Telekinezi maddelerin üzerinde düşünce gücüyle (yani onlara fiziksel olarak temas etmeden) etki yaratabilme yeteneği olarak tanımlanabilir. İnternet’te basit bir aramayla bile bu yeteneğe sahip olduğunu iddia eden kişilere, konu hakkında çekilen belgesellere ve yapılan çalışmalara ulaşmak mümkündür. Elbette bunların hiçbiri telekinezinin varlığına delil teşkil etmez. Özellikle belirtmek isteriz ki elimizde telekinezinin var olduğuna dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur.
Bilimin çerçevesi dışında kalsa da, telekinezi, özellikle derin devletin yürüttüğü gizemli deneyleri konu edinen Soğuk Savaş Dönemi Bilimkurgu Sineması (ve Edebiyatı)’nı besleyen popüler konulardandır. Bu konuyu ele alan filmler, silahlanma yarışında öne geçmek için deneyler yapan devletin gizli birimleri ile bu deneyler neticesinde pirokinezi (zihin gücüyle ateş yakma ve ateşi kontrol edebilme), telepati (beş duyumuzu kullanmadan iletişim kurma) ya da telekinezi gibi yetenekler kazanan insanlar (bazen de hayvanlar) arasında geçen kedi fare oyununu anlatır. Derin devlet çalışanları, gözünü kırpmadan insan öldürebilecek acımasızlıkta karanlık tipler olarak resmedilir. Kurban rolündeki yetenekli kişiler ise film boyunca bu karanlık adamların elinden kurtulmaya çalışır durur. Netflix‘in üçüncü sezonu merakla beklenen dizisi Stranger Things her yönüyle bu nostaljik türe örnek gösterilebilecek nefis yapımlardan biridir.
Elbette tüm telekinezi konulu filmler, yukarıda belirlediğimiz çizgiler içinde yer almıyor. Örneğin telekineziyi eğlence sosuna bulayan veya bir lanet olarak sunan ya da bilim ve inanç çatışması ekseninde ele alan yapımlar da yok değil. Sunacağımız listenin, bu çeşitliliği yansıtmasına gayret ettik. Sözü daha fazla uzatmadan ilk filmimize geçelim.
Escape to Witch Mountain (Sihirli Dağa Kaçış / 1975)
Tia (Kim Richards) ve Tony Malone (Ike Eisenmann) kendilerini bildiklerinden beri telekinezi, telepati, olacakları hissetme, hayvanlara hükmetme gibi yeteneklere sahip iki sevimli kardeştir. Ancak bu yetenekleri gittikleri her yerde başlarını derde sokmaktadır. Gerçek ailesinin kim olduğunu bilmeyen kardeşler koruyucu ailelerini kaybedince yetimhanenin yolunu tutar. Ancak bela burada da peşlerini bırakmaz. İki kardeş bir yandan nereden geldiklerini ve neden böyle güçlere sahip olduklarını keşfetmeye çalışırken bir yandan da peşlerine düşen kötü adamlarla mücadele edeceklerdir.
Alexander Key‘in 1968 tarihli aynı ada sahip bilimkurgu romanından beyaz perdeye uyarlanan ve bir Walt Disney yapımı olan Escape to Witch Mountain, ayaklarınızı uzatıp ailenizle birlikte keyifle seyredeceğiniz türde bir yapım.
Firestarter (Tepki / 1984)
Üniversiteli iki genç, Andy (David Keith) ve Vicky (Heather Locklear) para sıkıntısı yüzünden devletin yürüttüğü gizli deneylere gönüllü olarak katılmaya karar verir. Deneyler sırasında onlara Lot Six adında bir ilaç verilir. Bunun sonucunda her ikisi de birtakım psişik yetenekler kazandıklarını fark eder. Birbirlerine aşık olup evlenen gençlerin dünyaya gelen çocukları Charlie ise pirokinezi yeteneğine sahiptir. Charlie, deneyi gerçekleştiren The Shop (Dükkan) adlı birim tarafından bir silah olarak görülür. Ve kovalamaca başlar. Charlie ve babası film boyunca kötü adamların eline düşmemek için uğraşıp duracaklardır.
Altın Kitaplar‘ın dilimize Tepki (Stephen King, Firestarter) adıyla kazandırdığı romandan uyarlanan filmde, küçük kahramanımız Charlene McGee’yi (nam-ı diğer Charlie) Drew Barrymore canlandırıyor. Romanın 2002’de Firestarter 2: Rekindled adıyla dört bölümlük bir dizeye dönüştürüldüğünü de not düşelim.
The Medusa Touch (Medusa / 1978)
Bir yazar olan John Morlar (Richard Burton) evinde feci şekilde yaralanmış halde bulunur. Boylu boyunca kanlar içinde yatan adamın öldüğünden şüphe duyulmaz. Olay yerine gelen Dedektif Brunel (Lino Ventura) ilk iş apartman sakinlerini sorguya çeker. John’un ardında bıraktığı notlar da kafa karıştırıcı türden şeylerdir. Bu sırada ölü salınan yazar inlemeye başlayınca hemen hastaneye kaldırılır. Dedektif bir yandan adamın kendine gelmesini beklerken bir yandan da olayı aydınlatmaya çalışır. Ünlü yazar yalnız yaşayan, geleni gideni olmayan bir tiptir. Psikoloğunun söylediğine göre felaket yaratma konusunda bir yeteneği olduğuna inanmaktadır.
Peter Van Greenaway‘in 1973 tarihli aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarlanan ve zengin bir oyuncu kadrosuna sahip olan film, sinema tarihine iz bırakan, kesinlikle ıskalanmaması gereken yapımlardan.
Zapped! (1982)
Barney Springboro kızlardan yana bir türlü yüzü gülmeyen bilim aşığı lisesi bir gençtir. Bitkiler üzerinde deneyler yapmakta ve bu çalışmasıyla burs kazanma hayali kurmaktadır. Bir gün okulun laboratuvarında fareler üzerinde çalışırken bir kaza yaşanır ve Barney telekinetik güçler kazanır. Bu yeteneğini tam da yaşından beklendiği şekilde kullanmaya başlayacaktır.
Başrolünde, bir dönemin en popüler dizilerinden Charles İş Başında’dan (Charles in Charge) hatırladığımız ünlü oyuncu Scott Baio‘nun yer aldığı Zapped! 80’lere ait eğlenceli bir gençlik komedisi.
The Fury (Gizli Kuvvet / 1978)
Eski bir devlet çalışanı olan Peter (Kirk Douglas) telekinezi yeteneğine sahip oğlu Robin‘i (Andrew Stevens) özel bir okula yerleştirmenin hazırlığındadır. Bu okul tıpkı Robin gibi yetenekli çocuklar içindir. Ancak beklenmedik bir olay yaşanır ve Robin kaçırılır. Onu kaçıranlar Peter’ı da ortadan kaldırmak ister. Peter oğlunu kurtarmak istiyorsa önce hayatta kalmayı başarmalıdır.
The Fury akıllara kazınan sonu ile türün klasik örneklerinden biri. Yönetmen koltuğunda Brian De Palma‘nın oturduğu yapım, Amerikalı yazar John Farris‘in 1976 tarihli aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış.
Red Lights (Medyum / 2012)
Üniversitede ders veren Psikolog Margaret Matheson (Sigourney Weaver) ve asistanı Tom Buckley (Cillian Murphy) paranormal olayları araştıran iki bilim insanıdır. Şu güne dek mantıklı bir açıklama getiremedikleri tek olay bile olmamıştır. Medyum olduğunu iddia eden herkesin bir numarası vardır. Simon Silver (Robert De Niro) hariç. Medyum Simon, Margaret’ın foyasını ortaya çıkaramadığı tek isimdir. Ve ünlü medyum otuz senelik suskunluğuna son verip yeniden ortaya çıkmıştır. Şimdi Margaret ve Tom’un elinde, onun bir sahtekar olduğunu kanıtlamak için ikinci bir şans vardır.
İnanç ve bilim çatışmasını konu edinen Red Lights, temposu son dakikaya kadar düşmeyen heyecan dozu yüksek bir yapım olarak dikkat çekiyor.
Carrie (Günah Tohumu / 1976)
Stephen King profesyonel kariyerine, ilk baskısını 1974’te yapan Carrie (Göz / Altın Kitaplar) adlı roman ile adım atar. Eser telekinetik güçleri olan Carrie White adında içine kapanık bir kızın yaşamını konu edinmektedir. King’e hayalini kurduğu profesyonel yazarlığın kapısı açan roman, 1976’da Brian De Palma tarafından sinemaya aktarılır. Carrie’yi Sissy Spacek oynarken, Billy Nolan karakterini John Travolta canlandırır.
Film aşırı dindar bir anne ile telekinetik güçlere sahip kızının etrafında şekilleniyor. Carrie’nin tek istediği tüm yaşıtları gibi normal bir hayat sürmektir. Ancak hem annesi hem de okul arkadaşları Carrie’ye bu şansı tanımazlar. Carrie sonunda telekinetik güçlerini kullanıp hepsinden intikam alacaktır. Carrie 2002’de tv ekranlarında, 2013’te de beyaz perdede yeniden boy gösterir. Ayrıca The Rage: Carrie 2 (Carrie 2: Öfke) adlı bir de devam filmi vardır.
Chronicle (Doğaüstü / 2012)
Üç lise öğrencisi Andrew (Dane DeHaan), Matt (Alex Russell) ve Steve (Michael B. Jordan) ormanda buldukları bir deliğin içine girer ve yerin altındaki koridorlarda dolanmaya başlar. Sonunda bu dünyaya ait gibi görünmeyen parlak bir şeye rastlarlar. Dışarıya çıktıklarında telekinezi yeteneği kazandıklarını fark ederler. Başta bu yeteneklerini eğlenmek için kullanırlar, ama sonra durum farklı bir hal almaya başlar.
Genç yönetmen Josh Trank‘in çektiği yapım, türün atası kabul edilen The Blair Witch Project (Blair Cadısı / 1999) gibi bir buluntu film (found footage). Chronicle büyük beklentiyle değil ama vakit geçirmek için izlediğinizde hayal kırıklığı yaratmayacaktır.
Scanners (Tarayıcılar / 1981)
Stephen King’in Firestarter (Tepki / Altın Kitaplar) adlı eserini çağrıştıran Scanners, bir tür sakinleştirici olan Ephemerol adlı ilacın, hamile kadınlar üzerindeki yan etkileri sonucunda gelişen olayları konu ediniyor. Bu ilaç anne karnındaki bebeğin çeşitli güçler kazanmasına yol açar. Bu güçlere sahip olanlara da Tarayıcı denir. Bu kişiler telepati ve telekinezi yeteneğine sahiptir. Yani akıl okuyabilirler, insanların kafasına girip onlara istediklerini yaptırabilirler. Bir kişiyi ona dokunmadan öldürmeleri bile mümkündür.
Bu yeteneklere sahip kişilerden biri Darryl Revok’tur (Michael Ironside). Revok gücünün farkına varınca kendisi gibi tarayıcılar yaratıp dünyayı ele geçirmenin ve normal insanlara diz çöktürmenin hayalini kurmaya başlar. Onu durdurmaya çalışan kişi ise yine onun gibi bir tarayıcı olan Cameron Vale (Stephen Lack) adlı bir evsiz olacaktır. Karanlık deneyler ve vücut deformasyonu gibi temaları bol kanla soslayıp izleyiciye sunan Scanners tam bir David Cronenberg klasiği olarak dikkat çekiyor.
Phenomenon (Mucize / 1996)
George Malley (John Travolta) hayatını araba tamirciliği yaparak kazanan, yaşadığı küçük kasabada herkes tarafından sevilip sayılan sıradan bir adamdır. Otuz yedinci yaş gününü kutladığı gece eve dönerken gökyüzünde tuhaf ışıklar görür ve bayılır. Uyandığında sıradan hayatını geride bırakmıştır. O artık eski George değildir. Günde iki üç kitap okumaya başlamış, eskiden hayal bile edemediği bir bilgi seviyesine ulaşmıştır. Ayrıca telekinezi ve olacakları hissedebilme gibi yetenekler de kazanmıştır.
90’lı yılların unutulmaz filmlerinden olan Phenomenon büyülü, sıcak bir hikayeye sahip. Duygusal seyircilere ekran başına oturmadan mendillerini hazır etmelerini tavsiye ediyoruz.