Holywood’un en sevdiği temalardan biri de hiç kuşkusuz uzaylı istilası. Bugüne dek söz konusu temayı işleyen sayısız yapım ile karşılaştık ve öyle görünüyor ki karşılaşmaya da devam edeceğiz. Ancak “uzaylı istilası” gibi yaygın bir tema üzerine oturtulan bu eserlerin pek çoğu, belli bir özgünlüğü tutturamayınca klişeler denizinde boğulmaya da mahkûm kalıyor. Yönetmenliğini Chris Columbus‘ın üstlendiği Pixels, yine uzaylı istilasını konu alan filmlerden. Ama bu kez işler biraz daha farklı! Çünkü uzaylılar, 80’li yıllardaki atari oyunlarının yayınlarını keşfedip bunu bir çeşit savaş ilanı telakki ediyor ve bu oyunlardaki karakterlerle Dünya’ya meydan okuyor… Hâl böyle olunca, çocukluğunu 80’li yıllarda yaşamış herkesin yakından bildiği Pac-Man, Galaga, Centipede, Donkey Kong gibi klasik video oyunları, insanlığın var olmakla yok olmak arasındaki yazgısını belirleyecek ana unsura dönüşüyor. Sonrasında ise bu saldırıları bertaraf edebilmek için tam da klasik video oyunlarında rüştünü kanıtlamış bir ekibe ihtiyaç doğuyor.
İlk “Galaga saldırısı” karşısında çaresiz ve savunmasız kalan insanlık, mücadeleye 1-0 yenik başlamanın şokunu bile atlatamadan uzaylıların ikinci saldırısı da gerçekleşiyor. Bu kez yer Hindistan ve bu mücadele de mağlubiyetle sonuçlanıyor. 2-0 yenik duruma düşen dünyanın, tıpkı oyunlardaki gibi üçüncü ve son bir şansı kalıyor. Durumun vahameti iyice kesinleşince ABD başkanı Will Cooper, hem çocukluk arkadaşı hem de 80’lerin başarılı video oyuncularından biri olan Sam Brenner‘ı bu olağanüstü saldırılar karşısında yardıma çağırıyor. Yaşamını bir şirkette video oyun kurucusu olarak sürdüren Brenner, kendisi gibi 80’lerin bir başka başarılı video oyuncusu Ludlow Lamansoff”u da peşine takarak mücadeleye girişmekte gecikmiyor. Kahramanlarımız, video oyunları konusunda eğittikleri bir timle beraber üçüncü saldırının gerçekleşeceği Hyde Park‘taki yerlerini alıyor. Zira uzaylılar, televizyon yayınları sayesinde bir sonraki saldırının yerini ve zamanını bildiriyor. Beklenildiği üzere üçüncü saldırı da çok geçmeden başlıyor. Uzaylılar saldırı için bu kez de Centipede oyununu seçiyor. Ancak video oyunları konusunda uzman olan Sam Brenner ve Ludlow Lamansoff sayesinde saldırı püskürtülüyor.
Eşini bir başka kadına kaptırmanın hayal kırıklığını henüz üzerinden atamamış olan Yarbay Violet Van Patten ise tasarladığı eşsiz silahlarla takıma destek oluyor. Derken dördüncü saldırının da haberi geliyor. Kaybedilmesi durumunda dünya için her şeyin sona ereceğini bilen ekip, bu yeni saldırı öncesi “Ateş Püskürten” lakaplı eski video oyun şampiyonu Eddie Plant‘tan yardım istiyor. Hapiste olan ve yardımı karşılığında devletten bir dizi tuhaf talepte bulunan Plant’ın da ekibe dâhil edilmesiyle dördüncü saldırı için güç kazanılıyor. Ancak bu seferki düşman, önüne gelen her şeyi yemesiyle akıllara kazınmış unutulmaz oyun karakteri Pac-Man. New York sokaklarında ansızın ortaya çıkan ve şehri birbirine katan dokuz metrelik Pac-Man’i yenmek sanıldığı kadar kolay değil. Ekibimiz, kendilerine üstünlük sağlayabileceği düşüncesiyle Pac-Man’in yaratıcısı Toru Iwatani’yi de safına katarak bindikleri renk renk Mini Cooper’larla (Hayaletler) Pac-Man’i kovalamaya başlıyor.
Yönetmen Columbus, Manhattan’ın labirenti andıran sokak ağında önüne çıkanları yutarak ilerleyen Pac-Man için şunları söylüyor: “Gerçek oyunda Pac-Man iyi adam, hayaletler ise düşman. Ancak filmde Pac-Man, Manhattan’da dört dönüyor ve ekibimizin onu yenmesinin tek yolu hayaletleri kullanmak. Senaryoda Mini Cooper’ları hayaletlerimiz yaptık. Boyut, hız ve renk olarak bize çok uygun geldiler. Mini Cooper firması çok cömert davrandı çünkü arabaları silahlarla ve bir ışık enerjisiyle donatmamız için pek çok değişiklik yapılması gerekiyordu. Ama arabalar role gerçekten çok iyi uydu.”
Filmin görsel efekt sorumlusu Matthew Butler ise “Görsel efektler aracılığıyla orijinal atari oyunundan çok havalı öğelere yer verdik; örneğin Pac-Man’in bir güç topu yemesi gibi. Ama bir yandan da oyundan sapıp Pac-Man’in bir itfaiye arabasını yutması ve onu pikselleştirmesi gibi unsurlar da ekledik,” diye belirtiyor. Gerçekten de dev Pac-Man’in New York sokaklarını kaosa buladığı sahneler, filmin en heyecanlı sekansını oluşturuyor. Yine her ne kadar Toru Iwatani rolünü aktör Denis Akiyama canlandırsa da, oyunun yaratıcısı Toru Iwatani’ye de filmde yer verilmesi güzel bir ayrıntı olarak karşımıza çıkıyor.
Filme dönecek olursak; Eddie Plant’ın Pac-Man ile verilen mücadelede hile yaptığının ortaya çıkması sonucu uzaylılar akla gelebilecek tüm klasik oyun karakteriyle nihai istilasına başlıyor. Ancak ekibin pes etmeye niyeti yok ve son bir düello için uzaylılara meydan okunuyor. Yapılan final savaşında ekibi bekleyen oyun ise Donkey Kong. Uzaylılar, her galibiyet sonrası bir dünyalıyı rehin alıyor. Bu rehinelerden biri de Yarbay Violet Van Patten’in küçük oğlu. Kahramanlarımız, hem rehineleri hem de dünyayı kurtarmak için üstlerine hiç durmadan fıçılar atan dev gorili yenmek zorunda. Artık insanlığın kaderi, 80’lerde video oyun şampiyonu olmak üzereyken Donkey Kong oyununda Eddie Plant’a yenildiği için ikincilikle yetinen Sam Brenner’ın başarısına bağlı.
Başrollerini Adam Sandler, Kevin James, Michelle Monaghan, Peter Dinklage, Josh Gad ve Brian Cox’un üstlendiği Pixels, Patrick Jean’in kısa filminden ilham alınarak hayata geçirilen bir proje. Kayda değer bir oyuncu kadrosuna sahip olan filmin her şeye rağmen asıl yıldızları hiç kuşkusuz 1980’li yılların unutulmaz oyun karakterleri. Eğer Space Invaders, Joust, Pac-Man, Donkey Kong, Centipede, Galaga, Frogger, Q*bert, Defender, Robotron, Wizard of Wor, Asteroids, Breakout, Missile Command, Dig Dug gibi bir döneme damgasını vuran efsanevi oyunları oynayanlardansanız film sizin için nostaljinin de ötesinde bir deneyim sunuyor. Bilimkurgu ile mizahı harmanlayan ve üstüne de bolca nostalji sosu ekleyen Pixels, söz konusu klasik video oyunlarını oynamış nesle hitap ettiği kadar yeni nesli de kendine çekmeye çalışan bir yapım.
Öte yandan film, ilgi uyandırıcı konusu ve görsel tekniğine rağmen klişe cenneti olmaktan da kurtulamıyor. Tipik mutsuz Amerikan aile tablosundan dünyayı kurtaran kahramanlara, değeri sonradan anlaşılan dâhilerden tüm aksiyonun en ön sırasında yer alan bir ABD başkanına kadar her türlü klişeyle karşılaşmaya hazır olun!