Kiseijuu Sei no Kakuritsu

Kiseijuu: Sei no Kakuritsu: En Değerli Canlı İnsan mıdır?

Bundan tam 29 yıl önce (22 Kasım 1989) Hitoshi Iwaaki, dönemin “uzaylı” modasına uyup Kodansha’nın Afternoon isimli aylık dergisinde (Vinland Saga, Blame!, Mushishi gibi değerli mangaların da yayımlandığı dergi)Kiseijuu” isimli mangasını yayımlamaya başladı. Aksiyon, dram, korku, bilim-kurgu, psikolojik ve seinen kategorilerine giren manga 10 cilt, 64 bölüm olarak yayım hayatını 23 Aralık 1995’te tamamladı. Yayım hayatı boyunca pek çok irili ufaklı ödüle layık görülen manga 1993 yılında Kodansha Manga Ödülleri’nde “En İyi Manga” Ödülünü kazandı.

25 yıl sonra manga, Kiseijuu: Sei no Kakuritsu ismiyle TV animeye uyarlandı. Uyarlayan stüdyo, pek çok değerli yapıma ev sahipliği yapan Madhouse’tan başkası değildi. 2014 sonbaharında TV’leri kanla süsleyen Madhouse yapımı animede, manganın hikayesi teknolojik olarak güncellendi: Ana kahramanımız Shinichi Izumi’nin babası gazete yerine haberleri tabletinden takip etmeye başladı. Bu gibi küçük detaylar iyi, hoş, güzel olsa da mangadaki vahşetin ve karanlığın animede daha az hissedilmesi mangayı da bilenler arasında bir nebze de olsa hayal kırıklığı yaşattı, tam da bundan sebep midir bilinmez ama ağırlıklı mangasını okumuş kişiler tarafından yapılan “overrated” yorumlarını hemen her platformda görürsünüz. Ha bu arada manga ve animenin zaman farkından dolayı benzer çizimleri barındırmadığını eklemem de sürpriz bir bilgi olmayacaktır.

Animenin “overrated” olup olmadığına geçmeden önce yönetmen koltuğunda oturan iki isimden bahsetmek istiyorum: 2017’de severek izlediğimiz Inuyashiki’nin ve yakın zamanda yayında olacak Vinland Saga’nın yönetmeni olarak açıklanan Shuuhei Yabuta ve 2016’da yayınlanan All Out!! animesinin yönetmenliğini üstlenmiş Kenichi Shimizu. Bu iki yönetmen Kiseijuu: Sei no Kakuritsu’nun storyboard çizeri olarak da karşımıza çıkıyor. Ayrıca daha önce de çalıştıkları Hiroyuki Kamura’nın da kadroda kendine yer bulması güzel animasyonlara boğulmamıza neden oluyor.

Girizgahı da tamamladığımıza göre Kiseijuu: Sei no Kakuritsu’yu biraz daha yakından tanıma aşamasına geçebiliriz.

Anime Yapım Yılı: 9 Ekim 2014 – 26 Mart 2015
Tür: Aksiyon, dram, korku, bilim-kurgu, psikolojik, seinen
Bölüm Sayısı: 24
MAL: 8.51 – IMDB: 8.4

Senaryo

17 yaşındaki Izumi Shinichi, Tokyo’nun sakin bir mahallesinde annesi ve babasıyla mütevazı bir yaşam sürmektedir. Bir gece -sonradan “Parazit” olarak adlandırılacak uzaylılar, kozaya benzer bir yapının içinde dünyaya inerler. Bu inişin amacı elbette turistik bir gezi değildir; savunmasız hedeflerinin beyinlerine yerleşerek kontrolü tamamen ele geçirip yerleştikleri canlıyı bir avlanma makinesine dönüştürmek ve dünyayı ele geçirmektir. Parazitler hangi canlının beynini ele geçirirse o canlının cinsiyle beslenmeye başlar ve beyni ele geçirilmiş mutantın kafa kısmından çıkan canavar organizma yamyamlık etmeye başlar; sadece besin için değil bazen savunma, bazen de keyif için insanları kıyma makinesinden geçmişçesine doğrarlar.

Bu olaylar olurken bizim Shinichi’nin de evine bir parazit girer ve kurban olarak Shinichi’yi seçer. Shinichi’nin boşluklarından girişi deneyen parazit, önce kulaklığa, sonra da burundaki gıdıklanmaya maruz kalır ve hedefine istediği kolaylıkla yerleşemez. Tam son bir hışımla, bir kez daha burnu deneyeceği esnada da hedefi uyanır. Uyku sersemi Shinichi, gördüğü küçük, kaygan ve yeşil şeyi yılana benzetir ve parazitle amansız bir mücadeleye girişir. Mücadeleyi kazanmakla mükellef parazit, beyne ulaşabilmek için sağ kolu kullanmaya karar verir, bu kez de Shinichi kulaklığın kablosuyla önünü tıkar. Onlar boğuşadursun o esnada Shinnichi’nin ailesi odaya dalar ve sağ koldaki parazitin varlığı bir anda ortadan kaybolur.

Sabah uyandığında gördüklerinin rüya ya da halüsinasyon olduğuna inanmaya başlayan Shinichi, sağ kolunun kontrol dışı hareket etmeye başladığını (Murano’nun göğüslerini ellediğinde, uyuklamasına rağmen telefonu karıştırdığında) fark edince, gece gördüklerinin rüya ya da halüsinasyon olup olmadığını sorgulamaya başlar ve okuldan eve dönerken küçük bir kıza çarpmak üzere olan arabayı sağ eliyle engellediğinde gerçeğin içinde yaşadığını anlar; parazit sağ kolunu ele geçirmiştir! Odasına girer girmez histerik bir şekilde sağ kolunda yaşadığından emin olduğu canlıya seslenir. Sesine ses gelmeyince sağ kolunu gözden çıkararak parazite sivri bir cisim saplamaya yeltenir, lakin yanıtı hemen alır. Neyle karşılaştığının ayrına varmaya başlayan Shinichi daha da histerikleşir.

Bu olaydan sonra, adına Migi diyeceğimiz parazit ve insan konağı Shinichi arasında kommensal bir simbiyotik ilişki gelişir. Diğer konaklardan farklı olan Shinichi (normalde parazit beyne yerleşir ve onu yer, vücudun kontrolünü sinir sistemi üzerinden sağlar ama Shinichi beyninin tam kontrolüne sahiptir) ve diğer parazitlerden farklı olan Migi zaman içerisinde diğerlerinin ilgisini çeker ve ikili, sonu gelmeyecek gibi görünen ölümlerin içinde bulurlar kendilerini. Peki bu kaos ne zaman son bulacak; insan varlığının en değerli varlık olduğunu iddia eden Shinichi’nin ölümünden sonra mı yoksa tüm yaşamların aynı oranda değerli olduğunu ve insanın çok da özel olmadığını dile getiren Migi’nin ölümünden sonra mı?

