Büyük bütçeli bilimkurgu yapımları oldukça yeni bir gelişme sayılır. Gişe rekorları kıran 2001: A Space Odyssey ve Star Wars: A New Hope gibi özgün filmler yalnızca 10 milyon dolara yakın bütçeye sahipti. Buna karşılık, Star Wars: The Force Awakens aşağı yukarı 300 milyon dolar bütçe ile çekildi. Daha büyük bütçe, daha gösterişli efektler, daha geniş oyuncu kadrosu ve izleyiciye sağlam bir, “Vay canına!” dedirtmek anlamına geldiği için kesenin ağzı açılıyor.
Bilimkurgu, hayal gücünü ödüllendiren bir tür ve bu, seyirciler için olduğu kadar en sevilen filmlerin mimarları için de geçerli. Bazen bu hayal gücü, varması gereken noktaya odaklanırken elinden gelenin en iyisini yapıyor. Harika bilimkurgu klasiklerini ucuza mal etmek her zaman mümkün oldu. Birçok sıkıcı ekonomik faktör göz önüne alındığında, son 30 yılda yapılmış herhangi bir film yaklaşık 20 milyon dolar gibi bir paraya mal oluyorsa düşük bütçeli olarak kabul ediliyor. Buradan çıkarılacak ders basit: Bütçenin daha büyük olması, filmin daha iyi olacağının garantisi değil.
Şimdi gelin, ayağını yorganına göre uzatıp gişede büyük başarı elde eden filmlere şöyle bir göz atalım…
Mad Max
George Miller, tıp fakültesini bitirince soluğu film dünyasında aldı. Mad Max onun ilk uzun metrajlı filmiydi. Bu kıyamet sonrası yol savaşçısı hikâyesini, yaklaşık 200 bin dolar gibi bir bütçeyle çekti. Filmin yıldızı, Max Rockatansky rolüyle 15 bin dolar kazanan ve o zamanlar pek tanınmayan Mel Gibson‘dı. Film dünya çapında 99.750.000 dolar kâr elde etti. Geçen on yıllardan sonra, Miller’ın çizdiği bu harap dünya tasvirine hâlâ hayranız.
Listedeki çoğu filmde olduğu gibi, bu kısıtlı bütçenin nelere harcandığı ekranda büyük ölçüde görünmekte. Suskun ama öfkeli, intikamcı Max’in ve Toecutter rolündeki Hugh Keays-Byrne‘in de dâhil olduğu kötü adam kadrosunun yanı sıra, Mad Max’in arabaları ve kazaları dikkat çekiyor. Miller filmin aksiyon sahnelerini, yetkililerin izni olmadan, ekibinin gizlice kapattığı sokaklarda çekti. Yönetmenin kendinden emin, soğukkanlı duruşu, yerel polisin yol güvenliği konusunda ona yardım etmesini sağladı. Ve unutulmaz bir sonuç ortaya çıktı. Gibson bir yıldız oldu ve Miller kendi yolunda ya da “otoyolunda” filmler yapmaya devam ediyor.
The Ice Pirates
Yönetmen Stewart Raffill, filmde de yansımasını görebileceğimiz çılgın bir kariyere sahip. Macera filmlerindeki maharetinin üstüne MGM, 1984’te yönetmeni bir bilimkurgu macerasına ikna etti. The Ice Pirates, The Water Planet adlı projenin senaryo parçalarından ve 9 milyon dolarlık bir bütçeyle çekildi. Filmin oyuncu kadrosu, Anjelica Huston‘dan Ron Perlman‘a, kült rollerle özdeşleşmiş önemli isimlerden oluşuyor.
Dünya çapında 13 milyon doların üzerinde hasılat elde eden ve başlangıçtaki ciddi bilimkurgu vaadiyle eleştirmenlerin öfkesini hâlâ diri tutan filmin, gerçek gişe rekoru zamanla daha acayip ve komik hâle geldi. The Ice Pirates, esasında ardılı Spaceball gibi, Star Wars ve onun galaksiler arası savaşının parodisidir ve uzayda komik olmak için de paraya ihtiyaç yoktur.
