George R.R Martin fantastik serisi ile büyük bir şöhret kazanmış olsa da, kendisi aynı zamanda çok iyi bir bilimkurgu yazarı da. Malum seriyi yazmadan çok önce de kendisi ödüllü bir yazardı zaten. 1980 senesinde Nightflyers (Gece Kuşları) isimli bir novella yazmıştı ve 1981 senesinde bu eser Locus Ödülü’nü kazanmıştı. Eser, George R.R. Martin’in alametifarikası olan “Thousand Worlds” isimli evrenin de bir parçası.
Eser, uzak bir gelecekte geçiyor. Kitaptaki zaman diliminde insanlar yıldızlara nasıl gidileceğini keşfetmiş ve dünya üzerinde kurulan Federe Ulus, nihayet Federal İmpratorluğa dönüşmüş. İnsanlık artık öbür yaşam formlarıyla mücadele ediyor ve volcryn isimli bir uzaylı türünün gelişmiş teknolojisinin peşine düşüyor. Novellada anlatılan olaylar bu teknolojinin izini süren dokuz bilim insanının başından geçiyor.
Novella 1987 yılında aynı isimli ve pek de bilinmeyen bir filme de uyarlanmıştı. Hakkında yapılan yorumlar genel olarak negatif yöndeydi, hatta George R.R. Martin bile bazı konularda dert yanıyordu. Film, görece düşük bir bütçeye sahipti ve konunun bu bütçeye sığabilmesi için orijinal eserdeki bazı parçaları kesmek zorunda kalmışlardı. Yine de George R.R. Martin bu filmin kariyerini kurtardığını ve ileride yazacağı her şeyin bu film sayesinde meydana geldiğini söylemişti.
Yıllar yıllar sonra, 2018’de Nightflyers bu sefer bir dizi uyarlaması olarak ekranlarda boy gösterdi. Dizideki hikâye, çok da uzak bir gelecekte değil, bu sefer 2093 senesinde geçiyordu ve Nightflyer isimli uzay gemisindeki bir grup mürettebatın macerasını anlatıyordu.
2093 senesinde Dünya yaşanmaz bir hâle geldiği için insanlar uzaya açılmaya başlıyor. Hatta bir uzaylı türü keşfediliyor, ancak temas kurmak çok zor çünkü iki taraf da birbirini anlamıyor. İnsanlar, bu uzaylılarla ilişki kurabilmek adına Nightflyer ve mürettebatını gönderiyor. Mürettebatın içinde oldukça güçlü bir telepat da var. Bu telepat epeyce tehlikeli ve sürekli yalıtılması gerekiyor.
Yine de uzaylılarla iletişim kurabilmek için ya da hiç olmazsa onları anlayabilmek için bir çare olarak görülüyor. Gemide sürekli tuhaf olaylar meydana geliyor ve dizinin kahramanı durmadan ölmüş kızının hayalini görüyor. Bunların hepsi belki de sosyopat-telepatın marifeti, belki de yeni bir şeylerin doğum sancısı.
Dizi bilimkurgu-korku bandında ilerliyor. Tıpkı Solaris’te olduğu gibi insanlar uzaya çıktıkları vakit içlerinde gizli kalmış bazı şeyler uyanmaya başlıyor. Dizinin açılış sahnesi çok sert ve kanlı, sonraki kısımlar geriye dönüp olayların buraya kadar nasıl geldiğini anlatmaya koyuluyor. Şık ve sofistike set dizaynı ve sinematografisi ile epey pahalı bir yapım izlenimi uyandırsa da ne yazık ki çoğu zaman üstünkörü kalıyor. Karakterlere bağlanmak mümkün değil örneğin. Hikâye son derece formülize edilmiş ve yapay. Hatta özetleyecek olursak Battlestar Galactica, Star Trek: Discovery ve Alien’ın bir karışımı diyebiliriz. Maalesef pek bir özgünlük barındırmıyor.
Burada özgünlük belki de doğru kelime değil. Yeni bir bakış açısı dememiz gerekli. Nihayetinde insanların Dünya’yı mahvedip uzaya açılması bilimkurguda herhalde en sık işlenen konulardan biri. Öte yandan yabancı bir uzaylı türüyle iletişim kurma çabası da öyle. Nightflyer mürettebatı stereotip karakterlerden oluşuyor. Yani güçlü karakterlerimiz de yok ne yazık ki.
2016 senesinde dizinin George R.R. Martin’in orijinal eserinden uyarlanacağı söylenmişti fakat nedense ileride fikirleri değişmiş ve dizinin kitaptan değil, 1987’deki filmden uyarlanacağı açıklanmıştı. Dizide George R.R Martin’in adı geçiyor olsa bile, kendisi direkt olarak dizinin yapım sürecine dahil olmamıştı. Yine de dizide, George R.R Martin’in hikâye anlatım tekniklerinden izler görmek mümkün. Mesela “kusurlu” karakterler, herkesin kendince ayrı bir motivasyona sahip olması ve elbette ki “deus ex machina“.
Spoiler vermemek adına daha fazla detaya girmeyeceğiz. Dizi on bölümden oluşuyor ve tıpkı 1987 yapımı film gibi, olumsuz eleştirilerle karşılandı. IMDb puanı 10 üzerinden 5.9 ve sadece tek sezondan ibaret. Belki üzerinde fazla düşünme gerektirmeyen “çerezlik” bir dizi olarak izlenebilir, fakat George R.R. Martin eserlerindeki o muazzam karmaşayı ve ihtişamı hiç beklemeden, beklentileri mümkün olduğunca düşük tutarak…
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade