Soukyuu No Fafner: Dead Aggressor

Yönetmen: Nobuyoshi Habara
Senaryo: Tow Ubukata
Yayın Tarihi : 2003-2015
Bölüm Sayısı: 26 (TV serisi), “Right of the Left(2004 yapımı, TV serisinden 6 ay önce geçen bir özel bölüm), “Heaven and Earth(2010 yapımı, TV serisinden 2 yıl sonra geçen ve 2. sezona giriş niteliğindeki ara film), 26 (EXODUS adını taşıyan ve bu hafta vizyona giren 2. sezon)

Fafner, Gundam SEED‘in bitimi ve Gundam SEED DESTINY‘nin başlangıcı arasındaki boşlukta, -muhtemelen aynı yayın slotunda- yayınlanmış bir seri. Tıpkı Gundam SEED’lerde olduğu üzere karakter tasarımcısı Hisashi Hirai bu yüzden ilk izlenim olarak izleme isteğinizi etkileyebilir. (Muhtemelen olumsuz olarak)

Tema:

Fafner’in hikayesi bir adada geçiyor. (Bu arada açılıştaki kartopu sahnesine aldanmayın, mantıklı bir açıklaması var) Daha doğrusu ada bir metafor. (Buna daha sonra değineceğim) Adada yaşayan çocuklar ebeveynleri tarafından yaşadıkları dünyayı sorgulamayacakları sahte bir gerçeklik ile onları yaklaşan karanlık geleceğe hazırlamaktalar. Ada hiç ummadıkları bir anda saldırıya uğradığında, çocuklar yaşadıkları tüm hayatın bir yalan olduğunu öğreniyorlar. Dahası karşılarındaki tehdit sadece “Festum” denilen ve insan zihnini okuyabilen, karşılaştığı silah tiplerini öğrenerek sonraki seferler için kendini evrimleştirebilen, organik olsun olmasın her şeyi asimile edebilen bir yarı-canlı türü de olmayacaktır.

1422566474275

Konu:

İnsanlığın dünya dışı türle ilk teması büyük bir çatışmaya dönüşür ve çıkan savaşta milyarlarca insan ölür. Geri kalan insanlık Neo UN ve onun Birleşmiş İnsanlık Ordusu çatısı altında birleşerek direnişe devam eder, öte yandan Festum denilen bu yabancı yaşam formunun asimilasyon ve insan düşüncelerini okuyabilme yetenekleri yüzünden insanlığın kaderi karanlık görünmektedir.

Çok uzaklarda, Tatsuyajima adasında ise, adanın tüm çocukları sahte bir barış ve huzur ortamında günlerini geçirmektedir. Ada aniden Festum’lardan birisinin saldırı girişimine maruz kalınca çocuklar adalarının aslında devasa bir nükleer denizaltı olduğunu ve buranın insanlık için son sığınak vazivesi gördüğünü, tüm yetişkinlerin ALVIS adlı insan destekli bir bilgisayar sistemince idare edilen Arcadia organizasyonun gizli üyeleri olduğu gerçeği ile sert  şekilde yüzleşmek zorunda kalırlar. Orijinal pilotun Festum’larca öldürülmesi sonucu, hikayemizin karakterlerinden, Kazuki Makabe çocukluk arkadaşı Minashiro Soushi tarafından Fafner Mark Sein‘e pilot olması için seçilir. Kazuki hem hayatta kalma içgüdüleri hem de ağır bir fedakarlık sonucu zaman kazandırılması ile Festum’u yener fakat ada Festum’larca artık keşfedilmiştir ve bu durum, sadece Kazuki’yi değil, onun sınıf arkadaşlarını da belki de asla kazanılamayacak, gittikçe sonu gelmez gibi görünen savaşlar silsilesine sokar.

Kazuki ve arkadaşları, bir süre sonra ne için savaştıklarını ve yaşamların o ana kadarki huzurlu kısmının ne adına olduğunu sorgulamak zorunda kalacaklar ve bunun sonrasında insanlığın devamı ya da yok oluşunu belirleyecek şeyin yapacakları fedakarlıkların boyutu olduğu gerçeğiyle yüzleşeceklerdir. Dahası Festum’lar adaya karşı tek tehdit değildir ve Festum’ların düşünce okuma yeteneklerine karşı adanın tek güvenebileceği silah olan olan Fafner birimleri de aslında giderek artan şekilde kullanıcılarının hayatlarını tehlikeye sokmaktadır.

1422568317148

İnceleme/Analiz:

Fafner ismini ve bazı temalarını İskandinav ve Mezopotamya mitlerinden alsa da bu arka plan plot’la teğet geçen birkaç göndermeden fazlası değil. Hikaye ise çocukların, onlara biçilen roller ve onların yetişkinlerin dünyasına ne kadar ait olup olmadıkları ile ilgili. Karakterlerden bir kısmı adanın geleceği için savaşmayı anında kabullenirken, bir kısmı ise buna karşı çıkmak istiyor, sadece aileleri öyle istediği için kabul ediyor ya da yakaladıkları ilk fırsatta dış dünyaya kaçmaya çalışıyor. Öte yandan dış dünya hakkında karşılaşacakları gerçekler pek hoş şeyler değil.

Ada metaforu da tam olarak burada karşımıza çıkıyor: Adada kalmak için koşullandırılmaya çalışılan çocukların en ön planındaki Kazuki adadan kaçmak ve dış dünyayı görmek istiyor. Aslında çocukların tamamının arzuladığı şey bu. Adanın dışındakiler ise adaya girmeye ve onların sahip oldukları gücü ele geçirmeye çalışıyor. Bu anlamda ada bir tür yetişkinlik ve statü karşısında masumiyeti arama hikayesinin bir sembolizmine dönüşüyor. Ölüm ögesi ya da ölüme yakın drama yaratan olaylar seriyi ilk gaza gelenin diğerini harcadığı basit bir boş zaman seyirliği olmaktan çok daha öte ufuklara taşıyor. Hiçbir Fafner birimi tamamen zarar göremez yada yok edilemez değil. Dahası seride tamamen şanslı ya da dokunulmaz hiç kimse yok. Eğer beklediğiniz şey, en yakınlarındaki insanların bile zaaflarından yararlanan, kusursuz planlar kurup ucu ucuna hayatta kalan, tokadına cevap verilemeyen, lafının üstüne laf söylenemeyen karakterler ise, bunu bu seride bulamayacaksınız.

Fafner’de her şeyden önce dünyanın tüm kaderi poster çocuğumuz Kazuki’nin ellerinde değil, aksine tüm sınıf arkadaşları en az Kazuki kadar önem arz eden rollere sahipler. Üst üste zaferler almadıkları gibi zaferler kazandıkları anda bile aslında meçhul bir geleceğe karşı savaşmaya devam etmek durumundalar. Dahası bu savaş herkes için trajedilerle dolu.

1422576553617

Seri gayet ağır bir konuya sahip, eğlencelik bir seri arayan bir kişi muhtemelen şok tesiri yaşayacaktır ki ben bile, bazı kısımları anlayabilmek için seriyi 1 ya da 2 kere yeniden izlemek zorunda kaldım. (Yeniden izleyişimden sonra seri gözümde kat ve kat değerli bir hal almıştı) Yine de açıkça söyleyebilirim ki seri checkhov’s gun‘larla dolu; ama bunu gerçekten yapması gerektiği şekilde yapıyor ve usta işi senaryosuyla ayırdığınız zamanın da rewatch‘lerin de hakkını fazlasıyla veriyor. Serideki konu da işleniş de tek kelimeyle kusursuz. Genelde çoğu prequel anime fazlaca başarılı sayılmaz ama Right of the Left‘e de ayrı parantez açmam gerekirse, son derece alçak gönüllü ama nispeten kısa süresine rağmen vurucu bir prequel örneği olduğunu söyleyebilirim.

Yapabileceğim tek eleştiri, serinin öncesinde ya da ilk jenerasyonun yaşadıkları konusunda hala soru işaretleri olması, Neo UN karakterlerinin azlığı, serideki kaliteye zaman zaman gölge düşüren animasyon kalitesi düşüşleri ve en azızndan bana 2. sezon olarak düşünüldüğü belli gibi görünen Heaven and Earth‘ın en az 2-3 filmden oluşması gerekirken tek filme sıkıştırılması nedeniyle oldukça fazla plothole içeren bir ikinci yarıya sahip olması. Ayrıca Movie’nin sonunun açıklayıcı olmadığı gibi serinin sonundaki hissiyatı azalttığını da ekleyebilirim. Ama seriyi, Right of the Left ve Heaven and Earth’i bir bütün olarak değerlendirdiğimde, en azından benim gördüğüm şey, Evangelion‘a benzese de tamamen farklı ve özgün bir kulvarda, onun anlatamadığı her şeyi başarıyla anlatabilmesini sağlayan çok sağlam bir kurgu ve senaryo başarısına sahip olması. Eğer bu seri en azından hak ettiği kadar insana yayılabilmiş olsaydı anime sektörü çok daha farklı bir yer olabilirdi kanımca. Yine de eksi olarak saydıklarımın seriden almak istediklerinizi almanızda hiçbir sorun çıkartmayan nitelikte küçük eksiklikler olduğunu ve bunların da en azından bir kısmının 2. sezonla giderileceğini düşünüyorum.

1395902249388

Oluşabilecek önyargıların aksine yetişkinler tek boyutlu tiplemeler değiller. İyiler, kötüler ve griler burada da karşımıza çıkmakta. Benzer şekilde karakter kadrosunun tamamı hikayenin 2. yarısına yakın zamanda anlatıma katılmış oluyor ki bu da ilginç bir örnek oluşturuyor anlatım için. Seride çok yoğun olmasa da bir terminoloji var. Örneğin kokpitteki yüzükler ve Nibelungen sistemi aynı adlı İskandinav destanını akla getirse de tüm göndermeler o konuda bilgi sahibi olmayan izleyici için bile kafa karıştırıcı olmuyor. Benzer şekilde seri benzer çoğu serinin düştüğü hatanın aksine bir EVA clone’u olmaya, (en azından Movie’ye dek) metaforlar bombardımanları ile kendini olduğundan daha ciddi göstermeye de çalışmıyor. Aksine, seri izleyiciyi, giderek artan stres ve travma altında kalan karakterlere empati yapmaya, yaşamaya (daha doğrusu ve insan olarak kalmaya) devam edebilmek için neler yapabileceklerini sorgulamaya zorluyor.

Karakterin baskı durumları altında tepkileri gayet sahici ve inandırıcı. Oluşabilecek önyargıların aksine yetişkinler tek boyutlu tiplemeler değiller. İyiler, kötüler ve griler burada da karşımıza çıkmakta. Benzer şekilde karakter kadrosunun tamamı hikayenin 2. yarısından itibaren anlatıma katılmış ki bu da ilginç bir örnek oluşturuyor anlatım için. Karakterler arası duygusallık da anlatımı başka noktalara saptırma ihtimali olmadan, tadında işlenmiş. (Sakura ve Kenji, Michio ve Yumiko, Maya ve Kazuki gibi) Öte yandan asıl hikaye Kazuki ve Soushi arasında geçen sorunlu dostluk bağının güçlenişi üzerine. Bromance kavramının en stabil örneğini burada görmekteyiz de denebilir.

