Paprika hakkında uzun uzadıya yazmadan önce, adı anıldığında benim için akan suların durduğu iki isimden bahsetmek istiyorum: Satoshi Kon ve Susumu Hirasawa. Kon, anime dünyasının en karmaşık hikayelerine imzasını atmış ve Hollywood dünyasını anime ile ustaca harmanlamış Paprika’nın da yönetmeni, Hirasawa ise Paprika’nın müziklerini bestelemiş ve canlı performanslarında ayrıca seslendirmiş ve Berserk’ten de bildiğimiz kompozitör.
47 yaşında kaybettiğimiz ve bugün yaşasaydı bizi yine karmaşanın dibinde alabora edeceğinden kuşkumuz olmayan Kon, Memories isimli anime üçlemesinde yer alan Magnetic Rose’un senaryo yazarlığını üstlendi. İlk filminden (1997 – Perfect Blue) son anime filmine (2006 – Paprika) kadar Madhouse ile çalışan Kon, vefat etmeden önce yeni projesi Dreaming Machine üzerinde çalışıyordu. Anime filmin senaryosundan müziğine, arka planlarından animasyonuna varıncaya kadar ilgilenen ve projenin merkezinde duran Kon, ölmeden önce bir blog yazısı yayımlayacak ve Dreaming Machine’nin sadece kendisinin algılayacağı düzeyde kalacağından duyduğu pişmanlık yüzünden ve bencilliğinden dem vuracaktı. Vefat ettiğinde yapım şirketi Madhouse, Kon’un vasiyeti üzerine Dreaming Machine’nin yapıma devam etmek istese de onsuz olamayacağını fark ederek projeden vazgeçmiştir. Ayrıca 2010 yılında Alman yönetmen Wolfgang Petersen (The Never Ending Story, Troy) ile Paprika’nın bir live-aciton’ı planlanıyordu, lakin aynı yıl Christopher Nolan imzalı Inception’ın gösterime girmesiyle bu proje rafa kaldırıldı, çünkü Kon’un filmi ile Nolan’ın filmi bazı sahneler de dahil fazlaca benzerlikler taşıyordu. Kısa ömrüne çok kaliteli işler sığdıran Kon, Japonya Animasyon Yaratıcıları Derneği (JAniCA) kurucusu ve 15 kişiden oluşan komitenin önemli bir parçasıydı.
Paprika ile pek çok ödüle layık görülen Kon ve Hirasawa, “karmaşık, sıra dışı, eşşiz” gibi kelimelerde birleşebilirler. Şimdi bu kelimelerin derinliğini algılayabilmek için gelin birlikte Paprika’nın incecik bir çizgide anlatılan hikayesine bakalım.
Animenin Orijinal Adı: Papurika – パプリカ
Kategori: Fantastik, korku, gizem, psikolojik, blimkurgu ve gerilim
Tür: Film – 1 saat 30 dakika
MAL & IMDB Puan: 8.11 – 7.7
Kaynak: Paprika Roman (1994 – Yasutaka Tsutsui hikaye, Reiji Hagiwara çizim)
Dr. Kosaku Tokita, dünyayı yiyebilecek kapasiteye sahip ve kilolarının içine hapsettiği çocuk ruhu ile dengeli şekilde yaşayan dahi bir psikoterapisttir. Kendisi, rüyalarını arkadaşları ile paylaşmak gibi bir fikirle yola çıkarak psikoloji alanında çığır açacağı düşünülen DC Mini isimli cihazı geliştirir. Bu cihaz, kullanıcısının başka insanların rüyalarına girmesine ve kişiliği ile senkronize olarak anksiyete kaynaklarını bulmasına ve onarmasına olanak tanımaktadır. Henüz tamamlanmadığı söylenen bu rüya cihazının başka bir özelliği daha vardır; insanların kişiliklerini değiştirebilme ve silebilme fonksiyonuna sahiptir ve yanlış ellerde oldukça tehlikeli bir silaha dönüşme potansiyeline haizdir. DC Mini henüz psikoloji camiası tarafından onaylanmadığından, cihazın yaratım sürecinden itibaren ekibin başında olan ve alanında uzman kabul edilen Dr. Chiba cihazla ilgili deneyleri gizlilik içerisinde sürdürmektedir. Üç adet DC Mini’nin çalınmasıyla birlikte de rüyalar ve gerçekliğin sıklıkla karıştığı hikayemiz başlar.
