80'lerin bilimkurgu animeleri

80’lerin İzlenmesi Gereken Bilimkurgu Animeleri #1

70’li yılların sonuna dek açıkçası pek önemsenmeyen bilimkurgu Anime‘ler, değerini kanıtlayan birkaç eserin yarattığı itici güç ve maddi açıdan kendisini kanıtlayan bir izleyici potansiyeli kazanması ile çok değil, birkaç yıl içerisinde türün endüstrileşmesinin önünü açtı. Doğrudan konu ile alakalı ve yüksek bütçeli Anime filmler de üretilmeye başlamasının yanı sıra 80’lerin başından itibaren bilimkurgu serilerin gerek sayıca, gerek nitelikçe arttığını görürüz. 80’ler bilimkurgularının bir diğer gelişimi de, yapımların tamamen olmasa da önemli ölçüde yüzlerini yetişkin izleyicilere dönmüş olmaları, hatta bu şekilde felsefi arka planları olan yapımların ortaya çıkmasına imkan sağlandığı gibi, batı animasyonlarıyla kıyaslanamayacak denli açık şekilde şiddet ve cinsellik dozu içeren yapımların da hedef kitlelerine ulaşabilmesi için ev sineması odaklı yapımlar (OVA : Original Video Animation) formatının da doğuşuna kaynaklık etmiştir.

Bu dönemde konu temaları artıp işleniş tarzları genişlediği gibi bilimkurgu Anime’lerin sayısında hatırı sayılır bir artış yaşanmıştır. Elbette bu, Japonya‘nın 80’lerde gerçekleştirdiği (ve “bubble age” de denen) ekonomik tırmanış yıllarının bir etkisi olarak yorumlanmalıdır. Zira teknolojik gelişme ve toplumda artan refah seviyesi, Anime’leri de şimdiki zamanın ya da fantastik dünyaların hikayesi olmaktan ziyade geleceğe dair öngörülerde bulunmaya yöneltmiştir. Bilimkurgu Anime’lerin sayıca artışı bir noktadan sonra elbette sadece Japonya ile sınırlı kalmamış, yabancı yapımcıların dikkatini çekmeleri ile üretilen adaptasyonları eskiye nazaran çok daha artmıştır. Zira bu dönemde Anime’lerin sadece Japonya’da değil, Orta Doğu’dan Güney Amerika’ya, Avrupa’dan Doğu Asya ülkelerine varana dek yayılma gerçekleştirdiğini görüyoruz ki, bu etki günümüzde de bir şekilde sürmekte.

Hal böyleyken, 80’lerin bilimkurgu klasiklerini ve türe kattıklarını incelememiz için bir hafta yetmeyeceğinden iki bölümlük bir yazı dizisi hazırlamak yerinde olacaktır. Dilerseniz listenin ilk kısmına geçelim.

1982: Space Adventure Cobra

Space-Adventure-Cobra

Ünlü yönetmen Osamu Dezaki‘nin yönettiği Space Adventure Cobra, bilimkurgu ve avangard aksiyonun sıra dışı bir karışımıdır. Üzerinden yıllar sonra Paul Verhoeven’in Total Recall adıyla sinemaya uyarlamış olacağı bir Philip K. Dick hikayesinin serbest yorumu olan bu seride, Johnson adlı bir işçi bir sanal deneyim yaşamak ister ve haremi olan bir uzay korsanının anılarını yaşamak istediğini söyler. Fakat simülasyon sırasında gizli anıları bir bir su yüzüne çıkmaya başlar; zira kendisi bir zamanlar gerçekten uzay korsanlığı yapmıştır ve kaçmaktan bezdiği için yüzünü değiştirip hafızasını da sildirmiştir. Kim olduğunu yeniden hatırladıktan sonra eski düşmanları ile yüzleşmeye, büyük bir define avına ve bundan çok daha fazlasına sürüklenir.

Cobra, o zamana değin alçakgönüllü şekilde sunulan şiddet ve cinsellik dozunu hayli serbestçe kullanmasıyla farklılık yaratmıştır (Bu serinin ülkemizde de yayınlandığını düşünürsek ne dediğim daha iyi anlaşılacaktır). Bunun yanı sıra kurulan gelecek portresi gayet karmaşık ve kaotiktir. Cobra kurulan evrenin tarihini ve arka planını anlatmaya çok kafa yormaz, bunun yerine hiç dinmeyen bir tempoda dövüşler, araç kovalamacaları ve çatışmalar sunar. Tabii uslanmaz bir zampara olan Cobra‘nın macerasında bir şekilde yeralmayı sürdüren gynoid cyborg Lady‘i de unutmamak gerek.

Cobra’nın bilhassa batıda yarattığı ilgi onu yıllarca akıllarda yer eden bir seri yapmıştır. Bu ilgi, serinin 30. yılında kısa bir TV serisi ve birkaç OVA ile yeniden canlandırılmaya çalışılması ile bir nebze de olsa varlığını bir kez daha hissettirmiştir. Hollywood yapımı bir Cobra filminin çekileceği bir ara duyurulmuşsa da, prodüksiyon aşamasına gelene dek bir dizi belirsizlik bunun gerçeğe dönüşmesine mani oldu. Öte yandan, her ne kadar Japon yapımı olmasa da, gelecek sene Fransız yapımı bir Cobra projesi göreceğimiz kesinleşti gibi.

1984: Nausicaa of the Valley of the Wind

Nausicaa of the Valley of the Wind

Daha önce 70’lerde Heidi ve Future Boy Conan gibi TV Anime projelerinde çalışan Hayao Miyazaki‘nin ilk uzun metraş Anime projesi olan Nausicaa, kendisinin en önemli Anime’lerinden birisi olarak nitelendirilebileceği gibi kendisinin en saf bilimkurgusu olarak da kabul edilebilir. Yapımda tüm uygarlığı yıkıntılara çeviren büyük bir yaratık saldırısı (ki bu yaratıkların ne olduğu hakkında herhangi bir açıklama sunulmaz fakat Hideaki Anno, Rebuild of Evangelion 3.33’ün önüne eklediği ara filmde bunların organik savaş makineleri olan bir tür Cyborg olduğu hipotezini ortaya atmıştır, yan bilgi olarak sunalım) sonrası Dünya’nın ekolojisinin tümüyle değiştiği post apokaliptik bir dünya tablosu çizilir. Dünya’nın neredeyse tamamen ya çöllerden, ya da geçit vermez bataklık ve zehirli mantarlarla kaplı cangıllardan oluştuğu bu gelecekte, insanlar nem yoğunlaştırıcı ve hava filtreleyici maskeler olmaksızın yaşadığı köylerden dışarı adımlarını bile atamamaktadır. Dahası, yaşanan büyük felaketin ardından hamam böceği benzeri dev yaratıklar baskın tür haline gelmiştir.

Nausicaa, hala bir şekilde sağ kalabilmiş insanların dağınık şekilde yaşadığı topluluklardan birisinin çocuk yaştaki prensesidir. Öte yandan geçmişte yaşanan bir olay sonucu bu konumu kendisine duyulan bir önyargı sonucu büyük ölçüde önemini yitirmiştir. Yaşadığı kasabanın yakınlarına düşen bir kargo uçağının ardından kargoyu sahiplenmek için başka bir krallıktan gelen askerler kasabayı ele geçirirler. Nausicaa doğduğu toprakları terk edip dış dünyaya doğru sürecek bir sürgün yolculuğuna çıkmak zorunda kalır. İçinde yaşayan potansiyelin Dünya’yı ve içinde yaşayan tüm türlerin hayatını değiştireceğinden haberi bile olmadan hem de.

Sadece görüntülerle değil, müzikler ve sesin de anlatımın bir parçası haline gelmesi ile çok yönlü bir algı tecrübesi yaşatan yapım, bir noktadan sonra bitkileri, yaratıkları ve hatta dünyanın kendisini bile hikayedeki tamamlayıcı elementlerden birisi haline getirir. Örneğin böceklerin düzenli titreşmelerle çıkardıkları tuhaf vızıltı, bir noktadan sonra insanlığın anlama çabası göstermediği doğal bilgeliğin bir metaforu haline gelir. Bu ve benzeri birçok gözlem ve kurgu başarısı, yapımın Star Trek evreninde The Next Generation‘dan itibaren Nausicaans adlı, böcek benzeri bir ırkla temsil edilmesine dek ulaşan bir tasdik oluşturacaktır.

Nausicaa, bilhassa Dune esinlenmeleri üzerine kurulmuş olmasına karşın oldukça motivasyonel bir eser konumundadır. Nausicaa yolculuğu boyunca, sadece insanları tanımakla kalmaz, dünyanın tüm yaşam formlarının oluşturduğu bir düzen üzerine kurulu olduğunu görür. Eser, kahramanını bir kurtarıcı mitinin paraleline dönüştürürken bunu, onu yoketmek isteyen bir dünyaya karşı beraberinde hiç kimsenin olmadığı, tek kişilik bir mücadeleyi sürdürmek zorunda kalmasından ötürü bir ayrıcalık olarak da göstermez. Yapım bittiğinde, izleyici yaşadığı dünyayı değiştirmek isteyip istemediği, istiyorsa bu uğurda yapacağı fedakarlığın büyüklüğünün ne olacağını sorgulamak zorunda hissedecektir.

1986: Megazone 23

113671-1

Gerek sitede zaten bir tanıtımını girmiş olduğumdan, gerekse süpriz bozucu bilgiler olmaksızın anlatmamın imkansızlığı nedeniyle Megazone 23‘den bir kez daha bahsetmem mümkün olamıyor. Öte yandan bu yapımın izleyicisini, toplumun barışı ve özgürlüğü arasında bir seçim yapmaya zorlamakta son derece başarılı olduğunu ve açık sonlu biten sonu ile birlikte düşünüldüğünde dinler, toplumlar ve sistemlerin doğuşu üzerinden insanlığın kısa tarihinin bir tür özeti niteliği taşıdığını söylemeden geçemeyeceğim.

1987: Royal Space Force

Royal Space Force

ABD ve Sovyetler arasındaki uzay yarışını paralel bir evrene taşıyan Wings of Honneamise: Royal Space Force, GAINAX‘ın ilk büyük yapımıdır. Son derece yüksek bütçeli bu yapım, en ufak detayın bile gözardı edilmediği yapısıyla bir Anime olmanın sınırlarını zorlayarak sinematografik ve gayet detaycı bir meydan okuma olarak da yorumlanabilir. 2 yıl süren zorlu yapım boyunca ABD’deki NASA tesislerini karış karış gezip fotoğraflayan ekip, bunu Anime’ye canlılığından hiçbir taviz vermeden aktarmış, sonuç olarak da 80’lerin görsel mekanik gerçekçilik konusundaki en önemli eserlerden birini ortaya çıkartmıştır.

Alternatif bir dünya arka planında geçmesine karşın kaçış edebiyatı numaralarına zerre taviz vermeyen yapım, bir Anime olmasına rağmen söylemlerini evrensel boyuta taşımasını da bilmiştir. İnsanlığın uzayı keşif macerasını kutsayan yapım, yorgun ve çıkış yolu arayan karakterleri ile bunu politika ve savaş naraları arasına set çekmeyi başararak yapmış, soğuk savaşın hala sürdüğü yıllardan günümüze eskimeyen bir mesaj olarak kalmayı başarabilmiştir

Filmin ruhani devamı niteliğinde olması için planlanan Aoi Uru adlı film, bubble age’in gürültülü şekilde sona erdiği 90’ların başında arka plana inmiş ve hala orada kalmıştır. Öte yandan GAINAX’dan gelen bilgilere göre bu filmi 2017 ya da en geç 2018’de görmemiz olası. Eh, o zamana dek Royal Space Force’u izlememezlik etmezsiniz sanırım.

1988: Akira

Akira

Gelecekte Dünya nasıl bir yer olacak? Elbette Katsuhiro Otomo‘ya göre gelecek uçan kaykaylar ya da kendi kendini düğümleyen ayakkabılar olan bir yer değil. Uyuşturucu kullanımının okul sıralarına dek inmesinin artık kimse tarafından yadırganmadığı, gece bastığında sokak çetelerinin terör estirdiği, gün içerisinde ise halkın ve hükümet güçlerinin birbirini besleyen nefret döngüsüyle çatıştıkları bir yer… Kritik soru ise şu: 1988’de Tokyo’da ne oldu? İnsanlar bunun Tokyo’ya yapılan nükleer bir saldırı olduğunu ve dış dünyada yaşanan 3. Dünya Savaşı’nın bir parçası sayıldığına inanıyorlar. Gerçek ise hiç kimsenin sandığı gibi değil.

Bir motosiklet çetesi üyesi olan Kaneda ve Tetsuo gündüz okulda vakit öldürmekte, geceleri kafaları çekip rakip çetelere karşı savaşmaktadır. Ta ki bir gün Tetsuo’nun motoru albino bir çocuğa parpıp patlayana dek. Tetsuo kaldırıldığı hastanenin aslında basit bir hastane olmadığını giderek artan halisünasyonlar eşliğinde görmeye başlar ve uyuşturucuya ve kendisini dizginlemeye çalışanların da etkisiyle kontrolden çıkar. Kaneda ise bu olaylar sonrasında kahramanı olmayan bir dünyada bir kahraman rolünü oynamak zorunda kalacak ve arka planda patlak veren bir iç savaş yıkım ve yeniden doğuşun belirsizleştiği bir kaosun başlamasına sebep olacaktır.

Tamamlanması yıllar süren Manga’nın yayınının son çeyreğinde gösterime giren Akira, şu an bile siberpunk bilimkurgunun kilometre taşlarından birisi olarak görülüyor. Stephen King‘in Carrie ve Firestarter’indan esinlenmeler de taşıyan yapım, buna rağmen kendine has orijinal tarzıyla bir Tanrı’yı Tanrı yapan şeyin ne olduğunu sorgulatıyor.

1988: Gunbuster

Gunbuster

İlkin 1982’de bir araya gelip bir convention için kısa film çeken bir grup bilimkurgu hayranının kurduğu GAINAX stüdyosunun ilk ticari işi olan Gunbuster, bütçesini sondan bir önceki bölümde tüketmesi, dolayısıyla siyah beyaz ve kurşun kalem çizimlerle yapılan segmentlerle tamamlanmasına karşın 80’lerin en önemli bilimkurgularından kabul edilebilir. Öğrenilmiş çaresizlik sendromu yaşayan bir kız üzerinden insanlığın son direnişini gözler önüne seren yapım, 6 bölümden müteşekkil olmasına karşın her bölümünde yaptığı şeyin büyüklüğünü genişletir ve hikaye bittiğinde izleyici kendisini evrenin karşısında ayakta dururken hissedebilir.

Zaman genleşmesinden anti maddeye dek sayısız bilimsel terimi hikaye elementleri arasına katmış yapım, aynı zamanda görkemli galaktik savaş sahneleriyle izleyicisini mest etmeyi de başarmaktadır. Eğer Interstellar‘dan hoşlandıysanız bu Anime’yi de muhakkak izlemelisiniz diyebilirim, zira bu yapım aslında ondan hiç de uzak bir yerde değil. Yapımın en yakın durduğu hedef kitlesi ise muhtemelen henüz liseyi bitirmemiş genç arkadaşlara hitap edecektir. Zira bu hikaye, bir insanın içinde yatan potansiyelin zincirlerinden boşalana değin yapılması gereken fedakarlıklar ve çalışma azmi üzerine de bir hikaye niteliği taşıyor. Yapım hakkında daha ayrıntılı bir incelemeye buradan ulaşabilirsiniz.

1988: Legend of Galactic Heroes

Legend-of-the-Galactic-Heroes

Aslen Japon yazar Yoshiki Tanaka‘nın roman serisinden adapte edilen, gerçek bir space opera klasiği olan Legend of Galactic Heroes (öncelikle ev sineması için yayınlanmış olan), öncesini anlatan 2 miniseri ve 3 film de göz önüne alınırsa bilimkurgu Anime’lerin en komplike örneklerinden birisi. Beehthoven’den Brahms’a, Shubert’den Wagner’e dek sayısız klasik müzik bestecisinin çalışmalarına aynen yer veren sountrack’inden, gerçek zamanlı savaş stratejileri üzerine kurulu görkemli uzay savaşı sahnelerinin yanı sıra izleyiciyi özgürlük ve demokrasi ile güç ve barış arasındaki savaşta saf tutmak zorunda hissettiren çok katmanlı işleniş ve en önemlisi bunu bir imparatordan bir hizmetçiye dek vuran yüzlerce karakter üzerinden yapması ile klasikler arasında anılmayı haketmektedir.

Sade olduğu kadar riskli yayın stratejisine ve muazzam bütçesine karşın kısa bir sürede büyük ve sadık bir hayran kitlesiyle tamamlanan Legend of Galactic Heroes “animenin gizli başarısı” olarak tanımlanır. Kahramanların geçmişine dair daha çok ayrıntının öğrenilmesine imkan sağlayan iki ayrı sezonlu 52 bölümlük Gaiden (Side Story) Serisinin çekilmiş olması da bunun bir ispatı sayılır.

Yoshiki Tanaka’nın Legend of Galactic Heroes’in başarısından yıllar sonra yazdığı bir başka roman serisinden uyarlanan Tytania da geçtiğimiz yıllarda izleyiciye sunulmuş fakat tek cour’luk bir uyarlama olduğundan bekleneni verememişti. Öte yandan 2017 yılında senaryosunu Yoshiki Tanaka’nın yazacağı yeni ve orijinal bir Legend of Galactic Heroes serisinin yolda olduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum. Eh o zamana değin, orijinal seriye başlamanız hiç de fena olmayacaktır…

Hazırlayan: Hamit Gökalp

Sonraki

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Tengoku Daimakyou

Bir Cennet Hikâyesi: Tengoku Daimakyou

Masakazu Ishiguro’nun yazıp çizmeye devam ettiği Tengoku Daimakyou, 2023 baharında Production I.G tarafından animeye uyarlandı. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin