Bilimkurgu… Yalnızca türün adını oluşturan tamlamadaki sözcükleri birer birer incelediğimizde, tür için bilimsellikten yola çıkarak oluşturulan kurgusal öyküler şeklinde kabaca bir tanım yapılabilir. Bilimkurgu eserleri oluşturulurken bilimselliğin dozajı da esere göre değişmektedir. Kimi eserler fantastik denebilecek kadar gerçeküstü olabiliyor. Örneğin Star Wars, tarihin en önemli bilimkurgu eserlerinden biridir. Bu eserde ‘çok uzun zaman önce, çok uzak bir galakside’ galaktik bir imparatorluk ile direnişçilerin çatışmasını izleriz. Uzay yolculuğu, uzak galaksiler ve teknoloji oluşturma gibi konular bilimin sahasına girecek gelişmelerdir. Dolayısıyla Star Wars bilimseldir. Ancak seride önemli bir yeri olan ‘Güç’, temelde bilimsel gerçeğe dayandırılmaya çalışılmış (Midi-chlorian denilen bir tür mikroskobik canlıların insanlara telekinetik özellikler kazandırdığı) bir tür büyücülüktür. Hatta Star Wars evreninde, Obi-Wan Kenobi’de olduğu gibi ölümünden sonra karşımıza çıkan hayaletler bile vardır. Dolayısıyla Star Wars bir yönüyle bilimsel olsa da, başka bir yönüyle de fantastiktir.
Ancak tüm bilimkurgu yapıtları elbette böyle değil. Bilimsel gerçeklerden hiç sapmayan, fizik kuralları neye izin veriyorsa o kadarını konu edinen ve tamamen bilime uygun yazılmış eserler de var. Bu gibilerine İngilizce’de ‘Hard Science Fiction‘ deniliyor. Dilimizde yaygın olarak ‘Sert Bilimkurgu‘ şeklinde anılsa da, ‘Katı Bilimkurgu‘ ve ‘Saltık Bilimkurgu‘ gibi adlarla da ifade edildiğini görebiliyoruz. Terim ilk olarak 1957’de P. Schuyler Miller tarafından Astounding Science Fiction dergisinin Kasım sayısında John W. Campbell’ın Uzay Adaları romanının bir incelemesinde kullanıldı. Söz konusu incelemede romanın çok gerçekçi ve bilimsel doğrulara uygun olduğu ve dolayısıyla da ‘Sert Bilimkurgu‘ etiketini hak ettiği belirtiliyordu. İlerleyen yıllarda sert bilimkurgu, bilimkurgunun bir alt türü olarak giderek yaygınlaştı.
Peki sinemada bu durum nasıl? Gelin sırtını tamamen bilimsel gerçeklere, doğa yasalarına dayayan ve bunların dışına çıkmadan öyküsünü anlatan sert bilimkurgu filmlerine bir göz atalım…
Ex Machina
“Günün birinde yapay zekâlar dönüp bize, bugün bizim Afrika düzlüklerindeki fosillere baktığımız gibi bakacaklar. Kaba bir dil ve ilkel aletlerle toz içinde yaşayan ve nesli tükenmiş iki ayak üstünde gezen maymunlarmışız gibi…”
Dünyanın en büyük internet şirketinde yazılımcı olarak çalışan 24 yaşındaki Caleb, şirkette yapılan bir yarışmayı kazandığını öğrenir. Genç kahramanımız hem şaşkın, hem de mutludur. Ne de olsa yarışmanın büyük bir ödülü vardır: Şirketin CEO’su Nathan’ın dağ evinde bir haftalık tatil! Heyecan içindeki Caleb, patronunun gözlerden ırak evine doğru yola koyulur. Tabii eve belli bir amaç için çağrıldığından ve burada Ava adlı güzeller güzeli bir yapay zekâlı android ile karşılaşacağından haberi yoktur…
Yönetmenliğini ve senaristliğini Alex Garland‘ın üstlendiği film, yapay zekâ-insan iletişimi üzerine odaklanan başarılı bir yapım. Başrollerini ise Oscar Isaac, Domhnall Gleeson ve Alicia Vikander paylaşıyor.
Primer
Shane Carruth adlı aslen yazılım mühendisliği yapan bir yazar/yönetmenin ürünü olan bu film de sert bilimkurgu örneklerinden. Ciddi anlamda zor bir senaryoya sahip. Filmi anlayabilmek için ya mühendis olmak ya da üzerine yazılmış yazıları okumak gerekiyor.
İki mühendisin kendi garajlarında zaman makinesi icat etmesini anlatan filmimizin ilk yarısı uzun uzun mühendislik kavramlarının açıklanmasıyla, ikinci yarısı ise uzay – zaman kavramının nasıl işlediğinin anlatılmasıyla geçiyor. Yalnızca 7000 dolarlık bir bütçeyle çekilen film, tüm iyi niyetine rağmen maalesef düşük bütçeden muzdarip olduğunu saklayamıyor. Ancak yine de sert bilimkurgunun bir örneği olarak tarihteki yerini alıyor.
Europa Report
Sebastian Cordero adlı Ekvador’lu yönetmenin bir grup astronotun Jüpiter uydusu Europa’ya yolculuğunu ve uyduda yaşadıklarını anlattığı film de yine sert bilimkurgunun örneklerinden. Uyduya ulaşana kadar astronomi, astronotların yaşamı ve bir uzay aracının nasıl işlediği konularının tamamen bilimsel gerçeklere uygun olarak anlatıldığı film, Europa’ya ulaşınca da bu kez sırtını uyduya yönelik bilimsel hipotezlere yaslıyor.
Neil deGrasse Tyson, Stephen Hawking gibi astrofizikçilerin uyduya yönelik hipotezlerini doğru kabul ederek de öyküsünü o yönde ilerletiyor. Bu yüzden Europa Report da sert bilimkurgu yapımı olarak anılmaya hak kazanıyor.
Her
Bir insan başka bir insana neden âşık olur? Aşkın altında yatan bir formülden bahsedilebilir mi? Karşımızdaki kişide hangi özellikleri ararız? Fiziksel görünüş mü önemlidir, yoksa ruh güzelliği mi? Ya yaş, para, şöhret? Peki, canlı bile olmayan bir şeye aşık olunabilir mi? Örneğin bir yapay zekâya? Yakın gelecekte geçen öykümüzün kahramanı Theodore, başkaları adına mektuplar yazarak geçimini sağlayan özel hayatı sorunlu bir yazardır. Bir gün reklamlarda gördüğü yapay zekâlı işletim sistemini satın almasıyla tüm yaşamı ansızın değişir. Zira Samantha isimli sanal zekâ uygulaması ile kahramanımız arasında sıra dışı bir ilişki başlayacaktır…
Spike Jonze’un yazıp yönettiği filmin başrolünde Joaquin Phoenix var. Ona eşik edenler arasında Chris Pratt, Amy Adams gibi tanınmış isimler bulunuyor. Samantha isimli yapay zekâ yazılımına sesiyle ruh katan kişi ise ünlü aktris Scarlett Johansson’dan başkası değil.
Arrival
Her ne kadar öyküsünü uzaylılarla temas ve geleceği görmek gibi bilimsel olarak kanıtlanamamış iki konu üzerine inşa etse de, filmin bu konulara yaklaşımı tamamen bilimsel. Üstelik, uzaylılarla iletişim kurabilmek ve onların dillerini öğrenebilmek için dil bilime yaklaşımı ve filmin ürettiği teoriler son derece tutarlı.
Hatta biraz daha ileri giderek şöyle de diyebiliriz: Bir gün uzaylılar bizi ziyaret ederse dillerini nasıl öğreneceğimizi biliyoruz.
The Martian
Tıpkı Apollo 13, Gravity ya da Euro Report gibi bu da ters giden bir uzay görevi ile ilgili. Mars görevi sırasında gezegendeki yıkıcı fırtınadan kaçan inceleme ekibinin öldü sanılarak geride bırakılan üyesinin yaşam savaşını izliyoruz.
Türlü kimyasallar kullanılarak nasıl su ve oksijen üretilir? Başka bir gezegende çiftçilik nasıl yapılır? İletişimin mümkün olmadığı bir ortamda Dünya’ya mesaj nasıl gönderilir ve iletişim için hangi alfabe kullanılır soruları filmin ilk yarısını oluşturuyor. İkinci yarısında da bir başka gezegenin kütle çekiminin mancınık gibi nasıl kullanılacağı ve kurtarma görevinin nasıl olacağı yine tamamen astrofizik kuralları çerçevesinde açıklanıyor.
Contact
Carl Sagan’ın aynı adlı romanından uyarlanan bu filmde sert bilimkurgunun dozajı kitaptaki kadar yüksek değil. Sonunda olayı dini bir noktaya bağladığı için eleştirilse de, uzaylılarla temas, başka boyuta geçme, uzay zamanda bir kırılım yaratma gibi konuları astrofiziğin dışına çıkmadan anlatıyor.
Bu yönüyle de sert bilimkurgu eseri olarak listemize girmeyi başarıyor.
Interstellar
Her ne kadar filmin uyarlandığı kitabın yazarı Kip Thorne film için hazırlanan ilk senaryonun daha bilimsel olduğunu söylese de, mevcut hâliyle de bilimsel gerçeklere gayet sadık olduğu görülüyor. Özellikle de solucan deliğinin ve kara deliğin görselleştirildiği sahneler, muhtemelen bir filmde görüp görülebilecek en gerçekçi tasarımlar.
Ayrıca, 2019 yılında insanlık tarihinde ilk kez bir kara delik görüntülendi ve filmde tasvir edilen kara delik ile neredeyse tamamen aynıydı. Dolayısıyla bu filmimiz de sert bilimkurgu içerisinde kendine yer edinmeyi başarıyor.
Donnie Darko
Filmde paralel evrenler, solucan delikleri ve uzay zamanda olası sapma konusu yıllardır ilgili bilim insanlarının anlattığı hipotezler üzerinden ele alınıyor.
Gerçekliği kanıtlanamamış bir konuyu anlatmasına rağmen, bu konuda bilim insanlarının sözlerinden dışarı çıkmaması da filmi sert bilimkurgu olarak görmemiz için yeterli oluyor.
Gattaca
İnsanların doğuştan DNA’larına göre ayrıldığı Cesur Yeni Dünya kitabını anımsatan bu filmde, insanlar ya ‘geçerli’ ya da ‘geçersiz’dir ve genetik bilgilerine göre herkese bir görev atanmıştır. Bütün bunlar ise merkezi bir veritabanında kayıtlıdır. Ethan Hawke, devlet öjeni programının dışında doğan başroldeki Vincent Freeman karakterine can veriyor. Hayatta ilerledikçe sistemdeki çatlakları ve onlara nasıl düşülmemesi gerektiğini öğreniyor. Filmin sonunda ise sistemde herkesin düşündüğünden daha çok ‘geçersiz’ olduğu anlaşılıyor.
Fantastik ya da bilimsel açıdan muğlak yapımları izlemek istemeyenler için iyi bir alternatif olabilecek sert bilimkurgu, adındaki soğukluğa rağmen son derece eğlenceli de olabilen bir alt tür. Bu tarz çok bilim, az kurgulu bilimkurgu yapımlarını da mutlaka deneyimlemek gerekiyor.