sert vs hafif bilimkurgu

Sert mi, Hafif mi? Bilimkurgunuzu Nasıl Alırdınız?

Bilimkurgu yapıtlarının kimi zaman “sert” ya da “hafif” olarak kategorize edildiğini duymuşsunuzdur. Peki bu ayrımın anlamı ne? Sert ya da hafif bilimkurgu ne demek? Gelin bir bakalım.

Bilimkurgu dediğimiz şeyin öyle bir solukta kolayca tanımlanabilen, tek bir kalıba oturtulabilen bir tür olmadığı söylenir; bu doğrudur. Şüphesiz bir hikâyeyi bilimkurgu hikâyesi yapan belli başlı özellikler vardır fakat bilimkurgu denilen o kocaman şemsiyenin altında yer alan hikâyeler bazen birbirlerinden oldukça büyük farklılıklar gösterirler. Bilimkurgu bir monolit değildir ve tam da bu yüzden bilimkurgu türüyle etkileşim kurmanın birçok yolu vardır. Medya genellikle bu türü çok özel ve bazen anlaşılması güç bir tür olarak tanımlasa da bilim veya teknolojiyle öyle pek de arası olmayanların bile ilgisini çekebilecek birçok bilimkurgu eseri vardır. İşte sert ve hafif bilimkurgu arasındaki ayrım da burada başlar.

Sert bilimkurgu da hafif bilimkurgu da teknik olarak “bilimkurgu” çatısı altında toplansalar da “bilimkurgu yapmak” konusunda kendilerine has, birbirlerinden oldukça farklı yöntemlere sahiptirler. Her ikisi de bilimle kendi yöntemleriyle ilgilenirler ancak ilgilendikleri bilim türleri birbirinden farklıdır ve bu yönleriyle farklı izleyicilere hitap edebilirler. Sert ya da hafif olsun, bu alt kategorilerin her ikisi de bilimkurgu hikâyeciliği açısından önemlidirler ve her ikisi de koca bilimkurgu çatısı altında yer almanın ne anlama geldiğini kendilerince tanımlarlar. Şimdi bu iki alt kategori arasındaki benzerliklere, farklılıklara ve bu kategorilere dâhil edilen örneklere yakından bakalım.

Sert bilimkurguyla başlayalım. Sert bilimkurgu esasında pek çok insanın bilimkurgu terimini duyduğu anda aklında beliren şeye karşılık gelir. Bu türden hikâyelerde karşımıza genellikle matematik, bilgisayar bilimi, fizik, kimya ve biyoloji gibi daha “sert” bilimler çıkar. Hikâye anlatımında kullanılan dil de hafif bilimkurguyla kıyaslandığında daha teknik olma eğilimindedir. İşte bu unsurlar türe yeni başlayanlar için bir nebze kafa karıştırıcı ve zorlayıcı olabilir.

Hem sert hem de hafif bilimkurgu genellikle teknolojiyle ve fütüristik unsurlarla yakından ilgilenirler ancak sert bilimkurgu hafif bilimkurguya kıyasla gerçekçiliğe daha fazla önem vererek bilimkurgunun “bilim” kısmını mümkün olduğu kadar çok gerçeğe dayandırmaya uğraşır. Bu türden bilimkurguda kullanılan teknoloji veya bilimin kendisi, yaşadığımız zamanın gerçekliğinde mevcut olmasa bile hikâye içinde makul ve tutarlı görünmeli ve mümkün olduğunca doğru bir şekilde açıklanmalıdır.

the_martian

Bilimkurgu hikâyelerinde/yapımlarında arada bir fantastik unsurlarla karşılaşırız. (Kimi zaman bu tarz unsurlar barındıran bilimkurgu yapımları için “spekülatif kurgu” terimi de kullanılır.) Sert bilimkurgu, diğer bilimkurgu türlerinden işte burada ayrılır. Çünkü sert bilimkurguda fantastik unsurlarla neredeyse hiç karşılaşmazsınız. Varlıkları neden sonuç ilişkisiyle açıklanamayan fantastik unsurlar sert bilimkurguya göre değildir. Zira sert bilimkurgu gerçekliğe oldukça sadıktır. Kaya gibi sert bir bilimkurgu hikâyesi, her şeyden önce kaya gibi sağlam bir mantığa dayalıdır ve asıl ilgi alanı da teknoloji ile bilimin kendisidir.