Size uzun uzun hikayeyi anlattıktan sonra senaryo hakkında şunu diyebilirim; manganın yazım yılı da göz önüne alındığında iyi güncellenmiş bir senaryoyla karşı karşıyayız. Özellikle 3. bölümle birlikte animede daha bariz hissedilen psikolojik öğeler, felsefi değerler ve aile bağlılığı ile hikaye akışı daha doyurucu hale gelmiş. Çok sevilen bir yan karakterin bile hiç beklenmeyen bir anda ölüvermesi senaryonun ilginçleşmesine her zaman büyük katkı sağlar, bu durum bu animede de korunmuş. Yaratıcı ekip “karakterlere değil, hikayenin içinde yaşayan ve ölen karakterlere yani hikayenin akışına güveniyoruz” demiş resmen. Bu durumu şöyle özetleyenler de yok değil “Hikaye tırt, insan biçmekle o kısmı kapıyorlar.” Ben buna inananlardan değilim, sadece yaratıcı ekip dünya dışı varlıkları iyi birer form olarak yansıtmak istememiş ve bu formların içinde de insanın ve parazitlerin kaderini değiştirecek ve karşılıklı bir sorguya neden olacak canlıların, olayların ve duyguların var olabileceğini göstermek istemişler; o kadar. Hikayenin mantığı tam olarak bu iskelete oturtulmuş durumda. Ha biraz daha felsefeye yoğunlaşılabilir miydi; pek tabi! Ama o zaman da “Dövüş sahneleri ne kadar da yetersizdi yaaeğ” şeklinde bıdılanmalar muhakkak olacaktı. Bu bilimkurguda aksiyonun diğer pek çok bilimkurgudan daha önde olması -ki aksiyonu pek de sevmem- fena fikir olmamış ha? Yine de eklemekte fayda var, her ne kadar bilimkurgu animesi olduğundan ve “şiddet, cinsellik” barındırdığından “seinen” deseler de animenin ruhu daha çok shounen gibi.

Aksiyonun dışında araya serpiştirilen “boşalma ve çavuşu tokatlama” gibi espriler ve en güçlü yan karakter Ryouko’nun bebeğini emanet gibi taşıması senaryoyu sıcaklaştırmış ve hikaye dilini de dengelemiş.

Senaryoya dair söyleyebileceğim en olumsuz şeyse şu: Korkunun “yaratıkların insan doğraması” üzerinden işlenmesi… Bu, senaryoyu zayıflatan temel şey. İnsan böylesi bir animede, insanın doğasına eğilen psikolojinin, korkunun üzerine de eğilmesini bekliyor. Psikoloji, korkuyu değil sadece felsefeyi desteklemek için eklenmiş sanki senaryoya.

Karakterler

Migi: “Ölürüm sana kız zilli!” dediğim ve en sevdiğim parazit olabilir kendisi. Shinichi’nin koluna yerleşmekle başarısız olduğunu itiraf ettiği andan beri sevdim onu. Sempati beslemeyen, kendisinden başka bir canlıyı düşünmeyen (artık Shinichi’yi de düşünmek zorundadır, çünkü o ölürse kendisi de mortingen) tam bir bilgi kurdu ve besin piramidinin en tepesindeki canlı. Güce ve zekaya hayran olduğunu söylemem kendisi hakkında ilerleyen bölümler için spoiler verecektir. İlk başlarda tamamen duygusuz olan ve mantığını kendisine rehber eden Migi, insanları anlamaya çalışırken insan gibi kusurlu değildir, bu nedenle tüm seri boyunca “soğuk nevale” rolünü layığıyla oynar.

23. bölümde “Shinichi’nin kaçmasını söylediği an” ise ciğer delecek kadar duygusaldır. İşte o sahnede pek çok izleyici aslında Migi’nin hiç de hissiz olmadığını ve empat bir karaktere dönüşme yolunda ilerlediğini, insanlara sempatinin ötesinde hayranlık beslemeye başladığını hisseder.

Final sahnede Shinichi’ye rüyasında bir veda edişi vardır ki, animenin en güzel sahnelerinden biri olduğu su götürmez bir gerçektir. Shinichi’nin gördüğü formuyla var olan formu arasındaki görsel farklılık insanı biraz şaşırtıyor ama gerçek formu da Migi’yle ilgili bir şeylerin daha net oturmasına yardımcı oluyor. Nihayetinde Shinichi’den daha güçlü bir konak bulmuş olsa da aslında insanı güçlü yapan şeyin salt güç olmadığını anlaması Migi’nin yaşadığı tek karakter değişimidir ve gayet de yeterlidir.

Shinichi Izumi: 6. bölüme kadar “Peter Parker” olan karakterimiz kolunun mutant olmaya başlamasından hemen sonra biraz yavaşça ve duruma alışmaya başlar başlamaz da bir anda, duygusuz ve cool olur. Gözlükleri de pısırık ve silik karakteri gibi uçar gider. Migi’nin uyuduğu anlarda paranoyağa bağlaması ve her canlıyı parazit gözüyle görmesi aslında “canlı” kavramına bakışını değiştirir. 6. bölümde annesiyle yaşadığı yüzleşmeden sonra, acı sadece göğsünde yer etmez. Acıdan kaskatı kesilen Shinichi artık yeryüzünün en cool Tokyolu’sudur.

Shinichi her shounen animede karşılaşacağımız o liselilerden biri; zayıf karakteri Migi’nin güçlü karakteri ile tezat bir ahenk oluşturuyor ve bu durum ortaya duygusal, sorgulayıcı sahnelerin çıkmasına neden oluyor. Karakter gelişimini tıpkı shounen bir karakter gibi tamamlayan Shinichi için iyi bir ana karakter demek hatalı olmaz.

Ryouko Tamiya: Ryouko, animenin izleyenlerince en sevilen -ben de dahil- yan karakteri. “Dünyaya gelme amacım ne?” diye sorarak 7 milyar insanın iç sesi olmuştur. Diğer parazitlerin aksine Ryouko insan ırkıyla beslenmez ve onları merak eder, araştırır ve zamanla merakı hayranlığa dönüşür ve onlarla birlikte yaşamanın yollarını arar. Bu düşünce tabi ilk başlarda oluşmuyor, animede ilk ortaya çıktığı 3. bölümde “ortalığı darmaduman edecek karakter ahan da bu” dedirtiyor. Animenin esas kötüsü Gotou’dan hamile kaldıktan ve çocuğunu dünyaya getirdikten sonra ortalıktan ziyade kendisi dağılmaya başlıyor.

Çocuğunun hayatının önüne kendi hayatını koyan cefakar bir anneye dönüşen Ryouko, animenin en sağlam karakteri. Migi gibi onu da izlemek büyük bir keyifti.

Satomi Murano & Kanaa Kimishima: Bu iki hanım kızımız ana karakterimiz Shinichi’ye aşık. Murano’nun 6. hissi Kanaa’dan daha düşük olduğundan (Izumikun’un sağ kolunu tutuyor ve o koldaki bir şeylerden rahatsız olup sol yanına geçiyor) anime boyunca “İzumikun, sen gerçek İzumikun musun?” diye aptal aptal dolaşmasına ve “Allah belanı versin, öl lan!” diye isyan etmemize neden oluyor. Her ne kadar onun hakkında böyle kötü şeyler düşünsek de son bölümde olay çözümlemesini bu hatun üstleniyor ve nihayet varlığı bir işe yarıyor.

Kanaa ise su katılmamış bir aşık. Bir şekilde parazitlerin yaydığı yüksek frekanslı titreşimleri hissediyor, lakin o bunu “aşk dalgaları” olarak algılıyor. Bu algısından dolayı, Izumikun’a hissettiğinin, gerçek aşk olduğuna kanaat getiriyor. Durumun farkına varan Izumikun hislerine güvenmemesi gerektiğini söylese de Kanaa bunu ciddiye almıyor ve Izumikun sandığı biri tarafından sonu getiriliyor.

Shinichi’ye Murano’dan daha çok yakıştırılan Kanaa’nın yerine, Murano’nun ölmesini isteyen izleyici kitlesi anımsanmayacak kadar çok olsa da bana sorarsanız bu üç karakter arasındaki en temel ilişki sorunu birbirleriyle bağlantılı olamamaları ve birbirlerine aşık olsalar da izleyiciye derinlerde yatan bir bağı hissettirememeleri… Son bölümde Murano’yu o halde görmeseydim “Hay sizin katacağınız romantizme” şeklinde isyan edebilirdim. Son sözü pek tabi esas kız “Sen gerçek Izumikun’sun” diye söyleyecekti.

Görsellik ve Animasyon

Öncelikle kafadan çıkan canavarların tasviri şahane, insan bir irite oluyor o sahnelerde. Migi üstadımın karakterini derinleştiren Tadashi Hiramatsu hocamın da ellerine sağlık.

Animasyon ise genel olarak temiz ve yeterli. Sadece dövüş sahnelerinden önce Shinchi’nin hareketleri daha seri olabilirdi. Bir de Shinichi’nin okulun çatısındaki gövde gösterisine ne gerek vardı demeden duramıyorum. O sahneye harcanacak animasyon Migi’nin dövüşlerine harcanabilirmiş. Yine son bölümdeki çatı sahnesinin animasyonlarına ise diyecek bir sözüm yok.

Müzik ve Seslendirme

Dub-step seviyorsanız soundtrackleri de çok seveceksiniz ama sevmeseniz de sorun değil, aksiyon bir şekilde o müziği almanızı sağlıyor.

Müziklerin seçimini yapan Ken Arai iyi bir iş çıkarmış. Onun yaratmış olduğu soundtrackleri merak edenler tamamına aşağıdaki linkten erişebilirler.

Tema şarkısını yazan ve performe eden ise Baki, Hakyuu Houshin Engi gibi animelerden tanıdığımız gurup Fear, and Loathing in Las Vegas. Sadece temayı dinlemek isteyenler de burayı tıklayabilirler.

Seslendirmesine gelecek olursam seiyuular cidden sağlam. Özellikle Migi karakterini başından sonuna başarıyla seslendiren Aya Hirano’nun (Death Note – Misa Amane, Fairy Tail – Lucy Heartfilia) performansından sonra Kiseijuu’nun en güzel yanlarından birinin seslendirmesi olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

İşleniş

Ekibin Shinichi’yi tanrılaştırmak için sarf ettiği çaba ile onu devirmek için sarf ettiği çaba biraz daha dengede olsaydı hikayenin tamamının işlenişi efsane olabilirdi. İlk 3-4 bölüm büyük bir potansiyele ev sahipliği yapan anime, sonraki 5-6 bölümde biraz hüsrana uğratıyor ve son bölümde Migi’nin sonsuz bir uykuya dalmak istediğini rüya üzerinden anlattığı sekans ile Murano’nun Uragami (parazitleri tespit eden mahkum) tarafından kaçırıldığı sekans da olmasa berbat bir sona sahip olabilirmiş.

O sona gelene kadar hikayenin işleyişi genel hatlarıyla herhangi bir rahatsızlık vermiyor. Canlı olmanın başlı başına değerli olduğunu ve insanı da mükemmelleştiren yeteneğin “merhamet” olduğunu anime güzel anlatıyor. Bunu da aslında, insan yaşamını her şeyin üstünde tutan bir insanı, canlının yaşamını her şeyin üstünde tutan ama yine de kendisi dışındaki varlıklara pek de değer vermeyen bir organizmayı aynı bedende yaşamaya mecbur ederek yapıyor.

Çok da felsefe kasmayan, aksiyonu bol, ana karakterleri yeterli bir anime arıyorsanız Kiseijuu’ya muhakkak şans verin; zamanın nasıl geçtiğini anlamayacak ve 24 bölümü bir çırpıda bitireceksiniz.

Yazar: Serpil Şahin

"Eşek kadar kadın çizgi film mi izlermiş?" isyanına cevap olarak doğdum. Radyo ve TV ile başlayan iş hayatı, dergi ile devam etti ve 2006'dan bu yana dijital reklam sektöründe çalışıyorum. Hikâye kitapları (Aşk Yemeği Acılı Sever ve Yakıngörmez) yazdıktan sonra, şimdilerde bir roman üzerine çalışıyorum.

İlginizi Çekebilir

yapay zeka anime

Yapay Zekâ Konulu 11 Bilimkurgu Animesi

Bilimkurgu ve animenin birlikteliği alışılmadık bir durum değil. Animeler yıllardır geleceğe dair olasılıkları kullanarak dâhiyane …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin