Avustralya’da çekilen ve 1999 Mart’ında Sci-Fi Channel’da seyirciyle buluşan Farscape, toplam dört sezon boyunca yayımlandı ve Peacekeepers Wars adlı bir mini diziyle sonlandı. Kullandığı başarılı makyaj ve kukla sanatının yanı sıra ekranlara taşıdığı birbirinden ilginç karakterleriyle de büyük ilgi uyandırdı. Öyle ki, zaman içinde televizyon dünyasına damga vuran eşsiz işlerden biri olarak anılmaya başlandı. Dizinin yaratıcısı Rockne O’Bannon, daha önceki çalışmalarıyla da tanınan bir isimdi, ancak bu projelerin hiçbiri Farscape ile kıyaslanabilecek düzeyde değildi. Kuşkusuz bu başarının ardında iyi oyunculukların ve derinlikli karakterlerin varlığı yatıyordu. Diziyi sürükleyen karakterlerden biri de Virginia Hey tarafından canlandırılan Pa’u Zotoh Zhaan‘di.
Karakterimiz, hem fiziksel hem de ruhsal özellikleriyle karmaşık ve derin bir figür olarak karşımıza çıktı. Göz alıcı mavi teni, dingin ama güçlü duruşu ve benzersiz biyolojik yapısıyla diğer karakterlerden farklıydı. Kendisi bir Delvian‘dı. Farscape evreninde Delvianlar, yüksek zekâ ve empati yeteneğine sahip gelişmiş bir bitki türüydü. Kaderin bir cilvesi sonucu Moya‘da yolları kesişen diğer ekip üyeleri gibi Zhaan’in de acılarla dolu trajik bir geçmişi vardı. Bu yazıda karakterin biyografisine, biyolojik özelliklerine, ilişkilerine ve ekip içindeki rolüne odaklanacak, neden bilimkurgu hayranlarının kalbinde özel bir yere sahip olduğunu anlamaya çalışacağız.
“Halkım arasında bile bir tür anarşistim. Hatta önde geleniyim. “
Zhaan, türünün ana gezegeni olan Delvia‘da doğdu. Burası, Delvian Seek adlı baskın bir dinin kontrolündeydi ve Pa’u rahipleri tarafından yönetiliyordu. İktidardaki rahip grubunun başında ise Pa’u Bitaal vardı. Çok geçmeden Zhaan ile Bitaal arasında tehlikeli bir yakınlaşma başladı. Bitaal için Zhaan hem bir sevgili hem de bir danışmandı. Ne var ki bu birliktelik, Bitaal’in iktidarını devretmeye yanaşmaması yüzünden kısa sürede bozuldu. Daha da kötüsü Bitaal, iktidarını güvence altına almak adına Barış Muhafızları‘ndan destek istedi. Onun bu kararı yüzünden Delvia’da manzara bir anda değişti. Tüm muhalif gruplar Barış Muhafızları‘nca ya tutuklandı ya da sürgün edildi. Artık tüm gezegene teokratik bir polis devleti hâkim olmuştu.
Siyasi iktidarın hışmına uğrayanlardan biri de Zhaan’ın babasıydı. Babasının yakalanıp bir asteroit kampına kapatılması, Zhaan’de Bitaal’e karşı büyük bir nefretin doğmasına yol açtı. Halkına, gezegenine ve ailesine ihanet eden bu adamdan iğreniyordu. Zhaan, bir zihinsel birleşme sırasında nefretine ve intikam alma arzusuna daha fazla karşı koyamayarak Bitaal’i öldürdü. Ancak bu süreçte kendi zihninde de onulmaz yaralar açtı. İşlediği cinayetin ardından Barış Muhafızları tarafından yakalanıp tutuklanması uzun sürmedi. Ağır koşulları ve yüksek ölüm oranlarıyla nam salmış Mekkar VII‘ye kapatıldı. Tutsaklık süresince Zhaan, gitgide dengesini yitirmeye ve içindeki karanlığa teslim olmaya başladı. Uzun döngüler sonunda tutsaklıktan kaçıp Moya’ya geldiğinde kendini hâlâ bir vahşi ve katil olarak tanımlıyordu.
Moya’da bir grup kaçakla birlikte geçirdiği süre boyunca iç huzurunu ve dengesini yeniden sağlamaya çalıştı. Bu uğurda tekrar dine sarıldı ve şiddete eğilimli yanını yavaş yavaş kontrol altına almayı başardı. Hayatının geri kalanını bir Delvian Seek rahibesine yaraşır şekilde sürdürmeye karar verdi. Yine de tümüyle arınmış değildi. Zaman zaman zihninin karanlık tarafına yenildiği de oluyordu. Bunu aşmanın tek yolu ise kendisini affetmekten geçiyordu. Yüksek bilinç seviyesi ve güçlü manevi değerleri nedeniyle kendisiyle ve geçmişiyle barışması sanıldığı kadar kolay olmadı. Ancak bu yolculukta ekip arkadaşlarından büyük destek gördü. Ekibin zaman içinde bir aileye dönüşmesi, Zhaan’in de kendi değerini ve rolünü anlamasını kolaylaştırdı.
Arada çılgınlıklar yapsa da, zamanla ekip arkadaşlarının gözünde saygın bir rehbere ve bilgeye dönüştü. Spritüal ve empatik doğası sayesinde ekip üyelerinin her biriyle yakınlaşmayı ve onlara rehberlik etmeyi hayat amacı hâline getirdi. Bu tutumuyla da daha fazla saygınlık kazandı. Örneğin ekibin dünyalısı John Crichton‘a, içinde bulunduğu bu yeni ortama uyum sağlayabilmesi için yardım etti. Pilot ve Moya için her zaman değerli bir arkadaş oldu. Kibirli Rygel‘a ve eski bir Barış Muhafızı olan Aeryn Sun‘a daima sabırla ve anlayışla yaklaştı. Yine zaman zaman flörtleştiği Ka D’argo‘nun Moya’daki en saygı duyduğu kişiydi. Bilhassa ekibe sonradan katılan Chiana‘ya karşı tam bir anne şefkatiyle yaklaştı ve bu toy kadına yol göstermeye çalıştı. Chiana gibi ekibe sonradan dâhil olan Stark‘la ise çok özel ve derin bir bağ kurdu.
Yaşadığı deneyimlerin de etkisiyle Zhaan, iç dengesini büyük oranda sağlamayı başararak dokuzuncu seviye bir Delvian Seek rahibesine evrildi. İçindeki karanlık tarafı kabul edip onunla yaşamayı öğrenmesi, büyük bir değişimi de beraberinde getirdi. Çok daha olgun ve bilge bir kişilik olma yolunda hızla ilerledi. Arada hem inancını hem de bastırdığı karanlık yanını gün yüzüne çıkaracak şeyler yaşasa da her birinden ders almayı bildi. Gerçi onun bu ruhani yönü, diğer ekip üyelerinin pragmatik ve materyalist yaklaşımıyla çoğu zaman tezat oluşturuyordu. Dolayısıyla Zhaan, yolculuğun daha spritüal ve felsefi tarafında yer alan önemli bir figürdü.
Zhaan ile ekibin geri kalanı arasındaki bu farklılığın bir başka boyutu ise biyolojiydi. Her şeyden önce Zhaan, temel anlamda bir bitkiydi. Baştan aşağı mavi ve tonlarının hâkim olduğu bir cilt rengine sahipti. Aynı zamanda hayatını fotosentez yaparak sürdürmek zorundaydı. Dolayısıyla onu geminin en çok yıldız ışığı alan bölmesinde çırılçıplak soyunmuş ve kendinden geçmiş bir hâlde bulmak mümkündü. Karanlıkta ya da ışığın az olduğu ortamlarda uzun süre kalması, fiziksel ve ruhsal sağlığı açısından yıkıcı sonuçlar doğurabiliyordu. Yüz hatları zarif, simetrik ve neredeyse heykelsiydi. Saçsız kafası, vücudunun geri kalanında olduğu gibi birtakım hoş ve renkli beneklerle süslüydü. Genellikle doğal tonlara sahip bol giysiler tercih ediyordu. Bu sade ama etkileyici tarzı, hem dingin hem de otoriter bir figür gibi görünmesini sağlıyordu.
Zhaan’ın belki de en ilginç özelliği psişik yeteneğiydi. Dilediğinde zihnini bir başka zihinle birleştirip kaynaştırabiliyordu. Empati ve telepati konusunda bir uzmandı. Diğer varlıkların düşüncelerini hissedebiliyor ve duygularını paylaşabiliyordu. Bu sayede muhteşem bir arabulucuydu. Tabii bu yetenekleri, aynı zamanda kendisine ağır sorumluluklar da yüklüyordu. Şifalı bitkiler ve karışımlar konusunda ise oldukça hünerliydi. Sık sık ekip arkadaşlarını kendi hazırladığı karışımlarla iyileştiriyordu. Ayrıca eğer isterse bunları bir çeşit zehir ve patlayıcı olarak da kullanabiliyordu. Dizinin ilerleyen bölümlerinde 10. seviye bir rahibe olmayı da başaran Zhaan, o aradığı iç huzuru ve dinginliği sonunda buldu. Maneviyatı hiç olmadığı kadar güçlendi. Hatta arkadaşları uğruna kendini feda etmekten bile çekinmedi. Bir görev sırasında Aeryn Sun’un hayatını kurtarabilmek adına tüm iç enerjisini harcadı. Bu süreçte büyük ölçüde zayıfladı ve ölümcül bir hastalığa yakalandı. Arkadaşları onu kurtarmanın yolunu arasa da o huzurlu bir vedayı tercih etti.
Karaktere erken veda etmemizin en önemli nedeniyse aktris Virginia Hey’in sağlığıydı. Rolü için büyük çaplı makyaja maruz kalan oyuncuda böbrek hasarının oluştuğu anlaşıldı. Sonlara doğru daha kapalı giysiler giydirilmesine ve bu sayede daha az makyaj yapılmaya çalışılmasına rağmen komplikasyonlar giderilemedi. Dizi yapımcıları, oyuncuya duyduğu saygının da etkisiyle rol için başka bir isimle anlaşmadı ve karakteri hikâyeden çıkardı. Kısacası Pa’u Zotoh Zhaan, Farscape evreninde sadece bir figür değil, aynı zamanda bir felsefenin de ete kemiğe bürünmüş hâliydi. Dolayısıyla dizinin hikâyesi, bir bakıma Zhaan’in kendisiyle barışma hikâyesi olarak da değerlendirilebilir…