“İşlerin böyle sonlanacağını bilseydim her şeyi daha farklı yapardım. Görünmez kalırdım. Bir hiç olarak. Ama artık bir hiç değilim. Dünyanın en çok aranan bilgisayar korsanlarından biriyim. Ben kimim? Adım Benjamin. Bu da benim hikâyem.”
Benjamin (Tom Schillingher) her zaman süper güçleri olan bir kahraman olmak ve insanların imkânsız olarak adlandırdığı şeyleri yapmak istemiştir. Elbette bir süper kahraman olmanın belli şartları vardır. İlk önce trajik bir geçmişiniz olması gerekir. Mesela yaşadığınız gezegen havaya uçsa fena olmaz. Amcanızın sizin yüzünüzden hayatını kaybetmesi ya da ailenizin gözünüzün önünde öldürülmesi de bu iş için uygundur. Bu gibi bir geçmişe sahipseniz, süper kahraman olma şansınız diğerlerine oranla daha yüksektir.
Benjamin’in geçmişi de süper kahraman olmaya uygundur. Babası doğumundan sonra kaçmış, annesi o daha sekiz yaşındayken intihar etmiştir. Anne baba sevgisinden mahrum kalan Benjamin, büyükannesi tarafından büyütülür. Hayata bir sıfır geride başlayan Benjamin içine kapanıktır, çekingendir. Adeta görünmezdir. En arka sırada oturup ses çıkarmayan o silik tiplerden biridir. Ama on dördüne geldiğinde bir şeyler değişmeye başlar. Benjamin kodlardan kurulu bir dünyayı, bilgisayar dünyasını keşfeder. Gecesini gündüzünü ihtimallerin sınırsız olduğu bu evrende geçirmeye başlar. Programlama dillerini öğrenir ve ardından ilk sistemini kırar. Benjamin hayatta ilk kez bir işte iyi olduğunun farkına varmıştır. Gerçek hayatta dışlanan, kendini bir hiç, bir ucube olarak gören Benjamin artık bir kimliğe sahiptir. O artık bir bilgisayar korsanıdır ve kendini o hep olmak istediği süper kahramana daha yakın hissetmektedir.
Bir gün sevdiği kız Marie (Hannah Herzsprung) ile yeniden karşılaşır ve Marie ondan, Hukuk sınavının sorularını bulmasını ister. Benjamin bu fırsatı kaçırmak istemez. Hemen kolları sıvar ve üniversitenin sunucusunu hacklemeye koyulur. Ama soyunduğu bu kahramanlık işinden, yüzünün akıyla çıkamayıp yakalanınca elli saat kamu hizmeti ile cezalandırılır. Bu olay, onun için dönüm noktası olacak, hayatı bir anda yüz seksen derece değişecektir. Benjamin burada kendisi gibi bir bilgisayar korsanı olan Max (Elyas M’Barek) ile tanışır. Karizmatik, kendine güvenli ve sanal ortamda olduğu kadar gerçek hayatta da eğlenmeyi seven Max ondan tamamıyla faklıdır. Kendisi gibi bilgisayar korsanı olan iki de arkadaşı vardır. Bu kişiler Paul (Antoine Monot Jr.) ve Stephan’dır (Wotan Wilke Möhring). Sonunda bu dört kişiden oluşan bir ekip kurulur: CLAY (Clown Laughing At You). Kahramanlarımız bu isim altında bilgisayar dünyasının altını üstüne getirmeye başlar. Onlar artık sanal dünyanın Robin Hood’larıdır. Amaçları para kazanmak ya da herhangi bir çıkar sağlamak değil, sistemin çarkları arasına çomak sokmaktır. Örneğin hayvanları kobay olarak kullanan bir ilaç firmasına saldırmaları bunu kanıtlar cinstendir.
Ama ne yaparlarsa yapsınlar MRX’in dikkatini çekmeyi başaramazlar. MRX sanal korsanların süper yıldızıdır. Kimse kim olduğunu ya da nereden geldiğini bilmemektedir. Özellikle de hayatını MRX’in üç kuralı, (Hiçbir sistem güvenli değildir. Arsızlık kazanır. Hem siber dünyada hem de gerçek dünyada eğlen.) doğrultusunda yaşayan Max bu durumdan çok rahatsızdır. Böylece çıtayı yükseltmeye ve daha çok ses getirecek işler yapmaya koyulurlar. Elbette sanal dünyanın esas oyuncuları arasına girmek sandıkları kadar kolay olmayacak ve başlarına bin bir türlü dert açılacaktır.
Hani bazı filmler için son dakikasına kadar soluksuz izleyeceksiniz denir ya, işte bu film onlardan biri. Senaryosu Baran bo Odar ve Jantje Friese tarafından yazılan ve Baran bo Odar tarafından yönetilen film; bilgisayar korsanlığı, siber saldırı gibi olayların ne boyutlara ulaşabildiğini gözler önüne seriyor. Ayrıca hackerların buluştuğu sanal dünyayı, seyirciye, bir metro vagonu gibi sunmak orijinal bir fikir olmuş. Hackerlar sanal dünyada bir araya geldiklerinde biz onları metro vagonunda buluşan maskeli insanlar olarak görüyoruz. Ve sanal dünyada yaptıkları her şey, bu vagonda fiziksel bir karşılık buluyor. Böylece hackerların sanal dünyada buluştukları sahneler, eğlenceli ve kolay anlaşılır bir hal alıyor.
Fight Club’a da selam çakmayı ihmal etmeyen Ben Kimim, özellikle de sizi ters köşeye yatıran sonuyla mutlaka izlemenizi tavsiye ettiğimiz bir film. Iskalamayın deriz.