Latin Amerika Sinemasından 10 Bilimkurgu Filmi

Dünyadaki en nevi şahsına münhasır kültürlerden biri de Latin Amerika kültürüdür. Bölgenin yerlileri olan İnka, Aztek ve Maya uygarlıklarından gelen kültürleri önce Avrupalı yerleşimcilerin kültürüyle, ardından da köle ticareti yıllarında Afrika kültürüyle harmanlanmıştır. Başta İspanyollar olmak üzere Portekizliler, İngilizler ve Fransızlar bu bakir toprakları keşfetmiş ve yerli uygarlıklarla çoğu zaman savaş, bazen de barış yoluyla ilişki kurmuştur. Elbette, kendi kültürlerinden pek çok öğeyi de bu kültüre aktarmışlardır. Daha sonrasında, Afrika’dan getirilen kölelerin ticareti için Latin Amerika adeta üs olarak kullanılmıştır. Köle olarak getirilen Afrikalılar da kendi kültür öğelerini bu topraklara aktarmıştır ve nihayetinde ortaya melez bir kültür çıkmıştır.

Bu melez kültür edebiyatta, müzikte ve sinemada da kendini göstermiştir. Latin Amerikan sanatında hem eski Latin uygarlıklarının hem Avrupa’nın hem de Afrika’nın kültürel izlerini görmek mümkündür. Elbette bu durum bilimkurgu için de geçerlidir. Gerek öykülerinde gerek öykünün aktarımında hafif bir hüzün vardır. Avrupalı yerleşimcilerin yıktığı eski uygarlıkların acısını ve köleliğin kalkmasından sonra anavatanlarına dönemeyen, Amerikalı da olamayan sözde ‘özgür‘ Afrikalıların ikilemlerini ve melankolisini bu eserlerde görmek şaşırtıcı değildir.

Çoğunlukla futbolla ve dünyaca ünlü futbolcularla özdeşleştirdiğimiz Latin Amerika’nın kendine özgü bilimkurgu sinemasına bazı filmler üzerinden bir göz atalım…

La nave de los monstruos / The Ship of Monsters (Meksika/1960)

B Film, hatta ‘Çöp Film‘ tadında bir Meksika bilimkurgu klasiğiyle açalım listemizi. Komedi, korku ve erotizm unsurlarıyla da harmanlandığını belirtmemek olmaz elbette.

Venüs gezegeninde yaşanan bir iç savaş sonucu tüm erkekler ölmüştür. Yalnızca kadınların kaldığı gezegendeki uzaylıların soyu tükenme riskiyle karşı karşıyadır. Bir araştırma ekibi, çiftleşebilecekleri erkekler bulmak üzere diğer gezegenlere gönderilir. Gerisini hayal etmek çok da zor değil.

O 5º Poder / The Fifth Power (Brezilya/1962)

Dünyanın uzak bir köşesinde, bugüne kadar kimsenin farkında olmadığı bir ülke vardır. Gözlerden uzak bir şekilde varlığını sürdüren bu ülke, ilk uluslararası temasını Brezilya ile yapar. Ülkenin temsilcileri, Brezilya radyosundan bir halka hitap konuşması gerçekleştirir. Ancak konuşma sonrasında ortalık karışır ve insanlar birbirlerine ve çevreye saldırmaya başlar.

Bu ülkenin yöneticileri, dünyanın içinden geçtiği savaşları uzaktan izlemiş ve bir gün bu savaşların kendilerine de sıçramaması için önlemler almıştır. Radyo sinyalleri ile insanları delirterek tüm dünyada iç savaş çıkarmayı hedeflemektedir.

Invasión / Invasion (Arjantin/1969)

Alfred Hitchcock tarzı bir casusluk anlatımını, James Bond tarzı bilimkurgu ile harmanlayan bu filmimiz, Aquilea adlı kurgusal bir ilde geçiyor.

Trençkot giyen casuslar bir çeşit ‘işgal makinesi’ geliştirmiştir. Don Porfilio ve onun emrindekiler de bu ajanların makineyi çalıştırmasını önlemek ve işgali durdurmak için elinden geleni yapacaktır.

El año de la peste / The Year of the Plague (Meksika/1979)

Salgın konulu bir bilimkurgu filmi var bu kez karşımızda. Teker teker tüm Meksika şehirlerinde bir salgın başlamıştır. Ancak bu salgına neden olan virüsün etkileri, kendisini çok ileri bir zamanda göstermektedir. Dr. Pedro Sierra Genovés, tamamen rastlantısal bir şekilde üç farklı ilden gelen üç ayrı kişiye yaptığı kan testlerinde virüsün bulgularına rastlar. Yeni bir virüsün salgına yol açtığı konusunda hem sağlık bakanlığı yetkililerini hem de meslektaşlarını uyarır, ancak ortada bir hastalık belirtisi olmadığı için kimseyi ikna edemez.

Aradan belli bir süre geçtikten sonra Meksika’da milyonlarca insan neredeyse aynı anda hastalık belirtileri göstermeye başlar. Başlarda kimseyi kendine inandıramayan Dr. Genovés, şimdi de salgınla mücadele konusunda tek umut olur.

Hombre mirando al sudeste / Man Facing Southeast (Arjantin/1986)

En İyi Yabancı Film dalında Oscar aday adayı olan ve K-Pax’e de ilham veren bir başyapıt var sırada. Filmin yönetmen koltuğunda ise Arjantin sinemasının en büyük yönetmenlerinden Eliseo Subiela oturuyor.

Rantes adlı bir akıl hastası, psikiyatr Julio Denis’in çalıştığı akıl hastanesine yatırılır. Rantes kendisinin bir uzaylı olduğunu iddia etmektedir. Julio Denis, kendisiyle özel olarak ilgilenir ve yalan makinesi de dâhil üzerinde türlü testler yapar. İşin garip tarafı, Rantes bu testlerin hepsinden geçer. Julio Denis, kendisiyle yaptığı konuşmaların sonucunda ona inanmaya başladığını fark eder.

Filozof, sanat kuramcısı ve yazar Susan Sontag, zamanında bu film için en iyi bilimkurgu filmi demiştir. Gerçekten de film psikoloji, felsefe ve sosyoloji ile bezeli bir senaryoya sahiptir.

Rumbo a la oscuridad / Into The Darkness (Uruguay/1992)

Genellikle ülkemizde oynayan Lugano, Muslera gibi futbolcular ve ülkemizi ziyaret eden eski devlet başkanları Jose Mujica ile tanıdığımız Uruguay’ın nadide bilimkurgu sineması örneklerinden biri var karşımızda.

Üç amatör UFO araştırmacısı ve komplo teorisyeni, Dünya’nın üç gün içerisinde uzaylılarca işgal edileceğini öğrenir. Derhal yetkilileri bu konuda uyarmaya karar verirler. Ancak kimse kendilerine inanmaz.

Moebius (Arjantin/1996)

Tamamen özgün bir film değil. Aynı konulu 1993 tarihli Möbius adlı bir Alman bilimkurgu filminin uyarlaması. Ancak bu uyarlamada karakter derinliklerine daha çok inilmiş ve aksiyon yönü öne çıkan Alman filminin aksine bilimsel teorilere daha çok yer verilmiştir.

Buenos Aires metrosundaki bir tren, bütün yolcularıyla birlikte ortadan kaybolur. Tren nereye gitmiş olabilir? Başka bir boyuta mı geçti? Uzaylılar mı kaçırdı? Yoksa atomlarına kadar ayrılmasına yol açan bir fenomenin kurbanı mı oldu? Artık olayı soruşturmak, polisler kadar bilim insanlarına da düşmektedir.

Sleep Dealer (Şili – Meksika/2008)

Meksika – ABD sınırında her yıl yüz binlerce insan, kaçak yollarla ABD’ye geçmeye çalışmaktadır. Perişan denilebilecek koşullarda yapılan tehlikelerle dolu bu yolculuk, çoğunlukla yakalanmakla ve bazen de ölümle sonuçlanmaktadır. Filmimiz de sırtını bu gerçeğe dayıyor.

Amerikan Rüyasına‘ kablolarla, bilince yerleştirilen imgelerle ulaşmaya çalışan insanların öyküsünün anlatıldığı film, adeta The Matrix ile Inception arasında bir köprü görevi görüyor.

La Jaula / The Cage (Venezuela/2018)

Ağır bir ekonomik kriz, yaptırımlar ve hatta kıtlık ile uğraşan Venezuela’dan yine de sanat eserleri gelmeye devam ediyor. Hatta 2018 yılında ülke sinemasının ilk bilimkurgu eseri çekildi. Ülkede yaşanan siyasal ve sosyo-ekonomik olaylara yönelik olarak filmde bol bol taşlama ve gönderme de mevcut.

Dünya uzaylılarca işgal edilmiş, insan nüfusu tükenmenin eşiğine gelmiştir. Üstelik gökyüzünde yüzen dev bir gemi de Dünya’yı gözetlemektedir. Sağ kalan son insanlar olduklarına inanan Eva ve Fausto, amiyane tabirle çaktırmadan bir köşede yaşamaya devam etmektedir. Ne var ki Dafne adında üçüncü bir kurtulan yaşamlarına dâhil olur. Dafne, tepelerindeki gemiye intihar saldırısı düzenlemek için gerekli planları yapmıştır. Ancak bu girişim, insan soyunun tamamen tükenmesi anlamına gelmektedir.

Memoria (Kolombiya/2021)

Listemizin son sırasında, Taylandlı bir yönetmenin Kolombiya’da tatil yapan bir Avrupalıyı anlattığı, her kültürden izlerin görüldüğü ilginç bir film var. Oscar ödüllü Tilda Swinton ise başrolde harikalar yaratıyor.

Kolombiya’ya tatile giden Jessica Holland, tatili sırasında tuhaf frekanslar duymaya başladığını fark eder. Bir süre bu frekansların varlığından tedirgin olan kahramanımız, sonunda içinde yaşadığı dünyanın gerçekliğinden bile kuşku duymaya başlar. The 13th Floor, The Matrix tadında bir film Memoria, ama Latin Amerika tarzında.

Gördüğünüz gibi Latin Amerika bilimkurguları çoğunlukla o toprakların tarihine ve sosyolojisine uygun olarak işgal, istila; yabancı topraklarda yaşamak ve yaşadığı yere yabancı olmak gibi konulara sırtını dayıyor. Kısacası bu özgün ve melez güzeli bilimkurgu sineması da ülkemiz bilimkurgu meraklıları tarafından keşfedilmeyi bekliyor.

Yazar: Halil Alpaslan Hamevioğlu

1980 Polatlı doğumluyum. 80'ler ve 90'lar kuşağında yetişmiş bir bireyim. O devrin her bireyi gibi ben de bilimkurguyu video kasetlerden tanıdım. Sonra özel kanallar geldi. Hayal dünyam iyice genişledi. Eh, gerçek yaşamda da dünyanın içinden geçtiği dönüşümü gördüm. Sovyetler'in bitişini, Berlin Duvarı'nın yıkılışını, popüler kültürün tüm dünyayı etkisi altına alışını... Bir gün okulum bitti ve hem gördüklerimi hem de yaşadıklarımı yeni nesillere aktarayım dedim. Öğretim görevlisi oldum. Gazi Üniversitesi’nde başlayan, Başkent Üniversitesi’nde devam eden öğreticiliğimde ülke sınırlarını aştım ve kendimi Amsterdam Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde buldum. Oldum olası yazmayı sevmişimdir. Âşık olduğum bilimkurguyu ve yazma hobimi de burada birleştireyim dedim. Şimdiden iyi okumalar.

İlginizi Çekebilir

farscape ka d'argo 1

Farscape’in Asabi Komutanı: Ka D’Argo

“Sevdiğiniz her şeyi kaybettiğinizde onurlu bir hayat yaşamak zordur.” 1999-2003 yılları arasında ekranlara gelen Farscape, …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin