Hatmetmeniz Gereken Anime Yönetmenleri #1

Anime izleyicilerinin çoğunda şu refleks vardır: İzlenecek animenin hangi kategoride olduğuna bakılır, konu da ilginçse kaybedecek ne olabilir ki? Oysa bir animenin kategorisi ve konusu kadar bakılması gereken iki başlığı daha vardır: Yönetmeni ve stüdyosu. Çizgi dışında izlediğiniz yapımlarda, aslında bu dörtlüyü (kategori, konu, yönetmen ve stüdyo) aradığınızı siz de fark edeceksiniz. Hatta bazen serinin ilk filmlerine o kadar hayran olursunuz ki, sonrasında ne konunun ne de kategorinin önemi kalır. O yönetmenin ya da stüdyonun bütün yapımlarını izlemek istersiniz; bir değil, iki değil, belki de onlarca kez… Aslında animeyi de bu bakış açısı ile izlediğinizde çizgilerin dünyasına esir olacağınızı size garanti edebiliriz. Özellikle bilimkurguda Japon hayal gücünün ne kadar derin ve tutkulu olduğunu size biz değil, aşağıda sıraladığımız yönetmenlerin yapımları anlatsın arzu ederseniz…

Bu yönetmenlerin hepsinin ortak noktası en az iki bilimkurgu yapımını yönetmiş olmaları. Bir diğer önemli özellikleri de salt bilimkurgu yönetmeni olmamaları; işlerinin içinde bolca hayattan kesintiler, aksiyon, akıl hastalıkları gibi birbirinden farklı, birbiri ile likit bir ilişki kuran konuları da aynı ustalıkla işlemeleri. Bu da zaten onların bilimkurguya daha farklı bakmalarına sebebiyet veriyor.

Katsuhiro Otomo

1979’da yayımladığı Fireball isimli mangasıyla bilimkurguya olan tutkusunu gözler önüne seren Otomo, 1980’lere geldiğimizde bestseller olan ve kendisine Japonya’nın en prestijli ödüllerinden birini kazandıran Domu’dan hemen sonra bir kült olan Akira’yı da 1982’de çıkardı. Burada bir es vermek gerekebilir; Akira, Ghost in the Shell (Koukaku Kidoutai) isimli yapımı etkilemiştir, Ghost in the Shell de Matrix’i. Bu nedenle bilimkurgu denildiğinde Otomo’yu izlememiş olmak bilimkurgu animeleri hiç bilmemek gibi bir şeydir. Kubrick hayranı olan (özellikle 2001: A Space Odyssey) Otomo için 80’ler altın çağlardı diyebiliriz.

Animenin büyükleri olarak isimlendirebileceğimiz kişilerin yolu bir şekilde 1995 yapımı Madhouse ve Studio 4°C ortaklığındaki Memories üçlemesinden geçiyor. Otomo, Memories üçlemesinin son bölümü olan Cannon Fodder’ın da yönetmeni.

Shinichiro Watanabe

Tam bir kültür mikseri olan Watanabe’yi anlatmak için iki kelime yeterli olabilir: Cowboy Bebop.

Blade Runner: Black Out 2022, Genius Party antolojisindeki Baby Blue, Macross Plus ve Space Dandy gibi önemli bilimkurgu yapımlarının yönetmeni Watanabe’yi diğerlerinden ayıran ise müziği bir hikaye anlatım aracı olarak kullanması. Watanabe’nin bütün yapımlarında hikaye akışlarının derinliği, heyecanı, gizemi müzikle dengelenir. Okinawa, hip-hop, günümüz Japonya’sı ve samuray kültürlerini mikslediği Samurai Champloo bu karışımın en güzel örneklerinden biridir ya da caz müzikleri ve karakterleri ile izleyenleri büyüleyen Sakamichi no Apollon da. Zankyou no Terror de Watanabe’nin diğer unutulmazları arasındadır. Özellikle duygusal anlarda giriş yapan ve Yoko Kanno ile Arnór Dan tarafından seslendirilen “Von” efsane ötesi bir müziktir.

Watanebe, şöyle bir yönetmendir: “Nasıl yani, bu animelerin hepsini o mu yönetmiş?” Watanabe’nin anime konuları, görsel dünyasını, müzikleri birbirini tekrar etmez. Her seferinde ekibi ile birlikte büyüleyici bir dünya yaratmayı çok iyi bilen nadir isimlerden biridir Watanabe.

