Pacific Rim: Uprising

Pacific Rim: Uprising

Japon kültürü çok ilginç. Hatta devasa komşusundan bile daha ilginç. Shogun, samuray, ninja, kunoichi, yakuza, karate, judo, jujutsu… Sırf kavramları saymak bile heyecan verici. Tabii dillere destan Japon onurunu da unutmamak gerek. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya bambaşka bir ülke haline geldi. İster teknolojisiyle, ister eğlence sektörüyle yeni Japonya da eskisi kadar ilgi çekici. Anime-mangalar ayrı bir dünyayken tokusatsu yapımları apayrı bir dünya.

Japonca “özel çekim” anlamına gelen “tokusatsu” kelimesi özel efekt gerektiren Japon film ve dizilerini belirtmede kullanılıyor ve genel olarak üçe ayrılıyor. Dev bir canavarın şehre saldırıp yıkım yaratmasını anlatan kaiju filmleri, kostümlü kahraman yapımları ve dev robotlarla ilgili mechalar. Üçünü birleştiren, kostümlü kahramanların mechaları kullanarak kaijularla savaştığı sentai isimli bir tür de bulunuyor. Bu türü Amerikan uyarlaması olan Power Rangers‘tan hatırlıyoruz.

Power Rangers, Japon kültürünün batıda popüler olduğunun en büyük ispatı. Bunu bilen sanatçılar Japon kültürünü kendi teknikleriyle birleştirerek yeni eserler üretiyorlar. Bunlar arasından muhteşem işler de çıkabiliyor. Animasyonda Son Hava Bükücü‘yü ve sinemada Cloverfield‘ı örnek verebiliriz. Benim bu kadar gaza gelmemi sağlayan ise bahsettiğim yapımlar kadar popüler olmayan ama bunu sonuna kadar hak eden Wayward. Skullkickers ile popülerlik kazanan Jim Zub’un Image Comics tarafından yayımlanan çizgi romanı Wayward, verdiği uzun aradan sonra yakın zamanda son story arcın ilk sayısıyla geri döndü. Çizgi roman, liseli Japonların doğaüstü yaratıklarla savaşmasını anlatan en iyi eser olabilir. Çizgi romanları seviyorsanız veya Japon kültürü ilginizi çekiyorsa göz atmanızı öneririm.

İlk Pasifik Savaşı filmi de bunlar gibi Japon popüler kültüründen esinlenen eğlenceli bir filmdi. Türüne pek bir şey katmamakla birlikte yakın zamanda Oscar kazanan usta yönetmen Guillermo del Toro en azından görsellik anlamında farkını göstermiş, ortaya Transformers serisi gibi boş görsel efekt toplaması çıkmamıştı. Del Toro’nun yönettiği film kendi fikri veya projesi değildi, bu yüzden onun havasını ve kalitesini beklemek hata olur.

Oscar kazanmakla meşgul olan Guillermo del Toro, ikinci filmde yapımcı koltuğuna çekilmiş ve yönetmenlik görevini Steven S. DeKnight‘a devretmiş. DeKnight, filmin görselliğini Transformers’a yaklaştırmasına rağmen kötü bir iş çıkarmamış hatta filmi kurtarmış diyebiliriz. Çünkü Pacific Rim’in hikayesi ilk filmde tamamlanmıştı. İkinci filmde jaeger adı verilen dev robotların pilotlarının yeni neslini görüyoruz. Önceki filmde düşmanlarından kurtuldukları için bu sefer sıkıntıdan birbirleriyle dövüşüyorlar. Bu durumda önceki filmin eski Japon sanatından esinlenen görselliğini korumaya çalışmak hata olurdu. Bu sebeple yönetmenin yaptığı şeyi beğendim. Filmin senaryosu da kötü değildi. Yalnızca ilk film bile çok orijinal değilken ikinci filme konu bulunamadığı belli oluyordu. Del Toro’nun yeni projeleri için paraya ihtiyacı olmuş olsa gerek… Efektler ve aksiyon sahneleri DeKnight’ın sayesinde iyiydi, oyunculuklar ise fena değildi.

Kısaca film her şeyiyle “fena değil” seviyesinde vakit geçirmek için izlenebilecek bir film. İlk filmi izlediyseniz aksiyon sahneleri ve robot dövüşleri için izleyebilirsiniz. Mechalar ilginizi çekmiyorsa uzak durun. Şimdi karakterlere, oyunculara ve filmin hikayesine bakacağız. Bu yüzden yazının devamı sürprizbozan içerecek.

John Boyega, ilk filmin başrolü Stacker Pentecost’un oğlu Jake rolünde. Beklentileri karşılayamamış bir evlat karakteriyle fena iş çıkarmamış. Ancak karakterin hikayesi o kadar klişe ki daha filmin başından nereden gelip nereye gideceğini anlıyorsunuz. Scott Eastwood ise Jake’in arkadaşı ve yardımcı pilotu Nate Lambert’ı canlandırıyor. İkisi birlikte filmin gerçek başrolü diyebileceğimiz Gipsy Avenger’ı komuta ediyorlar. Cailee Spaeny‘ı, yasadışı bir biçimde kendi jaegerını yapan sokak çocuğu Amara Namani rolünde görüyoruz. Karşımızda yine çok klişe bir karakter var. Gördüğümüz anda filmin bir noktasında kahraman olacağını anlayabiliyoruz. Öyle de oluyor. Nate’in yaralanmasından sonra Amara onun yerini alıyor. Son olarak Rinko Kikuchi, Jake’in evlatlık kız kardeşi Mako Mori rolünde. On yaşındayken ailesini bir kaiju saldırısında kaybeden Mako bu yüzden işine oldukça bağlı. Gördüğünüz gibi film karakterler konusunda çok büyük bir sıkıntı çekiyor. Oyunculuklar yeterli olsa da karakterler çok yetersiz. Bu zaten çok ilginç olmayan filmin çekiciliğini bir puan daha düşürüyor. Sanki filmi yapmış olmak için yapmışlar gibi…

Uprising, ilk filmin on yıl sonrasında başlıyor. Eski bir jaeger pilotu olan Jack, Los Angeles kara borsasında çalıntı jaeger parçaları satarak geçimini sağlamaktadır. Filmin başlarında Jack’in aslında kim olduğunu öğreniyoruz. Ardından işi sayesinde 15 yaşında jaeger hayranı bir kız olan Amara Namani ile tanışıyor. İkili ufak aksaklıklar ve biraz aksiyonun sonucunda tutuklanıyor. Burada Mako Mori ile tanışıyoruz. Mako, Jake’e hapse girmemesi karşılığında işine geri dönmesini ve Amara’yı jaeger pilotu olarak yetiştirmesini teklif ediyor. Jake istemeyerek teklifi kabul ediyor. Bu arada Amara, jaeger pilotu olacağı için çok mutlu. Sonrasında Çinli Shao firmasının ürettiği yeni nesil jaegerları görüyoruz. Tek pilot tarafından uzaktan yönetebilen bu robotlar ilk bakışta oldukça işlevsel görünüyor. Fakat bir süre sonra kaiju hücreleri kullanılarak yapılan robotların kontrolü kaybediliyor ve yeni jaegerlar, kaijuların yaptığını yaparak şehirlere saldırıyor. Onları durdurmak da pilotlara düşüyor. Filmin bundan sonrasında bol patlamalı eğlenceli aksiyon sahneleri izliyoruz.

Bir süre sonra kahramanlarımız saldırıların arkasında ilk filmden hatırladığımız bilim adamı Newton Geiszler’ın olduğunu öğreniyor. Kaijuların arkasındaki uzaylı ırkı tarafından kontrol edilen Geiszler canavarları geri döndürmeyi başarıyor. Kahramanlarımız bir tur da canavarlarla savaşırken uzaylıların planının kaijuların kanlarına ekledikleri kimyasallarla dünyadaki volkanları aktifleştirerek dünyayı kolonizasyona hazırlamak olduğunu öğreniyoruz. Baya yaratıcı (!) uzaylılarmış. Jaegerlar ikinci kez kaijuları def ediyor. Jake’in uzaylıların tekrar tekrar saldırmasına hazır olacaklarını belirten konuşmasıyla film (maalesef üçüncü bir filme açık kapı bırakarak) sona eriyor.

Pacific Rim: Uprising‘den dev robot ve canavar dövüşlerinden başka bir şey beklerseniz hayal kırıklığına uğrarsınız. Üçüncü filmin çekilmesi veya izlenmesi ise çok kötü bir fikir. Çünkü bu filmde anladık ki ilk iki filmde gördüğümüzden farklı bir şey görmeyeceğiz. Tabii hayat her zaman bizi şaşırtabilir ama bu konuda pek umudum yok.

Yazar: Sadık Efe Sarıtunalı

Bilgisayarla fazla ilgilenir. Boş zamanlarında ise çizgi roman okur. Bir gram çizim yeteneği olmadığı için çuvalladığı çizgi romanlarından sonra en büyük hayali kendine bir çizer bulup çizgi roman yazarı olmak. En büyük tutkusu ise bilimkurgu.

İlginizi Çekebilir

enter nowhere

Issızlığın Ortasında: Enter Nowhere

Yönetmenliğini Jack Heller’in üstlendiği Enter Nowhere, eski korku filmi geleneklerinin tekrar tekrar canlandırıldığı bir zamanda …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin