sezar

Narsist Doğamıza Bir Başkaldırı: Maymunlar Gezegeni

“Çek şu kokuşmuş pençelerini üzerimden, seni lanet olası pis maymun!” – George Taylor

Bir inandığımız, bir de bildiğimiz şeyler vardır. Örneğin, gözlemlediğimiz kadarıyla evrendeki en zeki tür olan homo sapienler (akıllı/bilen insan), yani biz, bu üstünlüğümüzün bir hayli övünülesi olduğuna inanırız. Bunu, özellikle toplumsal bağlamda, zaman zaman öyle ileri götürürüz ki, bizimle aynı gezegeni paylaşan diğer türleri bile kendimizden farklı bir kategoriye ekler; hatta onları eğiten, kontrol eden ve onlara hükmeden rollerini üstlenmeyi de kendimize vazife biliriz. Çünkü inanırız ki, zihnen gelişmiş olmamız; yani karmaşık aletler yapabilmemiz, doğayı istediğimiz gibi şekillendirebilmemiz veyahut soyut olgular yaratabilmemiz bizi diğer canlılardan bir hayli üstün kılar. Benzer şekilde inanırız ki bu üstünlüğümüz, doğada hayatta kalabilmemiz için bize gereken en gelişmiş ve en güçlü alettir.

maymunlar gezegeni

İnanmak bir yana, bunları gerçekten biliyor muyuz?

Dürüst olmak gerekirse, söz konusu fikirler her ne kadar yazılı tarihin kayda değer bir kısmını kaplayıp, insanlığın gidişatını muazzam oranlarda değiştirse de; bilakis şu son birkaç yüzyılda bu fikirlerden arınmaya, daha doğrusu aksini benimsemeye çalıştığımız da bir gerçektir. Doğadaki her şeye hükmeden üstün bir tür olduğumuz fikrine artık iyice deli saçmalığı gözüyle bakılmakta. Ayrıca bilim ve teknolojideki gelişmelerin yanı sıra, son yüzyıllarda analitik düşünme ve olgulara nesnel bakma becerilerimize yoğunlaşmamız, tabiri caizse bu egosentrik küstahlığımızdan arınmamızda büyük rol oynamıştır. Öyle ki bu arınma, geçmişte bilincin ve aklın insana özgü olup olmadığı ve hatta evrende zeka sahibi başka türlerin bulunup bulunmadığı gibi soruları doğurmuştur. Sonuç olarak söz konusu zihinsel devrimler, biz insanları artık daha mütevazi ve daha açık fikirli kılmaktadır.

Peki bu doğru bir yargı mı?

Söz konusu mütevaziliği sergilediğinizi ve açık fikirli olduğunuzu varsayarak sormak gerekirse: Bir gün kendinizi, etrafta boş boş dolaşan, oynaşan, meyve yiyen ve zeka parıltısından yoksun akılsız insanlarla dolu bir gezegende bulsaydınız ne hissederdiniz? Çıtayı biraz daha yükseltelim: Bu gezegenin, aynı zamanda, ne idüğü belirsiz bir şekilde tamamı maymunlardan (spesifik anlamda goriller, şempanzeler ve orangutanlar) oluşan zeki bir ırk tarafından yönetildiğine ve bu da yetmezmiş gibi, insanların maymunlar tarafından vahşi hayvanlar gibi avlandıklarına şahit olduğunuzu hayal edin…

Pierre Boulle

Vereceğiniz cevap ve tepki ne olursa olsun, aslen bir roman olan Maymunlar Gezegeni (sonrasında çıkan filmleri, dizileri, çizgi romanları ve hatta oyunları) bize tam da böyle bir konu sunuyor ve gerek doğrudan, gerekse dolaylı anlamda ne kadar narsist olabileceğimiz gerçeğini gözler önüne seriyor. Bunu yaparken de, kinayeli ifadelerle gezegeni paylaştığımız diğer türlerin hükmümüz altında ne tür durumlara düştüklerini göstermekten de kendini alıkoymuyor. Fransız yazar Pierre Boulle‘nin 1963 yılında yazdığı Maymunlar Gezegeni (La Planete des Singes), bir bilimkurgu romanı için oldukça mütevaziydi. Bunun asıl nedeniyse, Pierre Boulle’nin aslen bir bilimkurgu yazarı olmamasından kaynaklanıyor. Hatta Boulle, 2. Dünya Savaşı sırasında casusluk bile yapmış bir isim! Boulle’nin yazarlık hayatı, 1949’dan sonra Paris’e yerleşmesiyle başlamış ve zamanla Maymunlar Gezegeni de dahil olmak üzere Kwai Köprüsü (Le Pont de la Rivière Kwai) gibi büyük eserler kaleme alarak edebiyat alanında kendini kanıtlamasıyla devam etmiştir.

Lakin Maymunlar Gezegeni denince akla ilk olarak Franklin J. Schaffner‘in yönetmenliğini üstlendiği 1968 yapımı sinema uyarlaması gelmektedir. Filmin izleyiciye sunduğu abes rol değişimi, insanlarla maymunlar arasındaki ilişki, açığa çıkardığı karamsarlık ve özellikle de o son darbesi uzun yıllar akıllardan çıkmamış ve bu durum, yapımı kısa süre içinde kült statüsüne yükseltmiştir. Aslında romanın barındırdığı unsurlar da bundan farklı değildir. Hatta ikisi arasındaki en temel farkın üslup ve mesaj farkı olduğunu söylemek bile mümkündür. Filmin bize sunduğu açıklama daha çok kendi zamanına ve onun koşullarına uygunken, kitapta ise insanoğluna genel bir hitap söz konusudur. Bununla birlikte, ikisinin arasındaki üslup ve mesaj farklılığı bir yana, bu iki hikayenin olay örgüsü  de hemen hemen aynı şekilde ilerlemektedir.

PLANET OF THE APES 1968

Yıldızlara doğru yola çıkan bir uzay gemisinin mürettebatı, kendilerini sözüm ona yabancı bir gezegende bulur ve zamanla burada insanların vahşi, maymunların ise sapient olduklarını fark eder. Elbette mürettebat üyeleri kendilerini, bu farkındalığın üzerine entelektüel bir fikir yürütme lüksüne bile sahip olamadan, maymunların insanları avladıkları bir av partisinin ortasında bulur. Tahmin edileceği üzere söz konusu maymunlar, aslen yıldızlararası yolculuk yapabilen bu akıllı insanları vahşi olanlardan ayırt edemeyerek avlamaya başlar. Zamanla bu kargaşanın ortasında astronot arkadaşlarından ayrı düşen ana karakterimiz (kitapta Ulysse Merou, filmde ise George Taylor) kendini bir hayvan sevk noktasına yollanırken bulur ve aslen bilimsel gelişmeler için denek olarak kullanılmak üzere yakalandığını fark eder. Buradan kurtulmak için fırsat kollayan ana karakterimiz, aynı zamanda bu bir hayli garip gezegende ne haltlar döndüğünü anlamaya çalışır.

Asıl kitap ile ilk çıkan film arasında belli-başlı temel farklar göze çarpmasına karşın, birbirine kenetlenmiş ve “olmazsa olmaz” diyebileceğiniz benzerlikler de mevcuttur. Bununla birlikte Pierre Boulle, başlangıcı ve sonu belirlenmiş, görece tatminkar tek bir roman yazmasına karşın, 1968 yapımı film hızını alamamış ve zamanla 4 devam filmine de kaynaklık etmiştir. Eski serinin  kronolojik sırası şöyledir: Planet of the Apes (1968), Beneath the Planet of the Apes (1970), Escape From the Planet of the Apes (1971), Conquest of the Planet of the Apes (1972), Battle for the Planet of the Apes (1973).

PLANET OF THE APES 1968

Devam filmleri, her ne kadar ilk film gibi gişe rekorları kıramamışsa da, kitaba nazaran daha geniş bir evren yaratarak kusursuz bir bütünlük oluşturmuştur. Ayrıca sinema serisinin, romandaki o belirsizlik duygusunu giderdiğini ve aklımızdaki soruların bir kısmına kendince cevaplar getirdiğini söyleyebiliriz. Ancak bu durum, izleyiciyi bir yere kadar tatmin ederken, yeni soruların ortaya çıkmasını da sağlamıştır. Sözün özü film bize, kitabın bir alternatifini, yani farklı bir yorumunu sunmuştur. Maymunlar Gezegeni’nin tek uyarlaması, elbetteki söz konusu 1960 ve 70’lerin film serisi değildi. Özellikle, ilhamını çoğunlukla filmden almış tek sezonluk ve 14 bölümlük 1974 yapımı bir dizisi de mevcuttur. Ve tıpkı ilk filmde ve kitapta olduğu gibi benzer bir konuya sahiptir. Tek farkı ise, Maymunlar Gezegeni evrenine tamamen farklı bir alternatif sunmasıdır. İzleyecek olanların tadını kaçırmamak adına diziden fazla bahsetmemek yerinde olacak.

Öte yandan, eski seriden çok uzun bir süre sonra, 2001 yılında Tim Burton tarafından yeni bir film daha çekildi. Film, tıpkı öncüllerinde olduğu gibi bir astronotun hikayesiyle başlamakta. Söz konusu ana karakterimiz olan astronot da sözüm ona balta girmemiş bir gezegene mecburi iniş yapıyor ve zamanla gezegen hakkındaki o şok edici gerçekle yüzleşiyor. 2001 yılında gösterime girmiş olan bu yeni uyarlama, Maymunlar Gezegeni ruhunu yansıtmadığı, oyunculuğun rezalet olduğu, görsellerin aşırı kullanıldığı ve istenilen mesajın iletilemediği gibi eleştirilere maruz kalmaktan kurtulamadı.

PLANET OF THE APES

Maymunlar Gezegeni günümüzde bile yeni uyarlamaları çekilen bir hikayedir. İlk filmi 2011 yılında çıkan ve üçüncü filminin çekimleri hala devam eden yeni seri, Maymunlar Gezegeni kavramına kazandırdığı yeni boyutu ve çağdaş yorumuyla dikkat çekiyor. Üçüncü filminin 2017’de çıkacağı açıklanan bu yeni serinin kronolojik olarak sıralaması ise şöyledir: Rise of the Planet of the Apes (2011), Dawn of the Planet of the Apes (2014) ve War of the Planet of the Apes (2017)… 2017’de çıkacak olan filmin, serinin son filmi olup olmayacağı henüz bilinmiyor.

Maymunlar Gezegeni, temel anlamda bir distopyadır. Fakat onu birçok distopyadan ayıran belirli özellikler de vardır. Bunlardan en önemlisi, 1984 ya da Cesur Yeni Dünya gibi yapıtların aksine, Maymunlar Gezegeni’ndeki distopyanın sorumlusu doğrudan insanın kendisi değildir; insan sadece pay sahibidir. Bu durumun gerekçeleri uyarlamadan uyarlamaya değişim gösterse de, temeldeki prensip hep aynı kalmıştır; bunu biz yapmadık, ama oluşumunda payımız büyüktü! Hikayenin bilimselliği tartışma konusu olup, gerçekçiliği de bir o kadar sorgulanabilir düzeydedir. Yazar da muhtemelen bunun farkındaydı; lakin bu durum yapımın adeta genlerimize kadar işlemiş olan narsist doğamızı eleştirdiği gerçeğini değiştirmiyor. Sadece bu yönüyle bile, Maymunlar Gezegeni her zaman ciddiye alınması gereken bir yapım olma vasfını sürdürüyor.

PLANET OF THE APES

Dahası, yapıtta sözü edilen maymunların kendi kültürleri; kendi benimsedikleri dilleri; kendi maymunsu tanrıları ve kendi sosyo-politik hiyerarşileri var. Başta insanlar olmak üzere birçok akılsız türe karşı küstahça tavırları bir yana, söz konusu maymun uygarlığın “Maymun maymunu öldürmez!” gibi etik kurallara sahip oluşu ve gezegenlerinin üzerinde ulusal sınırların bulunmayışıyla, bizim yüzyıllardır düşlediğimiz ama bir türlü beceremediğimiz düzeni bile sağladıkları görülüyor. Bizim toplumlarımıza olan farklılıkları bir yana, benzerlikleri çok daha vurgulayıcı nitelikler taşıyor.

Bir kere bu toplumun inanç sistemleri ve özseverliği, özellikle Boulle’nin kitabında, ana karakterin bulunduğu konumdan bakılınca bir hayli dikkat çekiyor. Kahramanımız, entelektüel gelişimleri adına başta insanlar olmak üzere diğer türleri bilimsel denek olarak kullanan bu toplumun daha çok akademik tayfasıyla etkileşime girmektedir. Buna rağmen farkediyor ki, toplumun en açık görüşlü olması beklenen kesimi bile aslında birer kalın kafalıdır ve sırf bu nedenle kendisinin hiç de akılsız olmadığını kanıtlamakta güçlük çeker. İşte tam da buradan sonra, sanki insanların hatalarını tekrarlamamaya çalışan bu maymun toplumunun, özünde insanoğluna ne kadar benzediği ve gerçekte insanın bir alegorisi olduğu ortaya çıkıyor. Bu durumun bize karşı kullanılan bir yabancılaştırma tekniği olduğu söylenebilir.

maymunlar gezegeni

Pierre Boulle, üstünlük tasladığımız diğer türleri alıp onların arasına ilkel insanı koyarak, kendilerine karşı işlediğimiz onca suça adeta ayna tutmuştur. Çünkü ne yaparsak yapalım, Maymunlar Gezegeni’ni her okuduğumuzda veya her izlediğimizde, hem kuzenlerimizin kurduğu bu medeniyetin onca olumsuz yönlerine hem de biz insanlara karşı sergiledikleri tavırlarına verdiğimiz her tepki, aslında kendi kendimizi yargılayışımızdır.

Not: Maymunlar Gezegeni’nin hemen her yapımında karşımıza çıkan meşhur, “Çek şu kokuşmuş pençelerini üzerimden, seni lanet olası pis maymun!” sözü, ilk olarak 1968 yapımı sinema uyarlamasında yer almış bir repliktir ve kitapla hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır.

Hazırlayan: Burak M. Kılıç

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

dusyilani kapak

Yıkım Sonrası Şifa Dağıtan Bir Kadın Olmak: Düşyılanı

“Akıldan çıkmayan, yoğun ve müşfik bir kitap… Yarattığı dünya canlı ve büyüleyici, Yılan ise olağanüstü …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et