her-seyin-teorisi

İlham Verici Hayatlardan Uyarlanan 10 Film

İnsanoğlu bir gün öleceğini bilen tek canlıdır. Ahmet Ümit’e göre bu farkındalık, insanın en büyük trajedisidir. Bu yüzündendir ki insan kendini bildi bileli ölümü yenmenin arayışı içinde olmuştur. Bilinen en eski destanımız Gılgamış Destanı bile ölümsüzlüğü arayan bir kralın öyküsünü anlatmaktadır.

Gılgamış Destanı’nın taş tabletlere kazındığı günden bu yana akıl almaz bir gelişim gösterdik. Ay’a adım attık, uzayın derinliklerine araçlar gönderdik, bilim ve teknolojiyi arkamıza alıp sayısız şey başardık; ancak ölümsüzlük arayışımız hala sürmekte. Peki nedir ölümsüzlük? Dracula gibi yaşlanmayan bir bedene sahip olmak mı? Bilincimizi bedenden sıyırıp bir makineye aktarmak mı? Bir şekilde varlığımızı sonsuza dek sürdürmek mi ölümsüzlük, yoksa sahip olduğumuz kısacık zaman dilimi içinde yüreklere dokunup ardımızda bir parıltı bırakmayı başarmak mı?

Bu yazımızda, yaşadıkları her türlü zorluğa göğüs gerip bir ömürle ölümsüz olmayı başaranların hikayelerini ve bu ilham verici hikayelerden uyarlanan 10 filmi aktaracağız sizlere.

Temple Grandin (2010)

Temple Grandin 29 Ağustos 1947’de Boston’da doğar. Üç yaşına gelip de hala konuşmayı başaramayınca bir şeylerin ters gittiği anlaşılır. Grandin’e otizm tanısı konur. Doktorlar onun düzelemeyeceğini ve sürekli olarak bir bakımevine kapatılmasını gerektiğini söyler. Neyse ki küçük Grandin, onunla özel olarak ilgilenen annesi sayesinde aşama kaydeder ve hayata adapte olmayı başarır. Örneğin hayvanlara büyük ilgi duymaktadır. Onların nelerden hoşlanıp nelerden rahatsız olduklarını anlayabilmektedir. Böylece kariyerini onların üzerine inşa etme kararı alır. Burger King, McDonalds gibi restoranlara ürün sağlayan çiftliklere danışmanlık yapar. Kendisi dünyada tanınan en başarılı yetişkin otistiktir. Time dergisinin 2010’un En Etkili 100 İsmi listesinde Kahramanlar kategorisinde yer alan Grandin, Sarılma Makinesi’nin de (Hug Machine / Squeeze Machine / Squeeze Box) mucididir.

Bu eşsiz kadının hayatı 2010 senesinde beyaz perdeye aktarılır. Yönetmen koltuğunda Mick Jackson’ın oturduğu film büyük başarı yakalar. 7 Emmy ödülüne birden layık görülür. Zaten 15 dalda aday gösterilmiştir. Filmde Temple Grandin’e hayat veren Claire Danes göz dolduran performansıyla hem Emmy hem de Altın Küre kazanır. Grandin’in filmi beğendiğini de ekleyelim.

The World’s Fastest Indian (Efsane Adam / 2005)

Burt Munro 1899’da Yeni Zelanda’da dünyaya gelir. Küçük yaşta motosikletlerle tanışan Munro, bu iki tekerlekli güzellere tam manasıyla aşık olur. Motosikletlere olan ilgisi ise hıza olan düşkünlüğünden kaynaklanmaktadır. Motosiklet yarışlarında yer alır. Ömrünü Indian marka motorunu, yaratıcılığını kullanarak geliştirmeye ve hız rekorunu kırmaya adar. Ve bu hayaline 1967’de, yani 68 yaşındayken ulaşır. Munro’nun rekoru hala kırılamamıştır.

Bu ilham verici hayat, 2005’te sinemaya aktarılır. Roger Donaldson‘ın yazıp yönettiği filmde Munro’yu, Oscar ödüllü efsanevi oyuncu Anthony Hopkins canlandırır. Munro’nun azim dolu hikayesi, nefes almayı sürdürüyorsak hiçbir şey için geç olmadığını ve asla pes etmememiz gerektiğini kanıtlar nitelikte.

The Imitation Game (Enigma / 2014)

1912’de Londra’da dünyaya gözlerini açan ünlü matematikçi Alan Turing, bilgisayar biliminin babası ve bir şifre bilimci olarak tanınmaktadır. “Makineler düşünebilir mi?” konusunu sorguladığı Turing Testi birçok bilimkurgu eserine ilham kaynağı olmuştur. Bilimkurgunun asi çocuğu sayılan Philip K. Dick‘in Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? adlı eserindeki, androidleri insandan ayırmaya yarayan Voight-Kampff Testi ya da 2010 tarihli Ex Machina filmi buna örnek gösterilebilir.

Turing 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi şifrelerinin kırılmasında büyük rol oynamıştır. Hayatının bu zorlu dönemi 2014 yılında The Imitation Game adıyla beyaz perdeye aktarılır. Andrew Hodges‘un 1983 tarihli Alan Turing: The Enigma adlı kitabından uyarlanan filmde, ünlü matematikçiye, genç izleyicilerin daha çok Doktor Strange olarak hatırlayacağı Benedict Cumberbatch hayat verir. Ona eşlik eden oyuncu ise Keira Knightley olur. Yapım sekiz dalda Oscar’a aday gösterilir ve En İyi Uyarlama Senaryo dalında Graham Moore‘a Oscar kazandırır.

Front of the Class (2008)

Brad Cohen Amerikalı öğretmen, yönetici ve yazardır. Tourette Sendromu‘na sahip Cohen’in bulunduğu noktaya gelebilmesi tahmin edebileceğiniz gibi hiç de kolay olmamıştır. Tourette Sendromu istemsiz bedensel ve sesli tiklere neden olan bir rahatsızlıktır. Cohen böyle bir rahatsızlıkla mücadele etmesine rağmen, annesinin ve okul müdürünün üstün gayretiyle sonunda ödüllü bir öğretmen olmayı başarmıştır.

Brad Cohen‘in bu mücadelesi, 2008 senesinde çevrilen bir televizyon filmine ilham kaynağı olur. Yapımda başarılı öğretmeni James Wolk canlandırır. Yönetmenliğini Peter Werner‘in üstlendiği ve Cohen’in Lisa Wysocky ile kaleme aldığı Front of the Class: How Tourette Syndrome Made Me the Teacher I Never Had adlı kitaptan uyarlanan film, bilinçli bir anne ve bilinçli bir eğitimcinin, zor günler geçiren gençler için önemini de gözler önüne seriyor.

Bogowie (Tanrılar / 2014)

Zbigniew Religa 1938’de dünyaya gelen Polonyalı bir kalp cerrahıdır. Onu bu kadar ünlü yapan ve meslektaşlarından öne çıkaran şey ise 1987 senesinde ilk başarılı kalp naklini gerçekleştirmesidir. Ameliyat yirmi üç saat sürer. Hastanın adı Tadeusz Żytkiewicz‘tir. Doktoruyla birlikte tarihe geçen Żytkiewicz bu inanılmaz ameliyat sonrasında otuz yıl daha yaşamıştır. Yani hayata veda ettiği tarih 2017’dir. Bu tarihten sekiz sene önce ölen Zbigniew Religa, cerrahlık kariyerinin yanında politikaya da atılmış, senatoya girmiş ve hastaları gibi ülkesinin de daha güzel günlere kavuşması için mücadele etmiştir.

Gods (Tanrılar) olarak da bilinen ve Polonya yapımı olan Bogowie, ünlü cerrahın kariyerinin erken dönemine ışık tutan bir film olarak dikkat çekiyor. Senaryosu Krzysztof Rak‘a ait olan ve Lukasz Palkowski tarafından yönetilen bu etkileyici yüz yirmi dakikalık filmde Religa’ya Tomasz Kot hayat vermiş.

Le Scaphandre et Le Papillon (Kelebek ve Dalgıç / 2007)

Le Scaphandre et Le Papillon biz istedikten sonra hiçbir engelin karşımızda duramayacağını kanıtlayan hüzünlü ama bir o kadar da ilham verici bir hikaye aktarıyor izleyiciye. Fransız yazar ve gazeteci Jean-Dominique Bauby dünyanın en ünlü moda dergilerinden Elle‘nin baş editörüdür. Kırk üç yaşında geçirdiği bir beyin rahatsızlığının ardından yirmi gün komada kalır. Kendine geldiğinde felç olduğunu ve yalnızca sol gözünü kullanabildiğini fark eder. Pes etmeyip hayata tutunan Bauby, imkansız gibi görünse de sadece sol gözünü kullanarak bir kitap yazmayı başarır.

Fransız editörün yazdığı bu kitap, 2007 senesinde Julian Schnabel tarafından sinemaya aktarılır. Filmde Fransız editörü, Mathieu Amalric canlandırıyor. Kitabın Kelebek ve Dalgıç Giysisi adıyla Arion Yayınları tarafından dilimize kazandırıldığını da not düşelim.

Spare Parts (2015)

Carl Hayden Lisesi’nin tarihi, bünyesine katılan yeni bir öğretmen ile sonsuza dek değişecektir. Bu öğretmenin adı Dr. Fredi Cameron’dır (George Lopez). Fredi daha önce özel sektörde çalışmış, öğretmenlik deneyimi olmayan bir isimdir. Öğretmenlik için ideal bir isim gibi görünmemektedir. Ancak doğum iznine ayrılan Fen öğretmeninin yeri acil olarak doldurulmalıdır ve Müdür Karen Lowry’nin (Jamie Lee Curtis) elinde Cameron’dan başkası yoktur. Her şey ABD ordusunun bir parçası olma hayali suya düşen Oscar Vazquez (Carlos PenaVega) adlı öğrencinin, elinde bir yarışma ilanıyla Cameron’ın yanına gelmesi ile başlar. Yarışmaya katılmak isteyen Oscar, öğretmeninden yardım ister. Bir önceki sene Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nün kazandığı yarışma, altından kalkılacak gibi durmamaktadır. Yarışmaya katılabilmek için su altında belirli görevleri gerçekleştirebilecek uzaktan kumandalı bir araç yapılması gerekmektedir. Bu iş haliyle ilk başta Cameron’ın aklına yatmaz. Ancak Cameron, Oscar’ın ısrarı üzerine ikna olur ve ondan bir takım kurmasını ister. Böylece takım kurulur ve birlikte işe koyulurlar. Cameron ve öğrencileri bir yandan özel hayatlarındaki sorunlar ile mücadele ederken bir yandan da ellerindeki kısıtlı imkânları kullanarak harikalar yaratmaya çabalarlar.

Spare Parts, Wired Magazine’de Joshua Davis imzasıyla yayınlanan La Vida Robot adlı makaleden sinemaya uyarlanmış. Filmin sonunda hikâyenin gerçek kahramanlarını tanıma ve şu anda neler yaptıklarını öğrenme şansını buluyoruz. Elbette geldikleri nokta (hele de Oscar’ın ABD vatandaşı olup orduya katılmasının ve Afganistan’da görev almasının harika bir işmiş gibi aktarılması) biraz hayal kırıklığı yaratmıyor değil. Yine de buna takılmamanızı ve dört Meksikalı göçmen çocuk ile bir vekil öğretmenin olağanüstü çabasına odaklanmanızı öneririz. Bu hikâye başarmak için azim, tutku ve hayal gücü dışında hiçbir şeye ihtiyacınız olmadığını kanıtlar nitelikte. Senaryosunu Elissa Matsueda’nın yazdığı ve yönetmenliğini de Sean McNamara’nın üstlendiği 2015 yapımı Spare Parts, insanın kalbine dokunan filmlerden ve ilham verici hikâyesiyle seyredilmeyi sonuna kadar hak ediyor.

The Theory of Everything (Her Şeyin Teorisi / 2014)

İngiliz fizik profesörü Stephen Hawking bilime yaptığı katkıların yanı sıra, bilimin çocuklar ve gençler tarafından tanınıp sevilmesi konusunda gerek yazdığı kitaplar, gerekse yer aldığı belgesellerle önemli bir figür olmayı başarmıştır. İlk kez 1988 senesinde yayımlanan A Brief History of Time adlı popüler bilim kitabı milyonlar satar. Bu eser çeşitli yayınevleri tarafından Zamanın Kısa Tarihi adıyla dilimize çevrilir. 1942’de Oxford’da doğan Stephen Hawking küçük yaşta yaşıtları arasından sıyrılmayı başarmış, gençliğinde sporla ilgili, aktif bir genç olmuştur. Ancak yakalandığı rahatsızlık onu tekerlekli sandalyeye mahkum eder. Neyse ki bedenini kullanılmaz kılan bu hastalık zihinsel faaliyetlerini etkilemez. Kendisinin dediği gibi, o, kafasının içinde özgürdür. Bu sayede bilimsel çalışmalarına son sürat devam eden Hawking, ilham verici uzun bir hayatın ardından 2018’de aramızdan ayrılır.

Elbette böylesine bir hayatın beyaz perdede boy göstermesi kaçınılmazdır. Hayatı, 2014’te karısı Jane Hawking’in yazdığı kitaptan sinemaya aktarılır. Senaryosu Anthony McCarten‘e ait olan filmin yönetmen koltuğunda James Marsh oturmaktadır. Haking’e hayat veren isim ise Eddie Redmayne olur. Redmayne bu büyüleyici performansıyla En İyi Erkek Oyuncu ödülüne layık görülür.

October Sky (Ekim Düşü / 1999)

Homer Hickam‘ın yaşadığı kasabada insanlar geçimlerini bir maden ocağından sağlamaktadır. Genç Homer’dan beklenen de budur: Tıpkı babası gibi madenci olması ve ekmeğini yerin derinliklerine inerek kazanması. Ancak Sovyet uydusu Sputnik‘in fırlatılışına şahit olan Homer, yüzünü gökyüzüne çevirmiştir bir kere. O yerin altına inmeyi değil, bulutlara merdiven dayamayı düşlemektedir. Amatör olarak roket yapmaya başlar ve bu iş kısa sürede hayatının tutkusu halini alır. Babasının tüm karşı gelişlerine rağmen bu tutkusundan geri adım atmaz.

Eski bir NASA mühendisi olan yazar Homer Hickam’ın gerçek hikayesi bu. Tüm bunları 1998 senesinde yayımlanan Rocket Boys: A Memoir adlı kitabında anlatır. Ve kitap raflarda boy göstermesinin ardından kısa bir süre sonra sinemaya aktarılır. Filmde hayalperest bir genç olan Homer’ı Jake Gyllenhaal canlandırır. Ona Chris Cooper, Laura Dern, Chris Owen gibi tanıdık isimler eşlik eder. Düşleri maden ocağına gömülmek istenen bir gencin yıldızlara ulaşma mücadelesini anlatan October Sky, tam da hayallerini rafa kaldırıp başkasının hayatlarını yaşayanlara ilham olacak türde bir yapım.

A Beautiful Mind (Akıl Oyunları / 2001)

1928 doğumlu John Nash Amerikalı bir matematikçidir. Parlak bir kariyere sahipken ortaya çıkan ruhsal rahatsızlığı sonucunda hayatı tepetaklak olur. Ona paranoid şizofreni teşhisi konur. Bir süre akıl hastanesinde yatmak zorunda kalır. Hastaneden çıkınca çalışmalarına devam eder. 1994 senesinde Nobel Ekonomi Ödülü‘nü kazandırır. 2015’te gerçekleşen talihsiz bir araba kazası sonucu hayatını kaybeder. Amerikalı ekonomist ve yazar Sylvia Nasar onun bu sıra dışı yaşam serüvenini anlatan A Beautiful Mind adlı bir kitap yazar.

Nasar’ın 1998 tarihli bu kitabı, 2001’de aynı adla beyaz perdeye uyarlanır. Yönetmenliğini Oscar ödüllü Ron Howard’ın üstlendiği yapımda John Nash’i ünlü oyuncu Russell Crowe canlandırır. 2001’de Gladyatör’deki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını kazanan Crowe, A Beautiful Mind filmindeki etkileyici performansıyla bir kez daha bu dalda Oscar’a aday gösterilir. Sylvia Nasar imzalı A Beautiful Mind kitabının, Altın Kitaplar etiketiyle ve Akıl Oyunları adıyla Türkçeye kazandırıldığını belirtip yazımıza son verelim.

Yazar: Kadri Kerem Karanfil

Bu hesap, artık hayatta olmayan bir yazara aittir. (1980-2021)Bilimkurgu Kulübü emektarı. Yalnız bilimkurguyla değil, korku ve çocuk edebiyatıyla da ilgili. Stephen King'in sadık okuyucusu. Ray Bradbury'nin büyük hayranı. 80'lere ait korku filmlerinin tutkunu.

İlginizi Çekebilir

kara delik

Kara Deliklerden Enerji Çekmek Mümkün mü?

Columbia Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma, manyetik alan çizgilerinin yeniden bağlanması yoluyla kara deliklerden enerji elde …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et