Paprika, noir bir film yapısına ve akışına sahiptir. 1940’ların başında Hollywood sinemasında sıkça karşılaşılan bu tür, hayatın negatif yanını, karmaşasını ve karmaşayla gelen kaotik yapının olay örgüsünü, insanın kaygan ve bir o kadar da ikilemlerle dolu doğasını, ihtirasını, intikamını, gerilimini konu alan ağırlıklı dedektif ve femme fatale karakterlerin barındığı karanlık filmlerden oluşur. Bir bakıma rüyalarla benzeşen bir doğası da vardır. Noir film yapısına bilimkurgunun gerilim notasıyla dahil olması ve bu dahiliyetin gerçek ile rüya arasındaki ince çizgiyi sıklıkla flulaştırması ve katmanlaştırması ancak bir sinema dehasının aklına gelebilirdi.
Anime filmin açılış sekansı, filmin gidişatı hakkında bolca fikir verir; bu film bir seferde izlenip kenara atılacak filmlerden biri değildir. Çünkü senaryosu da tıpkı rüyalar gibi işlenmiştir: Flu, karmaşık, kopuk, hatırlaması güç, katmanlı, absürt… Film direkt bir rüya ile başlar, ana karakterlerimizden komiser Toshimi Konakawa’nın sirke dönüşmüş rüyasının içindeyizdir ve belli ki komiserimiz bir suçlunun peşindedir. Suçluyu yakalarken iş arkadaşına verdiği direktifler daha çok bir yönetmenden duyabileceğimiz terimler -panfokus gibi- içerir. Zaten absürt başlayan görüntü dizgisi komiserimizin bir iş arkadaşı tarafından kafeslenmesiyle önce maceraya ve hızlıca kabusa dönüşür. Rüyanın macera kısmında komiserimiz Tarzan ile Joe Bradley’e (Gregory Peck), Paprika ise Jane ile Princess Ann’e (Audrey Hepburn) dönüşür. Dikkatli bir sinema izleyicisi film referanslarının bu noktada değil, daha açılış sekansında başladığını fark edecektir; sirk referansı 1952 yapımı The Greatest Show on Earth filmindendir. Satoshi Kon’un hayranı olduğu yapımlara saygı duruşunun yanı sıra rüya içinde rüyayı anlattığı bu yapımda film içinde film neden olmasın ama?
Komiser Konakawa’nın rüyasından çıktığımızda (!) Kanakawa ve Paprika üstlerinde bornozla kuvvetle muhtemel bir otel odasında oturmakta ve bir bilgisayar üzerinden biraz önce görülen rüyayı yorumlamaya çalışmaktadırlar. Kendi rüyasını bilgisayar ekranı üzerinden izlemenin yarattığı şaşkınlığı üzerinden atamayan, ama mesleki deformasyon sonucu durumu kabullenip çıkarımlar yapmaya başlayan komisere Paprika’nın söylediği, “Yakında uyanıkken de rüya görmeye başlayabileceğiz,” cümlesi filmin karmaşık dünyasına bir giriş gibidir. Rüya terapisinin kendisine iyi geleceğinden emin olan komiser bir sonraki seansın ne zaman ve nasıl yapılacağını öğrenmek ister, Paprika da komisere kendisini nasıl bulabileceğini gösteren bir kart uzatır ve kartın üzerindeki Paprika yazısı, efsane açılış videosuna bağlanır.
Anime filmin konusunda adı geçen DC Mini ekibinin başındaki uzman Dr. Chiba, hastalarını bu rüya cihazı sayesinde anlamaya ve rüyalarına girerek onlara yardımcı olmaya çalışmaktadır. DC Mini henüz test aşamasındadır ve Dr. Chiba’nın bizzat görev aldığı bu seanslar gizlilikle yürütülmektedir. Komiser Kanakawa’nın rüyasının ve rüyasının içindeki rüyasının kadını olan Paprika aslında Dr. Chiba’nın ta kendisidir; Paprika onun taban tabana zıttı olan alt benliği/ikinci kişiliğidir. Bu noktada hepimiz Dr. Chiba’nın sadece “gizlilik” nedeniyle Paprika gibi kendisinin tam zıttı bir karaktere büründüğünü ve hastalarının rüyalarında o şekilde boy gösterdiğini düşünmüş olabilir, ama konu bundan biraz daha derin. Filmin sonlarına doğru Paprika hayatta her şeyin zıttının yer alması gerektiğini söyler: Kadın-erkek, iyi-kötü, siyah-beyaz… Ancak o zaman, her şey dengesini bulmaktadır. Neden Dr. Chiba da rüyalar sayesinde içinde taşıdığı esas kadına dönüşmesin ki? Gerçek hayatta başka, rüyada başka ve bu başkalıklar sayesinde tamamen bir bütün ve dengede. Sizce de pek ala mümkün değil mi?
