. Seeburg, çoğu zaman pörtlek bir çift dudaktan daha fazlasını ifade etmediğinden ona fazla ısınamıyoruz. Downey’nin, Stanley’i hiçbir zaman tam olarak kötülüklerinden arındırmaması ise takdir edilesi bir tavır oldu. Zaman içinde, özellikle arzu nesnesi Xev’e karşı dostça davranmaya başlasa da, kişiliğini asla yitirmedi. Gerçek bir ölüm yaşadıktan sonra Araf’ta kalma cezası aldığında buradaki görevi bir bisikletin pedallarını çevirmeyi sürdürmekti, aksi halde bir giyotin kafasını uçurmaya hazır olarak bekliyordu. Ama bu gerçekleştiğinde bile kendisini yine bisikletin üzerinde sonsuzluğa kadar aynı rutini tekrarlarken buldu. Aslında bunun onun için uygun bir ceza olduğunu söyleyebiliriz.

Kai ise kesinlikle en sempatik karakter. Aslında bir suikastçı olduğu göz önüne alındığında bu oldukça iddialı bir ifade. Gölge Hazretleri’ne olan sadakatinden arındıktan sonra hayatta başka bir amacı kalmadığından temel olarak Stan ve Xev’e yardım etmeye başlar. Gerçek duyguları yoktur, yalnızca zaman zaman duygularının kalıntılarını yaşar. Yine de dizi, onun arada sırada da olsa biraz karakter göstermesini sağlayacak kadar zeki yazarlara sahip. Her bölümün açılışında mırıldandığımız ve kulakta kalıcı bir melodisi olan Brunnen-G Savaş Şarkısı’nı söylediğinde o güzel sesini duymak gerçekten keyif verici.

Lexx’in oldukça “cıvık” bir görünümü var. Her yerde görülen böcek biçimindeki dokular, vücut parçaları, içinden beyin görünen başlar, Lexx’in üzeri zarla kaplı vıcık vıcık iç organları, kanlı işkence odaları ile süslü kıyafetler içindeki sıçana benzer canlılar neredeyse kokusunu hissedebileceğiniz somut, terli ve ormansı bir atmosfer yaratıyor. Suikastçıların ölümden sonra “yaşayabildiği” ve yaşayanların da kriyostatik ortamda sonsuza kadar canlı tutulabildiği bir evrende zaman kavramı da anlamını yitiriyor. Buna rağmen bir ölüm hiç beklenmedik bir anda geliyor. Yine de, bu ölüm bile sonunda umut vaat ediyor. Kısacası, Lexx’in yaratıcılarının alev alev yanan zihinleri sayesinde Dante’nin cehenneminden geçtik, ama sonunda ışığa kavuştuk diyebiliriz…

Hazırlayan: Gamze Özfırat

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

defying-gravity

Uzayda Gizem: Defying Gravity

2052 yılında Antares‘in 8 kişilik mürettebatı, görünüşte araştırmalar yapıp insanlığın bilgisini genişletmek için Güneş Sistemi’nin …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et