gittikce kotulesen film serileri 2

Gittikçe Kötüleşen Bilimkurgu Film Serileri #2

Pek çok bilimkurgu film serisi, unutulmaz bir başlangıçla bizi kendine bağladı. Geleceğin ihtişamına dair vizyoner bir pencere açtı, hepimizi yepyeni dünyalara taşıdı. Ancak, birçoğu kazandıkça kaybetti, zirveye çıktıkça düşüşe geçti. Yenilikçi fikirler ve etkileyici görseller, yerini gişe kaygısına ve aceleye bıraktı. Yazı dizimizin ikinci bölümünde, bu trajik dönüşümün tanığı olan film serilerini ele almaya devam ediyoruz.

Kimi görsel açıdan daha iyi veya yenilikçi bir öykü denese de hiçbiri orijinal filmin gölgesinde kalmaktan kurtulamıyor…

Jurassic Park 2, 3

İlk Jurassic Park filmi, 1993’te gösterime girdiğinde kısa zamanda büyük bir sansasyon yaratmayı başarmıştı. O zamana kadar yapılmış Godzilla, King Kong gibi filmlerden çok daha gerçekçi devasa yaratıkların olduğu bir film vardı karşımızda. Ve bu yaratıklar, onların aksine zamanında gerçekten de Dünya’da yaşadığını bildiğimiz canlılardı. Bu da filme ayrı bir inandırıcılık katıyordu. Yapım, izleyiciyi bilim ve teknolojinin gücüyle dinozorların yeniden yaratabileceğine inandırmakla kalmıyor, aynı zamanda işlerin kontrolden çıkma ihtimalini de düşünmeye zorluyordu. Bunda, Spielberg’ün daha önce Jaws gibi başka bir korku klasiğini yönetmiş olmasının da katkısı vardı kuşkusuz.

Film, hem gişede iyi sonuçlar aldı hem de izleyici ve eleştirmenler tarafından beğenilmeyi başardı. Hâliyle devam filmlerinin gelmesi de kaçınılmaz oldu. Böylece, 1995’te ikinci Jurassic Park filmi olan Kayıp Dünya gösterime girdi. Filmin yapımcısı ve yönetmeni yine Steven Spielberg’dü. Ama yapım, ilk filmin yarattığı etkiyi geçmek şöyle dursun onu yakalamaktan bile uzaktı. Yine de tutarlı bir öykü anlatmayı başarıyordu. Ne var ki serinin üçüncü filmi, ikinci filmin vasat anlatısına bile yaklaşamadı. İlk iki filmin yönetmenliğini yapan Spielberg, bu filmde sadece geliştirici yapımcı olarak yer aldı ve ortaya da tatmin edicilikten uzak bir iş çıktı.

Starship Troopers 2, 3

Ünlü bilimkurgu yazarı Robert A. Heinlein’ın aynı adlı eserine dayanan ilk film, insanlığın militaristleştiği bir gelecekte böcek görünümlü devasa uzaylılara karşı savaşan bir grup askeri konu alıyordu. Heinlein’ın anlatısını ne ölçüde aktarabildiği tartışılsa da, düşük bütçesine ve görece ünlü olmayan oyuncu kadrosuna rağmen etkileyici bir anlatı sunmayı başardı. Daha önce RoboCop ve Total Recall gibi önemli bilimkurgu yapımlarına imza atan Hollandalı yönetmen Paul Verhoeven’ın imzasını taşıması ise filmin en büyük artısıydı.

Verhoeven’in, tıpkı RoboCop‘ta olduğu gibi Starship Troopers‘ın devam filmlerinde de yer almaması, serinin tepetaklak gitmesine yol açtı. 1997’de vizyona giren ilk filmden de düşük bütçeye sahip olan ve 2004’te gösterime giren ikinci film, ilkinin tadını ve derinliğini vermekten uzaktı. Yönetmen ve bütçe değişiklikleri bir yana, orijinal filmdeki başrol oyuncuları da ortada yoktu. 2008’de çekilen üçüncü filmde ilk filmin başrollerinden Casper Van Dien‘in dönmesi ile nispeten biraz daha toparlanan yapım, yine de ilk filmin yarattığı etkinin uzağında kalmaktan kurtulamadı.

Planet of the Apes 2, 3, 4, 5 ve Reboot

Ülkemizde Maymunlar Cehennemi olarak anılan orijinal Planet of the Apes filmi, 1968’de çekilmesine rağmen sarsıcı öyküsü, kostümleri, oyunculukları ve özellikle de etkileyici finali ile bir bilimkurgu klasiği olmayı başardı. Filmin yarattığı etki o kadar yüksekti ki 1970, 1971, 1972 ve 1973’te toplam dört devam filmi daha çekildi. İkinci, üçüncü ve dördüncü filmler, orijinal yapımın etkisine ulaşamamasına rağmen bu dünyayı tekrar görmek isteyen seyirciler için izlenirliği olan filmlerdi. Yalnız serinin beşinci ve son filmi tam bir hayal kırıklığına dönüştü. Seri, her ne kadar vasat şekilde ilerlese de popülerliğini koruyabildi ve son devam filminden sadece bir yıl sonra 14 bölümlük bir dizi ile tekrar karşımıza çıktı.

1974’teki bu diziden sonra uzun bir sessizlik dönemine girildi. Ta ki 2000’lerde yeni bir canlandırılma girişimi ortaya çıkana kadar. Bunun için Beter Böcek, Batman filmleri ile tanınan Tim Burton gibi önemli bir isimle anlaşıldı. İlk filmin bir yeniden çevrimi olan ve 2001’de gösterime giren The Planet of the Apes, orijinal filmin kalitesine yaklaşmak şöyle dursun, 70’lerde yapılmış ve görece vasat olarak nitelendirdiğimiz devam filmleri kadar bile başarı yakalayamadı. Kostümleri dışında başka hiçbir artısı olmayan film, beklenenin altında kalarak yönetmen Tim Burton’ın kariyerini de tehlikeye attı. Neyse ki bu başarısız girişim, Maymunlar Cehennemi‘nin sonu değildi. 2011’de, her şeyin başlangıç hikayesini anlatan yeni Rise of the Planet of the Apes filmi ile evren tekrar önümüze serildi. Böylece seri de rahat bir nefes alıp karanlıkta kalmaktan kurtuldu.

Iron Man 2, 3

Orijinal Iron Man filmi belki en iyi çizgi roman uyarlaması değildi, ama Robert Downey Jr.’ın Tony Stark karakterine inanılmaz oturması ile dikkatleri üzerine çekmekte gecikmedi. Kaliteli ve cesur bir senaryoyla gelen gişe başarısı, Marvel’ı başka filmler yapma konusunda da cesaretlendirdi. Öyle ki film, Marvel Sinematik Evreni’nin başlatıcısı olarak seçildi ve sonrasında aynı evrende geçen Hulk, Thor, Captain America, Avengers gibi filmlerin çekilmesine karar verildi. Bu arada tutan Iron Man’in de ikinci ve üçüncü filmleri yapılmaya başlandı. Her iki devam filmi de öyküsel açıdan ilk filmin gerisinde kalıyordu.

İlk filmin o cesur, politik, kişilik çatışması dolu başarılı senaryosuna karşılık, ikinci ve üçüncü filmlerde öyküsel işleyiş ilk filmi aratacak düzeydeydi. Üçüncü film karakter gelişimi olarak ilk filme yaklaşsa da, Iron Man’in vasat bir düşmanla karşılaşması yapımı aşağı çeken en önemli etmendi. Avengers’ta uzaylı uygarlıklarla savaşırken burada basit bir düşmanda zorlanması izleyicilere çok da inandırıcı gelmedi. Yine de Iron Man’in hem ikinci hem de üçüncü filmi, Robert Downey Jr.’ın oyunculuğu ve kaliteli görsel efektleri ile iyi bir izlence sunmayı başarıyor.

Küp 2, 3 ve Reboot

1990’lar, orijinal bilimkurgu yapımları açısından üst üste başarılı işlerin çıktığı bir dönemdi. 1997 tarihli minimal bütçeli Kanada-ABD yapımı Cube de bu filmlerden biriydi. Film, Alien’ın kapalı alanda sıkışma korkusunu farklı bir düzeye çıkarıp işin içine gizem, bulmacalar, psikolojik gerilim gibi sürükleyici ve merak uyandırıcı elementleri de ekleyerek izleyiciye başarılı bir izlence sunuyordu. Durum böyleyken devam filmleri de kaçınılmaz oldu. İkinci film Hypercube, 2002’de vizyona girdiğinde izleyici tarafından genelde olumsuz eleştirilerle karşılaştı. Kimi ikinci filmi çok karmaşık bulurken kimi de ilk filmin orijinal çizgisinden uzaklaşan bir yapıda olmasından rahatsızdı. Zira küp, bu sefer çok daha fütüristik ve kuantum düzeyinde bir yapıydı. Ayrıca ilk filmdeki gizemlerin açıklanmaması, bilakis işin içine çok daha fazla gizemin sokulması izlenirliği düşüren bir başka etmendi. O kadar ki, film boyunca pek çok karakterin gerçekte kim olduğu ve asıl niyeti belli değildi; bu da izleyicinin karakterlerle özdeşleşmesini engelliyordu. Her şeye rağmen filmin, Küp evrenini genişlettiğini söylemek mümkündü.

2004’te vizyona giren üçüncü film, ikincisine gelen eleştirilerden ders alarak ilk filmin öncesini anlatan ve köklerine dönen bir yapımdı. Ayrıca ilk filmdeki pek çok soru da bu filmde açıklanıyordu. Ancak burada da küp dışında pek çok sahne olması ve açıklama bölümlerinin uzun tutulması filmi asıl çizgisinden uzaklaştırıyordu. Üstelik uzun uzadıya aktarılan açıklama sahnelerinde de kayda değer çok az bilgi veriliyordu. Bu da Küp evrenini başarılı bir şekilde geliştirme fırsatını elinin tersiyle itmek demekti. Yine de ilk filme yapılan başarılı bağlantı, yapımı izlemeye değer kılıyordu.

Her şey bu şekilde bitti derken, 2021’de Japonya’dan bir haber geldi: İlk filmin yeniden çevrimini yapmışlardı. Bu film de izleyiciler tarafından sert bir şekilde eleştirildi. Zira yapım, orijinal filmin üzerine bir şey ekleyemeyen başarısız ve gereksiz bir yeniden çevrimden daha fazlası değildi…

Yazar: Gökhan Cılam

Galaktik dominasyon hedefinde emin adımlarla ilerleyen bir yazar, uzay ve zaman çizgisinin ötesine çıkmaya çalışan maceraperest bir yönetmen, kara deliğin derinliklerinde senfoni yazan tutkulu bir müzisyen...

İlginizi Çekebilir

A Quiet Place: Day One

Komedi türündeki TV serisi The Office (2005-2013) ile adını duyuran Amerikalı oyuncu John Krasinski, yazıp …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin