George A. Romero

Zombilerin Babası: George A. Romero

Zombiler, günümüz popüler kültüründe halen önemli bir yerdedir. Popüler kültürün bir sonucu olarak da her yıl dünya genelinde geleneksel Zombie Walk yürüyüş etkinliği gerçekleştirilmektedir. Film ve TV dizilerinin haricinde zombi kültürü, çizgi roman ve bilgisayar oyunları dünyasında da önemli bir yere sahiptir. DC Comics ve Marvel Comics gibi büyük iki çizgi roman şirketi, kendi popüler süper kahramanlarının alternatif bir zamanda zombileşmiş halini konu alan sayılar bile yayımlamışlardır. Örnek olarak; DC Comics’in çok satan Blackets Night çizgi romanında adeta bir zombiye dönüşmüş olan Batman konu edilir.

Batı Afrika’daki voodoo inancına göre ölü bir insan, büyü ile tekrar diriltilebilmektedir. Dirilen kişi, bilinç ve hafızadan yoksundur; adeta içgüdülerine göre hareket eden bir yaşayan ölüdür. Sinema tarihinin ilk zombi filmi olan White Zombie (1932), referansını voodoo inancından almaktaydı. Film, sevdiği kadını elde etmek için voodoo büyücüsüyle anlaşan Charles’ın (Robert Frazer) korkunç öyküsünü anlatmaktaydı. Doğaüstü bir olayı işleyen filmde, insan yeme gibi bir durum söz konusu değildi. Yaşayan ölülerin voodoo büyülerinden kurtulup, bir salgın sonucu ortaya çıkmalarına şahit olmak için 1968 yılını beklemek gerekecekti.

White Zombie

16 Temmuz 2017 tarihinde 77 yaşında yaşamını kaybeden George A. Romero, sevenlerini yasa boğdu. Romero, düşük bütçeli Night Of The Living Dead (Yaşayan Ölülerin Gecesi / 1968) filmi ile sinemaya zombileri gerçek anlamda yerleştirmiş, dönemin sosyal ve siyasal problemlerini ustaca eserine yedirerek bir vizyoner olduğunu da kanıtlamıştı. Yapım, gerçek anlamda ilk zombi filmi olmasından dolayı türün kurallarını da belirlemiştir. Ayrıca, siyahi bir oyuncuya (Duane Jones) başrolde yer verilmesi, 60’lı yıllardaki ırkçı faaliyetlere bir başkaldırıydı. Çiftlik evinde bir grup insanın, siyahi bir karakter liderliğinde, hayatta kalma öyküsünde zombilere her türlü metaforik anlam yüklenebilir.

1940 New York doğumlu usta yönetmen, 14 yaşındayken amcasına ait 8 milimetrelik kamera ile birtakım kısa film denemelerinde bulundu. 1960 yılında, üniversitede Sanat ve Tasarım bölümünden mezun olduktan sonra, çeşitli kısa ve reklam filmleriyle profesyonel kariyerinin ilk adımlarını attı. 60’lı yılların sonlarına doğru bir grup arkadaşıyla birlikte Image Ten Productions şirketini kurdu. İlk uzun metrajlı filmi olan Night Of The Living Dead, Imag Ten prodüksiyon şirketi çatısı altında gerçekleştirilmişti. Yapım, düşük bir bütçe ile kotarıldı; çekimlere toplam bütçe tamamlanmadan başlanmıştı. Çekimler sürerken bir yandan da bütçeyi toparlamaya çalışan George A. Romero, büyük bir kumar oynamıştı.

Night of the Living Dead

Siyah beyaz çekilen yapım, kısa sürede büyük bir başarı ve finansal kazanç getirdi. Dönemine göre hayli şiddet içeren sahneler yüzünden yoğun eleştiri almıştı. Vietnam savaşına ve toplumdaki ayrımcılığa karşı politik ve sosyal söylemleri, eleştirmenler tarafından hemen fark edilmişti. Yapımın kült olmasının sebebi, çok katmanlı yapısıydı. Romero’nun zombileri; ağır yürüyen, içgüdüsel hareket eden ve yoğun bir açlık duygusuna sahip varlıklardı. Ölü olduklarından dolayı da, zaman içinde çürümeye başlıyorlardı. Tüm bu özellikler, yaşayan ölülerin belirleyici nitelikleridir. 28 Days Later’da (2002) koşabilen zombilere de şahit olduk. Birkaç yıl önce yapılan bir röportajda Romero, “ Zombiler koşamaz; çünkü onlar ölüdür.” demişti. Zombilerin babası sayılan birisi için haklı görülebilecek bir açıklama. Kariyerinde toplamda altı zombi filmi çekmiştir. Sırasıyla: Night Of The Living Dead (1968), Dawn Of The Dead ( 1978), Day Of The Dead (1985), Land Of The Dead (2005), Diary Of The Dead (2007) ve Survival Of The Dead (2009). 68’den 85’e kadar olan dönemde üçleme olarak tasarlanan yapımlardan sonra, yönetmenin yarattığı korkutucu dünyaya tekrar dönüp dönmeyeceği büyük soru işaretiydi. Gerek 2000’li yılların başlarında zombi temasının tekrar popüler olması gerekse hayran baskısı sonucu Romero daha fazla dayanamadı.

2002 yılında gösterime giren 28 Days Later ve Resident Evil yapımları, bu hareketlenmenin en büyük aktörleridir. Paul W. S. Anderson, kariyerinin sayılı iyi işlerinden biri olan Resident Evil ile başarılı bir oyun uyarlamasına imza atmıştı. Basit olay örgüsüne rağmen, başkarakterin bir travma sonucu hafızasını yitirip hayatta kalmaya çalışırken bir yandan da kimlik arayışına girmesi sürpriz bir sona davetiye çıkarıyordu. Deneyimli yönetmen Danny Boyle, 28 Days Later eserine kişisel bakış açısını koymayı başararak benzerlerinden hayli farklı bir işe imza atmıştı. Zombilerin koşabiliyor olması yadırgandı belki, ama hikâyenin I Am Legend romanını andıran bir atmosferde başlaması, ilk yarıda başkarakterin bomboş şehirdeki yalnızlığı ve çaresizliği gerilimi tırmandıran unsurlardı. Yapım, o dönemde dijital kamerayla çekilmiş sayılı eserden biriydi. 2003’te, yazar Robert Kirkman ve çizer Tony Moore tarafından yaratılan The Walking Dead çizgi roman serisi de yeniden popüler olan zombi temasını körükledi. Zombiler çizgi roman sektörünü de ele geçirmeyi başarmıştı. Ve 2005 yılında, usta yönetmen uzun bir aradan sonra Land Of The Dead ile kökenlerine tekrar geri döndü. Öksüz kalmış çocuklarını (zombiler) kendi tarzıyla tekrardan hortlattı.

Land Of the Dead
George A. Romero, Land of The Dead’in setinde

Zack Snyder’in yeniden çevrim projesi olan Dawn Of The Dead (2004): Romero’nun geri dönüşünden önce, izleyiciler açısından bir ısınma turuydu adeta. George A. Romero, kariyerini elbette zombi filmleri üzerine kurmadı; ama bu filmleriyle dönemin sosyal ve siyasi problemlerini alt metinler vasıtasıyla anlatmakta çok daha ustaydı. İlk zombi üçlemesinin ikinci filmine kadar olan dönemde, There’s Always Vanilla (1971), Hungry Wives (1972), The Crazies (1973) ve Martin’i (1978) kotardı. Son iki yapım, aralarında en dikkat çekici olanlarıydı. The Crazies, insan yapımı virüsün bir kasabayı etkisi altına almasını ve enfekte olanların adeta deliye dönüştüğü olayları konu alıyordu. Martin ise, modern bir vampir hikâyesi sunuyordu. Erken dönem eserleriyle Romero, gerçek bir korku ustası olduğunu film endüstrisine kanıtlamış oldu.

Dawn Of The Dead, yönetmenin kariyerinin en iyi işlerinden biridir. Çoğunluğu büyük bir süpermarketin içinde geçen yapım, gerçek bir kapitalizm eleştirisidir. Black Friday adı verilen indirim günlerinde, alışveriş tutkunu binlerce insanın adeta birbirlerini ezip satıştaki ürünleri yağmalama noktasına geldiklerini görürüz. Bu yapımda, hayatta kalmak için büyük markete sığınan iki insanın yaşayan ölüler için, “ Neden hepsi buraya geliyorlar?” sorusuna şahit oluruz. İkisinden biri, “ Sanırım onları buraya çeken bir şey var; içgüdüsel olabilir.” tespitinde bulunur. Romero, Black Friday günlerinde birbirini ezen kalabalığı zombi sürüsüne çevirmiştir. Yapım, gişede büyük başarı göstermişti.

Zombie Walk
Zombie Walk etkinliği

Romero,  yapımında makyaj ve özel efekt ustası Tom Savini ile çalıştı. Şahsına münhasır bir kişiliğe sahip olan Tom Savini, makyaj ustası olmasının yanı sıra oyuncu kimliği ile de bilinen bir sanatçıdır. Birçok kült yapımda hem rol almış hem de efektlere imza atmıştır. Dawn Of The Dead filminde, bir motosiklet çetesinin çılgın bir üyesini canlandırmıştır. Tom Savini, Vietnam savaşında askeri görevini fotoğrafçı olarak yerine getirmiştir. Savaşta şahit olduğu olayların, filmlerde makyaj ve efekt alanındaki gerçekçiliğine etkisi büyüktür. Romero, Savini ile olan ortaklığını birçok filminde sürdürmüştür.

1981 yılında gösterime giren Knightriders yapımıyla Romero, aksiyon ve dramanın hakim olduğu bir modern zaman şövalye hikayesi sundu. Burada atların yerini motosikletler almıştır. Orta Çağ şövalyeleri gibi yaşayan bir topluluk, eski zamanda at üzerinde uzun mızraklarla yapılan ölümcül düelloları motosikletleriyle gerçekleştirmektedir. Gösteri amaçlı düelloların favori dövüşçüsü Billy’dir (Ed Harris). Yerel kolluk kuvvetlerinin giderek artan baskıları topluluğun geleceğini tehlikeye sokar. Kahramanlık olgusunu farklı açıdan ele alan yapım, tutkuları ve inancı anlatıyor. Romero, bu özgün öykünün altından başarıyla kalkıyor.

Stephen King, George A. Romero

Creepshow (1982), yönetmenin kariyerindeki en uçuk kaçık iş belki de. Diğer yapımlarının aksine senaryoda parmağı olmayan yönetmen, gücünü usta yazar Stephen King ile birleştiriyor. Yapım, aynı zamanda King imzalı senaryoya sahip ilk uzun metrajlı film. Beş öyküden oluşan eser, 1950’li yılların popüler korku çizgi roman külliyatını beyazperdeye taşıyor. Leslie Nielsen, Hal Holbrook, Ted Danson gibi ünlü isimlerle birlikte Stephen King de oyuncu olarak yer alıyor. Romero ve King, sıra dışı bir işe imza atıp çizgi roman estetiğine bağlı bir eser ortaya koyuyorlar.

İlk zombi üçlemesinin son filmi olan Day Of The Dead (1985) ile usta yönetmen, tekrar bildiği sulara dönüş yapıyor. Bir grup subay ve bilim adamından oluşan topluluk, zombi işgali yüzünden bir yer altı sığınağında hayatta kalmaya çalışmaktadır. Bu esnada bilim adamları da zombiler üzerinde bir takım deneyler yapma şansına kavuşur. Deneylerin yavaştan askerlere doğru yönelmesi sonucu, iki grup arasında sürtüşmeler boy gösterir. Joseph Pilato’nun canlandırdığı asker John karakterinin grup üzerindeki tutumu, dönemin ABD başkanı Ronald Reagan’ın politikalarıyla paralellikler gösteriyor.

Day Of The Dead
Day Of The Dead

2005’te başlatacağı yeni zombi üçlemesine kadar usta yönetmen, korku türünde birkaç film daha çekti. Stephen King’in romanından uyarlanan The Dark Half (1993) isimli eseri olumsuz eleştirilere maruz kalıp gişede de büyük zarar edince Romero yönetmenlik kariyerine yedi yıllık bir ara verdi. Bruiser’ın (2000) da isteneni verememesi sonucu kariyerinin sonlarına geldiği düşünüldü; fakat son dönemde zombilerin tekrar yükselişe geçmesiyle iyi bildiği sulara dönme kararı aldı. Zombilerin babası, Land Of The Dead (2005) ile büyük bir geri dönüş gerçekleştirdi.

Dünyayı tamamen ele geçirmiş zombiler karşısında insanlar, Amerika’da bir bölgede hayatlarını sürdürebilmek için geniş duvarlarla çevrelenmiş bir şehir kurar. Bu ütopik şehirde yönetim biçimi zamanla çürümeye başlamıştır. Romero burada gene bildiğini okuyarak dönemin ABD başkanı Geaorge W. Bush’un Irak savaş politikasını eleştiriyordu. Şehrin yönetiminde söz sahibi olan Kaufman (Dennis Hooper), Bush ile benzerlikler göstermekteydi. Yönetmenin hayranları, insanların hayatlarını kurtarmaya çalışan bir grup paralı askerin öyküsünü anlatan bu yapımdan memnun ayrıldı; fakat Romero’nun zombi temalı iki film daha çekmesini kimse beklemiyordu.

George A. Romero.
Bir oyun karakteri olarak George A. Romero

Maalesef, Diary Of The Dead (2007) ve Survival Of The Dead (2009) bekleneni vermekten hayli uzaktı. Found Footage (Buluntu Film) tekniği ile çekilen 2007 tarihli film, bir grup sinema heveslisi gencin hayatta kalma hikâyesini anlatıyordu. İzlediğimiz görüntüler el kameralarından kaydedilmiş görüntülerden oluşuyordu. Romero, izleyiciyi korkutmak isterken sanki türün parodisini yapmaya soyunmuştu. Sistem eleştirisi, dış ses vasıtası ile zoraki bir biçimde verilmeye çalışılmıştı. Kuzey Amerika’da bir ada kasabasında geçen son yapım da maalesef iç açıcı değildi. Ama ne olursa olsun Romero, bu korku türünün esas yaratıcısı ve vizyoneridir.

George A. Romero, yalnızca filmleriyle değil, bir karakter olarak da popüler kültürde önemli yere sahiptir. Büyük kalın çerçeveli gözlükleri, şekilli sakalları, uzun atkuyruğu saçı ve asker yeleği ikonik yönetmenin belirleyici unsurlarıdır. Ayrıca mütevazı ve esprili kişiliği, röportajlarda sorulara içtenlikle yanıt vermesi de sevilmesinde en büyük etkenlerdir. 2011 yılında, popüler PC oyunu Call Of Duty: Black Ops’un Zombies temalı görevinde Romero, bir oyun karakteri olarak arzı endam etmiştir. Oyunun bir bölümünde, zombiye dönüşmüş George A. Romero ile mücadele ediliyordu. Zombi sinemasının temellerini atan bu usta isim asla unutulmayacak.

Yazar: Buğra Şendündar

1979 İstanbul doğumlu. Sinemaya olan ilgisi daha yedi yaşındayken dedesiyle sabahlara kadar film izlemekle başlar. Daha önce çeşitli mecralarda sinema üzerine makale ve eleştiriler kaleme aldı. Günümüzde, Bilimkurgu Kulübü'nde yazarlık serüvenine devam ediyor. Ona göre sinema, insanın kendini keşfetmesidir.

İlginizi Çekebilir

Splatterpunk, Postal 2 ve Bilimkurgu

Splatterpunk, vahşetin bilimkurguya en çok yaklaştığı nokta sayılır. Diğer onlarca punk türünden farkı, bilimkurgudan ziyade …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et