The Matrix Revolutions

Matrix üçlemesinin çoğu otoriteye göre anlaşılması ve hazmedilmesi en zor bölümü olan Revolutions, 2. filmden üç ay sonra, aynı yıl vizyona girmişti. 2003 yaz sezonunun en heyecan verici filmlerinden olması bir yana dursun, mevcut statüsünün çok çok üstüne çıkarak bir yükseliş şovu sergileyen üçlemenin sonuncu versiyonu, tam da biraderlerin istediği gibi sonuçlanmış ve tasarlanmış.

Razzie Ödülleri’nde en kötü yönetmen dalında aday olan biraderler için eleştiriler bazında talihsiz, kendileri bazında nokta atışı ve hikayenin sonu olan Revolutions, sinema tarihinde en çok tartışma yaratan filmlerden biri haline dönüştü, yıllarca tartışıldı. İlk film kadar konuşulmasa da en azından yaptıkları için olumlu veya olumsuz çok eleştiriler aldı. Hatta hikayenin gizli saklı kalmış kısımları ve anlaşılmaz bölümleri için aynı yıl Animatrix bile çıkarıldı. Revolutions, adı gibi büyük bir devrimdi.

“Hello, Mr. Anderson”

Artık tam anlamıyla Neo’nun savaşı olduğuna kanaat getirdiğimiz son bölüm, Zion’a yapılan ve tarihin en büyük makine saldırısı olan bir istilayı konu alıyor. Kadrajı Zion’a doğru çekmelerinden ötürü de eleştirilen film, Neo’nun tam anlamıyla bir mesih olduğunu ilan ediyor. Matrix’in yaratıcısı Mimar ile görüşüp Trinity’i kurtardıktan sonra, eski ve tehlikeli program Merovingian’ın Trenci programında tutsak kalan Neo, bu sefer yardıma muhtaç duruma düşüyor. Merovingian’ın eski adamı ve mevcut durumunda Kahin’in koruması Seraph, Trinity ve Morpheus’u alarak onunla anlaşmaya gidiyor.

Zion’un kurtuluşu ve insanlığın devamı için başından beri tek umut olan Neo’yu, muhteşem bir Meksika Açmazı sahnesiyle kurtardıktan sonra, Neo tercihleri dolayısıyla biçim değiştirmiş Kahin’e doğru (artık daha cesur ve farkındalık dolu biçimde) yol alıyor. Zion’da kurtuluş için yapılan hazırlıklar, Smith’in Matrix evrenini ele geçirmesi, Makinelerin büyük bir saldırı için Zion’un devasa duvarlarını delmesi artık bu efsaneyi adım adım sona doğru yaklaştırıyor.

Revolutions’da yer alan unutulmayacak çatışma ve istila bölümleri, uzun süre boyunca koltuğa kilitlemeyi başarmakta en azından. İkinci filmde bariz biçimde göze çarpan görsel efekt aksamalarını bu filmde düzeltmeye çalışan ekip, bunda başarılı olup küçük istisnalar dışında muhteşem bir görsel şölen izletiyor. Özellikle filmin zirve anlarından olan Smith – Neo savaşı, tam anlamıyla bir klasik.

Filmi beğenmeyen kitlelerin bile hayranlıkla izlediğini itiraf ettiği bu bölüm, buruk bir finali ve aklımızda bir çok soruyu bırakarak veda etmemizi sağlayacak kadar da karmakarışık. Ki bu tezi özellikle son sahnede Mimar’ın “Bu barış ne kadar devam edecek zannediyorsun?” sözüyle de pekiştiriyoruz. Ve en büyük çelişkiyi de Sati’nin Kahin’e “Onu bir daha görebilecek miyiz?” sözünden sonra verdiği “Umarım” cevabından sonra yaşıyoruz. Sürekli gündemden düşmeyen devam filmi söylentileri için “neden olmasın” demek, hiç ama hiç acımasızlık olmaz kanaatindeyim.

Matrix, büyük bir üçleme kalıbı olarak uzun süre belleklerde yer etti, uzun süre gündemden düşmedi, uzun süre de olumlu veya olumsuz tartışıldı. Bunu tekrar söylemekten hiç gocunmuyorum, hakkında sayısız makaleler, tezler, eleştiriler hatta kitaplar yazıldı. Kimisi için dönüm noktasıydı, kimisi için sıradan bir üçleme. Kimisi için perdedeki bir büyüydü, kimisi için bilet parasını hak etmeyen bir saçmalık. O veya bu şekilde, ilk filmin bayrağını sonuna kadar, düşürmeden, daha da yukarılara tutarak taşımaya devam etti Wachowskiler. Keanu Reeves, Carrie Ann Moss, Laurence Fishburne ve en önemlisi Hugo Weaving’in ününe ün kattılar, rol teklif ettikleri diğer oyuncuların pişmanlık ağıtlarını dinlediler.

Matrix Üçlemesi, en azından benim hayatımda gördüğüm en iyi üçlemelerden birisi konumunda ve hayatımda izlediğim en iyi 3 filmden birisi. Ne zaman izlesem, bir sahnesi aklıma gelse, South Park, Family Guy veya The Simpsons’da bir göndermesini görsem, Kahin’i, Mimar’ı, Morpheus’u, Neo’yu, Zion’u, Nabukadnazar’ı, Seçilmiş’leri ve Matrix simülasyonunu hatırlatır bana. Matrix böyle işte, bir büyü gibi, bir destan gibi eser. Ne güzeldir ki onca film izledikten sonra bile aklımda hala en iyilerden birisi olarak kalabilmiş… Yine ne güzeldir ki anlayamadığım için “sucks, disaster, horrible” gibi eleştirmen zırvalarını bana söyletmemiştir Revolutions.

Yazan: Erşah Odabaşıoğlu

Önceki Sonraki

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

matrix Resurrections

Yutması Zor Bir Hap: The Matrix Resurrections

Sinema dünyasında “Simülatif gerçeklik” dendiğinde ilk akla gelen film hiç şüphesiz 1999 yapımı The Matrix‘tir. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et