Fransız Lumiere Kardeşler’in 28 Aralık 1895 yılındaki ilk sinema gösterimleri, yedinci sanatın doğuşuna ön ayak olmuştu. Sessiz sinema döneminde Georges Méliès (Le Voyage Dans La Lune / 1902), J. Searle Dawley (Frankenstein / 1910), Lucius Henderson (Dr. Jekyll and Mr. Hyde / 1912), Yakov Protazanov (Aelita: Queen of Mars / 1924) ve Fritz Lang (Metropolis / 1927) gibi isimlerin kotardıkları eserler, bilimkurgu sinemasının temellerini oluşturdu. Frintz Lang, varoluşçu bir yaklaşımla sistem eleştirisini işçi sınıfı üzerinden kurguladı. Dolayısıyla Lang’in Metropolis’i, çekildiği dönemdeki dünya düzeninin karşısındaydı. Dünya tarihinde yaşanılan ekonomik buhranlar ve bunların doğurduğu politik, sosyolojik krizlerin sinemada da karşılık bulmaması imkansız. Örneğin, Amerika’da 20’li yıllarda uygulamaya konulan alkol yasakları, “Gangster Filmi” denilen bir alt türün ortaya çıkmasını sağlamıştı; merkezi teşkilatlar, yasa dışı alkol üreticileri ile tehlikeli bir mücadelenin içerisindeydiler.
80’ler dönemi Ronald Reagan ve Mikhail Gorbachev başkanlıkları üzerinden hissedilen soğuk savaşın etkisi, elbette beyazperdede karşılığını bulmuştu… Reagan’ın “Yıldız Savaşları” olarak bilinen savunma projesi, Rusya’dan Amerika’ya fırlatılacak olan balistik füzeleri uzaydan lazer ışınları ile durdurmayı amaçlıyordu; proje hiçbir zaman gerçekleştirilemedi. Reagan, belli aralıklarla yayımladığı simülasyon görüntüleriyle hem Rusya’nın gözünü korkutmayı hem de dünyanın süper gücü olduğu algısını yaratmayı amaçlıyordu. John Landis’in yönetmenliğini üstlendiği ve ünlü oyuncu Dan Aykroyd’un da senaryosuna imza attığı Spies Like Us (1985), soğuk savaş dönemini hicvediyordu: Rusya’ya gizli bir görev amacıyla gönderilen iki ajan, olası bir dünya savaşını engellemeye çalışıyordu. Reagan’ın Yıldız Savaşları projesi gerçekleştirilmiş ve donanma, Rusya’nın olası saldırısına karşı sürekli tetikteydi. İki ülke arasındaki gerilimi alaysı bir dille eleştiren yapım, ülkelerin içine düştüğü “komik” durumları gözler önüne seriyordu.
2020 tüm dengeleri değiştiren bir yıl oldu. İlk çeyreği doldurmadan ardı ardına felaketler yaşandı. Son olarak karşımıza çıkan Covid-19 virüsü, insanların evlere kapanmasına ve imkanı olanların evde çalışmasına sebebiyet verdi; çekimleri yeni başlayan sinema yapımları ertelenerek gösterim tarihleri ileri bir tarihe alınmak zorunda kalındı. 2021 yılının iddialı yapımlarından Jurassic World: Dominion ve The Batman’in çekimleri askıya alındı. Dolayısıyla büyük stüdyolar için de olumsuz ve kapılara kilit konulduğu bir yıl oldu. Şu an kabuklarına çekilmiş olan senaristler, virüsün etkilerini konu eden öykülerini yazıyorlar; büyük yapımcılar ise krizi nasıl fırsata çevireceklerini düşünüyorlar… Elbette mevcut düzeni alt üst eden son olaylar, sinema sektörünü de işleyiş anlamında etkileyecek.
Küresel anlamda yaşanılan ekonomik kriz, büyük bütçeli yapımların ortaya çıkışını bir süre erteleyecek. Önümüzdeki aylarda her şey normale dönmeye başlasa bile, sektörlerin toparlanma süreci kısa sürmeyecek. Dolayısıyla stüdyolar düşük bütçeli yapımlara daha çok göz kırpacak ve hevesli yönetmen adaylarının önü açılacak. Benzer durum dizi sektörü için de söz konusu; yapımcılar, ellerindeki stok bölümleri bitirince nasıl bir yol izleyeceklerini hep birlikte göreceğiz. Dizi ve film sektörünün durağan bir döneme girmesiyle, sosyal medya büyük bir alternatif olacak. Elbette sosyal medya sinemasından söz etmek için henüz çok erken; ama uzaktan bağlantıyla kolektif olarak yapılacak işler (film, kısa film, animasyon…), ileride dijital platformlara karşı bir alternatif olabilir. Eğer 5G teknoloji yakın zamanda tüm dünyada standart hale gelirse, bilişim ve sanat anlamında dengeler çok hızlı değişecektir.
Büyük stüdyoların önümüzdeki süreçte yeni maliyet politikaları izleyecekleri oldukça aşikar. Dış piyasalarda dolar ve euro kurlarındaki yükselme eğilimleri, batı sineması için elbette bir avantaj; ama gelişmekte olan kırılgan sektörler, döviz artışları karşısında da küçülme eğilimindedirler. Dolayısıyla ekonomik olarak “güçlü” gözüken ülkeler, ürünlerini dış piyasaya satma konusunda da birtakım zorluklar yaşayacak ve fiyat politikalarını tekrar gözden geçirmeleri gerekecek; maliyet azaltıcı politikalar da, büyük film stüdyolarının küçülmesine neden olacak… Asya sineması, kısa vadede büyük sorunlar yaşamayacaktır. Covid-19 salgınından sonra şu an toparlanma sürecine giren Çin, uluslararasında yüksek bir ticaret hacmine sahip olmasıyla; karma bir ekonomiye sahip olan Güney Kore, teknolojik gelişmeleri ve sanayisi sayesinde; Japonya ise otomotiv ve elektronik eşya sektöründeki gücüyle ekonomik krizi en çabuk atlatacak olan ülkelerden olacaklar. Bakalım eli şimdiden güçlü bir konuma gelen Uzak Doğu sineması, ilerleyen süreçte batıya karşı nasıl bir hamlede bulunacak?
Dünya genelinde yaşanılan kriz, önümüzdeki dönemde sinemayı her anlamda etkileyecek. Büyük bütçeli işlerde görmeye alıştığımız Martin Scorsese, yeni projesi Killers of the Flower Moon’un yüksek maliyetini Paramount’a kabul ettiremedi; şu sıralar Netflix ve Apple arasında mekik dokuyor. Diğer büyük yönetmenlerin yeni filmlerinde nasıl bir yol izleyeceği de merak konusu. Son zamanlarda popüler hale gelen dijital film/dizi platformları, büyük stüdyoların en büyük rakipleri haline geldiler. Yeni dönem sinemada Netflix ve Amazon Prime gibi servisler daha da büyük atılımlara imza atacaklar. Disney Plus ve Apple Tv’de orjinal içerikleriyle sektöre damgalarını vuracaklar.
2020 yılında yaşanılan olayların etkisini önümüzdeki yıllarda sinemada sanatsal anlamda göreceğiz. Sinema sanatı her on yılda bir değişim gösterme eğilimde. Teknik ve sanatsal anlamdaki değişimler paralel olarak ilerliyor; sosyal ve ekonomik alanlardaki değişimler dönemin sinemasını da etkilemektedir. Pandemi krizi, dünya ekonomisinin yeniden şekillenmesine neden olacak; kimilerine göre kapitalizm çökecek, kimlerine göre de güçlenen bir kapitalizm meydana çıkacak. Yeni rekabet koşullarının gün yüzüne çıkacak olması, sinemanın gelişimini ciddi oranda etkileyecek. İzolasyon süreci, sosyal medya üzerindeki kitlesel iletişim ağını büyük oranda arttırdı. Sanatsal etkileşimin dijital ortamda yükselişe geçmesi, alternatif üretimlerin ortaya çıkmasını hızlandıracak. Sanatsal yaratımın yeni bir aşamaya geçecek olması, yeni dönem sinemada da yaratım açısından farklı alternatiflerin ortaya çıkmasına sebebiyet verecek.