Wally Pfister‘ın (Christopher Nolan’ın görüntü yönetmeni) ilk yönetmenlik denemesiyle karşı karşıyayız: Transcendence (Evrim)… Her şeyden önce filmin sayısız eleştiriye maruz kaldığını bilmekte fayda var. Tepkiler başlıca iki konuda yoğunlaşıyor: Usta ellerden çıkmış görsel efektlerin, gösterişli aksiyon sahnelerin yeterince kullanılmayışı ve filmin olası bilimsel gerçeklikten uzak oluşu… Çok güçlü aksiyon sahnelerine sahip yeteri kadar film yapıldığı kanısındayım. Transcendence’ın bilimsel gerçeklikten tamamen uzak oluşu fikrine ise katılmak mümkün değil. Burada gözden kaçan bir duruma dikkat çekmek istiyorum: Evrim. (Transcendence kelimesinin sözlük karşılığı: Üstünlük, aşkınlık.) Teknolojinin hızla evrilerek bilimsel çalışmaları güçlü bir şekilde yeniden yapılandırıyor oluşunu çok iyi işlemiş bir film var karşımızda.
Yapay zekâ’nın nanoteknolojiyle bütünleşmesi fikrini ve teknolojinin evrilmesini anlatan bu filmde, egemen güçlerin sahip olduğu saplantılı kontrol arzusunun gerek gördüğünde gezegeni ortadan kaldırmayı dahi hedefleyebileceğini oldukça yalın bir gerçeklikle izliyoruz.
İnsan ve Teknoloji Arasında Süregelen Çatışma ve İşbirliği
Tarihin en büyük atılımlarına şahit olduğumuz bir çağda yaşıyoruz. Uğruna harcanan ömürler bir yandan teknolojiyi yüceltirken, bir yandan da gitgide büyüyen özgüvensizlik insanı daha büyük bir çatışmanın içine itiyor. Filmin ilk dakikalarında ekrana gelen Doktor Will Caster‘ı (Johnny Depp) zorlu bir görev bekliyor. Doktorun, yapay zekâ projesine maddi destek olabilecek firmaların dikkatini çekmek üzere bir konuşma yapması gerekiyor. Will’in de çok iyi bildiği gibi, ekolojik dengeyi düzenlemeyi amaçlayan hiçbir çalışması yeterli fona kavuşamayacaktır. Bunun bilincinde olan Will, yatırımcıları kendi kozlarıyla ikna etmeyi başarıyor.
İnternet, Sanal Gerçeklik, Kanser, Alzaymır
Şimdi bu satırları takip ederken “Evrim” tartışmalarını hatırlamanızı istiyorum. Bilime yönelik çalışmaların kısıtlanması ya da otoritenin emrinde güçlendirilmesi ve hemen sonrasında toplumsal refahın yükseltilmesi arzusu birbirine uzak kavramlar değiller mi? Hedeflenen ideal hayatlara rağmen kansere ve benzer hastalıklara yenik düşmek size de anlamsız gelmiyor mu? Filmin ilk dakikalarında işlenen bu duygu bizi bir çelişkiye sürüklüyor. Zeki makinelerin insanlığa hükmetmesi ihtimaliyle ilgili korkuya kapılan bu oluşumun hedefinde kendi varlığına anlam kazandırabilen yapay zekâ fikrinin sahibi Will ve ekibi var. Yapay zekâ çalışmalarındaki atılım sürecinin insanlığı tehlikeye sürükleyeceği fikrinde birleşmiş terör gruplarının, sonrasında hükümetle işbirliği yaparak Will’in çalışmalarını sabote etmesini izliyoruz.
Teknolojiden Devrimsel Bağımsızlık, Fiziksel Bağımsız Sinirsel Ağ
Filmin ilk yarısının durgun temposu eşliğinde bir insan bilincinin makineye aktarılma sürecini izlerken, makinelerin varoluşsal amaçlarıyla ilgili düşünmeye başlayacaksınız. Bilinç kavramı etrafında başlayan felsefi yaklaşımları bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Yapay zekânın, kendi kararlarını vermek üzere harekete geçtiğinde kendi varlığından haberdar olabilecek kadar bir bilince sahip olduğunu nasıl anlayacağız? Filmde yapay zekâ Pinn kendisine yöneltilen benzer bir soruyu acımasızca yanıtlıyor: “Bu oldukça zor bir soru, siz kanıtlayabilir misiniz?”
Will’in ölmesiyle onun bilincini sanal gerçeklikte yaşatmanın yolları üzerinde çalışan karısı Evelyn (Rebecca Hall), film boyunca kocasını yaşatmanın arzusuyla hareket etse de Will’in “gerçekliği” konusundaki çelişkileriyle baş etmekte zorlandığını görüyoruz.
“Hiç mantıklı gelmiyor. İnsanlığa tehdit oluşturduğu için teknolojiden korkuyorlar ama bir hayat almaktan da çekinmiyorlar.”
Filmin ikinci yarısında ABD hükümeti, teröristlerle işbirliği yaparak Will’in yaratmayı hayal ettiği dünyayı daha en başından yok etmek istiyor. Film boyunca sıklıkla duyduğumuz “İnsanlar anlamadıkları şeylerden korkarlar” sözü, Will’in yapay zekâyı nanoteknolojiyle birleştirerek yeni baştan yaratma ve doğaya hükmetme yolundaki çalışmalarının son anda yapılan saldırılarla önlenmesine bir atıf niteliği taşıyor. Snapslardaki kıvılcımlardan yola çıkarak doğanın kendisine dönüşen Will’i ortadan kaldırmak uğruna tüm dünyayı elektriksiz bırakan bu saldırı sonrası, onun gerçekte iyi niyetli bir teknolojiye evrilmiş olduğunu görüyoruz.
Peki, onun yaratmak istediği gelecek, insanları neden ürküttü? Görünen o ki filmde işlenen “yaratı yetisi”, insan bilincinin kavramakta zorlanacağı ya da hiç kavrayamayacağı bir niteliğe sahip olma fikri üzerinde düşünmemizi istiyor. Sınırlı bilinç ve zekâ düzeyi ile saldırgan dürtülerin emrindeki insan, doğadaki en tehlikeli varlığın kendisi olduğunu bir kez daha unutmuşa benziyor. Nanoteknolojik Yapay Zekâ Robotlarının dünyanın her yanına savrulmasıyla insan ırkının övündüğü ve “duygu” adını verdiği bu kavramın basit birer kimyasal tepkimelerden ibaret olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye var mısınız?
Son olarak, daha pek çok filme sesleriyle can katan seslendirme sanatçılarını da hatırlatmak istiyorum. Filmin Türkçe dublajında karşımıza iki önemli isim çıkıyor: Kerem KOBANBAY ve Figen SUMELİ.