Event Horizon Filminin Perde Arkasında Yaşananlar

Event Horizon, piyasaya sürülmesinden bu yana kült statüsüne ulaştı. Üstelik filmin perde arkasındaki hikâye, en az kendisi kadar ilgi çekiciydi. 90’ların ortasında, Paul W. S. Anderson nispeten deneyimsiz bir yönetmendi. İlk çıkışını yaptığı 1994 tarihli aksiyon filmi Shopping, başrolündeki genç Jude Law ile dikkat çekti. Ne yazık ki bu İngiliz filmi, ABD izleyicilerinden pek ilgi görmedi. Ancak Anderson’ın ikinci filmi Mortal Kombat, Hollywood’a küçük bir bütçeyle kârlı bir film yapabileceğini kanıtladı. Film, aradan geçen onca yıla rağmen hâlâ en iyi uyarlamalardan biri olarak anılıyor. Bu başarının ardından Anderson’a X-Men serisinde yönetmenlik teklif edilse de, o tercihini bir bilimkurgu-korku filminden yana kullandı.

Event Horizon’ın orijinal senaryosu, 1979 yapımı Alien‘a fazla benzediği için elden geçmesi gerekiyordu. Ancak Anderson’ın aklında daha özgün bir fikir vardı. The Shining‘de Overlook Hotel’in önemli bir figür hâline gelmesi gibi, Anderson da filmin hayalet gemisini ön plana çıkarmak istiyordu. Yönetmene, hikâyeyi kendi uygun gördüğü şekilde yeniden yaratması için stüdyodan 60 milyon dolarlık bir bütçe verildi. Anderson filmi yeniden tasarlarken, Stanislaw Lem’in Solaris romanından ve sonrasında Tarkovski tarafından çekilen uyarlamasından fikir olarak oldukça yararlandı.

Solaris, adeta meditasyon gibi bir filmdi ancak olay örgüsünü takip etmek oldukça zordu. Bunun aksine Event Horizon’ı takip etmesi çok daha kolay olmalıydı. Roger Ebert de dâhil olmak üzere birçok eleştirmen, Solaris’in Event Horizon üzerindeki etkisini fark etti ve Anderson da bunu asla yadsımadı. 2014 yılında yapılan bir röportajda, “Solaris gibi filmleri seviyorum. Filmimin senaryosu açıkça Solaris’e atıfta bulunuyor. Rahatsız edici, ancak modern bir izleyici için gerçekten uygun olmayan meditatif bir Avrupa filmi,” ifadesinde bulundu. Anderson’ın Solaris’ten etkilenerek yaptığı değişiklik son derece basitti. Uzay-zaman sürekliliğini kırarak ışıktan daha hızlı seyahat edecek şekilde tasarlanan Event Horizon, asla gitmemesi gereken bir yere seyahat etmişti ve bu süreçte ona bir tür kötülük bulaşmıştı. Hatta geminin cehenneme gidip geldiğine yönelik imalar bile bulunuyordu. Bu da gemiyi filmin esas kötüsü yapacağı için uygun ve tehditkar bir tasarıma ihtiyaç vardı.

The Ringer’a konuşan Anderson, gemiyi tasarlarken gotik mimariden ilham aldığını şöyle anlattı: “Temel olarak Notre Dame Katedrali’ni bilgisayarda tekrar tasarladık ve sonra da parçalara ayırdık. Gemiyi oluşturmak için bu parçalardan bazılarını kullandık.” Filmin cömert bütçesi sayesinde, geminin tüm iç kısmı dev bir kil sahne üzerine inşa edildi ve bittiğinde Anderson doğru yolda olduğunu anladı. Öte yandan Anderson’ın tuhaf setlerini etkili bir şekilde yönetmek için sinematografide uzman birine ihtiyacı vardı. Aliens ve The Prince’s Bride gibi ikonik filmlerde çalışmış olan Adrian Biddle yönetmenin aradığı kişiydi. Biddle, Anderson’ın ne yapmak istediğini hemen anladı ve Joseph Bennett‘in de yardımıyla geminin soğuk yapay ışıkta fütürist ve steril görünmesini, düşük ışıkta ise tamamen farklı bir kişiliğe bürünmesini sağlayacak özel bir aydınlatma düzeneği kurdu.

Anderson, American Cinematographer dergisine “Tekno-Orta Çağ” olarak adlandırdıkları bir tasarım konsepti bulmak için ne kadar çok zaman harcadıklarını şöyle anlattı: “Işıklar açıkken gemideki her şey çok teknolojik görünüyor. Ancak ışıklar söndüğünde ve gerilim başladığında gölgeler ve şekiller ortaya çıkıyor; mimarisi gerçekten orta çağı andırıyor. Bu tekno- orta çağ tasarım fikrini, mümkün olan her yönde genişlettik.” Biddle, filmin aydınlatmasını güçlendirmek için renk filtreleri kullanmayı seçmişti. Bu, huzursuzluk hissini daha da arttırmak için kullanılan modası geçmiş bir teknikti: “Görüntü yönetmenleri genellikle yeşilden çekinirler çünkü pek hoş gözükmez. Ancak Event Horizon’da floresan ışıklarından elde ettiğiniz o iğrenç, korkunç yeşili yaratmak için renk filtreleri kullanmaya karar verdim. Bu yolla gemide pek de iyi olmayan bir şeylerin gizlendiği fikrini aktarmak istedim.”

Paramount, Event Horizon prodüksiyona girdiğinde biraz da o yılki programa uygun başka bir film bekliyordu. Bugün mantıksız görünebilir, ancak özellikle James Cameron‘ın Titanic‘i ile karşılaştırılıyordu. Aslında şirket, filmin gişede çakılmasından endişeliydi. Bu nedenle Titanik piyasaya çıkmadan önce Event Horizon’ı izleyiciyle buluşturmak istiyordu. Stüdyo, filmin prodüksiyonunu iyice hızlandırdı ve bu da yönetmenin çok sıkı bir programda görsel efektleri çekmesi, düzenlemesi ve denetlemesi gerektiği anlamına geliyordu. Örneğin kurgu için on hafta yerine yalnızca dört haftaları olduğu söylendi.

Her şeye rağmen Anderson, test izleyicisine ve Paramount yöneticilerine gösterilecek olan filmin kurgusunu bir araya getirmeyi başardı. Filmin rahatsız edici ruh hâlini değil, bilimkurgu öğelerini vurgulayan gündüz çekimlerini izlemişlerdi, ancak filmi gördüklerinde tek kelimeyle tiksindiler. DVD yorumunda Anderson, felakete dönüşen bu test gösterimine atıfta bulunarak, “Filmin insanlara gösterildiğinde yarattığı şoku hafife almamalısınız. Yaşanan rahatsızlık seviyesini düşünürsek bundan gerçekten çok etkilendiler,” dedi. Filmin ilk kurgusu ne kadar acımasızdı? Muhtemelen hiçbir zaman bilemeyeceğiz, çünkü Event Horizon’ın genişletilmiş bir versiyonu hâlâ yayımlanmadı. İlk test gösteriminden sonra Anderson, filmden 30 dakikalık görüntü kırptığını doğruladı. Bu kesintiler, şirket sorumluları tarafından eleştirilen ve görsel olarak rahatsız edici bulunan anları ortadan kaldırırken, yardımcı karakterlerin gelişimini anlatan kısımları da makaslıyordu.

Filmin oyuncu ve yapım ekibi üzerinde yarattığı olumsuz psikoloji de yabana atılır cinsten değildi. Örneğin Teğmen Stark’ı oynayan Joely Richardson, film üzerinde çalışırken çok endişe duyduğunu ve son birkaç yıldır prodüksiyonun “lanetli” olduğuna inandığını söyledi. Ayrıca, Sam Neill’in elleriyle gözlerini söküp çıkardığı o meşhur sahnenin nasıl birden fazla kez çekilmek zorunda kalındığını da unutamadığını belirtti.

Event Horizon’ının kısaltılmış versiyonu Ağustos 1997’de sinemalarda gösterime girdi ve eleştirmenler tarafından yerden yere vuruldu. Bugün bile film, eleştirmenlerce yeniden derecelendirilmiş olmasına rağmen Rotten Tomatoes’da %29 reytinge sahip. Seyircinin tepkisi de benzer oldu. Paramount’un yaz hiti olması gereken film, sadece 26 milyon dolar hasılat elde etti.

Evet, Event Horizon’ın birçok zayıf yönü olsa da, izleyicilerin zihnine kazınan sahneler içerdiğini bugün herkes kabul ediyor. Mesela Neill’in kâğıt ve kalem ile tasvir ettiği solucan deliği anlatımı, bugün hâlâ birçok filmde kullanılıyor. Ayrıca, geminin Adrian Biddle’ın profesyonel kamera çalışmasıyla tamamlanan tasarımı dikkate değer bir başarı timsali. Eğer Paramount, Anderson’ı imkânsız bir program üzerinde çalışmaya zorlamasaydı ya da ilk test gösterimi bu kadar kötü gitmeseydi kim bilir ortaya nasıl bir iş çıkacaktı? Belki bir gün Anderson, Event Horizon’a ciddi bir dönüş yapar ve en azından bizlere bir Director’s Cut hediye eder. Neden olmasın?

Yazar: Hamdi Güzeliş

Makine Mühendisi. Dağların, newage müziğin ve bilimkurgunun uzun yıllardır tutkunu. "Turk Seti Team" üyesi.

İlginizi Çekebilir

the matrix 4 3

Morpheus, The Matrix: Resurrections’ın Kötü Adamı Olabilir mi?

The Matrix: Resurrections, Morpheus’u ana kötü adam kimliğiyle karşımıza çıkararak hayranları kadar Neo ve Trinity’yi …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et