ep_597726_1

Her ne kadar kalabalık bir yan karakter cast’ı içerse de bu bazen gerçekten kafa karıştırıcı olsa da bu aslında serinin bir noktadan sonra 3 kişinin monologları üzerinden dönen bir serinin formatına dönmesini çok fazlasıyla engelleyen bir işleniş olmuş. Sadece bunun için bile, Soukyuu no Fafner kanımca bilimkurgu anime külliyatı için “dogmatik” bir yerde duran Neon Genesis Evangelion‘dan çok daha değerlidir ve bu serideki tüm yanlışların -kanımca- antitezini temsil etmektedir. Zira karakter kadrosunun az yada çok görünen her biri, aslında hikayede diğerlerinden az yada çok öneme sahip değiller. Karakterlerin tamamı değilse de büyük kısmı en azından hayatınızın bir kısmında tanıyabileceğiniz bir zaman diliminden insanları akıllara getiriyor. Kimin Mamoru, Kenji yada Shoko gibi bir okul arkadaşı olmamıştır ki? Ya da kim yakın çevresinde Kouyo’nunki gibi ebeveynler duymamıştır ki? Kim Yumiko veya Michio’nunkine benzer bir sevgiye tanık olmamıştır ki?

Klasik müzik standardında Soundtrack ve Angela’nın şarkıları serinin ambiansını gayet güzel tamamlamış. OST kayıtları Polonya’da, bizzat Varşova Filarmoni Orkestrası‘nca icra edilmiş. Seiyuu kadrosu “yeterince” iyi, şahsen serideki kurgunun önüne geçmiyorlar ama bu yönüyle bile takdir edilmesi gerektir.

Mecha dizaynları Super Robot ve Real Robot ekolleri arasındaki sınır noktasında kalıyor. İnsansı fakat humanoid dizayna tek benzerliği iki kol ve ayak olan organik, canavarlara karşı canavarlar yaratarak savaşma ekolünden modeller bunlar. EVA ile ilgili bazı alıntılar var gibi gözükse de bunlar aslında saygı duruşu olarak da adlandırılabilir. Serideki Mecha konsepti gayet özgün ve ilk birkaç bölümü geride bıraktığınızda göze hoş bile geliyor. Sadece Mark Nicht‘in tasarımına bile bakarak bu seriye saygı duyabilirsiniz. Ayrıca Festum’lar kadar Fafner birimlerinin de pilotların hayatları için tehlike yaratması durumu da var ki bu da serideki gerilimi sabit tutan unsurlardan birisi.

proc_b77fb0e4f8c1ae7d

Yapıldığı dönem fenomene dönüşmeyen, ama yeniden izleyen izleyicilerle yavaş yavaş yeniden keşfedilerek hakettiği yeri ve devam sezonunu alan Fafner underrated seriler külliyatında benim için en değerli örneklerden birisi. Velhasılı kelam, iyi bir “bilimkurgu” görmek isteyen herkesin bu seriyi en azından denemek için bile izlemesini, sevenlerin OVA, filmi ve tabii ki 2. sezonu izlemeden geçmemesini, benzer tarzda Knights of Sidonia, Bokurano ve Kakumeiki Valvrave‘i de izleme listesine almasını şiddetle öneriyorum.

EXODUS:

Biraz da EXODUS’dan bahsetmem gerekirse, öncelikle EXODUS’un ilk serinin bir tekrarı olmaması çabası içerisine girildiği ve XEBEC Zwei‘in debut işi olmasına yakışır bir görsel şölen olmasıyla dikkatimizi çekiyor seri. Formatın farklılığı derken, ilk seride Kanon haricindeki BM karakterleri sadece serinin 2. yarısında ve kısıtlı bir screentime‘da öne çıkıyorlardı. Burada ise ilk sahnede doğrudan onlar kadraja giriyor ve tanıdık karakterleri bölümün ortasından itibaren görüyoruz. Bu, bize hikayenin çok odaklı ve çok daha fazla karaktere yayılarak anlatılacağının ilk işaretlerini veriyor. Görsellik konusunda ise Heaven and Earth’den hiç de aşağı kalmafığını söyleyebiliriz, sanki bir TV serisi değil bir OVA yada Movie izliyor gibiyiz. Dahası, öyle bir renk paleti kullanılmış ki, bir stüdyonun böyle yüksek bir çıtayı rehavete girip daha aşağı çekmesi ve bu atmosferi bozması olası gelmiyor, daha ziyade XEBEC Zwei en başından böyle başlayarak adeta bir meydan okuma gerçekleştirmiş gibi geldi bana.

Öte yandan EXODUS’un ana iskelete sadık kalacağı bariz gibi. Örneğin ilk bölüm ilk seride olduğu gibi direkt bir Fafner çatışmasıyla başlamadı ve bunun yerine insan manzaraları sunarak bizi kadroya ısındırdı. Ayrıca Soushi’yle vedalaşmamız için daha ilk cümleden foreshadowing yapması serinin bize attığı ilk goldü aslında.

6eNtZC

İlk seri zaten pek çok odak karaktere sahipken, Heaven and Earth ile birlikte kadroya eklenen yeni jenerasyon karakterler, Right of Left ve ilk sezonda kaybettiklerimize yapılan atıflar ve bu seriyle hikayeye eklenen karakterler derken çok dolu ve çok geniş, 2-3 karakterin monologlarından ötede bir seri göstereceğinin garantisini de veriyor bu seri. Fafner’i kulvarında bir klon olmaktan öteye taşıyan arkadaşlık, “ne için yaşıyoruz?” sorunsalı, insanın kendinden farklı olana duyduğu önyargıdan doğan nefret döngüsü, ologunlaşma ve bir amaç edinme/bir amaç verme süreci, hayatta kalma mücadelesi gibi kavramlar da göz önüne alındığında bu seriyi sadece bir Mecha olarak görüp öyle izlemeye başlamanız ana metni oldukça ıskalamanız anlamına gelecektir, uyarmak istedim.

EXODUS, eğer ilk hafta 2 bölüm birden sunarak bir çıkış yapsaydı beni tam anlamıyla mest edecekti ama ilk izlediğimde tüm boyutlarıyla anlamlandıramadığım, ikinci izlediğimde seriyi gerçek anlamda anlayıp 2. sezon için sabırsızlanmaya başladığım ve 2010’den beri tabir-i caizse şafak saydığım böyle bir yapımı 12 yıl sonra bile izleyebilmiş olmak bile benim kolay kolay tanımlayamayacağım bir duygu. Mecha türüne bakış açınız ne olursa olsun, 2000 sonrası yapımlara inancımı tazeleyen bu yapımı es geçmenizi, kendinizi bu tecrübeden mahrum bırakmanızı asla tavsiye etmem diyebilirim. Özet geçmek gerekirse, tüm yılın en iyi serisi olarak yolculuğunu tamamlamasına inancımın büyük olduğunu söyleyebilirim.

1422601517802

Sonuç:

Mainstream bir seri olmaması bu serinin kusursuzluğuna hiçbir şekilde halel getiremiyor bence. Psikolojik ve drama içerikli, fakat akıcılık konusunda sorunu olmayan, hikayenin ve backplot‘un baş rolden çok yan karakterler üzerinden anlatıldığı bir yapım istiyorsanız, bir Mecha serisi izlemekten ziyade “neden yaşıyoruz?” sorusuna cevap arıyorsanız, kanımca herşeyden çok, EVA’nın yanlış yaptığı herşeyi doğru yapan bir serinin neye benzeyeceğini görmek adına izlemelisiniz. Fafner bugün bile rewatch’lanabilecek denli kaliteli bire seri kanımca ve emin olun, 2. sezonun daha yeni aşladığı şu sıralarda “orada olmak” isteyeceksiniz, bu sebeple şimdiden izlemeye başlamanızı öneriyorum. Kendinizi bu dokunaklı destandan mahrum bırakmayın.

Hazırlayan: Hamit Gökalp

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Worlds-End-Harem

Post-Apokaliptik Bir Fantezi: World’s End Harem

Japon manga ve anime dünyası, zaman içinde artan popülaritesi ile pek çok farklı kategoride eser …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et