Sert bilimkurguya birkaç örnek vermemiz gerekirse hemen bilimkurgunun “üç büyüklerini” anabiliriz: Robert Heinlein, Isaac Asimov ve Arthur C. Clarke. Bu üç dev yazar, sert bilimkurgu yazarları olarak bilinirler ve üçü de türe çok önemli katkılarda bulunmuşlardır. Bunun yanında, Aldous Huxley’den Cesur Yeni Dünya ya da Michael Crighton’dan Jurassic Park ve The Andromeda Strain gibi klasik bilimkurgu eserlerini de birer sert bilimkurgu örneği olarak sayabiliriz.

Filmlere gelince, yine Arthur C. Clarke tarafından yazılmış olan 2001: A Space Odyssey ve Philip K. Dick’in Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? adlı romanını temel alan Blade Runner bu alt kategorinin en bilinen örneklerinden sayılabilirler. Daha yeni filmlerden de Her, Ex Machina ve The Martian’ı örnek gösterebiliriz. Yine Ghost in the Shell gibi siberpunk estetiğine sahip pek çok eser de yarattıkları dünyanın bilimine odaklandıkları için sert bilimkurgu olarak değerlendirilebilir.

Gelelim hafif bilimkurguya. Hafif bilimkurgunun bilim kısmında daha çok psikoloji, sosyoloji ve antropoloji gibi bilimlerle karşılarız. Sert bilimkurgu nasıl bilimin kendisini bir tema olarak kullanıp tartışmayı seçiyorsa hafif bilimkurgu da bilim ve teknolojinin toplum üzerindeki etkilerini, insanların teknolojiyle olan ilişkisini incelemeyi seçer. Hâliyle hafif bilimkurgu, sert bilimkurgunun sıklıkla yaptığı gibi teknik detaylar ve ayrıntılı gerçekçilik gibi unsurlara enerjisini harcamaz. Bunun yerine geleceğin dünyasındaki psikolojik ve politik unsurlarla ilgilenmeyi seçer. Böyle söyleyince hafif bilimkurgunun tamamen bilim ve teknolojiden uzak hikâyeler üzerinde durduğu düşünülmesin; bu kategoride de sert bilimkurguda olduğu gibi bilimsel ve teknolojik unsurlara yer verilir ancak işin bilimsel yönünü detaylarıyla izah etmek gibi bir çaba görülmez. Zira hafif bilimkurgunun temel derdi bilim ya da teknolojinin kendisini açıklamak değil, bunların toplumu (iyi ya da kötü) ne hâle getirdiğini sorgulamaktır.

Hafif bilimkurgunun genel olarak ilgilendiği şey, yarattığı kurgusal gelecekte var olmaya çalışan insanların kendileriyle, birbirleriyle ve bu yabancı dünyayla olan dertleridir. Sert bilimkurgu yarattığı “yabancı” diyarların göz alıcı yapılarının mühendisliğine ya da burada işleyen belirli bilimsel süreçlere odaklanırken hafif bilimkurgunun yaptığı şey, karakterlerin içsel çatışmalarına, birbirleriyle olan ilişkilerine ve yaratılmış olan kurgusal kültürün gerçekliklerine odaklanmaktır. Bu anlamda distopyalar, alternatif tarih anlatıları, zaman yolculukları ve bazen de uzay operası hikâyeleri hafif bilimkurguda en çok tercih edilen alt kategorilerdir diyebiliriz.

Peki hangi eserleri hafif bilimkurgu olarak değerlendirebiliriz? Şaşırtıcı gelebilir ama bilimkurgu türünün en popüler örneklerinden olan Star Wars, Planet of the Apes gibi eserler hafif bilimkurgu alt kategorisine dahil edilirler. Yine oldukça popüler bilimkurgu edebiyatı şaheserleri olan Orwell’den Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ya da H.G. Wells’ten Zaman Makinesi ve Görünmez Adam gibi eserler de hafif bilimkurgu olarak kabul edilir. Hatta ve hatta ilk bilimkurgu romanı olarak kabul ettiğimiz Mary Shelley’nin Frankenstein’ı bile bir hafif bilimkurgu örneğidir. Zira bu eserde bir canlı yaratmanın bilimsel yönüyle detaylıca uğraşılmaz; bunun yerine karakterlerin iç çatışmaları ve birbirleriyle olan ilişkileri daha ön plandadır. Bunların yanında hafif bilimkurgunun daha genç örneklerine yer vermek istersek Zaman Yolcusunun Karısı, Firefly ve Marissa Meyer’in Ay Günlükleri serisinden bahsedebiliriz.

Bazı bilimkurgu hayranları, hafif bilimkurgu alt kategorisine dâhil edilen eserlerin bilimden çok kurguyla ilgilendiklerini söyleyerek onların “gerçek” bilimkurgu olmadıklarını iddia ederler. Bilimkurguyla ilgilenen biriyseniz, “Star Wars bilimkurgu mu değil mi?” tartışmalarına mutlaka denk gelmiş olmalısınız. Bu hayranlara göre gerçek bilimkurgu, sert bilimkurgudur. Bununla birlikte, yukarıda söylediğimiz gibi, en iyi bilinen ve de en çok sevilen bilimkurgu eserlerinin bazıları teknik olarak hafif bilimkurgu alt kategorisinde yer almaktadır. Hafif bilimkurgu öyküleri de en az sert bilimkurgu öyküleri kadar değerlidir. Üstelik bu öyküler, bilimkurguya yeni başlayacak olanlar için bir nevi köprü işlevi görürler. Zira türe hiç aşina olmayan birinin sert bilimkurguyu tam anlamıyla anlaması ve dolayısıyla da ondan keyif alması genellikle zordur.

Aslında her iki bilimkurgu alt kategorisi de bilim ve teknolojinin insanları ve dünyayı nasıl etkilediğini sorgularlar. Sadece bunu farklı, kendilerine has yöntemlerle yaparlar ve bu nedenle de farklı izleyici gruplarına hitap ederler. Biri diğerinden “daha iyi” değildir; birini gerçek kabul edip diğerini dışlamaya da lüzum yoktur. Nihayetinde okuyucu ya da izleyici, bilimkurgu deneyiminden ne elde etmek istediğini kendisi bilecektir; hangi bilimkurgu tarzının kendisine daha çok hitap ettiğine de yine kendisi karar verecektir. “O gerçek bilimkurgudur, bu değildir” gibi tartışmalar bazen keyifli olabilir ama çoğu zaman hiçbir sonuca bağlanmaz. Biz şöyle diyelim: “Bilimkurgu, bilimkurgudur ve hepsinin de başımızın üstünde yeri vardır.”

Kaynak

Yazar: Selin Arapkirli

1984 yılında doğdu. Biyoloji okurken birden yazar olmak istediğine karar verip son derece keskin bir dönüşle Güzel Sanatlar Fakültesi'ne girdi. Fakat oradan da senarist olarak çıktı. Hala ilk romanını yazamadı ve giderek yaşlanıyor. Fakat ne kadar yaşlanırsa yaşlansın doğduğu yılla, 1984'le hep gurur duyuyor.

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu uzay kitap

Yerli Bilimkurguda Kök Öyküler

Bilimkurgu öyküleri, kendini tekrar eden öykü yazma sürecimden sıkıldığım, neden öykü yazıyorum ki, diye söylendiğim, …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et