Bu konu hakkında ilerleyen paragraflar bize yardımcı olacaktır ama senaryonun işlenişine kaldığımız yerden devam etmemiz gerekirse; açılış videosundan önce Paprika olarak gördüğümüz Dr. Chiba’yı açılış videosundan sonra kendisi olarak görmeye başlarız. Dr. Chiba, Komiser Konakawa’nın seansından çıkıp da ofise vardığında 3 adet DC Mini’nin çalındığını öğrenir. Kuşkusuz bunu yapan ya da yapanlar içeriden birileridir. DC Mini bölüm başkanı olan Shima, Chiba ve Tokita DC Mini kötü ellere düşmeden önce harekete geçmeli, ama bundan da önce başkandan durumu gizlemelidirler. Shima’nın odasına girip de plan yapmak istediklerinde başkanı orada bulurlar. Başkan, rüyaların izlenmesinin etik olmadığı konusunda nutuk çekerken Shima birden deli deli konuşmaya başlar ve kendisini pencereden aşağıya bırakır; sonucunda da ciddi şekilde yaralanır. Shima daha önce DC Mini’ye bağlanmış zihinlerden biridir ve şimdi Paprika’nın da dediği gibi uyumadan rüya görmektedir.
Pencereden atladıktan sonra Shima’nın zihnini tararlar ve o esnada gördüğü rüyanın içinde Tokita’nın asistanı ve arkadaşı Kei Himuro’ya ulaşırlar; bu sayede DC Mini’yi çalanlardan birinin o olduğunu saptarlar. Chiba, Tokita ve psikoterapi grubundaki bir diğer doktor Osanai ile birlikte Himuro’nun evine giderler. Bu noktadan sonra gerçeklik algısı bir saç telinden daha ince hale gelir. İşin daha da kötüsü rüyalar birleşmeye (Tokita’nın robot olarak Himura’nın rüyasına girmesi, Himura’nın Japon bebeği olarak kendi rüyasında olması ve hepsinin komiser Konakawa’nın rüyasına girmesi) başlar. DC Mini’nin anaflaksisi geometrik olarak genişlediğinden gerçekleşen bu olay onlara şunu gösterir: DC Mini kullanıcıları REM uykusundadırlar ama rüya görmeden rüyanın içindedirler, sanki bilinçleri yok edilmiş gibidir ve bunu çözmek Paprikalık bir iştir. Paprika Himuro’nun rüyasına girerek Tokita’yı kurtarmak zorundadır. Himuro’nun rüyasının içine giren Paprika Himuro’yu orada bulamaz ve bu rüyanın onun rüyası olmadığını, onun da sadece piyonlardan biri olduğunu anlamaya başlar. Diğer iki DC Mini’nin kimler tarafından ele geçirildiği, olay örgüsü geliştikçe ortaya çıkar.
Senaryonun da DC Mini evreni ile paralel genişlediğini düşünecek olursak senaryo işlenişi hakkında sayfalar dolusu yazabilirim ama bunun yerine işin biraz da felsefi boyutuna değinmek isterim. Çünkü bu noktalar, izlediğiniz anime filmin akışını daha da güçlü kılacak detaylara sahiptir.
Diğer iki DC Mini cihazından birini psikoterapi grubunun başkanı ve suç ortağı Osanai’nin çaldığını öğreniriz. Osanai başkana bedenen, başkan da Osanai’ye güç konusunda gereklidir. DC Mini teknolojisinin aslında hiç var olmaması gerektiğini hararetle savunan birinin bu tavrında anlam arayan arkadaşlar kazandı; çünkü bir yerde bu kadar güçlü bir inkar varsa güçlü de bir istek var demektir. Nedeni de gayet basit; sahip olduğu tüm güce rağmen gerçek hayatta tekerlekli sandalyeye mahkum olan başkan karşı çıktığı bu teknoloji sayesinde rüyalar aleminde gövdesi ağaç olan birine ya da Osanai’nin bedeni sayesinde yürüyebilen birine kolaylıkla dönüşebilmektedir. Başkanı rüyada ilk başta yürüyebilen bir ağaç gövdesi olarak görmek ilginç gelse de rüyalara da hükmetme ve iktidarı elinde tutma arzusundan kaynaklanan bu görüntünün ona çok yakıştığını ve aslında ne kadar korkunç biri olabileceğini hissederiz. Paprika bu gibi sahnelerle bazı çok iyi bilinen kavramları yeniden ele alır: Rüyaların başka gerçekliklere açılan pencereler olduğu, muazzam güçlerinin yanında gerçeklik tarafından sınırlandırılamayacak sonsuzlukta genişleyebildiklerini, gerçek hayatta canımızı sıkan sorunların rüyalarda kendini gösterdiğini ve rüyalarımıza sanki bir oyuncakla oynuyormuşcasına kolayca müdahale edebileceğimizi…
Başkan ile Osanai’nin Dr. Chiba yüzünden anlaşmazlığa düşmesi sebebiyle yaşadıkları ayrılık, daha sonrasında başkanı her şeyi yutan, rüyalardan beslenen, beslendikçe büyüyen kapkara bir varlığa dönüştürür ve nihayetinde yeniden doğmuş Paprika tarafınca yutularak yenilgiye uğrar. Film boyunca sizi takip eden mavi kelebekler ilginizi çekecektir. Kelebeklerle ilgili tarihe not düşülmüş iki hadise vardır: Biri MÖ 4. yy.’da Çin’de, diğeri de 1992’de Bosna’da yaşanmıştır ve bu iki yaşanmışlığın ortak noktası kelebekler ve savaştır.
Çin’in Savaşan Beylikler Döneminde yaşamış bir filozof olan Zhuangzi, Taoizm felsefesi üzerine yazdığı ve kendisiyle aynı adı taşıyan kitabında şu hikayeyi anlatır: “En sevdiğim yerlerden birine gittim, bir ağacın altına. Orada oturdum, uyuyakaldım ve bir rüyanın içine çekildim. Rüyamda, kendimi bir tarlanın üzerinde uçarken buldum. Arkama baktım ve kanatlarım olduğunu gördüm. Geniş ve güzeldiler, hızla çarpıyorlardı. Bir kelebeğe dönüşmüştüm! Bu rüyadaki her şey her açıdan kesinlikle gerçek hissi veriyordu. Çok geçmeden, Zhuangzi olduğumu bile unuttum. Basitçe bir kelebektim, başka hiçbir şey değil. Sonra yavaş yavaş, uyandım ve fark ettim ki hepsinin sonunda ben Zhuangzi’ydim. İşte bu kafamı karıştırıyor. Ya şimdi rüya görüyorsam? Seninle yaptığımız bu sohbet her açıdan gerçek gibi görünüyor, ama rüyam da böyleydi. Bir kelebek olduğu rüyasını gören Zhuangzi olduğumu düşündüm. Ama ya ben bir kelebeksem, tam bu anda Zhuangzi olduğu rüyasını gören kim?”
Bosna ve Kosova’daki katliamlarda öldürülen sivillerin gömüldüğü toplu mezarların yeri bilinmiyordu, ki pek çoğu hala bilinmiyor. Söylenenlere göre toplu mezarların saklanmasında gösterilen itina pek az şeyde gösterilmiş. Mezarlar hem derin kazılmış hem de üstü kapatıldıktan sonra çevrenin doğal bitki örtüsüne uygun olarak yeşillendirilmiş. Bugüne kadar toplu mezar bulma işiyle ilgilenen insanların kullandıkları yöntemler (uydu resimleri vb) bu yüzden pek işe yaramamış. Mevcut coğrafyanın belli bazı bölgelerinde kelebek nüfusunda ciddi artışlar gözlemlenmiş. Bu bölgeleri inceleyen uzmanlar, bitki örtüsünde de tuhaf bir zenginleşme keşfetmişler. Toplu mezarlara gömülen cesetler toprağa karıştıkça toprağın besleyiciliğini artırmışlar ve bu da bölgede bulunan misk otu ya da yavşan otu olarak bildiğimiz bitkinin (artemisia vulgaris) coşup fışkırmasına ve yalnızca bu bitki ile beslenen mavi kelebek nüfusunun artan besin miktarına paralel olarak artmasına sebep olmuş. Bunun nasıl olduğunu anlamak için araştırma yaparlarken bu yerlerin altındaki cesetlere ulaşmışlar, araştırma derinleşmiş ve toplu mezarlara ulaşmışlar.
Satoshi Kon, Paprika’da Zhunangzi’nin kelebeğini Bosna-Kosova’daki mavi kelebek olarak resmeder, gerçeklik ve rüya olgularının iyiden iyiye karıştığı sahnelerde kelebeğin girişiyle bir karmaşanın ve yok oluşun temsil edildiğini görebiliriz. “Senaryodaki diyaloglardan en çarpıcı hangisiydi?” deseniz sanırım benim için şu diyalog: “Sence de rüyalar ve internet birbirine benzemiyor mu? İkisi de bastırılmış bilinci özgürleştiriyor.” Paprika, rüyalar ve internet arasındaki benzerliği bu şekilde betimlerken Satoşi Kon’un filmlerinde sıkça bahsettiği teknoloji-modern insan olgusuna bir kez daha değinişine tanık oluruz. Filmdekine benzer şekilde, rüyalara girme fikrini ilk kez İngiliz bilimkurgu yazarı Peter Philips 1949 yılında yayımladığı Dreams Are Sacred romanında anlatmıştır. Ayrıca Aborjinlere göre rüyalar alemi doğumun, tanrının, ongunların kendi benliğimiz içinde sonsuz uyumla var olduğu bir mekan olarak tanımlanır.
Yukarıda yeniden doğan Paprika’nın başkanı yuttuğunu ve bunu açıklayacağımı anlatmıştım. Bu olmadan önce rüyadan rüyaya koşturan Paprika, rüya aleminde robot olan (arkadaşı Himuro ile en sevdiği oyuncak, Himuro’nun odasında bu robotu görürsünüz) Dr. Tokita tarafından yutulur; çünkü Paprika kadın-erkek, iyi-kötü gibi kavramların bir arada olması gerektiğini ve ancak o zaman rüya alemi ile gerçek alemin dengede olabileceğini belirtmiş ve Dr. Tokita tarafından yutularak Dr. Chiba halinde yeniden doğabilmiş ve başkanı yutmayı başarabilmiştir.
Beyni hallaç pamuğu olan izleyici için bu kısmı biraz açıklamaya çalışacağım: Bebeklerin doğumdan sonra hayatlarının ileriki aşamalarına da sirayet eden, Freud tarafından ortaya atılmış bazı psikoseksüel gelişim evreleri bulunmaktadır. Bunlardan ilkine “oral evre” adı verilir. Bu dönemde, bebeğin emzirilme olgusundan uzak kalmasının yetişkinlikte sigara veya yemek yeme ihtiyacı benzeri şekillerde bağımlılıklara neden olabildiği söylenir. Rüyalarımız da en temel ihtiyaçların, duyguların, arzuların oyun alanı olduğuna göre Dr. Tokita gibi teknoloji ile yatıp kalkan birinin rüyasında dev bir robota dönüşmesini yadsıyamayız. Ayrıca Paprika’ya olan aşkını çocukluk döneminden gelen bu yemek yeme alışkanlığı/bağımlılığıyla tek lokmada yutarak göstermesini de bu şekilde anlamlandırabiliriz. Peki Paprika’nın dönüşümü ne içindi? Çin folklorunda tapirler (baku) karabasanla beslenen hayvanlar olarak geçer. Paprika için tam olarak bir tapir tanımlaması yapamasak da onu rüyaları kontrol ederek Batı’nın doymak nedir bilmeyen yapısını, ki burada karşımıza devasa başkan forumunda çıkar, kendisine karşı kullanan bir figür olarak görebiliriz.
Hirasawa’nın Paprika’nın açılış müziği de olan Byakkoya için sergilediği canlı performans
Normal şartlarda senaryo akışından sonra karakter analizi de yapmaya özen gösteririm ama senaryo akışından karakterlerin özelliklerini ayırmak neredeyse imkansız olduğundan “karakter incelemesi ve senaryo işleyişi”ni aynı başlığın altında aktarmayı daha uygun buldum. Gelelim müziklere. Yazının en başında da belirttiğim gibi; Susumu Hirasawa Satoshi Kon’un kariyeri boyunca onunla çalışmış tek kompozitör ve müzisyendir. İki sanatçının da beyninin, duygusal zekasının benzer işlediği kanaatindeyim, çünkü Kon’un karmaşık kurgularına ancak Hirasawa gibi birinin sıra dışı notaları hayat verebilir ve bu kadar şahsına münhasır şarkılar ortaya çıkabilirdi.
Inception gibi bir filmde Paprika’dan en az 5-6 referans sahne görürsünüz ve bu da bir şekilde Christopher Nolan’ın Paprika’dan haberdar olduğunu gösterir. Ayrıca Paprika’nın Radioclub isimli mekanındaki barmenlerden biri olan Jinnai’yi yönetmen Satoshi Kon seslendirmiştir.