Film dediğimiz sanat ürünü, başından sonuna aslında tek bir öyküyü anlatmayı amaçlar. Devam filmleri ise, eğer ki orijinal film bir seri romana veya hikayeye dayanmıyorsa genellikle ilk film tuttuğu için yapılır. Yapımcılar ilk filmin başarısı ile ikinci filmin gişesini garanti altında gördükleri için, nispeten işe risksiz bir yatırım gözüyle bakar. İşte tam bu noktada, senaristleri oldukça zorlu bir süreç bekler. Hem ilk filmin konseptinde olacak, hem de onu geliştirecek fikirlere ihtiyaçları vardır. Bu da çoğu zaman hata ile sonuçlanır.
Bu yazı dizisinde ilk ele alacağımız yapım, The Terminator’ün devam filmi Terminator 2: Judgment Day olacak. James Cameron‘ın yönettiği ve Arnold Schwarzenegger ile Linda Hamilton‘ın başrollerini paylaştığı yapım, hem oyunculukları hem senaryosu hem de atmosferi ile Terminator serisinin belki de en sevilen filmi. Sinema tarihinde gelmiş geçmiş en iyi devam filmleri arasında ilk sıralarda gösterilen keyifli bir yapım. Ama bu yapımda bile pek çok hata yer alıyor.
(Not: Bu yazı, The Terminator 1 ve Terminator 2: Judgment Day filmlerine dair spoiler içermektedir)
İlk filmde Kyle Reese, kendisi ayrıldığında zaman makinesinin imha edildiğini söylüyor. Kendisi ve Terminator (T-800) dışında kimsenin gelecekten bir daha gelemeyeceğini belirtiyor. Ama ikinci filmde iki tane Terminator’ün gelecekten geldiğini görüyoruz. Ayrıca zaman makinesi teknolojisi bu kadar gelişmişken neden sadece her iki taraftan da birer kişi geçmişe gönderiliyor? Bu konuda net bir açıklama bulunmamakta.
İlk filmde Kyle Reese, sadece organik canlıların zaman makinesini kullanabildiğini belirtiyor. T-800 adlı Terminator’ün dışı canlı bir organizma, içi ise robot olduğu için geçebiliyor. Buna göre tamamen sıvı metal olan T-1000’in zaman makinesini kullanamıyor olması gerekir. Bu sorunsal aslında filmin yönetmeni James Cameron ve yazarlarından William Wisher Jr. tarafından da düşünülmüş. Hatta bu yüzden, T-1000’i üzeri insan derileri ile kaplı haldeyken gelecekten geldiği bir sahne çekmeyi planlamışlar. Ama hem stüdyoyu buna ikna edemeyeceklerini düşündüklerinden, hem de T-1000’in filmin başında iyi tarafta mı yoksa kötü tarafta mı olduğu gizemini bozmak istemediklerinden bundan vazgeçmişler.
Öte yandan, eğer organik olmayan nesneler de zaman yolculuğu yapabiliyorsa o zaman gelecekten T-1000’i durdurabilecek gelişmiş bir silah getirilebilirdi. Diyelim ki hâlâ bir şekilde sadece organik canlılar zaman makinesi kullanabiliyorsa, o zaman neden T-800 gelecekten deri altında veya canlı organizma derisi ile çevrili modern teknolojiye sahip bir silah getirmedi?
Filmde Kyle Reese, insanlığın gelecekteki direnişinin lideri John Connor tarafından annesini korumak için gönderilmişti. Oysa ilk filmin sonunda ortaya çıkar ki Reese, John’un babasıdır. Bu da bozulamaz bir zaman döngüsüne işaret eder. Oysa ki ikinci filmde, Mahşer Günü’nün önüne geçilmiş ve olması gereken zaman değiştirilmiştir. Bu da Kyle Reese’in zamanda yolculuk yapıp geri dönmesine gerek kalmayacak bir durum oluşturmuştur. Bu durumu paradokstan çıkarabilecek son teori ise çoklu evren teorisidir. Ama eğer çoklu evrenler varsa, o zaman her zaman yolculuğu yapıldığında yeni bir zaman çizgisi yaratılıyor demektir. Bu da şimdiki zamanı değiştirmek için geçmişe birini yollamayı gereksiz kılmaktadır.
Son olarak ilk filmde T-800 nasıl ki programlandığı için azılı bir katil olduysa, bu filmde de John Connor’ı korumak ve onun emirlerine uymak için programlanmıştı. Programlanmasının dışına çıkmaması gerekirdi.