Efsanenin Dönüşü – Star Trek: Picard

Kişisel anlamda duygusal bir aydınlanma ve sığınma ihtiyacınız mı var? Bilge birinin gelip hatalarınızı düzeltmesini mi istiyorsunuz? O zaman bilimkurgunun en bilinen ve saygı gören karakterlerinden birinin geri dönme zamanı gelmiş demektir.

Star Trek: Picard, 1987 ve 1994 yılları arasında yayımlanan Star Trek: The Next Generation dizisinin devamı niteliğinde. TNG, 60’lı yıllardaki orijinal versiyonuna oranla daha az ilgi çekti, ama hayranlarınca Shatner/Nimoy dönemine göre daha başarılı bir güncelleme olarak anıldı. Star Trek: The Next Generation haklı başarısını, kapitalizm sonrası insanlığın yeni keşif ve gelişimlerine odaklı ilginç fikirlere borçluydu. Bunun yanı sıra Patrick Stewart’ın üstlendiği Jean-Luc Picard karakterinin göz alıcılığı ise su götürmezdi. Enterprise kaptanı yetenekli bir arabulucu, hızlı bir problem çözücü ve gerektiğinde kurnaz biri olabiliyordu. Bilimkurgu eserleri güçlü ve mantıklı lider temalarını pek sever, Picard da bu trope’un bayrak taşıyanı olduğuna göre geri dönmemesi için bir sebep yoktu.

Efsane kaptanımız Picard artık emekli olmuş ve 25. yüzyıl Fransa’sında şarapçılık için bağ bahçe işleri ile ilgilenmektedir (ya da en azından çapalamayı yapan drone’ları yönetmektedir). Picard yine eski Picard’dır; güçlü, inatçı ve başı dik… Ancak hayatı sıkıcı ve rutin bir seyre girmiştir. Köpeği ‘Bir Numara’ ile yürüyüşlere çıkar, 3B replikatör ile o meşhur “early grey” çayını içer, akşam serinliğinde ise bir kadeh kırmızı şarap gömer şifa niyetine.

Peki neler oldu da işler bu raddeye geldi? Serinin takipçileri Picard’ın son kez gözüktüğü 2002 yapımı Star Trek: Nemesis’den hikayenin temel kısmına zaten aşina. Derken bu huzurlu bağ ortamı bir belgesel ekibi tarafından bozulur. Picard’a geçmiş hakkında ne hissetttiği sorulur, özellikle Romulan sivillerini, süpernovadan korumaya çalışırken harcadığı kaynaklar detaylı bir şekilde sorgulanır. Belgeselin kopardığı patırtı devam ederken Dahj adlı gizemli bir genç kadının Picard’dan yardım istemesi olayların seyrini tümden değiştirir. Artık koca kurt için tıpkı o eski günlerdeki gibi mücadele etme zamanı gelmiştir…

Picard’ı tekrar ekranlara getirmedeki ana amacın Brexit ve Donald Trump’a karşı bir kültürel öğe yaratmak olduğu rahat bir şekilde anlaşılıyor. Orjinal Star Trek’in vizyonu optimistikti; mürettebatı değişik türlerden oluşan bir uzay gemisi demek, birçok gezegen ve kültüre haiz yıldızlararası topluluğun ortak bir diplomasi paydasında buluşması demekti. Ancak şimdiki durum farklı. 21. yüzyıl versiyonlu bir izolecilik ile karşı karşıyayız. Picard, Romulanlar’dan ziyade hayat kurtarmaya çalıştığının altını ısrarla çiziyor. Ne var ki Yıldız Filosu’nun eski etik sorumluluklarından uzaklaştığı hissine kapılıp karamsarlığa düşmekten de kendini alamıyor.

Bu anlattıklarımız, Star Trek: Picard’ı verimli olmayan bir Remainer podcasti gibi gösterdiyse üzülmeyin, çünkü Jean-Luc’un halletmesi gereken kişisel bir görevi de var. Yeni Federasyon, birkaç andoridin Mars’ta yarattığı yıkım yüzünden sentetik insanları yasaklamıştır. Bu, bilimsel gelişmenin önüne konulan en büyük engellerden biridir. Data’ya olan sevgi ve saygısının da etkisiyle Picard, kendine bir ekip oluşturacak ve bir çeşit gerilla mücadelesine girişecektir.

Dizide gerçekleşen önemli bir diğer olay ise Picard’ın, arkadaşı Dr. Agnes Jurati’yi ziyaret etmesidir. Bu ziyaret sırasında doktor, robot araştırmalarının kaldırılmasından duyduğu rahatsızlığı belirtir. Dizinin, doktor karakteri ile farklı tip bir bilim ve teknoloji savunulucuğu yapacağı açıkça belli. Diziye etik çelişkiler açısından Westworld ve Battlestar Galactica havası katması bile muhtemel.

Serinin diğer karakteri olan gizemli Dahj ise oldukça doyurucu aksiyon sahnelerine sahip. Sıradan bir yaşam sürerken, evi gizli ajanlar tarafından basıldığında oldukça şaşırır. Onu daha da şaşırtan şey, içgüdüsel olarak ajanları öldürmeyi başarmasıdır. Ancak her şeyden önemlisi, Dahj ile Data arasında çözülmesi gereken bir bağ vardır. Peki böyle bir ortamda, eski dostumuz Picard vakurluğunu koruyabilecek mi dersiniz? Bekleyip göreceğiz…

Hazırlayan: Emre Karadeniz | Kaynak: The Guardian

Sonraki

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Birinci Sezonuyla Monarch: Legacy of Monsters

Ishirô Honda’nın yazıp ve yönettiği Gojira (1954) sadece Japonya’da değil, okyanusun öte taraflarında da büyük …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et