andor kapak

Birinci Sezonuyla Andor

Star Wars dendiğinde akıllara, Güç’ün iki tarafını temsilen Jedilar ve Sithlerin görkemli savaşları, lazer tabancalarının atışlarını savuşturan ışın kılıçları ya da ekranı kaplayan devasa uzay gemileri gelir. Ancak Rogue One: A Star Wars Story’den tanıdığımız Diego Luna‘nın bir kez daha Cassian Andor karakteriyle karşımıza çıktığı Andor dizisinin ilk bölümünde bu klasik Star Wars öğeleri yoktu. Dizi, bizleri Star Wars evreninin arka sokaklarına ve halkın içine götürerek, başlangıç safhasındaki İmparatorluğu kâr hırsı ile sömürü düzeni kurmuş bir şirketmişcesine resmederek, İmparatorluk güvenlik personelini birbirleri ile kariyer mücadelesine girmiş plaza çalışanları gibi göstererek sıra dışı bir Star Wars seyirliğine imza attı.

Cassian Andor’u, Blade Runner filminin setinden koparılmış hissi veren Morlana One gezegeninde, siberpunk tarzı bir atmosferde, ıslak ve karanlık sokaklarda bir mekâna giderken gördük. Görüntülere işleyen bu karanlık ton, katı kalpli, ustaca yalan söyleyebilen ve öldürmekten çekinmeyen Andor karakterine mükemmel bir şekilde uyuyordu aslında. Andor, kayıp kız kardeşini arıyordu. Bu arayışı esnasında iki İmparatorluk güvenlik görevlisi ile bir anlaşmazlık yaşıyor ve yanlışlıkla öldürdüğü görevlinin ardından iz bırakmamak için diğer görevliyi de öldürüyordu. Dizinin devamında Andor’u, Galaktik İmparatorluğa karşı yavaş yavaş büyüyen isyan girişiminin ortasındaki bir kaçak olarak gördük. Yol boyunca bir hırsızlık operasyonuna katıldı, mahkûmların köle olarak çalıştırıldığı bir hapishaneye düştü ve çok geçmeden de bir isyan başlattı. Bu esnada kendine bir yandan düşman edindi bir yandan da müttefikler buldu.

Bölümler ilerledikçe dizinin baş kötüsü hâline gelen ve bir İmparatorluk Güvenlik Bürosu (ISB) müfettişi olan Dedra Meero rolünde Denise Gough’u, Coruscant’ta antika satıcısı kılığına giren asi Luthen Rael rolünde Stellan Skarsgård’ı, Revenge of the Sith ve Rogue One filmlerinde de gördüğümüz ve İsyan İttifakı’nı gizlice destekleyen senatör Mon Mothma rolünde Genevieve O’Reilly’i ve Andor’un bir isyan hareketiyle hapisten kaçmasına yardım eden mahkûm Kino Loy rolünde Andy Serkis’i etkileyici performanslar sunarken izliyoruz. İsyancılardan Karis Nemik (Alex Lawther)’in de İmparatorluğa isyan edişin felsefesini oluşturan önemli karakterlerden biri olduğunu anlıyoruz. Tabii bir de B2EMO var. Adından da anlaşılacağı üzere kendisi emosyonel-duygusal bir droid.

Burada Stellan Skarsgard’ın hayat verdiği Luthen Rael karakteri için bir parantez açmak gerek. Dizinin 10. bölümünde, Luthen’in fedakârlık üzerine söylediklerini içeren tiradı Star Wars yapımları içerisindeki en etkileyici performanslardan biriydi. Dizinin 11. bölümünde elinde gördüğümüz nesnenin ışın kılıcına benzemesi de Rael’in bir Jedi ya da Sith olduğuna dair hayran teorilerini beraberinde getirerek karakteri daha da merak uyandırıcı hâle soktu. Ayrıca Rael’in uzay gemisi Fondor da Millennium Falcon ya da Razor Crest gibi Star Wars’ın ikonik uzay gemilerinden biri olacak gibi görünüyor. İmparatorluk devriyelerine yakalanmamak için saniyeler içinde sahte kimlik bilgileri üretebilmesiyle, saldırı ve savunma sistemlerini yönetebilen droid yardımcı pilotuyla ve lazer ışınları başta olmak üzere yüksek teknolojili silahlarıyla James Bond ve onun alamet-i farikası tekno-arabalarını akıllara getiren Fondor, özellikle yakalayıcı kruvazörden kaçış sahnesi ile dizinin hayranlarının büyük beğenisini topladı.

Andor’un kendisi de dâhil olmak üzere dizideki karakterlerin çoğu, ahlaki açıdan siyah-beyaz (Jedi-Sith) keskinliğinde olmaktan ziyade karmaşık ve bulanık özelliklere sahip. Dizinin önermesi şu: İyi insanlar daha büyük bir amaca hizmet etmek için kötü şeyler yapabilir, dolayısıyla ahlakın sınırları o kadar da net değildir. Dizi, seyirciyi bu konu üzerinde düşünmeye cesaretlendirmesiyle Star Wars evrenindeki en ilginç felsefi hikâyelerden biri hâline geliyor. Genel olarak diyalog odaklı anlatımı ile alışıldık Star Wars hareketliliğinden uzak gibi görünse de, aksiyonu da ihmal etmeyen bir yapım var karşımızda. 6. bölümde heyecanlı bir sızma harekâtı, 10. bölümde hapishaneden kaçış ve sezon finalinde de Ferrix gezegeninde doruğa ulaşan isyan dizinin gerilimini tırmandırıyor. İlk bölümlerde izlediğimiz geçmişe dönüş sahneler ise hikâyenin merkezindeki ilişkilerden birinin oluşma sürecini anlatması açısından önem arz ediyor.

Andor’un karaborsa satıcısı Bix Caleen (Adria Arjona) ve madenci Brasso (Joplin Sibtain) ile olan ilişkisi dizinin duygusal dinamiklerini inşa ederken, üvey annesi Maarva (Fiona Shaw) ile olan ilişkisi de büyük önem taşıyor. Maarva, yaşlı oluşuna rağmen Asi İttifakı’nın mücadelesine destek olmaktan hiç vazgeçmeyen biri. Ölümünden sonra yayımlanmak üzere kaydettiği konuşması Ferrix halkının İmparatorluğa isyan edişini başlatmakla kalmıyor, aynı zamanda Andor’un yalnız, kızgın bir göçebeden gerçek bir asi savaşçıya dönüşmesine de yardım ediyor. Sağlam aksiyon sahneleri ve etkileyici karakter gelişimine karşın, dizinin yavaş temposu ve farklı yan hikâyelerinin çokluğu bazı izleyiciler için yorucu olabilir. Yine gezegenler ve karakterler arasında gidip gelişler, çoğu konuşmanın uzun ve politik jargonla dolu olması kafa karıştırıcı gelebilir. Bazı karakterler ve hikâyeler, özellikle de Müfettiş Yardımcısı Syril Karn’ın (Kyle Soller) etrafında dönenler tam olarak detaylandırılmamış ve hikâyenin geneli için şimdilik önemsiz gibi görünüyor. Ancak ikinci sezonda bu durum tersine dönebilir.

Andor’un ilk sezonu karanlık, sabır isteyen ve izlerken üzerine düşünmeyi gerektiren bir yapıda. Dizi bu ciddiyetli yapısı ile The Mandalorian veya Obi-Wan Kenobi‘den çok uzakta konumlanıyor. Ki bu tam olarak, yetişkinlere göre içerikler bekleyen bir kısım Star Wars hayranının istediği şeydi. Dizi geleneksel uzay operasından çok, içebakışçı bir kara-dizi olarak ilerliyor ve hikâye yapısını, ahlakın karmaşıklığı ve kötülükle yüzleşmek için gerekenler gibi önemli, güncel konuları irdelemek için bir karakter çalışması olarak kullanıyor. Bu yönüyle Amerikan geleneğinden ziyade Avrupai bir çizgiyi takip ediyor.

Andor’ un tamamen farklı bir Star Wars yapımı oluşunun ve 2022’nin en başarılı dizileri arasında gösterilişinin arkasında Jason Bourne filmlerinden ve House of Cards dizisinden tanıdığımız Tony Gilroy var kuşkusuz. Gilroy’un etkili kalemini, karakterlerin derinlikli diyaloglarında hissetmek mümkün. Bilgisayarda yaratılan görüntülerle mekân oluşturma teknolojisi şeklinde özetleyebileceğimiz Volume’u kullanmayı tercih etmeyip gerçek mekân ve binalarda çekim yapması da dizinin görsel etkileyiciliğinde önemli bir unsur. Her ne kadar Cassian Andor’un hikâyesinin nasıl sonlandığını bilsek de, bu durum dizinin verdiği yüksek seyir zevkinden hiçbir şey eksiltmiyor. Kısacası Andor, Star Wars evrenine getirdiği yeni ve farklı yaklaşımla kesinlikle izlenilmesi gereken, 2022’nin en başarılı bilimkurgu dizilerinden biri.

Hazırlayan: Gökhan Karagül | Kaynak

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

2024 bilimkurgu dizileri

2024 Yılının En Çok Merak Edilen Bilimkurgu Dizileri

2024, pek çok iddialı bilimkurgu dizisinin seyirciyle buluştuğu bir yıl olacak. Popüler roman uyarlamaları giderek …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin