Ölümsüzlük Temalı 10 Bilimkurgu Filmi

Ölümsüzlük, genel görüşe göre mümkünatı olmayan bir şey. Yine de bilimkurguya göre bu olasılık çok uzakta değil. İlk insanın vahşi doğada hayatta kalmaya çalışmasıyla bilinçsiz bir şekilde kendini gösteren ölümsüzlük arayışı, 21. yüzyılda bilinçli bir hâle evrildi. Bilim insanları ise bu konudaki tüm ilgisini, dışardan bir etki olmadan sonsuza dek yaşayabilen denizanası Turritopsis dohrnii gibi canlılara ve doğaya çevirmiş durumda. Genetik olarak yaşlanmayan bu canlı, insanlara ölümsüzlüğü vadetse de henüz elle tutulur bir sonuç ortada yok. Birçok bilim insanı, fütürist ve filozof tarafından hakkında teoriler üretilen ölümsüzlük, sonsuz yaşam, ölümden muaf olma ve bitmeyen bir varoluş olarak biliniyor. Kimilerine göre ölümsüzlük geçici bedenlerimizden kurtulduktan sonra kendini gösterecek. Kimilerine göre ise bu kavram süregelen bir doğum ve ölüm döngüsüyle gerçekleşecek.

Deadpool ve Superman gibi filmlerin yanı sıra mitolojik tanrıların olduğu diğer süper kahraman filmleri de, içerdiği çok sayıda ölümsüz karakteriyle konumuza uygun görünebilir, ancak fantastiğe de kayan bu filmleri listemize almadık. O hâlde fazla oyalanmayalım ve sizler için hazırladığımız süper kahramansız, daha bilimsel ve felsefi listemize kısaca bir göz atalım.

The Man Who Turned to Stone (1957)

Listemizin ilk sırasında Lâszlô Kardos‘un yönetmenliğini yaptığı The Man Who Turned to Stone var. Ölümsüzlük temasını ilk işleyen filmlerden olan yapım, bilimkurgunun beraberinde korku ve gizem gibi unsurları da barındırıyor. Film, bir grup doktorun ıslah evinde genç insanları gizlice öldürmesini ve bu sayede sonsuz yaşama erişmesini konu alıyor. Ayrıca, ölümsüzlüğü ve onun etik dışı bir şekilde elde edilmesini eleştirmesiyle de erken dönem bilimkurgu sinemasında önemli bir yere sahip.

Senaryosu Berbard Gordon tarafından yazılan, kadrosunda ise Paul Cavanagh, Ann Doran ve Victory Jory gibi dönemin başarılı oyuncularını barındıran yapım, “filmin yılı benim için önemli değil” diyen sinemaseverler tarafından değerlendirilebilir.

The Leech Woman (1960)

Listemize yine eski bir film olan The Leech Woman (Sülük Kadın) ile devam ediyoruz. 1960 yılında çekilen film, korku ve drama ağırlıklı olmasına rağmen konusu itibariyle bilimkurguya da göz kırpıyor. 140 yıl önce Amerika’ya köle olarak getirildiğini iddia eden Malla adında gizemli ve yaşlı bir kadın, endokrinolog Dr. Paul Talbot’a ilginç bir teklifte bulunur. Eğer Afrika’ya son yolculuğunu finanse ederse ona sonsuz gençliğin sırrını verecektir.

Edward Dein’in yönettiği film, aynı yıl yayımlanan The Brides of Dracula yüzünden geri planda kalsa da hâlâ izlenilmeyi hak ediyor.

Zardoz (1974)

Sinema tarihinin en kült kostümlerinden biriyle karşımıza çıkan Zardoz, içeriği ve kurgusuyla izlemesi zor yapımlardan. John Boorman tarafından yazılıp yönetilen film, Sonsuzlar ve Girdap adlı iki farklı toplumu bir araya getiriyor.

Ölümsüz ve aynı zamanda entelektüel olan Sonsuzlar ile kirli, vahşi ve Zardoz’a tapan acımasız katillerden oluşan Girdap’ın karşı karşıya geldiği bu ilginç dünya, izleyenlere distopik bir macera da vaat ediyor.

Unbreakable (2000)

2001 yılında ülkemizde gösterime giren Unbreakable (Kırılmaz), iki devam yapımıyla bir üçlemeye dönüşen serinin de ilk filmi. Altıncı His filmiyle adından söz ettiren M. Night Shyamalan’ın yazıp yönettiği eser, bir tren kazasından burnu bile kanamadan kurtulan David Dunn’ın kendini keşfetmesini ele alıyor.

250 milyon dolar hasılat elde eden yapımın kadrosunda ise yok yok. Bruce Wills, Samuel L. Jackson ve Robin Wright, ölümsüzlük olgusuna yaklaşımındaki farklılığıyla değişik bir tat sunan filmi üst seviyelere çıkarıyor.

The Fountain (2006)

The Fountain (Kaynak), listemizin belki de en ilginç filmi. Yönetmenliğini Darren Aronofsky‘nin yaptığı, başrollerini Hugh Jackman ve Rachel Weisz‘in paylaştığı film, hem tarih, din, bilimkurgu ve fantastik öğelerin özenli bir harmanını sunuyor hem de zaman ve mekânı da aşan üç farklı hikâyeyi bir araya getiriyor.

Her ne kadar gişede umduğunu bulamasa da felsefi, dini ve mitolojik referanslarının derinliği sayesinde adından söz ettirmeyi başardı. The Fountain, özellikle sinemada epik anlatılardan hoşlananların kaçırmaması gereken yapımlardan.

The Man From Earth (2007)

Sırada, yalnızca ve yalnızca 200 bin dolarla ortaya çıkarılan müthiş bir film var. The Man From Earth yani Dünyalı. Durağan temposuyla ve tek mekânda geçen hikâyesiyle bizleri entellektüel bir tartışmanın içine atan filmde olaylar, üniversitede profesör olan John Oldman’in birdenbire işten ayrılmasıyla ve başka bir yere taşınmak istemesiyle başlıyor. Bu dakikadan sonra aldığı ani kararın sebebini öğrenmek isteyen arkadaşları ve John arasında, içinde olmak istediğimiz diyalektik bir sohbet başlıyor.

Richard Schenkman’in yönettiği ve Jerome Bixby’nin ölüm döşeğindeyken senaryosunu tamamladığı The Man From Earth, mutlaka izlenmesi gereken başarılı bir yapım.

Mr. Nobody (2009)

Dört farklı ülkede çekimleri yapılan Mr. Nobody, 2009 yılında gösterime girdi. Jared Leto’nun müthiş oyunculuğu ve özgün konusuyla dikkat çekerken, sonsuz olasılıklar kavramını da titizlikle ekrana yansıtıyor.

2092 yılında, 117 yaşında ve dünyadaki son ölümlü kişi olan Nemo, ölüm döşeğindeyken çocukluk yıllarına döner. Anne ve babasının ayrılmasıyla kendisini bir tren garında bulan kahramanımız için karar verme vakti gelmiştir: Annesiyle mi gitmeli, yoksa babasıyla mı kalmalı? Nemo’nun yapacağı seçim sonucu sonsuz sayıda olasılığın kapıları aralanacaktır.

Daybreakers (2009)

Ölümsüzlüğün konuşulduğu yerde vampirlerden bahsetmemek olmaz. Ancak Daybreakers’ı alışık olduğumuz vampir filmlerinden ayıran şey, bunu bilimkurgu sınırları içinde kalarak yapması. 2019 yılında yaşanan bir salgın sonucunda insanlığın büyük bir bölümü vampire dönüşür. Gerçekleşen değişim sonrası yaşlılık artık tarih olmuştur. Ne var ki salgına maruz kalmayan insan sayısı azdır ve vampirlerin kan ihtiyacını gidermek gitgide zorlaşmaktadır. Böylelikle vampirler ve insanlar arasında unutulmaz bir çatışma başlar.

Micheal ve Peter kardeşlerin yazıp yönettiği, oyuncu kadrosunda Ethan Hawke’nin de olduğu yapım, vampir temalı filmlere farklı bir yorum getiriyor ve ölümsüzlüğün yol açtığı karmaşaya sosyolojik dokunuşlar atıyor.

In Time (2011)

Dilimize Zamana Karşı olarak çevrilen film, özgün senaryosuyla aksiyon, gerilim ve bilimkurgu üçlüsünün iyi örneklerinden biri. Zamanı verenin düdüğü çaldığı yapımda ölümsüzlük bulunmuş, yaşlanma 25 yaşından itibaren durdurulmuştur. Ancak bunun çok ciddi bir bedeli vardır. Zira ölümsüzlüğün bulunduğu bu yakın gelecekte para tarihe karışmış ve tüm ekonomik sistem zamana uyarlanmıştır. İnsanlar çalışıp zaman kazanmak ve hayatlarını da sahip oldukları zamanla sürdürmek zorundadır. Peki ya zamanınız biterse? Bildiniz, ölüyorsunuz. Tabii her çarpık sistemde olduğu gibi bu sistemde de eşitsizlik ve adaletsizlik vardır ve birinin buna kafa tutma zamanı gelmiştir…

Ölümsüzlüğün sokaklara kadar düştüğü bir gelecekte geçen film, oyunculukları ve kurgusuyla şans verilmesi gereken yapımlardan.

Self / Less (2015)

Başrollerinde Deadpool‘un yıldızı Ryan Reynolds’ı ve usta oyuncu Ben Kingsley’i barındıran 2015 yapımlı film, zihinlerin başka bedenlere aktarıldığı bir gelecekte geçiyor. İş hayatında istediği başarıya ulaşan Damian, rahatsızlığı nedeniyle son günlerini yaşamaktadır. Damian, arkadaşının tavsiyesi üzerine Deri Değişimi adı altında zihnini genç bir bedene aktarmak ister. Transfer sorunsuz gerçekleşse de, Damian’ın gördüğü halüsinasyonlarla birlikte hikâyemiz gitgide ilginçleşmeye başlar.

Tek bir bedenin iki zihin arasında kalmasını ve etik dışı teknolojik yöntemlerin yol açtığı sorunları aktaran yapım, yer yer yaptığı ters köşeleriyle de ortalamanın üstüne çıkarak keyifli bir iki saat sunuyor.