Film sektörü, büyük paraların döndüğü nankör bir sektördür. Yıldızı bir filmle parladıktan sonra, yine bir filmle sönen veya sönme noktasına gelen nice yönetmen vardır. En iyisi bir filmle zirveye çıkmak değil sanırım; zira o zaman çöküş de hızlı oluyor. Yavaş yavaş, kazıya kazıya yükselince, zorlukları aşa aşa film yapınca daha dayanıklı oluyorsunuz. Yazımız bunu başaramayan ve bir filmle çıkış yapıp, yine bir filmle yere çakılan yönetmenler hakkında. Tepetaklak olmalarına neden olan filmlerin çoğu ne yazık ki bilimkurgu türünde. İçlerinde bilimkurguya göz kırpan fantastik yapımlar da yok değil.
Başlayalım…
Southland Tales (Kıyamet Öyküleri / 2006)
Richard Kelly… Büyük ihtimalle bu ismi hatırlayamadınız. Donnie Darko desem? İşte Richard Kelly, kült mertebesine ulaşan Donnie Darko‘nun hem yönetmeni, hem de senaryo yazarı. Kelly, Donnie Darko ile yıldızı parladıktan sonra sinema tarihinin en büyük fiyaskolarından birine imza atıp büyük hayal kırıklığı yarattı. Bu film Southland Tales’dı. Ülkemizde Kıyamet Öyküleri adıyla tanınan bu garip ve yüksek bütçeli bilimkurgu filmi, birçok yıldız ismi oyuncu kadrosunda barındırıyordu, ama karışık bir konuya ve kurguya sahipti.
Ultraviolet (2006)
Kurt Wimmer, yazdığı ve yönettiği Christian Bale’li distopik bilimkurgu Equilibrium ile hem kült bir filme imza atmış, hem de Gun Kata’yı icat etmişti. Yıldızı parladıktan sonra tıpkı Richard Kelly gibi yüksek maliyetli bir fiyaskoya imza attı ve bu da son filmi oldu: Ultraviolet. Film bizi, bir hastalık yüzünden genetiği değişmiş insanlar ile normal insanların karşı karşıya geldiği, 21. yüzyılın sonlarındaki bir dünyaya götürüyor. Ultraviolet karışık senaryosu ve seyirciyi içine alamayan kurgusuyla sınıfta kalan bir yapım olarak sinema tarihindeki yeri aldı.
Franklyn (2008)
Gerald McMorrow’un yıldızı hiçbir zaman tam parlamadı esasında. 2008’de çektiği yarı bilimkurgu-fantezi, yarı psikodarama Franklyn’den sonra ortalıkta görülmedi. Franlyn’de, zihnindeki distopik dünyada kiralık katil olarak yaşayan hasta bir genç anlatılıyordu. Zihnindeki dünyada öldürmeye çalıştığı kötü kişi, gerçek hayatta babasıydı.
Bunraku (2010)
Guy Moshe yavaş yavaş yükselen bir kariyerin canına Bunraku adlı filmle okumuş ve Bunraku, Josh Harnett, Ron Perlman,Woody Harrelson gibi deneyimli ve sinemaseverlerin sevdiği isimlere rağmen fena çuvallamış.
The Adventures of Pluto Nash (2002)
Yüksek bütçeli bir başka felaket olan bu film, hem Eddie Murphy’nin kariyerinde deprem yaratmış, hem de yönetmeni Ron Undervood’un kariyerini tv dizilerine mahkum etmiştir.
Mortdecai (2015)
Bilimkurgu ve fantezi sayılmasa da Johnny Depp en fecaat filmidir bu. Yönetmeni David Koepp’in kariyerini tamamıyla bitirdi demek için erken ama çarşambanın gelişi de salıdan belli gibi görünüyor.
Jupiter Ascending (2015)
Kült The Matrix serisi ile gönlümüzde taht kuran, cinsiyet değiştirerek Lana ve Lilly isimleri alan Wachowski kardeşler, bu film sonrası sadece tv dizisi çekebildi. Jüpiter Ascending kötü film değildi esasında, ama uzun süren yapımı ve yüksek maliyeti ile zarar etti.
Empires of the Deep (?)
Daha gösterime girmeden birkaç yönetmenin kariyerini bitiren film, sinema tarihin en büyük fiyaskolarından biri olmaya aday. 2013’de gösterime giren Oblivion ile aynı zamanlarda çekilmeye başlanan bu filmin akıbeti belirsiz. Hala üzerinde uğraşılıyor ve fragmanlardan göründüğü kadarıyla ortada bir felaket var.
John Carter (2012)
Wall-E’yi kim hatırlamaz. Muhteşemdir. Onun yönetmeni Andrew Stanton sonraki projesi olan John Carter ile yine sinema tarihinin en büyük fiyaskolarından birine imza atmıştır. Film çok kötü olmasa da, bütçesiyle, geliri arasında bir uçurum vardır.
The League of Extraordinary Gentlemen (Muhteşem Kahramanlar / 2003)
Kaptan Nemo, Görünmez Adam, Dorian Gray, Dr. Jekyll/Mr. Hyde gibi roman kahramanlarından oluşan bir ekibin yaşadığı macerayı konu edinen ve akla son dönemim efsane dizisi Penny Dreadful‘u getiren film, bol yıldızlı kadrosuna rağmen, yönetmeni Stephen Norrington’un kariyerini bitirmiştir.
Hazırlayan: Orkun Uçar