Korku belki de en ilkel duygumuz. Şu koskoca evrenin ortasında minicik canlılar olduğumuz düşünülürse, bu çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Kafamızı göğe kaldırdığımızdan beri sorduğumuz sorular öyle fazla ki. Nereden geldik? Neden buradayız? Neden hayat var? Hayat ötelerde bir yerlerde de var mı? Bize benzeyen başka canlılar da orada bir yerde gözlerini gökyüzüne dikmiş aynı soruları soruyorlar mı? Gezegenler, yıldızlar, nebulalar, galaksiler, paralel evrenler, kara delikler, karanlık enerji, anti madde…
Bilim her gün bu ve buna benzer soruları yanıtlamak için koşturup duyuyor. Ancak çözülen her gizem yeni bir gizemi de peşine takıp getiriyor. Carl Sagan’ın dediği gibi, orada bir yerde inanılmaz şeyler keşfedilmeyi bekliyor. Ve biz bırakın ötelere gitmeyi, daha arka bahçemizi bile keşfetmiş sayılmayız. Evrenin yaşı göz önüne alınırsa gözümüzü yeni açtık sayılır. Tüm bunlar heyecan ve hayret verici olduğu kadar ürkütücü de. Bilinmeye karşı duyduğumuz o ilkel korku… İşte bilimkurgu ile korkunun buluştuğu nokta burası. Bu yazımızda bu iki türün kesiştiği bu noktada yer alan filmleri listeleyeceğiz.
From Beyond (1986)
Bir grup bilimadamı, yaptıkları araştırmaların sonucunda farklı boyutlara bir kapı açmayı başarır. Ancak oradan gelen şeyler hiç de hayal ettikleri gibi olmaz. Bu şeyler oldukça tehlikeli ve insan aklının ötesindedir. Dr. Katherine McMichaels (Barbara Crampton) ise gizemi çözmek için deneyin, kendi gözetimi altında yinelenmesini istemektedir. Asıl macera da bundan sonra başlayacaktır.
H.P. Lovecraft kuşkusuz öte diyarların zifiri karanlığını kalemine en iyi yansıtan yazar. From Beyond işte böyle bir yazarın kısa öyküsünden filme uyarlanmış. Yapımın yönetmen koltuğunda, türün ve özellikle Lovecraft uyarlamalarının usta ismi Stuart Gordon oturuyor. Crawford Tillinghast karakterine ruh veren aktör ise, bu yönetmenin birlikte çalışmayı en sevdiği isim: Jeffrey Combs
The Void (2016)
Polis memuru Daniel Carter (Aaron Poole) gece devriyesi sırasında yol kenarında kanaması olan ve kriz geçiriyor gibi görünen bir gence rastlar ve onu alıp hastaneye götürür. Ne olduysa bundan sonra olur. Hastanedeki bir hemşire bir hastayı öldürür ve bununla da kalmayıp makasla Carter’a saldırmaya çalışır. Onu vurmak zorunda kalan Carter yardım çağırmak ister, ancak dışarısıyla iletişimleri kesilmiştir ve hastane de karanlık bir tarikatın üyeleri tarafından çembere alınmıştır. Bu noktadan sonra hastanedekiler için bir ölüm kalım savaşı başlar. Elbette o an için içlerinden hiçbiri, tüm bu olup bitenlerin aslında çok daha ürkünç bir şeyin ayak sesleri olduğunu bilmiyordur.
Prince of Darkness (1987), The Thing (1982) ve Beyond the Black Rainbow (2010) karışımı gibi görünen ve Jeremy Gillespie, Steven Kostanski ikilisi tarafından yazılıp yönetilen The Void daha ilk sahnesinden itibaren oldukça sinir bozucu bir yapım. Filmin dehşet sahneleri içerdiğini ve bu yüzden hassas izleyiciler için hiç de uygun olmadığını belirtmekte yarar görüyoruz.
The Curse (1987)
Kasvetli bir gecede, bir çiftliğin yakınlarına düşen meteor, dinine sıkı sıkıya bağlı Nathan Hayes (Claude Akins) ve ailesinin hayatını sonsuza dek değiştirecektir. Uzaydan gelen bu lanetli kaya, yaşamın olmazsa olmaz kaynağını, suyu zehirler. Hayvanlar çıldırır, sebze meyveler kurtlanır. Bu kabustan Nathan ve ailesi de payını alır. Tüm bu çılğınlığın ortasında normal kalmayı başaran tek kişi ailenin küçük çocuğu Zack (Will Wheaton) olur. Artık hayatta kalmak istiyorsa hem fiziki hem de ruhsal bir değişim geçiren aile fertleriyle mücadele etmek zorundadır.
