stan lee belgesel

Marvel’dan 100. Doğum Yılında Stan Lee Belgeseli

Disney+ üzerinde yayımlanan Stan Lee belgeseli, çizgi roman efsanesinin yaşam öyküsüne kendi perspektifinden bir bakış sunuyor. David Gelb tarafından yönetilen bir buçuk saatlik belgesel, bizzat Lee’nin röportaj ve ses kayıtlarının derlenmesiyle oluşturulmuş. Lee’nin öyküsü, çocukken okuduğu ve radyoda dinlediği hikayelerle başlıyor. Bunlar esasında, günümüzde çizgi romanlar etrafında gelişen kültürün kökenini oluşturan pulp türde eserler. Belgeselde özellikle Tarzan’dan bahsediliyor, buna ek olarak ülkemizde çok sevilen Zorro’yu da hatırlayabiliriz. Genç Stanley, ergenlik yıllarında kendisine hayatta yer ararken birkaç işte çalışıyor ve sonunda ismi o zamanlar Timely Comics olan Marvel’a giriyor. Şirketin yüzü haline geleceğinden henüz haberi yok. Bu mesleği pek ciddiye almadığı için kendi adı yerine Stan Lee mahlasını kullanıyor. Zaman içinde herkes onu Stan Lee olarak tanımaya başlıyor, bu isim ikonik yazarın alter egosu haline geliyor. Kaleme aldığı kahramanlarla böylesine bağ ve empati kurabilmesinin sebeplerinden biri de bu.

Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı’na dahil olmasına giden süreçte yükselen milliyetçilik sayesinde şirketin en popüler karakteri Kaptan Amerika. Stan Lee’nin yayımlanan ilk çizgi romanı da bir Kaptan Amerika hikayesi oluyor. Marvel’ın istihdam sorunları yaşamasıyla kendisini hikayelerinin hem yazarı hem de editörü görevinde bulan Lee, bu sayede çok hızlı bir şekilde çizgi roman çıkartabilmeye başlıyor. Bunun kendisi için çok büyük bir şans olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, birkaç on yıl sonra piyasayı kasıp kavuracak Marvel modelinin temelini burada attığını düşünebiliriz. Stan Lee tarafından geliştirilen bu model, yazar çizer ekiplerinin çok hızlı eser üretmesini sağlayan bir çalışma sistemi.

Amerika’nın savaşa girmesiyle Lee de kahraman olma hevesiyle orduya yazılıyor. Belgeselde doğrudan söylenmiyor ama anlaşılıyor ki yarattığı karakterlerin psikolojik ve fikirsel motivasyonlarına kendisi de sahipmiş. Daha sonra, savaş hevesinin ve orduya yazılmasının aptallık olduğuna karar vermiş. Neyse ki mesleği sebebiyle aktif çatışmaya değil, propaganda ve eğitim malzemeleri üreteceği masa başı bir işe gönderiliyor. Söylediğine göre bu işte çalışırken çizgi romanların etkisinin aslında ne kadar büyük olabileceğini fark etmiş. İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda mesleğine geri dönüyor, evlenip kendi ailesini kuruyor. Bu dönemde Marvel, trendleri takip edip ne popülerse onun kopyalarını üretiyor. Farklı zamanlarda western, aşk, mizah, çocuk çizgi romanları popüler olabiliyor. Düzenini kurmuş, mutlu bir hayat yaşıyor olmasına rağmen yaratıcılıktan uzak, aksiyon odaklı ve sipariş hikayeler yazmaktan bıkıyor. Üstüne çizgi romanlara saygı duymayan muhafazakar seslerin yükselmesi ve sansürün sürekli artması da eklenince işi bırakmaya karar veriyor. Eşinin, “Madem ayrılmayı göze aldın, niye kendi istediğin gibi hikayeler yazmayı denemiyorsun?” tavsiyesi üzerine Fantastik Dörtlü’yü yaratıyor. Çizgi roman inanılmaz derecede başarılı oluyor ve Stan Lee sınırsız yaratıcı özgürlük kazanıyor.

Çizgi roman okurlarının çoğu, hikayenin bundan sonrasını bilir. Fantastik Dörtlü, macera ve süper kahramanlıkların ötesinde gerçekçi bir aileyi konuya aldığı için farklı ve dönemine göre devrimseldir. Bunu aynı miktarda yenilikçi başka seriler takip eder. Örümcek Adam’la ilk kez ergen bir kahraman gökyüzünde, binalar arasında dolaşır. Onun yalnızca dövüş ve kovalamacalarını değil, günlük dertlerini ve büyüme sancılarını da okuma fırsatı buluruz. Hulk, Doktor Jekyll ve Mr. Hyde’dan esinlenen edebi bir öyküdür. Doktor Strange, saykodelik hippi kültürünün kağıda dökülmüş hali gibidir. X-Men ise ırk, cinsel yönelim gibi sebeplerle toplumdan dışlananların hayatta kalma çabasını anlatır.

Marvel Sinematik Evreni’yle birlikte Stan Lee, toplumun her kesiminde tanınan bir figür haline geldi, bunun sonucunda kendisine karşıt fikirler de yayıldı. Onu fikir hırsızlığıyla, birlikte çalıştığı Jack Kirby ve Steve Ditko gibi isimlerin eserlerini çalmakla suçlayanlar azımsanmayacak seviyede. Şu sıralar çoğu çevrede Stan Lee oldukça tartışmalı bir figür olarak görülüyor. Belgesel, bu meselelerde haklı taraf aramak yerine o dönemlerde dönen tartışmaları olduğu gibi yansıtmayı tercih etmiş. Günümüzde bu tartışmayla bağlantılı olarak Lee’nin meşhur Marvel modelinin bir sömürü sistemi olup olmadığı da sorgulanıyor. Belgeseldeyse modelin olumlu yanlarına odaklanılmış. Tabii bunun Stan Lee’nin gözünden bir yapım olduğunu unutmamak lazım.

Jack Kirby’nin oğlunun belgeseli ve Disney’i suçlaması da tartışmaları alevlendirdi. Zamanında Kirby’nin Örümcek Adam’ı tamamen kendisinin tasarladığını ve Steve Ditko’nun son halini verdiğini, Stan Lee’nin ise sadece editörlük yaptığını iddia etmişliği var. Diğer işlerine bakarak Ditko ve Kirby’nin çok daha iyi hikaye anlatıcıları olduğunu söyleyebiliriz. Ancak ikisinin de Stan Lee’den bağımsız yaptıkları projeler ne Lee’ninkiler kadar büyük kitlelere ulaştı ne de böylesine kalıcı oldu. Stan Lee’yi eleştirebiliriz fakat Marvel’a bu ismi koyanın kendisi olduğunu, “Büyük güç büyük sorumluluk getirir,” gibi bir mottoyu hafızalarımıza kazıdığını, kısacası gerçek bir çizgi roman ikonuna dönüştüğünü unutmamız lazım. En büyük rakibi olan DC bile onunla projeler yapmış ve vefatından sonra onu her fırsatta anmıştır. Zaten belgesel de yazarın bu ikonikliğine odaklanıyor.

Özetle, Disney’in Stan Lee belgeseli hem çizgi roman hayranlarına hem sektörün işleyişini merak edenlere hem de önemli bir hikaye anlatıcısı ve eğlence sektörü sembolünün zihnine dalmak isteyenlere hitap eden bir eser. İnternette sıklıkla okuduğumuz anekdotları Lee’nin kendi sesinden dinlemek büyük bir şans. Son olarak, eğer belgeselin nostaljik havası ve yaşam öyküsünü yazarın gözünden, onun kendi stiliyle harmanlayarak aktarması hoşunuza gittiyse bir başka çizgi roman efsanesinin hayatını anlatan Apple TV+ belgeseli “Who Are You, Charlie Brown?” da ilginizi çekebilir.

Yazar: Sadık Efe Sarıtunalı

Bilgisayarla fazla ilgilenir. Boş zamanlarında ise çizgi roman okur. Bir gram çizim yeteneği olmadığı için çuvalladığı çizgi romanlarından sonra en büyük hayali kendine bir çizer bulup çizgi roman yazarı olmak. En büyük tutkusu ise bilimkurgu.

İlginizi Çekebilir

Farklı Bir Lezzet Arayanlara: No One Will Save You

Insurgent (2015), Jane Got a Gun (2015), The Babysitter (2017), Underwater (2020) gibi bilimkurgu, Western …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin