A Boy and His Dog (1975), L. Q. Jones’un Harlan Ellison’ın Nebula ödüllü öyküsünden beyaz perdeye aktardığı post-apokaliptik bir kara komedidir. Don Johnson, Jason Robards ve Susanne Benton gibi oyuncuların yer aldığı film, Golden Scroll ve Hugo ödüllerine sahiptir. Filmde nükleer savaş sonrası harap bir dünya anlatılırken Fallout ve Bioshock Infinite oyunlarını anımsatan bir manzara resmedilir. George Miller da Mad Max’i çekerken bu filmden ilham almıştır.
Hikaye John F. Kennedy’nin suikaste kurban gitmediği alternatif bir gerçeklikte geçer. Bu gerçeklikte 40 senelik Amerika-Rusya soğuk savaşı, pasif bir savaş olmaktan çıkıp nükleer savaş haline gelmiştir. Einstein’in 4. Dünya Savaşı ile ilgili ünlü sözünü hatırlarsınız: “Üçüncü dünya savaşında hangi silahlar kullanılacak bilmiyorum, ama dördüncü dünya savaşında insanlar taş ve sopalar kullanacaklar.” Isaac Asimov da 1989 yılında Amerikan Hümanistler Birliği’nde yaptığı konuşmada, soğuk savaştan ve nükleer savaşın getireceği yıkımdan bahseder. Bu konuşmaya YouTube sayfamızdan ulaşabilirsiniz. Filmdeki gelecekte de 4. Dünya Savaşı belki taşlarla sopalarla yapılmıyor ama savaş sonrası geriye kalanlar da taş ve sopalardan fazlası değil.
2024 yılındayız, 4.Dünya Savaşı yalnızca 5 gün sürdü; tarafların füzelerini boşaltması için yeterli bir süreydi. 3. Dünya Savaşı ise Haziran 1950’den Mart 1983’e kadar sürmüştü ve 25 yıllık bir ateşkes anlaşması imzalanmıştı. Şimdi ise ortada anlaşma sağlanacak devletlerin kaldığı pek söylenemezdi. Geriye sadece harabeler kalan gezegende, bitki örtüsü yerini çorak topraklara bırakmıştı. Dünya nüfusunun çoğunluğu yer yüzünden silinmişti. Kalan insanların çoğu tek başlarına veya ufak gruplar halinde çölleşmiş arazilerde yaşama tutunmaya çalışıyorlardı. Küçük bir azınlık da yerin altına kurdukları ufak şehirlerde, otoritenin baskısı altında sahte bir yaşam sürüyordu. Savaşta şehirler bombalandığı için kurtulanların çoğu savaştaki erkeklerdi. Yiyecek, su ve güvenlik haricindeki en önemli sorun erkeklerin seks ihtiyaçlarıydı. Vic ve Blood, işte bu zorlu yaşam koşullarında birbirine tutunan iki dosttu.
Vic, 18 yaşında, Amerika’nın güneybatısında, ailesini kaybetmiş bir genç. Blood’un Albert ismini taktığı Vic’in en büyük problemi yiyecek ve seks düşkünlüğü. Albert isminin, Einstein’a gönderme olduğu açık. Savaş dolayısıyla herhangi bir örgün eğitime sahip değil. Ailesinden uzak büyüdüğü için de ahlaki değerlerden ve etikten yoksun. Dostu Blood ise mizantropik bir karaktere ve telepatik yeteneklere sahip bir köpek. Aralarındaki özel bağ sayesinde telepatik olarak iletişim kurabiliyorlar. Dostunun aksine çok zeki, ukala ve aseksüel. Uzun zamandır beraber yaşamalarıyla beraber Vic’e savaş tarihi başta olmak üzere bildiği çoğu şeyi Blood öğretir.
Blood, Vic üzerinden insanlığı yerer, dalga geçer, sürekli eleştirir; insan doğasının kötü olduğunu, yaratılışı gereği istemli veya istemsiz kötülük yaptığını, yaptırdığını ve yapılan kötülüğe göz yumduğunu ileri sürer. Bilge tavrı, hemen her şeyi kolaylıkla öngörmesi hayranlık vericidir. İki dost, zaman zaman tartışırlar ve bağrışırlar ancak birbirlerinden başkasına sahip olmadıklarının farkındadırlar. Bu tartışma sahneleri çok eğlencelidir; Vic öfkelenir, kıpkırmızı olur ancak Blood, hiç tepki vermez, havlamaz ve sesini çıkarmaz. Aralarındaki dostluk ilişkisi görülmeye değerdir.
Kurak düzlüklerde yaşayan diğer insanlar ya Vic gibi tek başlarına gezerek yaşamaya çalışırlar ya ufak gruplar halinde bulunurlar. Ayrıca yağmacılar vardır. Tek gezenler güvenilmez ve sevilmez insanlardır. Grup halinde yaşayanlar ancak haraç vererek o komünde kalabilirler. Yağmacılar da bu gruplara saldırırlar ve herkes gibi kadın avındadırlar. Yer altında yaşayan küçük azınlık ise oligarşik bir yönetimle idare edilirler. Bu insanlar hayatlarını, özgürlüklerini ve bedenlerini yüz ifadelerine kadar aç kalmamaya satmış olanlandır. Üç kişiden oluşan yönetim sözde hukuk ve dini kullanarak insanları baskı altında tutar ve keyiflerine göre yargılar. Yeryüzünde geçen yaşam kıyamet sonrası kurguyken, yeraltındaki yaşam daha çok bir kara komediye benzer.
A Boy and His Dog’ta savaşın yıkıcılığı anlatılırken, kadınların seks kölesi ve üreme aracı olmaktan başka değerleri olmadığı bir gelecek tasvir ediliyor. Aynı zamanda yerin altındaki küçük şehirlerde yaşayan insanların, zorunluluktan takındıkları sahte ifadeleri, ilişkilerine kadar kontrol edilen baskı altındaki yaşamları ve din üzerinden sömürülmeleri ile toplum-devlet ilişkisi komedi unsurları ile harmanlanmış şekilde ele alınıyor. Harika bir sona sahip olan bu filmi izlemenizi öneririm.
Hazırlayan: Canberk İleri