Satoshi Kon

Psikolojik gerilim denildiğinde akla ilk gelen isim net bir şekilde Kon’dur. Kurguları o kadar sağlamdır ki, yapımlarını birkaç kez izleseniz bile ilk kez izliyormuşsunuz etkisi yaratır. Kon için “yapımlarının merkezinde bilimkurgu vardır” diyemeyiz, ama bilimkurgu hikaye anlatımını zenginleştiren bir öğe olarak hep oradadır. Paprika, Ani*Kuri15 antolojisinde yer alan Ohayou isimli kısa ve Memories üçlemesindeki ilk yapım olan Magnetic Rose’un senaryosu, çizimleri Kon’a aittir.

Anime dünyasının en büyük ilham kaynağı isimlerinden biri olan Kon’u maalesef 2010 yılında pankreas kanserinden kaybettik. Bu nedenle onun ismini gördüğünüz yapımların sayısı az, az olduğu kadar da değerlidir ve lütfen bir saniye bile tereddüt etmeden izleyin. Inception (Paprika) ve Black Swan (Perfect Blue) filmlerinin nereden ilham aldığına şahit olun.

Masaaki Yuasa

Eli yüzü düzgün, gözleri suratını kaplayan, şık kıyafetler içinde dolanan anime karakterlerine ya da gerçekle ayırt edilemeyecek derecede iyi tasarlanmış arka planlara/mekanlara alışkınsanız Yuasa’nın eğri büğrü dünyası sizi ilk başta rahatsız edebilir. Pek çok kişinin Netflix orijinal yapımı Devilman Crybaby ile tanıdığı Yuasa’yı gerçekten tanımak için bilimkurgu yapıtları Kaiba, Yojouhan Shinwa Taikei serilerini izlemek gerekir.

Yuasa’nın anime dünyasında gerçeklik, hayal, fantezi sıklıkla karışır birbirine ve anlatım dili iyi bir seyirci olmanıza yardım eder. Yuasa’nın Mind Game’i de, Ping Pong the Animation’ı da en az bir kez izlemeye değer yapımlar arasındadır.

Makoto Shinkai

Onun ismini hemen herkes Kimi no Na wa ile duymuş olsa da, Shinkai bundan çok daha fazlası. Onun için yeni nesil Miyazaki demelerinin belli başlı nedenleri var: Hikaye anlatımı Miyazaki’ninkine çok benzer, onun gibi bilimkurguyu fantezi ile harmanlamakta ustadır. 1999 yılında Tooi Sekai (Other Worlds) ile kariyerine başlayan Shinaki, Comix Wave’in desteği ile ilk bilimkurgusu Hoshi no Koe’ye (Voices of A Distant Star) can verdi.

İlk uzun metraj filmi Kumo no Mukou Yakusoku no Basho da bir bilimkurguydu ve kendisine gişede büyük bir başarı sağladı. Shinkai’nin “İnsanlar rüya görüyorsa dünya da görüyordur” teması üzerine yoğunlaşıp dünyanın gördüğü rüyaları ‘paralel evrenler’ olarak tanımladığı bu filminden sonra yönetmen sıklıkla paralel evrenler temasını işlemeye başladı.

Kenji Kamiyama

Production I.G’nin vazgeçemediği isimlerden biri de Kamiyama’dır. Mamoru Oshii’nin kült filmi Koukaku Kidoutai’den sonra filmini serileştirmesinin ardından Koukaku Kidoutai S.A.C. 2nd GIG ile ekibe yönetmen olarak dahil olmuş ve ardından tüm serileri kendisi yönetmiştir.

Kamiyama’nın adı bu serilerle beraber parlamaya başladıktan sonra Higashi no Eden ile bilimkurgu dünyasındaki yerini iyice sağlamlaştırmıştır. Netflix orijinal yapımı Ultraman serisi ile “neden ki” dedirtse de adının geçtiği her yapım gönül rahatlığıyla izlenebilir.

Tensai Okamura

Adı ile müsemma (tensai: doğal yetenek, dahi) Okamura zikredildiğinde akla Wolf’s Rain ve Darker than Black serileri gelir. Memories üçlemesindeki ikinci kısa olan Stink Bomb’un da yönetmeni olan Okamura, süper güçler ile bilimkurguyu harmanlamaktan haz alan bir yönetmen.

Eğer ki DC’nin süper kahraman filmlerini daha karanlık atmosferlerde izlemek isterseniz Okamura’nın yapımlarını kendinize not alın deriz. Okamura’nın Kuromukuro’su da “mecha” izlemeyi ayrı bir keyifli kılıyor. Bu değerli bilimkurgu yapımlarının dışında ilk sezonlarını yönetttiği Nanatsu no Taizai ve Ao no Exorcist gibi shounen yapımlar da bulunuyor.

Gorō Taniguchi

Sunsire stüdyosu denildiğinde akla gelen ilk yönetmen Taniguchi’dir. Büyük başarı elde eden Code Geass serilerinin yaratıcısı ve yönetmeni olan Taniguchi’nin çok değerli bir diğer yapımı da Planetes’tir.

Mobile Fighter G Gundam serisinin bazı bölümlerini yöneten Taniguchi’nin Mugen no Ryvius mechası da Code Geass serisine gelene kadar mecha konusunda nasıl geliştiğine tanıklık etmeniz açısından kesinlikle izlenmesi gerekenler arasındadır.

Yoshiyuki Tomino

Mecha deyince akla gelen ilk isim Tomino, aynı zamanda şarkı yazarı ve roman yazarıdır da. Japon yönetmenlerin hemen hepsi gibi o da çok yönlülüğü ile tanınır. Mobile Suit Gundam serilerinin yaratıcısı, senaryo yazarı ve yönetmeni olan Tomino; Brain Powerd, Densetsu Kyojin Ideon, Juusenki L-Gaim gibi sayısız mecha’yı anime dünyasına kazandırmıştır.

Mecha yönetmeni Tomino’nun sadece mecha’dan ibaret olması elbette mümkün değil: Ünlü yönetmenin kült anime Ashita no Joe’nin bölüm yönetmeni ve storyborad çizeri olması da ayrı güzel bir detay.

Hiroshi Hamasaki

Terra Formers, Texhnolyze, Orange ve Steins Gate’in yönetmenleri aynı kişi desek? Bir diğerinin diğeri ile alakası olmadığı bu hikayelerde, bu kadar ayrışan bir stil yaratabilmek her yönetmenin harcı değildir. Shigurui gibi bir efsanesi vardır ki aksiyon, tarih, psikoloji, dram, dövüş sanatları, samuray gibi konuları baz alan seinen yapımlarının müptelasıysanız en kısa zamanda izlemenizi öneririz.

Hamasaki, efsanevi Trigun animesinin yan hikayesi olan Trigun: Badlands Rumble ve yarışlarını izlemeye doyamadığımız Redline yapımlarının da ana animatörüydü.

Yasuhiro Yoshiura

Katıldığı tüm festivallerde kucak dolusu ödülle evine dönen Yoshiura’nın Sakasama no Pateması’nı ya da Eve no Jikan‘ını henüz izlemediyseniz çok şey kaçırdığınızı üzülerek söylemeliyiz.

Yoshiura’nın filmlerinin temelinde bilimkurgu olsa da genelde anlatılmak istenen “güven” unsudur ve Pale Cocoon’da dram ve bilimkurgu “güven” ile akışkan bir şekilde harmanlanır.

Noboru Ishiguro

Yaşayan efsaneler arasındaki Ishiguro’nun adını duymamış olma ihtimaliniz yüksek, ama pek çoğunuz eminiz ki Macross ya da Ginga Eiyuu Densetsu isimlerini en az birkaç kez duymuşsunuzdur. İşte o unutulmaz eserlerin yönetmeni Ishiguro.

Listenin ikincisinde görüşmek üzere.

Sonraki

Yazar: Serpil Şahin

"Eşek kadar kadın çizgi film mi izlermiş?" isyanına cevap olarak doğdum. Radyo ve TV ile başlayan iş hayatı, dergi ile devam etti ve 2006'dan bu yana dijital reklam sektöründe çalışıyorum. Hikâye kitapları (Aşk Yemeği Acılı Sever ve Yakıngörmez) yazdıktan sonra, şimdilerde bir roman üzerine çalışıyorum.

İlginizi Çekebilir

osmanlı bilimkurgu

Osmanlı Dönemi Türk Edebiyatında Bilimkurgu

Türk edebiyatında bilimkurgu türünün doğuşu ve gelişimi, uzun yıllardır edebiyatçılar ve araştırmacılar tarafından araştırılan bir …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin