stargatera

Stargate’in Uzaylı Güneş Tanrısı: Ra

Roland Emmerich ve Dean Devlin, 1994 yılında Stargate efsanesini başlatırken, aynı zamanda sinema dünyasına birbirinden ilginç ve ölümsüz karakterler de armağan etmişlerdi. Şüphesiz bu karakterlerin başını Jack O’Neill, Daniel Jackson ve Ra çekiyordu. Jack O’Neill ile Daniel Jackson’ı, filmden sonra üretilen Stargate SG-1 dizisinde de düzenli olarak görme şansı yakaladık ve 10 sezon boyunca bu karakterlere yönelik geniş bir arka plan edindik. Filmde Jack O’Neill karakterini Kurt Russell canlandırırken, Stargate SG-1’de bu görev, bir dönem MacGyver tiplemesiyle akıllara kazınmış olan Richard Dean Anderson‘a verilmişti. Yine filmde Daniel Jackson olarak izlediğimiz James Spader‘ın koltuğuna da, dizide Michael Shanks oturmuştu. Özellikle Michael Shanks’in, Daniel Jackson rolünü James Spader’a olan benzerliği sayesinde kaptığı da biliniyor.

Ancak filmin evreninde en az bu iki karakter kadar ağırlığa sahip olan bir başka karakter daha vardı: Jaye Davidson tarafından canlandırılan Uzaylı Güneş Tanrısı Ra… Ne var ki filmin sonunda yok edildiği için devam dizilerinde kendisine yer verilemezdi. Dizi içerisindeki bazı flashback’lerde ve diyaloglarda adı sık sık anılsa da, seyirciler bununla yetinecek gibi görünmüyorlardı. Zira Ra demek, bir nevi Stargate demekti ve Ra’nın Stargate mitolojisindeki yeri tartışılamayacak denli önemliydi. Bunun üzerine dizi senaristleri, bir bölümde Ra’ya yer vermek üzere kolları sıvadılar. Akıllarda soru işareti bırakmayacak denli dahiyane bir kurgu yaratmaları gerekiyordu ve yarattılar da… Peki ama, dizi senaristlerine böylesi efor sarf ettirecek kadar önemli olan bu Ra kimdi ya da neydi? Neden Stargate için bu derece önemliydi?

2103-141
Yıldız Geçidi’nin bulunuşu.

Her şey, 1928 yılında Mısır‘ın Giza Platosu‘nda bulunan ve daha sonra adına Stargate (Yıldız Geçidi) denilen bir cihazın keşfedilmesiyle başlar. Cihaz derhal çok gizli bir askeri üsse nakledilir ve hakkında kapsamlı incelemeler başlatılır. Üzerinde yapılan onlarca yıllık çalışmalar sonucu bunun bir tür yıldızlarası ulaşım aracı olduğu fark edilse de, nasıl çalıştırılacağı konusundaki gizem çözülemez. Bu gizemi çözen kişi ise Daniel Jackson olacaktır. Daniel Jackson’ın geçidi işler hale getirmesiyle birlikte, geçitten önce bir sonda gönderilir. Sondadan gelen veriler inanılacak gibi değildir. Gerçekten de bu, tam anlamıyla bir yıldızlarası ulaşım aracıdır!

Sondayla iletişim bir süre sonra kesilir ve fotoğraflar da dahil gelen tüm verilen inceleme altına alınır. Cihaz bir başka gezegene geçit açmıştır ve söz konusu gezegende de bir Yıldız Geçidi olduğu anlaşılmıştır. Ancak oradaki Yıldız Geçidi üzerinde yer alan semboller, Dünya’da bulunanınkinden farklıdır ve eğer doğru sıralama çözülemezse tekrar Dünya’ya dönmek imkansız gibi görünmektedir. Bu nokta da yine Daniel Jackson devreye girer ve gerekli sembol dizilimini çözüp, ekibi Dünya’ya geri getirebileceğini iddia eder. Bunun üzerine yetkililer, yabancı gezegene gönderilmek üzere bir ekip oluşturmaya karar verirler.

Abydos_Director's_Cut
Ekibin gittiği diğer gezegendeki piramit yapı.

Daniel Jackson ve askeri ekip, Yıldız Geçidi’ni kullanarak diğer gezegene ulaşmayı başarır. Kendilerini devasa bir yapının içinde bulmaları ve bu yapının aslında bir piramit olduğunu anlamaları uzun sürmez. Dünya ile ışık yılları ötedeki yabancı bir gezegende birbirine benzer iki yapının var olduğunu keşfetmeleri, Daniel Jackson’ın öteden beri savunduğu fikirleri kanıtlar niteliktedir. Zira Daniel Jackson, uzaylılar ile Antik Mısır uygarlığı arasında bir bağ olduğuna inanmaktadır. Ancak Daniel Jackson dışındakiler bu bağlantıyı pek de önemsemez. Onlar birer askerdir ve görevlerini tamamlayıp Dünya’ya dönme derdindedir. Ne var ki Dünya’ya dönmek onların sandığı kadar kolay olmayacak ve kendilerini ölümcül bir maceranın içinde bulacaklardır…

Daniel Jackson’ın, piramitin yakınında evcil bir hayvana rastlaması ve bu hayvanın onları gezegendeki var olan tek uygarlığa götürmesi olayın seyrini iyice değiştirir. Çünkü ekip, tam anlamıyla Antik Mısır uygarlığıyla benzeşen yerli bir halk keşfetmiştir. Yerli halk, ekibi tanrıların gönderdiğine inanır ve kendilerine hürmette kusur etmez. Dostane bir ilk temas yaşanmış ve herhangi bir kaza bela ortaya çıkmamıştır. Şimdilik işler yolunda gibidir. Fakat Yıldız Geçidi’nin tekrar çalıştırıldığını fark eden Ra‘nın, gezegene ulaşması fazla uzun sürmeyecektir…

Famrir
Stargate filminde, Ra’nın insan bedenine girmeden önceki görünümü.

Ra’nın gezegene indiği sıralarda, yerli halkın dilini öğrenmiş olan Daniel Jackson da onun sırrını neredeyse çözmüştür. Buradan sonrasını dilerseniz Daniel Jackson’ın kendisinden dinleyelim:

“Uzak bir yıldızdan gelen yolcu, hayatını uzatmak amacıyla ölen dünyasını terk eder. Vücudu zayıf ve hastadır. Yakında ölecektir. Belli ki bütün nesli tükenmekle karşı karşıyadır. Bu nedenle yola çıkar ve gezegen gezegen dolaşarak ölüme çare bulmaya çalışır. Sonunda yaşam dolu bir gezegene gelir: Dünya’ya… Orada ilkel bir toplumla karşılaşır: İnsanlar… Gücü ve bilgeliğiyle sonsuza dek yaşayabilme potansiyeline sahip canlılardır bunlar. Bir insan vücuduna girerek yaşayabileceğini anlar ve gözüne genç bir delikanlıyı kestirir. Birden bir aydınlık olur. Korkan köy halkı kaçarken delikanlı merakla ve korkusuzca ışığa yaklaşır. Ra, kendine yer arayan bir parazit gibi onun vücuduna girer ve yeni insan görüntüsünde kendini hükümdar ilan eder. Yıldız Geçidi’ni kullanarak binlerce insanı maden ocaklarında çalışmaları için buraya getirir. Görünüşe göre bütün teknolojisini ve ebedi yaşamını bu maden sağlıyor. Ama daha sonra Dünya’da bir isyan çıkar ve Yıldız Geçidi gömülür. Burada da böyle bir şey yaşanmasın diye insanlara okuma ve yazmayı yasaklar. Çünkü gerçeği öğrenmelerini istemez.”

sg_8000bc_background_01_hq
Ra’nın, bedenine girdiği delikanlı. Aktör: Jaye Davidson.

Daniel Jackson’ın da fark ettiği üzere, Ra aslında bir uzaylıdır. Ölümsüzlük arayışını sürdürürken M.Ö. 8000 yılında Dünya’ya ulaşmayı başarmış ve ölmek üzere olan yorgun bedenini terk ederek insan bedenine girmiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere Ra, aslında efsanevi Uruk kralı Gılgamış‘ın çağdaş bir uyarlamasıdır. İnsan bedenini tercih etmesinin sebebi ise kolay onarılabiliyor oluşudur. Çünkü Ra, biyolojik onarım teknolojisine zaten sahiptir ve bu denli uzun yaşayabilmesinin sırrı da söz konusu teknoloji de yatmaktadır. Ancak eski bedeni artık bu onarım işlemlerine olumlu yanıt veremez hale gelmiştir ve kendisine kolay onarılabilen yeni bir vücut bulma zorunluluğu doğmuştur. Ne var ki bu vücudun, kendisine ait tüm zihinsel birikimleri de taşıyabilecek potansiyelde olmalıdır. Bu koşullar göz önüne alındığında, insan bedeni Ra’nın tam da aradığı şeydir ve bu keşif hem kendisinin ve hem de insanlığın yazgısını değiştirmiştir.

Ra, insan bedenine girdikten sonra kendini tanrı ilan etmiş ve insanoğlunun yeni teknolojiler öğrenmesine önayak olmuştur. Stargate mitolojisine göre, ilkel kabileler halinde yaşayan insanoğlunun günümüz çağdaş toplumuna evrilmesindeki en önemli etkenlerden biri hiç kuşkusuz Ra’dır. İnsanlığın geçmişindeki dinsel, toplumsal, devletsel ve bilişsel yapıların kökeninde de yine Ra’nın varlığı yatmaktadır. Öte yandan Yıldız Geçidi sayesinde insanları başka gezegenlere taşımış ve buralarda da hizmetkarları olarak kullanmıştır. Ra’nın Dünya’dan taşıdığı insanlar, zaman içerisinde bu gezegenlerde farklı toplumlar ve uygarlıklar kurmuşlardır. Stargate evrenindeki pek çok gezegende insanlarla karşılaşılmasının ana nedeni de budur. Ancak Ra’nın hükümranlığı sürüp giderken Dünya’da bir isyan patlak verir. İnsanlar Ra’ya başkaldırmıştır. İsyanı bastırma çabaları işe yaramaz ve Ra, Yıldız Geçidi’nin gömülmesi emrini vererek bir daha dönmemek üzere Dünya’dan ayrılır. Bu da Dünya’nın diğer gezegenlerdeki insanlarla bağını tamamen koparır. Artık Ra yoktur ve yaşanan tüm bu olaylar, binlerce yıllık zaman zarfı içinde birer efsaneye dönüşür. Ra unutulur, Yıldız Geçidi unutulur, diğer gezegenlere taşınan insanlar unutulur… Gerçeğin üzerine zamanın kalın tortusu çökmüştür adeta ve bu tortu, 1928 yılında Yıldız Geçidi bulunana dek de kalkmayacaktır.

b56141ef-63d9-49f0-8274-3285a2b581b0_ORIGINAL
Ra ve çevresindeki çocuk hizmetkarları.

Bu olaylardan binlerce yıl sonra Yıldız Geçidi’nin bulunup tekrar çalıştırılması Ra’nın dikkatinden kaçmaz. Artık ekip tüm gerçeği bilmektedir ve ulaştıkları gezegendeki yerli halkı, aslında Ra’nın tanrı olmadığına ikna etmek zorundadır; fakat bu hiç de kolay olmayacaktır. Buna rağmen yerli halkın desteğini de arkasına alan ekip, Ra’yı bir dizi olayın sonrasında etkisiz hale getirmeyi başarır. Yerli halk artık özgürdür ve buradaki keşfini tamamlayan ekibin Dünya’ya dönme vakti gelmiştir. Stargate filmi tam da burada son bulur. Ancak 1997 yılında yayın hayatına başlayan Stargate SG-1 dizisiyle birlikte, macera kaldığı yerden devam eder. Dizi, Ra’nın aslında bir Gaa’uld Sistem Lordu olduğunu ve Ra gibi daha pek çok sistem lordunun bulunduğunu ileri sürer. Gerçekten de biz izleyiciler, Stargate SG-1 boyunca sayısız Ra benzeri varlıkla karşılaşırız: Anubis, Apophis, Ba’al, Seth, Nirti, Osiris, Sokar bunlardan sadece birkaçıdır. Hepsinin de ortak özelliği, Goa’uld adı verilen parazit bir uzaylı türüne mensup olmalarıdır.

Stargate mitolojisinde Goa’uld; egomanyak, kendilerini “Tanrı” kabul eden, insan ve unas gibi bir takım canlıların vücüduna yerleşip, vücudun kontrolünü ele geçiren asalak bir tür olarak tasvir edilirler. Galaksideki en güçlü Goa’uldlar “Sistem Lortları(Düzen Efendileri) denen bir konsey oluşturmuştur. Özgün görünümleri ise bir çeşit yılanı andırır.

Ra_Moebius
Stargate SG-1 dizisinin Moebius bölümünde Ra.

Yazının başında da belirtildiği gibi, 1994 tarihli filmde yok edilen ve Stargate SG-1 dizisinde yalnızca ismen anılan Ra’nın herhangi bir bölümde işlenmesi pek mümkün görünmüyordu. Fakat izleyicilerin yoğun isteği üzerine senaristler, dizinin Moebius adlı sekizinci sezon finalinde Ra’ya yer verme kararı aldılar. Söz konusu bölümde Catherine Langford ölür. Onun sahip olduğu tüm eserler ise SG üssüne gönderilir. İncelemeleri sırasında Daniel Jackson, yazıtların birinde Ra ile yapılan törenlerde bir Sıfır Noktası Modülü olduğunu fark eder. Ekip modülü ele geçirmek için geçmişe gitmelidir. Ra’nın Dünya’ya yeni geldiği ve insanların henüz isyan etmediği çağlara geri dönerler. Sıfır Noktası Modülü’nü ele geçirirler; ancak geri dönme planları tutmaz. Tek yöntem ileriye mesaj bırakmaktır.

Günümüze döndüğümüzde ise Jack O’Neill emekli olmuş, Daniel Jackson ve Samantha Carter ise öğretmenlik yapıyor haldedir. Ancak Stargate Komutanlığı‘na ulaşan bir video sebebiyle apar topar üsse çağrılırlar. Üsse çağrılan ve ne olduğunu anlamayan O’Neill, Carter ve Daniel bir şekilde olan biteni düzeltmelidir. Tekrar Mısır’a dönen üçlü, Ra’ya karşı yapılan isyanın meydana gelmesine ve tarihi akışın olması gerektiği gibi akmasına çalışırlar.

12914movie3
Stargate: Continuum filminde Ra (soldaki).

Öte yandan Ra karakterine, her ne kadar üstünkörü de olsa Stargate SG-1 dizisinin devam filmlerinden Stargate: Continuum’da da yer verilmiştir. Filmde SG-1 ekibi, Goa’uld sistem lortlarının sonuncusu olan Ba’al’ın idamına katılır. Ancak ters bir durum olur. Teal’c ve Vala Mal Doran beklenmedik şekilde yok olmuş, Jack O’Neill ise Ba’al’ın saldırısıyla ölmüştür. Bu anlaşılmaz durumun gerçekte gelişme sebebi ise çok farklıdır. Ba’al geçmişe gidip Yıldız Geçidi’ni Amerika’ya taşıyan gemiye saldırmış ve geminin Amerika’ya ulaşmasını engellemiştir. Haliyle bu durum, tüm Stargate kahramanlarının hayatlarını değiştirir. Stargate programı tarihten silinmiştir. Samantha Carter, Daniel Jackson ve Cameron Mitchell geçmişi değişmiş bir dünyaya dönerler. Onları dünyada donmaktan Özel Harekatçı (!) Jack O’Neil kurtarır. Olanları yetkililere anlatmaya çalışırlar. Ancak kimse zamanda yolculuk yapılabileceğine inanmamaktadır.

Söz konusu paralel evrende, Stargate programının silinmesi ve yapılan operasyonların yok olması sonucu Ra hala yaşamaktadır ve Goa’uldlar son olarak Dünya’yı hedef almışlardır. Bir Goa’uld filosu Dünya yörüngesine yaklaşır; zira Ba’al, kraliçesi Qatesh (Vala) ve baş adamı Teal’c ile Dünya’yı işgale gelmektedir. Ekibimiz, Dünya köleleştirilmeden önce bir şekilde Yıldız Geçidi’ni bulup işleri yoluna sokmalıdır.

jayedavidson
Karaktere hayat veren efsanevi oyuncu Jaye Davidson.

Elbette Stargate için Ra’yı bu kadar önemli ve değerli kılan şey sadece karakterin arka plan derinliğinden ibaret değildir. Bunda karaktere hayat vermiş olan usta oyuncu Jaye Davidson‘ın da payı büyüktür. Kendine özgü zarafeti ve görkemiyle Jaye Davidson, karaktere hak ettiği anlamsal yansımayı vermeyi ve zihinlere ölümsüz bir imge olarak yerleştirmeyi başarmıştır. Üstelik bu etkiyi, film boyunca sadece beş dakika görünmesine rağmen yaratabilmiş olması da, oyunculuk becerisinin kanıtı niteliğindedir. Bir diğer ilginç nokta ise, Jaye Davidson’ın bu filmden sonra oyunculuk hayatına son verdiğini açıklamasıdır…

Yazar: İsmail Yamanol

Amatör bir düş gezgini, saplantılı bir bilimkurgu hayranı. Kuruculuğunu ve genel yayın yönetmenliğini üstelendiği Bilimkurgu Kulübü'nde at koşturmayı sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

Bilimkurgunun Kadın Neferi: Claudia Black

Oyuncular, meslekleri ve profesyonel tercihleri dolayısıyla her tür filme, yönetmene ve canlandırılacak karaktere eşit mesafede …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et