Ünlü bir söz vardır: “Çocukluk insanın boğazına saplanmış bir bıçak gibidir; kolay kolay çıkarılamaz.” Bu yüzden yetişkin insanların “normal” olmayan kimi davranışlarının ardında muhtemel çocukluk travmaları aranır. Geçen haftaki yazımızda biz de Anakin Skywalker’ın Darth Vader’a dönüşme sürecini incelemiş, Anakin’i Anakin yapan öfkenin kaynağına ulaşmak, onun boğazına saplanan bıçağa yakından bakabilmek için çocukluğuna kadar inmiştik. Bu yazıda da dedesinin genlerinin hakkını vermek için uğraşıp duran Kylo Ren’in çocukluğuna bir bakış atmayı deneyeceğiz. Her ne kadar elimizde bu konuda bir bilgi olmasa da…
Disney’in elinden çıkan son Star Wars üçlemesinin bizlere Kylo Ren’in çocukluğuna ve yetiştiği koşullara dair – tek bir olay dışında – çok fazla bilgi verdiği söylenemez. Fakat Kylo Ren’i canlandıran Adam Driver’ın yine de bu konuda bir fikri var. Driver, Ben Solo’nun çocukluğunu tek kelime ile tarif ediyor: “Berbat!”
Star Wars’un prequel üçlemesi (Episode I, II ve III) bize Anakin’in Karanlık Taraf’a geçişinin nedenlerini uzun uzun anlatır. Biz de önceki yazımızda bu nedenleri incelemiş ve hatta Anakin’in seçiminde onu haklı bulmuştuk. Seyircinin Darth Vader’a duyduğu hayranlığın altında da tüm aşamalarıyla anlatılmış bu dönüşüm hikâyesinin, başarıyla sunulmuş olan bu kahraman yolculuğunun yattığını söylemiştik. Fakat Kylo Ren’in dönüşümü için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. Adam Driver, Kylo Ren’in öfkesinin kaynağının Ben’in ziyan olmuş çocukluğunda aranması gerektiğine inansa da, Disney bize son Star Wars üçlemesinde Kylo Ren’in neden Karanlık Taraf’a geçtiğini açıkça anlatmaz.
Kylo Ren’i Karanlık Taraf’a sürükleyen olay(lar?) hakkında bildiğimiz tek şey bize üçlemenin ikinci filmi olan The Last Jedi’da sunulur. Bu filmde Kylo Ren’in, dayısı Luke Skywalker tarafından Jedi olarak yetiştirildiğini, fakat Luke’un Ren’de – tıpkı kendi babasında olduğu gibi – karanlık eğilimler sezdiğini, bu yüzden de içinden “bu galaksi bir Darth Vader’ı daha kaldırmaz yigenim,” diyerek onu ortadan kaldırmak istediğini öğreniriz. Her ne kadar Luke, içinden geçen bu korkunç düşünceyi eyleme dökmese de Ren olup bitenin farkına varmış ve dayısına güveni sarsılmıştır.
Öz dayınız sizi bir tehdit olarak algılıyor ve sizi öldürmeyi düşünüyor. Evet, bunun sağlam bir travma olduğunu kabul ediyoruz. Psikiyatriyle biraz ilgili olan herkes de böyle bir travmanın sağlıklı bir çocuktan bir psikopat yaratabileceğini kabul eder. (Psikiyatrik vakaların pek çoğunun temelinde çocukluk travmalarının yattığı kabul edilmektedir.)
Gel gelelim bu olay yaşandığında Ben çocuk değildir; eşşek kadar adamdır. Star Wars ve “villain” deyince Anakin’in görkemli yolculuğunu düşünen sadık Star Wars izleyicisi de bu olayı, Kylo Ren’in Karanlık Taraf’a geçmesini sağlayacak kadar etkili bulmamıştır. Son üçleme de bittikten sonra bu seriye dair eleştirilerin çoğu Kylo Ren’in karanlıkta bırakılmış çocukluk hikâyesine odaklanmıştır. Bununla birlikte, üçleme boyunca Kylo Ren’in ruhsal çatışmalarını mükemmel şekilde yansıttığını düşündüğümüz Adam Driver’ın kişisel teorisine göre, Ren’in seçimlerinin ardında yapayalnız geçen ve tabiri caizse “piç edilen” çocukluğu yatmaktadır.
The Magicians isimli fantastik romanın yazarı Lev Grossman, Disney üçlemesinin son filmi olan The Rise of Skywalker’ın kamera arkasına dair görüşlerini kaleme almış ve Driver’la da bir röportaj yapmıştır. Grossman’ın anlatımına göre onu en çok hüsrana uğratan şey, Adam Driver’ın Kylo Ren’in yolculuğuyla ilgili teorisinde Ben Solo’nun çocukluğuna çok önem verdiğini söylemesine rağmen, son filmin seyirciye bu konuda herhangi bir şey sunmayışıdır. “Muhtemelen benim için bu seride eksik kalan en önemli şey, Kylo’nun çocukluğuna dair daha çok şey görmek isteyip göremeyişim oldu,” diyor Grossman. “Seri bitmeden önce geri dönüp Kylo’nun neden Karanlık Taraf’ı seçtiğine dair bize daha fazla şey sunacaklarını düşünmüştüm.” Ben’in çocukluğu ve aile yaşantısı üzerine tartışmaya şöyle devam ediyor Grossman:
“Driver, hem Han Solo’nun hem de Leia’nın, çocuklarından çok kendilerini düşünen insanlar olduklarını, birer kahraman olarak kendi kahraman imajlarına çok fazla gömülüp genç ve oldukça hassas bir çocuk olan Ren’in ihtiyaçlarını önemsemediklerini, dolayısıyla iyi birer ebeveyn olmadıklarını söylemişti. Fakat filmde gerçekten de o kadar çok şey anlatılmadı. Bu yüzden biz de mecburen Driver gibi Ben Solo’nun çocukluğunun anne babası tarafından ziyan edilmiş olduğunu varsayacağız.”
Daha önce söylediğimiz gibi, Ben Solo’nun Kylo Ren’e dönüşme sebebine dair bize sunulan tek gerekçe, dayısının gerçekleşmemiş olan ihaneti. Fakat işlerin bu aşamaya gelmeden öncesi, yani Kylo Ren’in çocukluk ve ilk gençlik süreci seyircinin hayal gücüne bırakılmış durumda. Han Solo ve Leia Organa’nın bol gerilimli ilişkilerine birkaç kez değinilmiş olsa da bunun nedenleri de karanlıkta kalıyor. Ne J.J. Abrams, ne de Rian Johnson, bu ikisinin nasıl ebeveynler olduklarından bahsediyorlar.
DİKKAT! Aşağıdaki paragraf son filme ilişkin spoiler içerir!
Ben ve Han’ın ilişkisine dair çok fazla şey bilmesek de The Rise of Skywalker’da, Han Solo’nun ruhunun Kylo’yu Güç’ün Aydınlık Taraf’ına davet ettiğini gördüğümüzü de ekleyelim. Fakat bu sahne, koca bir üçlemenin esas “kötüsü” olarak sunulan Kylo Ren’i, bir esas karakter olarak yeterli derinliğe ulaştıramadığından, pek çok seyircinin gözünde dedesine özenen tutarsız bir ergen olmaktan kurtaramıyor. Gerçi şöyle de bir durum var: Her ne kadar hepimiz Kylo Ren’i dedesi Darth Vader’la kıyaslasak da Ren bir Vader değil; hiçbir zaman da olmayacak. Nihayetinde onun hayatı, hiç tereddütsüz 20 yıl Karanlık Taraf mesaisi yapan dedesininki gibi akmıyor. Kylo’nun seçtiği yola dair tereddütlerini her zaman hissediyoruz; sonunda o yoldan döndüğünü de görüyoruz. Belki de bu yüzden işin yaratıcıları Kylo’nun neden Karanlık Taraf’a geçtiğini o kadar da önemsemiyorlar; nasılsa adam orada çok kalmayacak.
Sonuç olarak, Disney üçlemesi bizlere Kylo Ren’in mutsuz çocukluğuna dair herhangi bir şey söylemese de Adam Driver, hikâyenin bu kısmını kendi kafasında tamamladığını ve filmleri de bu bilinçle izlediğini söylüyor. Pekâlâ, biz de aynı şeyi yapabiliriz.
Kişisel olarak ben de Kylo Ren’in geçmiş hikâyesine Anakin’inki kadar özenilmediğini düşünüyorum. Fakat bunun da zamanın ruhuyla ilgili olduğu kanaatindeyim. Bazılarımız ne kadar hoşlanmasak da artık bir telaş çağında yaşıyoruz; bu bir gerçek. Bu çağda kimsenin uzun uzun – üç film boyunca! – bir kahraman yolculuğunu ya da Güç felsefesini anlatmaya ya da izlemeye zamanı yok. Nihayetinde bir endüstri olan sinemanın seyircisi de eski seyirci değil; bu da bir gerçek. Artık her şey hızla tüketilebilecek şekilde üretilmek zorunda; bu ise en acı gerçek.
Bu gerçekler söz konusuyken bence son seriyi, orijinal ya da prequel üçlemeyle kıyaslamak epey orantısız güç kullanmak anlamına geliyor. Şayet Star Wars’un Disney elinden çıkma hikâyelerini bu gerçekleri kabul edip Adam Driver gibi hikâyeyi kafanızda tamamlayarak seyrederseniz bu filmlerden de keyif alacağınızı düşünüyorum. Pek tabii “Star Wars çok bozdu” diye öfkelenmeyi de seçebilirsiniz. Kimse sizin için o eski hikâyeleri yeniden yazmayacaktır. Tercih sizin…