Bir yanda başlarına gelenin Tanrı’nın gazabı olduğunu düşünen Nathan, diğer yanda çiftlikteki kuyudan aldığı suyu incelenmesi için bir laboratuvara götüren Doktor Forbes (Cooper Huckabee)… H.P. Lovecraft’ın The Colour Out of Space adlı tekinsiz kısa öyküsünden uyarlanan film, tıpkı Exorcist (1973) gibi din ve bilim çatışması üzerine kurulu bir yapım olarak dikkat çekiyor.
Europa Report (2013)
Belki de hayat sandığımız kadar uzaklarda değil, arka bahçemizde, yani kendi güneş sistemimiz sınırları içindedir. Buzla kaplı yüzeyinin altında uçsuz bucaksız bir okyanus barındıran Jüpiter’in uydusu Europa bizi bu konuda heyecanlandırıyor. Ne de olsa suyun olduğu yerde hayat da olabilir.
İşte Europa Report da bu konuyu işleyen belgesel tadında bir yapım. Film, bir hediye paketi gibi açılmayı bekleyen bu gizemli uyduya yapılan ilk insanlı seyahati anlatıyor. Başta her şey harika ve heyecan verici gidiyor. Ancak sonra yaşanan aksilikler ve gizemli olaylar ölümleri peşine takıp getirmeye başlıyor. Ve film büyük ve ürkütücü bir keşifle sonlanıyor. Europa Report gişede başarısız olan ve aksiyon sahneleri barındırmayan bir yapım. Yine de belgesel severler için oldukça lezzetli bir film olduğunu söyleyebiliriz.
The Faculty (1998)
Desperado (1995), From Dusk Till Dawn (1996), Planet Terror (2007) gibi filmleriyle hatırladığımız Robert Rodriguez‘in yönetmen koltuğunda oturduğu yapım, türün hayranları tarafından kült mertebesine yükseltilmiş durumda. Filmin senaristi ise gençlerin başını türlü belalara sokmayı seven, Scream (1996) ve I Know What You Did Last Summer (1997) gibi filmlerin senaryosuna imza atmış Kevin Williamson.
Herrington Lisesi duvarları aşınmış, öğretmenleri yıpranmış, kısacası zamanın oldukça dışında kalmış bir okuldur. Bu okulda öğrenim gören gençler de bir yandan dersleri, bir yandan aileleri, bir yandan da gençliklerinin verdiği sorunlarla boğuşmak zorundadır. Elbette bunların hiçbiri uzaylıların ele geçirdiği öğretmenler kadar tehlikeli değildir. Birçok ünlü ismi kadrosunda barındıran The Faculty, üzeri toz tutmayan o sihirli filmlerden. Yapım, aradan yirmi sene geçse de ilk günkü lezzetini koruyor.
Re-Animator (1985)
Lovecraft’ın tekinsiz hayal gücünde doğmuş bir eser: Herbert West, Re-Animator. Ve bu eserden uyarlanmış bir film: Re-Animator. Bir sene sonra, From Beyond’da da birlikte rol alacak ikili başrolleri paylaşıyor: Jeffrey Combs ve Barbara Crampton. Yönetmen koltuğunda az önce de adını andığımız Stuart Gordon oturmakta.
Lovecraft evrenindeki en karanlık ruh olarak tanımlayabileceğimiz, ölümü alt etme konusunda takıntılı bilim insanı Herbert West için hiçbir ahlaki sınır yoktur. West’in her şartta ve her durumda tek bir amacı vardır: Ölüleri ayağa dikip yaşayanların arasına geri döndürmek. Elbette bu o kadar kolay değildir. Hazırladığı fosforlu yaşam sıvısı, hayalini gerçeğe çevirmekten çok, başına türlü dertler açmaya yarar. Uyarlandığı kısa öykü kadar karanlık olmayan Re-Animator, West’in ölüleri huzur içinde bırakmadığı tek film değil. Komedi-korku soslu Re-Animator; Bride of Re-Animator (1990) ve Beyond Re-Animator (2003) isimli iki devam filmine sahip.
The Crazies (2010)
Odgen Marsh, 1260 kişilik nüfusuyla sıradan, huzurlu bir Amerikan kasabasıdır. Ve her şey sonsuza kadar böyle sürecek gibi görünmektedir. Ancak bu mutlu rüya, Rory isimli bir kasaba sakininin, elinde silahla beyzbol sahasına girmesiyle kabusa dönüşür. Şerif David (Timothy Olyphant) yıllardır tanıdığı bu adamı vurmak zorunda kalır. Yaşanan bu üzücü olay herkesi sarsar. Oysa asıl kabus daha yeni başlıyordur. Rory tuhaf davranışlar sergileyen ilk ama son insan olmayacaktır. Kasaba, kimsenin tahmin edemeyeceği karabasan gibi bir salgının etkisi altına girmek üzeredir.
1973 tarihli ve zombi filmlerinin babası sayılan George A. Romero imzalı aynı adlı filmin yeniden çevrimi olan The Crazies, özellikle zombi temalı korku filmlerinden hoşlanan sinema severlere hitap ediyor.