Scanners
David Cronenberg filmlere fazla para harcayan bir yönetmen değil. Ona ün kazandıran “body horror” filmleri nadiren 15 milyon dolardan fazlaya mal oldu; The Fly da buna dâhil. 1981 yapımı Scanners, beyin yakmak için tasarlanmış nefis bir kült klasik olup, Cronenberg’i ana akım izleyicinin gözünde meşhur etti. Yaklaşık 4 milyon Kanada Doları ile yapılan filmin dünya çapında getirisi 14 milyon dolardı. Cronenberg bu hususta, endüstride ihtiyaç duyulan profildi ve ona Star Wars: Return of the Jedi‘ı yönetmesi için teklif bile götürüldü.
Scanners, kendi medyumlarına sahip bazı kötü kurumsal dehaları devirmek için savaşan, asi bir psişik grubun hikâyesini anlatıyor. Cronenberg’in bu hikâyeyle George Lucas’ın kadrajına girmesi şaşırtıcı değil. Ancak, Cronenberg işleri kendi bildiği şekilde yapmayı tercih etti. Bir sonraki filmi aynı derecede ucuz ama satması daha zor olan Videodrome olacaktı. Cronenberg’in filmleri gişede nadiren büyük rakamları gördü, ancak kesinlikle izleyicinin aklını kazındı.
Death Race 2000
İyi bir araba kazasının(!) gücünü asla hafife almamak gerek. Max Rockatansky, Avustralya’nın kıyamet sonrası otoyollarında gaza basmadan 4 yıl önce, B sınıfı filmlerin kralı Roger Corman, Death Race 2000‘in yapımcılığını üstlendi. Paul Bartel‘in yönettiği ve yaklaşık 300 bin dolarlık bir bütçe ayrılan film, Sylvester Stallone ve David Carradine gibi yıldızlardan oluşan bir kadroya sahip. Death Race dünya çapında 5 milyon doların üzerinde hasılat yaptı ve izleyicin gönlüne “park etti”.
1975 yapımı film, 1981 yapımı The Cannonball Run‘ın distopik selefi. Filmde güreşçi kişilikleri olan yarış arabası sürücüleri Amerika’nın yollarını yakarken, devam eden Amerikan Devrimi’ne dayanan klişe bir direniş planı anlatılıyor. “Yeni Amerika” hakkında gördüğümüz şey, isyanın gerekli olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Yayaların puan kazanmak için ezilebildiği bu kanlı gladyatör yarışı, sıkıyönetim rejiminin ekmek kavgasını sirke dönüştürme fikri.
The Terminator
Genelde Terminator denildiğinde ilk akla gelen, Arnold Schwarzenegger‘in o ürkütücü ağır yürüyüşü, kanlı yüzünün altından görünen krom kafatası ve bolca silah olur. Yeni CGI özel efektlerine öncülük eden ve gişe rekorları kıran devam filmiyle The Terminator‘ün dev bütçeli bir film olduğu düşünülebilir ama gerçek öyle değil. Sadece 6,4 milyon dolara yapılan filmde, James Cameron paranın tamamını kilit sahnelere ve iskelet T-100’ü hayata geçiren stop motion animasyona koydu.
Hem Kyle Reese’in gelecek sahneleri, hem de bir çelik fabrikasındaki son hesaplaşmada görülen animasyon, Schwarzenegger, efekt uzmanı Stan Winston ve James Cameron’ın bu makineyi geçen yüzyılın en havalı kötülerinden biri hâline getirmesinin sadece birer parçasıydı. Terminator dünya çapında 78 milyon dolar kazanmakla kalmadı, aynı zamanda popüler kültür tarihine geçti.
Hardware
Yönetmen Richard Stanley, 2020’de korkunç derecede iyi Lovecraft uyarlaması The Color Out of Space ile gözleri bir süreliğine yeniden üzerine çevirdi. Kötü şöhretli The Island of Dr. Moreau ile raydan çıkan filmografisi hem sınırlı hem de tuhaf sayılır. Hardware yönetmenin 1990’da çevirdiği, unutulmuş bir bilimkurgu klasiği. Kıymeti anlaşılana kadar geç saatte yayımlanıp uyuklayarak seyredilen filmler kategorisinde değerlendirildi. 1.5 milyon dolar harcamaya karşılık, gösterime girdiğinde 5,7 milyon hasılata ulaşan Hardware gerçek bir kült.
Bir hurdacı, çöpe atılmış bir robot buluyor ve parçalarını satmak için onu bir araya getiriyor. Şansa bakın ki, çöp yığını birinci sınıf bir cinayet robotu çıkıyor. Bu distopik gelecek, Yargıç Dredd‘in kanunsuz Mega şehirlerinin bir benzeri; ancak herhangi bir yargıç yok. Filmin bütçesi, otoriter rejim altındaki tüketim toplumu geri planında, bol miktarda kan ve şiddet içeren sahnelere gitti.
The Butterfly Effect
Zamanda yolculuk hikâyeleri, bazı büyük konuları sınırlı bir bütçeyle aktarmanın gizli bir yolu olabilir. Belirli periyotlara bağlı kalındığında, yüksek meblağlar gerektiren setlere gerek kalmaz. Bu taktik, alt türünün en güzel örneklerinden efsane dizi Quantum Leap‘te işe yaradı. Eric Bress ve J. Mackye Gruber‘ın yönettiği The Butterfly Effect, zaman yolculuğunu işleyiş şekliyle Quantum Leap kadar tutumlu.
Ashton Kutcher‘ın canlandırdığı Evan, eski günlüklerini okuyarak geçmişine geri dönebileceğini fark ediyor ve hayatını bir macera oyununa çeviriyor. Ancak işleri ne kadar değiştirirse aklî dengesine bir o kadar zarar veriyor. Muhtemelen Kutcher’ın şimdiye kadar oynadığı en karanlık film olan The Butterfly Effect, 13 milyon dolarlık bir bütçe ve birkaç özel efektle, gişede neredeyse 97 milyon dolar kazandı.
Monsters
Doğa, bir film için mükemmel bir set olabilir. Güzel renkler ve akıllı bir yönetmenin her şeyi ima edebilmesine imkân sağlayan gölgelere sahip dağlar, ormanlar, başta korku ve gerilim olmak üzere bütün türler için nimet. Monsters da Stalker‘dan bu yana en vahşi karantina bölgesini geçen iki kişinin hikâyesini anlatıyor. 2010 yapımı film için yönetmen Gareth Edwards, iki başrol oyuncusu ve başarılı bir film ekibi ile üç hafta boyunca Orta Amerika’nın vahşi doğasında dolaştı.
Çekim bittiğinde, Edwards eve döndü ve hikâyesinin ihtiyaç duyduğu görsel efektleri bir araya getirmek için kendi başına çalıştı. Monster’ın yapımı sadece 500 bin dolara mal oldu. Dünya çapındaki gişe hasılatı ise 5 milyon dolardı; sadece temel kaynaklarla da harika filmler yapılabileceğinin kanıtı.
Chronicle
Black Panther‘in yıldızı Michal B. Jordan, 2012’de henüz büyük bir isim değildi; yönetmen Josh Trank da öyle. İki isim, Dane DeHaan ve Alex Russell’ı da alarak, birlikte 12 milyon dolar bütçeli sürpriz bilimkurgu hiti Chronicle‘ı yaptı. Buluntu tarzındaki film, şimdiye kadar bir Batılı yönetmenin Akira için yaptığı en iyi saygı duruşu olarak kabul edildi. Chronicle, 126 milyon dolarlık bir gişe hasılatı elde etti.
Akira’da olduğu gibi, bu çocukların keşfettiği yeni süper güçlerin gerçek kökleri oldukça belirsiz. Muhtemelen dünya dışı bir açıklaması var, ancak buradaki asıl nokta, bu çocukların yeni güçlerine nasıl uyum sağladığı. Chronicle, bütçesini yerinde güzel efektler ve mükemmel bir oyuncu kadrosu için kullandı.
District 9
30 milyon dolarlık bir bütçeyle District 9, küçük bütçeli bir film tanımının üst sınırlarında. Ama film, Güney Afrika yapımı oluşu, pek tanınmayan yönetmeni, oyuncu kadrosu ve büyük ölçekte bir tecrübesi olmayan efekt stüdyosuna rağmen beklentilerin çok üzerine çıkıp dünya çapında önemli bir başarıya imza attı. 210 milyon dolar kazandı ve büyük sansasyona sebep oldu.
Neill Blomkamp burada, 6 dakikalık kısa filmi “Alive in Joburg“u 2 saatlik bir uzun metrajlı filme dönüştürdü ve uzaylı metaforuyla mülteci sorununa eğildi. Yönetmen, kurguya başarıyla yedirdiği ırkçılık, bağnazlık ve militarizasyon eleştirisiyle özel ve önemli bir yapıta imza atmış oldu.
Moon
Moon siyah-beyaz çekilmedi, ama o kadar minimalist ki, öyle de olabilirdi. Yönetmen Duncan Jones‘un ilk filmi olan Moon, 5 milyon dolar bütçeyle çekildi. 9,7 milyon dolarlık bir gişe hasılatı elde eden film, “gişe rekorları kıran bir yapım” olarak nitelendirilemeyebilir. Ancak setleri, modelleri, efekt stüdyolarıyla ortaya konulan soğuk Ay tablosu, yaratıcı çabanın paradan çok daha değerli olduğunun kanıtı.
Moon aynı zamanda NASA’nın da favorisi ve uzay ajansının hâlâ üzerinde çalıştığı bazı güzel konulara değiniyor. Sam Rockwell’in bir astronotun yalnızlığını ve duygu durumunu çok iyi yansıtarak omuzladığı film, mütevazi bütçesiyle en iyi bilimkurgu filmleri listesinde uzun yıllar kalacak.
Ex Machina
Alex Garland, bilimkurgunun yeni John Carpenter’ı sayılır; zira izleyicilerin unutamayacağı bir film yapmak için büyük bir bütçeye ihtiyacı yok. İlk yönetmenlik denemesi olan Ex Machina sadece 15 milyon dolarlık bütçesiyle bunu kanıtladı. Yeşil ekran kullanılmadan çekilen filmde Alicia Vikander, yapay zeka ve yapay duyguların sınırlarını zorlamak için tasarlanmış dişi bir robot olan Ava’ya dönüştü.
Ex Machina 37 milyon dolarlık bir hasılat elde ederek A24’ün ilk büyük başarı öykülerinden biri oldu. Ayrıca A24’ün 2016 Akademi Ödülleri’ndeki varlığını güçlendirmeye yardım etti, en iyi görsel efekt Oscar’ını aldı ve Alex Garland’ın orijinal senaryosu için aday gösterildi.
Safety Not Guaranteed
Filmin çıkış noktası bir gazete ilanıydı. İlan “Benimle zamanda geriye gidecek biri aranıyor. Şaka değil,” diyordu ve tekinsiz bir uyarıyla bitiyordu: “Güvenlik garanti edilmez.”
Filmin yönetmeni Colin Trevorrow, yazarı ise arkadaşı Derek Connolly. Connolly aynı zamanda bu tuhaf reklamı yazan ve onun etrafında bir senaryo oluşturan dergi çalışanını takibe alıyor. Safety Not Guaranteed, bu reklamdan eşit derecede etkilenmiş bir çift gazeteci hakkında tatlı ve tuhaf bir komedi. Sadece 750 bin dolara yapılan film, gişede 4 milyon doların üzerinde bir hasılat elde etti. Filmde yalnızca birkaç özel efekt kullanıldı ama asıl etkisi izleyicinin kalbini fethetmek oldu.
10 Cloverfield Lane
Cloverfield serisi, tek bir canavar filmi ve birbirine bağlanacak birkaç bağımsız senaryodan büyük bir dünya inşa etmek üzere yola çıktı. Yönetmeni Dan Trachtenberg‘in ilk uzun metrajlı filmi olan bu yoğun tempolu gerilimi, dışarıda “korkunç bir şey” olurken bir yer altı sığınağına sıkışmış üç kişilik oyuncu kadrosu kotarıyor.
Yaklaşık 13 milyon dolarlık bir bütçeye sahip olan film, eve -daha doğrusu beton sığınağına 110 milyon dolarla döndü.