John Carpenter'dan 9 Bilimkurgu Filmi

John Carpenter’dan 9 Bilimkurgu Filmi

Korkuyla yakından bağlantılı olsa da, John Carpenter‘ın kariyeri oldukça çeşitli. Bilimkurgudan komediye, ele almadığı bir tür neredeyse yok. Elbette filmlerinin tümü eleştirmenlerce sevilmedi veya finansal açıdan hit olmadı, ancak The Thing ve They Live gibi birçoğu klasikler arasındaki yerini aldı.

John Carpenter’ın kariyeri, başına buyruk film yapımcılarının sahneye çıktığı ve sinemanın kapsamını genişlettiği 1970’lerde başladı. Bu dönem aynı zamanda Steven Spielberg, George Lucas ve Francis Ford Coppola gibi isimlerin de parlamaya başladığı yıllardı. Genç ve bağımsız film yapımcısı John Carpenter, ilk filmi Dark Star‘ı (1974) ve ardından beklenmedik şekilde Amerika dışında hit olmayı başaran Assault on Precinct 13‘ü (1976) bu ortamda yaptı. Sonraki yıllarda Carpenter, adını yetenekli sinemacılar arasına yazdırtan korku başyapıtı Halloween (1978) ile izleyicileri şaşırttı.

Genel olarak Carpenter’ın çalışmaları günümüzde büyük saygı görüyor, pek çok filmi klasik olarak değerlendiriliyor. İster şaheser ister absürt bulunsun, filmleri yine de hem ilginç hem de benzersiz olmaya devam ediyor. İşte John Carpenter’ın 9 bilimkurgu filmi…

Memoirs of an Invisible Man (1992)

Carpenter’a ait bilimkurgu filmleri sıralamasının en alt sıralarında Chevy Chase’in oynadığı komedi filmi Memoirs of an Invisible Man (Görünmez Adamın Maceraları) geliyor. Aynı adlı romandan uyarlanan filmin, H.G. Wells’in klasik romanındaki Görünmez Adam hikâyesinin aptalca bir yorumu olması amaçlanmıştı. Ayrıca film, Chevy Chase ve Carpenter arasında yaşananlar yüzünden başka bir yönetmenin işi devralmasına değin uzanan sorunlu prodüksiyonuyla da çok konuşulmuştu.

Carpenter’ın reddettiği, hatta adının başlıktan çıkarılmasını bile istediği Memoirs of an Invisible Man, bazı fanatik hayranları olmasına rağmen Carpenter’ın kariyerindeki en zayıf işlerden biri olarak görülüyor.

Ghosts of Mars (2001)

Ghosts of Mars (Mars’taki Hayaletler), bir başka tuhaf John Carpenter bilimkurgusu. Assault On Precinct 13 ve The Thing gibi geçmiş çalışmalarının bir karışımı olarak ortaya çıkan 2001 tarihli film, Mars’taki kolonistlerin antik bir Marslı parazit tarafından ele geçirilmesini konu alıyor.

Yavaş temposu, kaotik senaryosu, özensiz aksiyon sahneleri ve zayıf oyunculukları nedeniyle yapım, kafa karıştırıcı bir karmaşa olarak nitelendirildi.

Village of the Damned (1995)

1951 yapımı The Thing from Another World’ü The Thing adıyla baştan ele alıp büyük başarı yakalayan yönetmen, aynı şeyi 60’lar klasiği Village of the Damned (Lanetliler Kasabası) için de yapmaya karar verdi. Kendi hâlinde küçük bir sahil kasabası olan Midwich’te bir grup kadın, gizemli bir şekilde hamile kalır. Kasaba doktoru Alan Chaffe ve bilim insanı Dr. Susan Verner, kadınların aynı zamanda doğum yapmaya başlamaları üzerine neler olduğunu öğrenmeye çalışır, ancak doğan şeytani çocuklar kasabada terör estirmeye başlamıştır bile.

Tahmin edilebileceği üzere, film izleyicileri ikiye bölmekte gecikmedi. Bazıları filmi küçümsenmiş bir mücevher olarak görürken, bazıları da Carpenter’ın en kötü işlerinden biri olarak değerlendirdi.

Dark Star (1974)

John Carpenter’ın ilk uzun metrajlı filmi olan Dark Star (Karanlık Yıldız), hayata bir öğrenci filmi olarak başladı ve bu nedenle sonraki filmlerin görsel cilasından yoksundu. Yine de bu durum, filmde sergilenen hikâye anlatım becerisini ve başarılı kara mizah motiflerini azaltmıyor.

Film, insanlığı korumak için dengesiz gezegenleri yok eden bir grup uzay gezgininin maceralarını anlatıyor. Sıra dışı karakterleri ve başarılı yönetmenliğiyle Dark Star, John Carpenter kariyerinin amatör ama son derece eğlenceli bir önizlemesi olarak duruyor.

Starman (1984)

Carpenter’ın en duygusal filmlerinden biri olan Starman (Yıldız Adam), hem bir bilimkurgu macerası hem de tatlı bir romantik drama. Voyager 1‘e cevaben Dünya’ya barış mesajı getiren uzaylının gemisi beklenmedik şekilde düşer. Yakalanmaktan korkan uzaylı pilot, çareyi insan kimliğine bürünerek sıvışmakta bulur. Jenny’nin ölmüş kocasının yerine geçen uzaylımız, aslında çok iyi biridir ve zor olsa da genç kadının güvenini kazanmayı başarır. Birlikte uzaylı dostlarının onu gelip alacağı Nevada çölüne doğru zorlu bir yolculuğa çıkarlar. Tabii yetkililer de, bu dünya dışı varlığı ele geçirip üzerinde deneyler yapmaya kararlıdır. Tahmin edilebileceği gibi amansız kovalamaca da tam olarak bu noktada başlar.

Film, sinema çevrelerince bir klasik olarak kabul edildi ve Carpenter’ı da gururlandırdı. Her şey bir yana, hassas bir aşk hikâyesi olarak bile izlemesi keyifli bir film.

Escape From L.A. (1996)

Carpenter filmlerinin birçoğu başka yönetmenlerce devam ettirilmesine rağmen (en önemlisi Halloween serisi), kendisi genellikle devam filmleri yönetmekten hep kaçındı. Bunun tek istisnası ise 1996 yapımı Escape From L.A. (Los Angeles’tan Kaçış) idi. John Carpenter’ın 1981’deki bilimkurgu klasiğiyle aşağı yukarı aynı konuları takip eden filmde kahramanımız Snake Plissken, Başkan’ın kızını kurtarmak ve gelişmiş yeni bir silahı etkisiz hâle getirmek için Los Angeles’a doğru tehlikeli bir yolculuğa çıkıyor.

Escape From L.A., selefiyle aynı seviyede olmasa da – ve ondan çok daha fazla gevezelik etse de – eğlenceli bir aksiyon gerilim filmi olarak izlenebilir.

They Live (1988)

Carpenter’ın en özgün ve cüretkâr filmlerinden biri olarak övülen They Live (Yaşıyorlar), hem politik olarak yüklü hem de oldukça eğlenceli bir bilimkurgu/aksiyon gerilim yolculuğu. Hikâye, bir serserinin dünyayı gerçekte olduğu gibi gösteren bir güneş gözlüğü keşfetmesiyle başlar. Aslında dünyanın, insan kılığına girmiş zombi benzeri uzaylılar tarafından bilinçaltı mesajlarla yönetilen bir yer olduğu anlaşılır.

Eşsiz senaryosu ve akılda kalıcı performanslarıyla They Live, bir bilimkurgu klasiği olarak ayrıcalıklı yerini koruyor.

Escape From New York (1981)

Carpenter’ın kariyerindeki en önemli dönüm noktalarından biri olan Escape From New York (New York’tan Kaçış), hem kült bir fenomen hem de türün kilometre taşlarından. Film, gerek ikonografisi ve diyaloglarıyla gerekse de olay örgüsü ve gelecek tasarımıyla iyi bilinen bir aksiyon hâline geldi ve Kurt Russell’ın canlandırdığı Snake Plissken karakterini sinemanın en havalı anti-kahramanları arasına soktu.

Hikâye, kaçırılan Başkan’ı kurtarmak için karantinaya alınmış Manhattan’a giren gözü kara karakterimiz Snake’i merkezine alıyor.

The Thing (1982)

the thing

John Carpenter’ın bu bilimkurgu başyapıtı, tür için de bir dönüm noktası. Gerilim ile paranoya arasında gidip gelen ve izleyiciyi diken üstünde tutmayı başaran film (1951 tarihli The Thing From Another World’ün yeniden çekimidir), Antarktika’daki bir grup bilim insanına musallat olan ve istediği canlının kılığına girebilen uzaylı yaratığıyla akıllara kazındı.

Gergin atmosferiyle sarıp sarmalayan ve o güne kadarki en büyük pratik özel efektlerden bazılarını gözler önüne seren The Thing (Şey), yalnızca John Carpenter’ın en iyi bilimkurgu filmi olmakla kalmıyor, aynı zamanda bilimkurgu sineması içindeki değerini de korumayı sürdürüyor.

Kaynak

Yazar: Cem Can

Üniversite tezini robotlar üzerine vermiş bir bilgisayar mühendisi. Kılıcın yolunda ilerleyen, an itibariyle 2. Dan bir kendocu. Müzik tutkunu ve bilim kurgu hayranı. Kurduğu hayalleri yazıya dökmeye çalışan bir hayalperest."Ben bu dünyayı değiştiremeyeceğimi biliyordum; o yüzden başka dünyalara gittim." - PKD

İlginizi Çekebilir

battlestar galactica

Battlestar Galactica’nın Bilimkurguda Bıraktığı Derin İzler

Battlestar Galactica, kendi yarattığı robotlar tarafından soykırıma uğrayıp kaçak durumuna düşen bir grup insanın hikâyesi …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et