Şiirsel Bir Bilimkurgu: Arrival

Kariyerinde Hugo, Nebula, Locus gibi pek çok değerli ödüle layık görülmüş Amerikalı bilimkurgu yazarı Ted Chiang’ın 1998’de yayımlanan Story of Your Life adlı uzun öyküsünden uyarlanan Arrival (Geliş), 2016’nın en dikkat çekici filmlerden biri olacağa benziyor. Ülkemizde 11 Kasım’da gösterime giren film, şimdiden sosyal medyada adından fazlasıyla bahsettirdi. Bu arada Story of Your Life’ın yazarına birden fazla ödül (ve adaylık) kazandırdığını, bunlardan birinin de Nebula ödülü (En İyi Uzun Öykü) olduğunu belirtmeden geçmeyelim.

Bu göz dolduran bilimkurgu filmini şöyle özetleyebiliriz: Günün birinde, gezegenimizin farklı noktalarında on iki dünya dışı cisim belirir. Sessiz sedasız duran bu devasa uzay araçlarının neden bu noktaları seçtiği soru işaretidir. Dünyadaki hiçbir bilim insanı buna bir açıklama getiremez. Cisimlerin konumlandıkları noktaların ortak bir özelliği yoktur. Bu bilinmezlik, insanoğlunun paniğe kapılması için yeterli olur. Ne de olsa bilinmezlik, korkunun bir numaralı gıdasıdır. Dünyanın her yerinde yağma başlar. İnsanlar bir istila ile karşı karşıya olduklarını düşünmektelerdir.

arrival

Peki ansızın dünyamızı ziyaret eden uzaylıların amacı gerçekten de istila mıdır? Gezegenimizi elimizden almayı mı planlıyorlardır? Yoksa barış için mi gelmişlerdir? İşte Amerikan ordusunda görevli Albay Weber (Forest Whitaker) Dr. Louise Banks’ın (Amy Adams) kapısını bu yüzden çalar, bu sorulara bir yanıt bulabilmek için. Weber işinde oldukça başarılı bir dilbilimci olan Louise’e bir kayıt dinletir. Kayıtta bir insan soru sormakta, dünya dışı bir ses de bu sorulara karşılık vermektedir. Ama Dr. Banks bu kaydı tercüme edemeyeceğini, uzaylılarla bizzat kendisinin görüşmesi gerektiğini söyler. Weber başta bu fikre sıcak bakmasa da sonra Louise’in isteğini kabul etmek zorunda kalır. Ne de olsa işinde Dr. Banks’ten iyisi yoktur.

Böylece Weber’in ekibine katılan Dr. Louise Banks, cisimlerden birinin içine girme ve uzaylılarla temas kurma şansını yakalamış olur. Ona eşlik edecek bilim insanlarından biri de teorik fizikçi Ian Donnelly (Jeremy Renner) olacaktır.

Arrival dramatik altyapısı olan şiirsel bir film. Dünyalar Savaşı ya da Kurtuluş Günü gibi binaların havaya uçtuğu, lazer silahlarının ateşlendiği, insanların sabun köpükleri gibi patladığı ve sonunda istilacı uzaylıların haklandığı aksiyonu bol filmlerden değil kesinlikle. Konusu, o konuyu ele alışı ve çarpıcı sonu ile sanatsal bir yapım Arrival. Kendisine bir dert edinen ve bu derdi, karakterleri aracılığı ile çözmeye çalışan bir film.

arrival-kapak

Peki nedir bu filmin edindiği dert? İşte şudur: Eğer bir gün, dünya dışı bir tür kalkıp da gezegenimizi ziyaret etmeye karar verirse, onlarla nasıl iletişim kurarız? İlk bakışta bu, çok da büyük bir sorun gibi görünmeyebilir. Ne de olsa iki gelişmiş(!) medeniyetten söz ediyoruz. Herhalde bir şekilde anlaşırlar diye düşünebilirsiniz. Ama durum sandığınız kadar basit değil. Gelin bu durumu, çok popüler olan karıncalar örneği ile açıklayalım. Bir karınca yuvasının yanından on şeritli bir otoban geçtiğini getirin gözlerinizin önüne. Sizce karıncalar bu otobanın farkında olurlar mı? Birkaç metre ötelerinde uzanan ve üzerinden günde binlerce aracın geçtiği bu otobanın ne amaçla yapıldığını, bu otobanı kullanan araçların ne olduğunu anlayabilirler mi? Ya da karıncalar ile bizim iletişim kurmaya çalıştığımızı hayal edin. Onlara gitsek ve “Merhaba, biz geldik. Size teknoloji getirdik. Haydi, şimdi bizi liderinize götürün,” desek bir cevap alabilir miyiz? İşte burnu çok havada bir tür olan bizler (tip 0) ile orada bir yerlerde var olan uzaylıların (örneğin tip 3) arasındaki fark bu kadar olabilir. O halde onlarla nasıl iletişim kurabiliriz?

İşte Arrival bu sorunun yanıtını arıyor. Dr. Louise Banks film boyunca, bil dilbilimci olarak bizden çok daha ileride olan uzaylılarla nasıl iletişim kurabileceğini düşünüp duruyor. Bunun ne kadar zor olduğu, dakikalar ilerledikçe gözler önüne seriliyor. Filmin çarpıcı bir noktası da, bizlerin bırakın uzaylılar ile iletişim kurmayı, daha kendi aramızda bile sağlıklı bir iletişim kurmayı beceremediğimizi gösteriyor olması. Araçların konumlandığı on iki bölge, aralarında gittikçe anlaşmazlığa düşmeye başlıyor ve sonunda gerilen ipler tamamen kopuyor. On iki bölgenin iletişimi sağlayan on iki ekran tamamen kararıyor. (Elbette bunu iletişimsiz olarak adlandıramayız. Çünkü iletişimsizlik diye bir şey yoktur. Ekranların kararması da bir mesaj iletimidir aslında.)

arrival2

Filmin yönetmeninden de bahsetmek gerek. Denis Villeneuve, bir bilimkurgu efsanesi olan PKD’in yeniden sinemaya uyarlanacak klasik eseri Blade Runner’ın da yönetmenliğini üstlenmekte. Arrival, Balde Runner öncesi, yönetmenin bir gövde gösterisi olarak nitelenebilir. Elbette Arrival ile Blade Runner’ın bambaşka dertler edinen filmler olduğunu da unutmamak gerekir. Bu yüzden erken konuşmayıp, 2017’de gösterime girecek Blade Runner’ı izlemeden bir şey söylemek de yanlış olabilir.

Son birkaç söz: İlle de olumsuz bir şeyler bulmak istersek, uzayların diğer bilimkurgu filmlerindekilerden pek de farklı olmayan görünüşlerini ve günü yine bir Amerikalının kurtarıyor olmasını dile getirebiliriz. Ama doğru olan, yazımızı övgü dolu sözler ile bitirmek. Sadeliği, şiirsel işleyişi ve izleyiciyi içine alan konusu ile sinemaya gidecekler için en doğru seçecek gibi görünen Arrival, bilimkurgu sinemasına verilmiş bir armağan gibi. Kaçırmayın.

Yazar: Kadri Kerem Karanfil

Bu hesap, artık hayatta olmayan bir yazara aittir. (1980-2021)Bilimkurgu Kulübü emektarı. Yalnız bilimkurguyla değil, korku ve çocuk edebiyatıyla da ilgili. Stephen King'in sadık okuyucusu. Ray Bradbury'nin büyük hayranı. 80'lere ait korku filmlerinin tutkunu.

İlginizi Çekebilir

battlestar galactica

Battlestar Galactica’nın Bilimkurguda Bıraktığı Derin İzler

Battlestar Galactica, kendi yarattığı robotlar tarafından soykırıma uğrayıp kaçak durumuna düşen bir grup insanın hikâyesi …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et