Bir önceki yazımızda, bilimkurgu filmlerinde yer alan ve adeta kötülüğün bedenleşmiş hali olan karakterlerden beş tanesini tanıtmıştık: C.A.Rotwang (Metropolis), Zalim Ming (Flash Gordon), Alex (Otomatik Portakal), Baron Vladimir Harkonnen (Dune) ve Magneto (X-Men).
Bu yazımızda ise kötülük çıtamızı yükselterek, zirveye oynayan, kötünün kötüsü beş karaktere daha yer vereceğiz. Kötülerden kötü beğenmeye hazırsanız başlayalım.
Ra (Stargate)
1994 yılında gösterime girdiğinde büyük bir hayran kitlesi yaratan, sonraki dizileriyle beraber kendine has bir kurmaca evren doğuran Stargate (Yıldızlara Geçit), hafızalara “güneş tanrısı” Ra’yı canlandıran yıldız oyuncu Jaye Davidson ile kazınmıştı. Yıldız oyuncu derken, bir anda süpernova misali parlayıp sönen bir yıldızı kast ediyoruz. Aslen moda tasarımcısı olan Davidson, Stargate’den önce oynadığı ilk filmi “The Crying Game” (1992) ile en iyi yardımcı oyuncu dalında Oscar’a aday olarak önemli bir çıkış yakalamıştı. Oyunculuğa devam etmeyi düşünmeyen Davidson, Roland Emmerich’in yönettiği Stargate’te kendisine Ra rolü teklif edildiğinde, reddetmeleri için çok yüksek bir meblağı öne sürse de, filmin yönetmeni Emmerich onun androjin görüntüsünün Ra rolü için biçilmiş kaftan olduğuna kanaat getirdiğinden Davidson’un rolü alması için ısrarcı olmuştu. (Jaye Davidson hakkında daha ayrıntılı bilgilere sitemizdeki yazısından erişebilirsiniz.) Davidson, Stargate’den sonra, kendi moda çalışmalarıyla alakalı birkaç çekim ve belgesel dışında daha sonra herhangi bir büyük filmde yer almadı.
Peki Stargate’teki Ra’yı bu kadar kötü yapan neydi? Öncelikle, onun aslında Stargate evrenindeki mitolojide mevcut uzaylı türlerden bir Gaa’uld Sistem Lordu olduğunu biliyoruz. Bu uzaylı türün mensupları, ölümsüz bir şekilde yaşayabilmek için diğer canlı türlerinin bedenlerini konak olarak kullanan, gerçek görünümleri bir çeşit sürüngeni andıran asalak bir yaşam formu olmakla birlikte, kendilerine tapınılması için de teknolojilerinden yararlanarak inanç kültleri kurmakta ve tanrısal kişilikler yaratmakta ustadır. Bu noktada elbette ki üstad Arthur C. Clarke’ın meşhur “Yeterince gelişmiş bir teknolojiyi büyüden ayırt etmek imkansızdır” sözünü hatırlamalıyız. Gaa’uld Sistem Lortları, temas kurdukları ilkel medeniyetlerin bilimsel cehaletini suistimal ederek, üstün teknolojilerinin cazibesiyle “büyülenen”leri köleleştirmekten, aralarından isyan etmeye yeltenenleri ise acımasızca yok etmekten çekinmemektedir. Filmde, Ra’nın binlerce yıl önce Dünya gezegeninden kaçırdığı insanlara, kültürü birbirlerine aktarmalarını engellemek için yazının kendisini tabulaştırarak yasakladığını görürüz. Bu durum da elbette, bütün diktatörlerin korkulu rüyası olan, insanların bilinçlenip kendilerine isyan etmesin diye onların eğitim seviyesini düşük tuttuğunu akla getirir. Filmde Ra’nın yanında kendilerine hizmet etmesi için çocukları tuttuğuna şahit oluruz, hatta bu çocuklar Ra’ya o denli bağlıdır ki, filmde kendisine zarar gelme ihtimali belirdiğinde Ra’nın etrafını sararak ona canlı kalkan olmaktan çekinmezler. Kısacası Ra, despotik bir Tanrı-İmparator olarak insan kitlelerini korku ve dehşet saçarak kendisine bağlı tutmasıyla, listemizdeki kötüler listesine girmeyi fazlasıyla hak etmektedir.
Khan (Star Trek II: The Wrath of Khan)
Uzay Yolu evreninde, iki tane “Khan” karakteri olduğunu biliyoruz. Bu listede bahsini edeceğimiz Khan, 1982 yılındaki filmde Ricardo Montalban’ın canlandırdığı versiyon. (Diğer Khan versiyonu ise 2013 yılında gösterime giren “Star Trek Into Darkness”) Khan’ın, mantık seviyesi malum Spock’a göre Enterprise’ın şimdiye dek karşı karşıya geldiği en tehlikeli kişi olduğu söylendiğine göre, gerçekten de ondan korkmak verilebilecek en akıllıca tepki olacaktır. Khan her şeyden önce, genetik mühendisliği ürünü bir süper-insan olarak 90’lı yıllardaki Öjenik Savaşlarında iktidardan düşmeden önce dünyanın büyük bölümünü yöneten bir tirandır. Kaptan Kirk tarafından 23. Yüzyılda bulunduğunda, takipçileriyle beraber sürgünde kriyojenik uykudadır. Uyandırıldığında, kısa sürede Enterprise’ın yönetimini neredeyse sınırsız mental ve fiziksel gücünü kullanarak ele geçirmeyi başarır. Sonunda Kirk tarafından Enterprise’da kontrol sağlanınca, Khan’a takipçileriyle beraber bir koloni gezegende yaşamak veya askeri mahkemede yargılanmak tercihleri sunulduğunda ise koloniyi seçer. (Buraya kadar anlatılan kısım orijinal Uzay Yolu dizi serisinin 1967’de yayımlanan “Space Seed”-“Uzay Tohumu” bölümünde geçmektedir.)
Ancak daha sonra, 1982 yapımı filmde öğreniriz ki koloninin ekolojik yaşam koşulları çok çetindir ve terraforming cihazındaki arızanın yol açtığı katastrofik reaksiyonlar sonucunda Khan’ın karısı dahil olmak üzere koloninin pek çok üyesi hayatını kaybetmiştir. Bu durum Khan’ın Kirk’e karşı büyük bir intikam hissiyle dolmasına yol açar ve kurduğu tuzakla Enterprise’a saldırarak Kirk’i de kendisine yapıldığı gibi bir gezegende kaderine terk ederek tek başına bırakır. Filmin sonunda ise, Kirk’in dahiyane planı sayesinde kurtularak Khan’ı bir kez daha yenilgiye uğratır ama Khan bu sefer hiç de yenilgiyi öyle kolayca kabul etmeyecektir. Moby Dick romanındaki Kaptan Ahab’ı alıntılayarak yanındakilerle beraber intihar eder. Bu noktada, Moby Dick’teki Kaptan Ahab kurmaca karakterinin aslında İncil’deki şeytani kült yönetici Kral Ahab ve John Milton’un efsanevi “Kayıp Cennet” eserindeki Şeytan’ın bir kolaj-alegorisi olduğunu söyleyen edebiyat eleştirmenlerine kulak verirsek, Khan’ın son nefesini verirken Kaptan Ahab’dan alıntı yapması onun karanlık ve kötücül karakterine dair de önemli bir fikir vermektedir.
Mr. Shadow (The Fifth Element)
Listemizdeki kötüler arasında, normal yollarla yenilgiye uğratılması en zor olanı belki de Mr. Shadow. Bilimkurguda kötülük işleyen karakterler denildiğinde akla robotların, uzaylıların, yapay zekaların geldiğinden ilk yazımızda bahsetmiştik. Bruce Willis ve Milla Jovovich’in başrollerinde oynadığı, 1997 yapımı “Beşinci Element” filmindeki Mr. Shadow ise bilinç ve zeka sahibi devasa bir gök cismi olmasıyla listemizdeki yerini hak ediyor. Neredeyse Ay büyüklüğündeki bir düşmanı alt etmenin nasıl zor olabileceğini takdir edersiniz.
Kendisini yok etmek için gönderilen uzay gemilerini yutup bünyesine katarak gittikçe büyüyen, insanların zihnini uzaktan kontrol ederek onlarla uzaydan bile iletişim kurabilen Mr. Shadow’un, bu özellikleriyle kelimenin literal anlamıyla aslında Şeytan’a karşılık geldiğini söyleyebiliriz. Zihin okuma gücü dolayısıyla, kendisine zarar vermek için ona yaklaşanları hissedebilen bu karakteri durdurabilecek tek şey ise antik dönemlere ait dört taştır.
Xenomorph Queen (Aliens)
Xenomorph Queen’i (Kraliçe Alien/Yaratık) ilk kez “bilimkorku” türünün en önemli filmlerinden olan ve Ridley Scott’ın 1979’da yönettiği “Alien”ın ardından James Cameron tarafından 1986’da çekilen “Aliens” filmi ile tanıdık. Seriyi başlatan 1979’daki ilk filmde gördüğümüz üzere, henüz yaşam çevriminin ilk aşamalarında içinde büyüdükleri insanların göğüs kafeslerini parçalayarak çıkması sanki yeterince korkunç değilmiş gibi, 1986’daki ikinci filmde ise bu “şeytani yaratıkları” hayata getiren anneleriyle karşılaşmıştık.
Yavrularından çok daha zeki –asansör kullanacak kadar!- iri cüssesi ve pençeleriyle onlardan çok daha ölümcül Kraliçe Xenomorph, bilimkurgu sinemasındaki baş kötü karakterler listemizin en üst sıralarında olmayı doğuştan hak ediyor. Kanı asit akan bir kötü karakteri öldürmek elbette ki imkansıza yakın olsa da, Sigourney Weaver’ın canlandırdığı efsanevi Ellen Ripley karakteri bunu başaracaktır. Ama bir sonraki Kraliçe Yaratık’ı içinde taşıdığını maalesef henüz bilmemektedir.
Darth Vader (Star Wars)
Bilimkurgu filmlerindeki kötülük timsali karakterler listemizin olmazsa olmazı elbette ki bilimkurgu sinema tarihine ismini kazımış olan Yıldız Savaşları serisinden, Darth Vader. Okunuşu İngilizce “Karanlık Baba’yı” (Dark Father) çağrıştıran Darth Vader, aslında “anti-kahramanın sonsuz yolculuğuna” bir kötü olarak başlamamıştı. Başlangıçta, Yıldız Savaşları bilimkurgu mu değil mi tartışmasının kökenini de oluşturan Güç’ü (The Force) dengeye kavuşturacağı kehanetinde bulunulan bir Jedi iken (Anakin Skywalker), zaman içinde bilimkurgu sinema tarihinin diğer baş kötülerinden olan Palpatine tarafından Güç’ün karanlık tarafına çekilerek bir Sith lorduna dönüştüğünü sonradan öğrenmiştik. Karşılaştıkları sahnede, Darth Vader’ın aslında babası olduğunu öğrenen Luke Skywalker’ın yüzündeki ifadeyi unutmak mümkün mü? Kim babasının bütün evrene kötülüğün egemenliğini getirmeyi ana hayat gayesi yapan biri olduğunu keşfetmek ister?
Amerikan Film Enstitüsü’nün bütün zamanların en kötü karakterleri listesine, Kuzuların Sessizliği filmindeki “entelektüel yamyam” karakter Dr. Hannibal Lecter ve Alfred Hitchcock’un yönettiği Sapık filmindeki Norman Bates karakterinin ardından üçüncü olarak giren Darth Vader’ın sırf nefes alması bile tüyleri diken diken etmeye yetmekte. (Şu adresten Darth Vader’ın 10 saat süren metalik ve soğuk nefesini dinleyebilirsiniz)
Bilimkurgu sinema tarihine adı işlediği kötülüklerle geçen, robot ve yapay zeka haricindeki on karakteri tanıttığımız yazı dizimiz burada son bulurken, “Listede şu da olmalıydı” dediğiniz başka kötüler varsa yazımızın yorum kısmında paylaşabilirsiniz.
Kaynaklar:
(Karakterler hakkındaki bilgilerde Wikipedia’daki sayfalarına ek olarak, aşağıdaki listelerden yararlanılmıştır.)