foundation

Çarpık Bir Asimov Uyarlaması: Foundation

Isaac Asimov’un henüz yirmili yaşlarındayken yazmaya başladığı Vakıf Serisi, bilimkurgu edebiyatının çağımızdaki en sevilen ve bilinen eserleri arasında. 1966’da, Hugo komitesince bir kereye mahsus olarak verilen “tüm zamanların en iyi kitap dizisi” ödülünü kazandığını ve üstelik de bunu Yüzüklerin Efendisi gibi güçlü bir rakip karşısında başardığını akıldan çıkarmamak gerekiyor. Dolayısıyla sadece bir bilimkurgu dizisi olarak değil, başlı başına bir edebiyat şaheseri olarak da yorumlanmayı hak eden bir yapıt var karşımızda.

Dergilerde tefrika edilerek yazın hayatına başlayan ve uzun yıllar boyunca bir üçleme olarak kalan Vakıf Serisi, artan popülaritesinin de etkisiyle zaman içinde yedi kitaplık bir destana dönüştü. Elbette bu durum geniş kapsamlı epik hikâyelerden beslenmeyi seven film endüstrisinin de iştahını kabartıyordu, ancak serinin binlerce yıla yayılan girift kurgusu yönetmen ve senaristleri çaresiz bırakıyordu. Kaldı ki daha önce Sony Pictures’ın Roland Emmerich’e ve Warner Bros‘un da Jonathan Nolan’a emanet ettiği başarısız girişimler, film yapımcılarının gözünü iyice korkutmuştu.

Umutların tükenmeye yüz tuttuğu sırada Apple’dan gelen haberle manzara bir anda değişti. HBO, Disney, Netflix, Amazon gibi çevrimiçi yayın platformlarıyla rekabet edip pastadan pay alabilmeyi amaçlayan Apple, piyasaya görkemli bir şekilde girebilmek için büyük oynamaya karar vermiş ve hedefine de Vakıf Serisi’ni koymuştu. Öteden beri “çekilemez” diye anılan Vakıf, Apple TV Plus’ın hem tanıtım yüzü hem de bir nevi meydan okuması olacaktı. Şirketin bu sansasyonel atılımı işe yaradı ve yayın dünyasında hararetli tartışmaların ortaya çıkması gecikmedi. Projenin başına ise David S. GoyerJosh Friedman çiftinin getirildiği duyuruldu.

Dizi sektörünün bu iki tanıdık simasına umut besleyenler olduğu kadar, güvensizlik duyanlar da vardı. Bilhassa Constantine dizisiyle karışık yorumlar alan David S. Goyer ismi pek çok kişide endişe yaratmışa benziyordu. Biraz da bu olumsuz beklentilerin önüne geçebilmek adına olsa gerek, Isaac Asimov’un kızı Robyn Asimov dizinin başyapımcıları arasına dâhil edildi. Bu hamleyle hem Asimov hayranlarının yüreğine su serpilmesi hem de projeye dair beklentilerin yükseltilmesi amaçlanıyor gibiydi. İtiraf etmek gerekirse hamleler işe yaradı ve kısa süre içinde diziye dair beklentilerde kayda değer bir artış yaşandı. Artık yapılacak tek şey, David S. Goyer ve ekibinin bu işin altından kalkıp kalkmayacağını bekleyip görmekti. Ancak Vakıf Serisi’nin kapsamlı kurgusunu bilenler için işleri hiç de kolay değildi.

Psikotarih” adı verilen ve geleceği tahmin etmeyi sağlayan kuramsal disiplinin mucidi Hari Seldon, milyonlarca gezegene dağılmış Galaktik İmparatorluk’un çökeceğini ve ardından da otuz bin yıl sürecek bir barbarlık çağının ortaya çıkacağını hesap ettiğinde hikâyenin fitili de ateşlenmiş olur. Bu kasvetli kehaneti yüzünden “Kuzgun” lakabıyla anılmaya başlanan Seldon’ın hiddetleri üzerine çekmesi ve İmparatorlukça “istenmeyen adam” ilan edilmesi gecikmez. İmparator’un huzurunda sorguya çekilen Seldon, tüm baskılara rağmen davasından dönmez ve tam da öngördüğü üzere takipçileriyle beraber galaksinin köhne bir köşesine sürgün edilir.

Terminus adlı ücra bir gezegende kurulan Vakıf organizasyonu, galaksinin her yanından devşirilmiş bilim insanları için âdeta bir sığınak görevi üstlenir ve karanlık çağlar boyunca uygarlığın bilgi birikimini korumayı kendine amaç edinir. Biz okurlar ise yüzlerce yıla yayılan bu heyecanlı macera boyunca Vakıf’ın içine düştüğü çıkmaz ve engelleri zekice stratejilerle aşmasına tanıklık eder, galaksinin yükselen gücü olma yolunda zarif adımlarla ilerleyişine şapka çıkarırız.

Bir “uzak gelecek tarihi” şeklinde yorumlayabileceğimiz Vakıf Serisi, bölüm bölüm yayımlanmasının da bir sonucu olarak kısa öykü biçeminin tüm yazınsal karakteristiğine sahiptir. Binlerce yıla yayılan Seldon Planı’nın işleyişi sürdükçe, olay örgüsünde ciddi zaman sıçramaları meydana gelir. Bu da seri boyunca ana karakterlerin değişmesine ve bireyler üstü bir anlatının ortaya çıkmasına yol açar. Dolayısıyla dizi senaristlerinin, sinematik açıdan pek de tercih edilebilir olmayan bu anlatı modeline müdahale edeceği zaten öngörülüyordu. Beklenen de oldu ve bölümler ilerledikçe dizinin kaynak eserden gitgide uzaklaştığına ve hatta büyük ölçüde koptuğuna şahitlik ettik.

Kitapta var olmamasına rağmen bir terör eylemi ile açılan ve küresel ölçekli iki yıkımla final yapan “The Emperor’s Peace” adlı ilk bölüm, dizinin seyredeceği yolu az buçuk gösterir nitelikteydi. Ancak kör topal da olsa kitaptaki olay örgüsünü takip ettiği için genel anlamda olumlu yorumlar almayı başardı. Hatta İmparator Cleon’un farklı yaşlardaki klonlarına yer verilmesi fikri, hikâyedeki “sabit kötü karakter” eksikliğini gidermek için yaratıcı bir fikir olarak değerlendirip takdir bile topladı. Üstelik başarılı oyunculuğuyla göz dolduran Lee Pace’i her bölümde izleyebilecek olmak kesinlikle sevindirici bir gelişmeydi. Ne var ki iş bununla sınırlı kalmadı ve neredeyse tüm ana karakterler, akla gelen ilk yöntem kullanılarak yüzlerce yıllık kapsamlı kurguya yedirilmeye çalışıldı.

Kaynak materyali takip etmekten ziyade Asimov evreninde geçen ve piyasada iş yapacağına inandığı bir hikâye yaratmakla ilgilenen dizi, doğal olarak Vakıf’ın ruhundan ve mesajlarından savrularak bambaşka bir yapıma evrildi. Bu hızlı savruluşun en önemli nedenlerinden biri de karakterlerin ele alınış biçimindeki uyumsuzluklardı. Örneğin kitapta kısa süreli bir yan karakter olarak karşımıza çıkan Gaal Dornick dizinin merkezi figürlerinden biri hâline getirilmiş, zekâsıyla okurları büyüleyen şiddet karşıtı politikacı Salvor Hardin ise önüne çıkan her sorunu silahıyla çözmeye çalışan bir bekçiye dönüştürülmüştü. Kitapların aksine kadın olarak betimlenmeleri bir yana, karakterlere hayat veren Lou Llobell ve Leah Harvey’nin oyunculukları da yetersiz düzeydeydi.

Öte yandan fiziki varlığıyla olmasa bile anlatının daima merkezinde yer alan ve kurduğu Vakıf her çıkmaza girdiğinde bir uyarıcı edasıyla ortaya çıkan Hari Seldon, deyim yerindeyse zaman ve mekândan münezzeh bir karakterdir. Hayattayken kaydettiği holografik görüntüler sayesinde Vakıf’a kılavuzluk etmeyi hep sürdürür. Dizide tecrübeli oyuncu Jared Harris tarafından canlandırılan karakter, çağa uygun şekilde sanal bir bilince dönüştürülmüş durumda. Ancak ortaya çıkan gelişmelere anlık olarak müdahale edebilme yeteneği, diken üstünde beklediğimiz Seldon Krizleri’nin etkisini ve kırılma anlarını büyük ölçüde sekteye uğratıyor. Zira kitaplarda Hari Seldon’ın ortaya çıkışı yaşanacak önemli gelişmelerin habercisi olarak hikâyenin zirve noktalarını temsil ederken, dizide sık sık görünmesi bu vuruculuk unsurunu da devre dışı bırakıyor.

İlk kitabın olay örgüsünü takip edeceği açıklanan yapımdaki belki de en radikal karakter tercihi Eto Demerzel olarak göze çarpıyor. Klasik üçlemenin ardıl kitaplarında vezir olarak karşımıza çıkan Demerzel, aynı zamanda Robot Serisi ile Vakıf Serisi’ni birleştiren en önemli karakter konumundadır. Ancak dizide Laura Birn tarafından sergilenen karakterin klon imparatorlar için bir nevi “anne figürüne” indirgendiğini ve Asimov evrenindeki bağlamından kopartıldığını görmek üzücü. Hem saray entrikalarına alet edildiğine, hem de Sıfırıncı Yasa’yla bile açıklanamayacak eylemlere imza attığına şahit olup kahırlanmamak elde değil. Üstelik yeni karakterimiz son derece de dindar! Bu dâhiyane(!) fikir kime aittir bilinmez ama yaşıyor olsa Asimov’un bile kıs kıs güleceği kesin.

Karakterlerin bu çarpık işlenişi ve helezonik bir olay örgüsü içine sıkıştırılması, Asimov’un seri boyunca yaratmaya çalıştığı toplumsal vizyona da gölge düşürür nitelikte. Özelikle serinin merkezinde yer alan “psikotarih” kavramı, tümüyle bu toplumsal vizyonun bir tezahürü olarak karşımıza çıkar. Çünkü Asimov’un psikotarihi bireylerle değil, toplumun kendisiyle ilgilenir. Zaten psikotarih disiplininin sırrı da “kitle” olgusunda yatar ve ele alınan kitle ne kadar büyükse isabetlilik oranı da o derece artar. Bu nedenledir ki Vakıf Serisi’nde bir kurtarıcıya asla yer yoktur ve vakti gelen her karakter, nihai akışta üstüne düşen görevi yerine getirir ve sahneden çekilir. Ancak dizi bu önemli noktayı tümüyle es geçiyor ve “seçilmiş kişi, kurtarıcı” payesiyle donattığı karakterlerinden vazgeçmeye bir türlü yanaşmıyor.

On bölümlük ilk sezonunu geride bıraktığımız dizi, özellikle Asimov’un Vakıf Serisi’ni okumamış seyirciler nezdinde kimi açılardan tatminkâr bir yapım olarak görülebilir. Bilhassa bütçesine bağlı olarak yaratmayı başardığı görsellik övülmeye değer. Ancak çoğu Asimov okuru için diziyi izlemenin bir çeşit sabır testine dönüştüğünü belirtmekte de yarar var. Zira isim benzerliğinden ibaret kalan ve daha çok David S. Goyer’ın Vakıf’ına evrilen bir uyarlama ile karşı karşıyayız. Elbette her uyarlama yeni bakış açılarına, ayrışma noktalarına ve güncel yorumlamalara gebedir, fakat bu denli büyük savruluşlara yol açan değişimler nadiren başarı getirir.

Öyle görünüyor ki dizi, kısa vadeli performansından bağımsız olarak bir süre daha Apple’ın desteğini arkasına almaya devam edecek. Ancak gitgide farklı bir hikâye anlatmaya koyulan ekibin bu işi “Vakıf” adı altında yapması pek de sineye çekilir gibi değil. Üstelik bunu gelmiş geçmiş en iyi bilimkurgu anlatıcılarından birine reva gördüklerini de unutmamak lazım.

Yazar: İsmail Yamanol

Amatör bir düş gezgini, saplantılı bir bilimkurgu hayranı. Kuruculuğunu ve genel yayın yönetmenliğini üstelendiği Bilimkurgu Kulübü'nde at koşturmayı sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

Asimov’un Robbie Öyküsü, Bize Yapay Zekâ ve Zihin Hakkında Neler Anlatıyor?

İnsanlar denizleri ve Güneş’i neyin hareket ettirdiğini bilmedikleri geçmiş zamanlarda, bu nesnelere zihinsel durumlar atfettiler. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin