sovyet

En İyi 25 Sovyet Bilimkurgu Filmi

Bu listemizde, SSCB’de çekilmiş olan en önemli bilimkurgu filmlerini inceleyeceğiz. Elbette bu eserleri bir değerlendirme sırasına sokmak oldukça zor bir iş, çünkü zamanın şartları, politik durum ve daha birçok etken filmlerin şekillenmesinde rol oynamış. Yine de derlediğimiz film seçkisinin bilimkurgu türüne en çok etki etmiş, en önemli ve akılda kalan eserleri içerdiğini ümit ediyoruz.

Belki artık gittikçe uzayan şu sonbahar günlerinde bunlardan birini bulup seyretmek istersiniz.

Gelecekten Misafirler (1984)

Aslında bu film çocuklar için çekilmiş olsa da daha sonra tüm izleyiciler arasında popüler olmuştur. Filmdeki sayısız fantastik ‘icatlar’ tüm ülkedeki okul çağı çocuklarının hayal gücüne esin kaynağı olmuş, aktörlerin harika oyunu büyükler arasında da takdir toplamıştır.

Şimdilerde bile bu filmin müziğini dinleyenlerin tüyleri diken diken olmaktadır. Özel efektleri Hollywood seviyesinde olmasa bile, ruhsal yanının gücü yeni moda eserlerin yanında yüz üzerinden yüz almasına yetiyor.

Gizemli Duvar (1967)

İrina Povolotskaya ve Mihail Sadkoviç aslında Andrey Tarkoskiy’in ‘Solaris’ ve ‘Stalker’ filmlerinin öngörüsü gibidirler. Aktörler de yine üst seviyeden gelmedir – Lev Kruglıy, Tatyana Lavrova, İrakliy Uçaneyşvili ve Andrey Mironov.

Nereden geldiği belli olmayan ve halüsinasyonlara neden olan  duvarın sırrını çözmeye çalışan bilim insanı Lomov’un hikayesinde ritimsiz bir akış olsa da, film yeteri kadar derin ve çok planlıdır. Konusu sadece uzaylıların istilası değil, aynı zamanda bilgi edinmeye giden yoldaki farklı yaklaşımların çatışması ile ilgilidir.

Sannikov Ülkesi (1973)

Albert S. Mkrtçyan ve Leonid Popov’un görkemli ‘Sannikov Ülkesi’ eseri macera filmlerine güzel bir örnektir. Vladimir Obruçev’in altın sanayicisi bir işverenin verdiği görev ile yola çıkan ve arayışları sırasında buzların arasında el değmemiş bir vahayı ve burada yaşamakta olan uygarlığı keşfeden sürgün İlyin’i anlatan romanı son derece etkileyici ve taze görünmektedir.

Bu filmde başrolü Vladimir Vısotskiy oynasaydı popülaritesi nasıl artardı bilinmez. Ancak şarkıcı ve aktör Vısotskiy, o zamanlar yüksek makamların tepkisini çekmekte olduğu için Mosfilm’deki çekimlere katılmasına izin verilmemişti.

Mühendis Garin’in Hiperboloidi (1965)

Aleksey Tolstoy’un ilk ve en iyi şekilde ekrana aktarılmış romanı. Yevgeniy Yevstigneyev harika bir oyun çıkarıyor. Yazılı bir eserin son derece aslına sadık ve hassas bir şekilde ekrana aktarılmış olması hayranlık uyandırıyor.

Oldukça kısa bir filme çok sayıda olayın sığabilmiş olması da şaşırtıcı. Hiperboloidin kendisi de harika görünüyor.

Ay Gökkuşağı (1983)

SSCB’de milyonlarca hayranı Sergey Pavlov’un kitabının sinemaya uyarlanmasını sabırsızlıkla bekliyordu. Beklentilerin hepsi kaşılanmayacaktı. Andrey Yermaş’ın eseri kitaptan aşırı derecede uzak kalmış, ancak asıl hayal kırıklığını aktörler yaratmıştı. Kağıt üzerinde anlatım tadını vermesi gereken diyaloglar, ekranda son derece soluk ve cansızdır.

Yönetmenin Andrey Tarkovskiy’e benzemeye çalıştığı anlar (yeteri kadar anlam yükü içermeyen) çok kaba kalmaktadır. Yine de filmin konusu hem projenin ölçeği hem de yapılan çalışmanın çok yönlülüğü ile izleyicilerin ilgisini çekmektedir.

Mars Kraliçesi: Аelita (1924)

İlerici, konstrüktivist ‘Aelita’ daha çok bir art-sinema örneğidir. Yalnız bu eserin oldukça etkileyici olduğunu belirtmemiz gerekir. Yakov Protazanov başka dünyaları örten perdeyi kaldırmayı başarmıştır.

Mars’a giden mühendis Los ve kızıl ordudan Gusev’in hikayesi ana tema değildir (Aleksey Tolstoy’un öyküsünden başlık dışında çok az şey kalmıştır). Filmdeki görsel şölen ise yüzde yüz puanı hak etmektedir.

İki Okyanusun Sırrı (1955-1956 – iki bölüm)

Macera kütüphanesinde didik didik okunmuş, Sovyet edebi fantezisinin bir diğer mihenk taşı, Grigoriy Adamıov’un ‘İki Okyanusun Sırrı’ adlı romanıdır. Sinemaya uyarlandığında iki bölüm halinde ekrana yansımıştır. İlk bölüm 1955’te, ikinci bölüm ise bir yıl sonra beyaz perdeye aktarılmıştır.

Ne yazık ki Konstantin Pipinaşvili’nin eseri oldukça serbesttir, kahramanlar kitaptaki kahramanlara hiç benzemezler, uzay elbiseleri ise birer mühendislik harikası olmaları gerekirken, retro teneke parçalarını andırmaktadır… Bu gibi eksiklerin yanı sıra, filmin kayda değer artıları da az değildir: Ölçek, etkileyici su altı çekimleri ve gerçek pioner coşkusu.

Amfibi Adam (1961)

Aleksandr Belyayev’in romanı uzun yıllar Lenfilm raflarında kalmıştı. Kimse alnının akıyla bu romanı beyaz perdeye aktarabileceğine inanmıyordu. Vladimir Çebataryov, daha önce bir çok su altı çekimine imza atmış bir ustaydı ve  kimsenin almadığı bu riski almaya karar verdi. İyi ki de vermiş.

Kimya araştırmacılarını oynayan genç Vladimir Korenev ve Anastasiya Vertinskaya’nın derinlemesine ve etkileyici oyunları unutulmazdı. İhtiandr’ın yürüyüşü 1961 yılı için kusursuzdu.

Yedi Afet (1984)

Birçokları geleceği çizmek istemişti, ancak yıllar sonra genellikle anlatılanların sadece kartondan bir model olduğu anlaşılacaktı. Gennadiy İvanov’un ‘Yedi Afet’inin ayrı bir yeri vardır. Burada hem mimari düşünceler (Aleksandr Kulıgin’in Pangolina’sı), muhteşem istasyon maketleri ve harika su altı çekimleri var.

Vladimir Şşerbakov’un romanı beyaz ekrana ‘örnek bir sadakatle’ aktarılmıştır. Centauri gezegeninde bulunan derin bir gölün incelenmesi sırasında gölün dibinde garip çiçekler keşfedilir. Hem senaryosu hem de derinliği ile sizi etkileyecek bir filmdir.

Aracı (1990)

Aleksandr Mirer’in ‘Gezginler Evi’ adlı eserini sevenler tabii ki hikayenin uzaylılarla ilgili ikinci kısmının beyaz perdeye aktarılmasını merakla bekliyorlardı. Vladimir Potapov’un imzasını taşıyan çalışma, kısaltılmış (öykü dizisinin Baş öğlen adlı birinci kısmından esinlenilere) şekli ile bile yazarın kitapta oluşturduğu ruhu ekrana aktarmayı başarmıştır.

Başka gezegenlerden gelen bir uzay gemisi insan bilincini kontrol altına alır, ancak sadece deliler ve çocuklar bundan etkilenmezler… Gerçek bir paranoya şaheseri.

Kahraman İçin Ayna (1987)

Vladimir Hotinenko’nun büyük ölçekli eseri ‘Kahraman İçin Ayna’, Nadejda Kojuşanova’nın yazdığı ‘Pazar Günü’ adlı senaryosunun ve film stüdyosunun isteği üzerine buna eklenen Svyatoslav Rıbas’ın madenci öyküsünün bir karışımı olarak ortaya çıktı. Sonuçta, 8 mayıs 1949, ‘bugün aslında dündü’ gününde geçmişe dönen ve o günü tekrar tekrar yaşamak zorunda kalan Sergey Pşeniçnıy ve Andrey Nemçinov’un maceralalarını anlatan eşsiz bir sinema deneyimine dönüşmüştür.

Kimine maden ocağındaki işçileri kurtarma şansı doğarken, kiminin ebeveynleri anlayış gösterecekti. Filmde öyle övünülecek özel efektler, sürükleyici bir olay akışı yoktur, ancak geçmişe dönük zaman diliminin hassas bir şekilde yaratılıyor olması ile izleyicileri kendine çekmekte ve olayları adeta yaşamalarını sağlamaktadır.

Akvanotlar (1980)

‘Akvanotlar’ filmi, ‘Ay Gökkuşağı’’ndan daha şanslıydı. İgor Voznesenskiy gayet kolay bir şekilde Sergey Pavlov’un eserini beyaz perdeye aktarmıştır. Fantastik su altı çekimleri, sürükleyici olaylar karşımızdadır.

İgor Sobolev ve Sven Ball, profesör Kerom’un ölen kızının bellek matrisinin derin su manta vatozunun bilinci ile birleştiğini anlamaya çalışırlar.

Fırtınalar Gezegeni (1961)

Aleksandr Kazanatsev’in yazdığı eserin beyaz perdeye gelişi öyle başarılıydı ki ABD’de bile gösterime girmişti. Tabii kaçak yollardan ve farklı bir montaj ile. Filme orada ‘Tarih Öncesi Gezegenine Seyahat’ (Voyage to the Prehistoric Planet, 1965) adı verilmiştir. Filmdeki Sovyet aktörlerin isimleri bile amerikan isimleri ile değiştirilmişti!

Üç uzay gemisinin Venüs’e seyahati, iniş ve daha önce bilinmeyenlerle karşılaşma şeklinde özetleyebileceğimiz basit konusu arka planda kalır. Aktörler Vladimir Yemelyanov, Georgiy Jjenov ve Gennadiy Vernov rollerini o kadar başarılı oynamışlardı ki insanın mümkün olmayan şeylere inanası gelir.

Kaptan Nemo (1975)

Vasiliy Levin, Jules Verne’nin ‘Denizler Altında 20.000 Fersah’ ve ‘Buharlı Ev’ (The Steam House) adlı eserlerini, hem de son derece başarılı bir şekilde birleştiren bir mini dizi yapmıştır. Jules Verne’nin beyaz perdeye uyarlanan eserleri arasında Kaptan Nemo üst sıralarda yer alır. Amerikan yapımı bazı filmleri bile geride bırakır.

Velhasıl, profesör Aronaks bir deniz canavarını durdurmaya çalışırken kendini gizemli bir denizaltının güvertesinde bulur. Gerisi, kaptanın kendisi ile tanışmadan steampunk atmosfere kadar kitapta anlatıldığı gibidir.

Moskova-Cassiopea / Gençler Evrende (1973-1974)

Riçard Viktorov’un iki bölümlü eseri aslında tek bir film olarak düşünülmüştü (o zamanlar SSCB’de mevcut film uzunluğu standartlarına uymadığı için). Bu filmde dönemin en deneyimli aktörleriyle (İnnokentiy Smoktunovskiy, Vasiliy Merkulev, Lev Durov) gençlerin mükemmel oyunculuklarını izleriz ve bilinmeyene duyulan merakı yaşarız.

Bu insanların başarılarına yazılmış bir şarkıdır. İlkokul öğrencisi Viktor Sereda, Zarya (Gündoğuşu) adlı gemi ile Cassiopea takımyıldızına uçuş projesi hazırlamaktadır. Bu uçuşa katılacak mürettebat sadece çocuklardan oluşmalıdır, çünkü seyahat 50 yıl sürecektir.

‘Ölü Dağcı’ Oteli (1979)

Strugatskiy Kardeşler’in romanından Grigoriy Kromanov tarafından beyaz perdeye aktarılan ‘Ölü Dağcı’ Oteli, 80 dakikalık bir filmdir, ancak her bir karesi mükemmele ulaşacak şekilde çekilmiştir. Yönetmen bu küçük inci parçasına hem ünlü fantastik romanın metafiziğini hem de eserin sıkıcı atmosferini dağıtan sürükleyici olayları sığdırlabilmiştir.

Olaylar, çığdan sonra otelde mahsur kalan bir müfettişin yine otelde kalan bir kişinin bedenini bulması ile başlar, bugün bile bir saniye dikkatinizi başka bir yöne çeviremezsiniz.

Andromeda Nebulası (1967)

Yine önemli bir Sovyet fantastik filmi. Yevgeniy Şerstobitova’nın Andromeda Nebulası, gerçek bir görsel şölendir. Devri için mükemmel ötesi özel efektleri, gelecekten esintiler içeren kareleri (filmin bir yerinde bugünkü dizüstü bilgisayarın prototipini görürüz) ile 60’lı yılların Hollywood filmlerine bile taş çıkaracak bir çalışmadır.

Bu filmde dünyalılara ait Tantra adlı uzay gemisinin demirden bir yıldız tarafından çekilmesini ve yabancı bir gezegene iniş yapmak zorunda kalmasını izleriz. Bu, stil bakımından gerçek bir uzay fantazisidir.

Elektronik’in Maceraları (1979)

Robotlar ileri! 70’li yılların bütün çocukları ‘Elektronik’in Maceralarını’ izlemiştir. Ancak bu filmi sadece başarılı bir gençlik bilimkurgusu olarak kabul etmemek gerekir. Konstantin Bromberg bunun daha fazlasını yapmış, bir adım ileri giderek Yevgeniy Veltistov’un ‘Bavuldan Çıkan Çocuk Elektronik’ (1964) ve ‘Erişilmez Arkadaş Ressi’ (1971) adlı öykülerini derinlemesine anlamıştır.

Bu eserlerin beyaz perdeye aktarılmış şekli zamanın çok başarılı bir kopyası olmuş, kültürel bir fenomen haline dönüşmüştür.

Ölü Adamın Mektupları (1986)

Konstantin Lopuşanskiy’in boğucu, paranoyak ezici şaheseri o yılların politik durumundaki çözülmeye tetik olmuştur. Nükleer savaş tehdidi ve bunun korkunç sonuçları, tüm olup bitenin nedenlerini anlamaya çalışan bilim insanı Larsen’in  gözünden anlatır.

Böyle bir savaşın sonrasında nasıl biri olunacağını izleyiciye hiç acımadan yansıtır. Kolay zaferin en iyi aşısı, korkunç ama gerekli.

Dikenlerin Arasından Yıldızlara (1980)

Riçard ve Nikolay Viktorov’lar, Kir Bulıçev’in senaryolarına el atmışlardır. Olaylar 23. yy’da geçer. Devriye yıldız gemisi ‘Puşkin’, dünyalıların bilmediği yapıda bir uzay gemisi keşfeder. Bu uzay gemisinde mekanda yer değiştirebilen ve inanılmaz güce sahip bir android kadın olan Niyyü vardır. Neler olduğunu anlamaya çalışan dünyalılar, yok olmakta olan bir gezegene düşer.

‘Dikenlerin Arasından Yıldızlara’ filmi boşuna kült ünvanına sahip  değildir. Film son derece güçlü bir ruhu barındırır ve ölçeği izleyenleri hayran bırakır. Bazı kareleri bugün çok safça görünse de senaryonun sahip olduğu gücün yanında bu eksik hiç hissedilmemektedir.

Üçüncü Gezegenin Sırrı (1981)

Bilgisayar ekranında beklediğimiz Kir Bulıçev işte bu! 1981 yılının özel efektleri tam metrajlı bir filmde her istediğinizi yapmanıza imkan vermiyorken çizgi film her türlü sınırlamayı ortadan kaldırmaktadır. İnanılmaz fantezi, yabancı gezegenler, garip, korkunç, komik ve şaşırtıcı yaratıklar, diğer eserlere göndermeler, baş döndürücü ritm izleyicinin bakışlarını kendine kitler.

Yazar’ın ‘Üçüncü Gezegenin Sırrı’ eseri çıkmadan önce adını gizlediğini, ancak kitap çıktıktan sonra doğu araştırmaları enstitüsünde ilk defa açıkladığını ekleyelim. Yazarın bu hobisi o güne kadar gizli kalmıştır.

Köpek Kalbi (1988)

Filmden milyonlarca alıntı yapılmıştır ve gerçek bir klasik olmuştur. Vladimir Bortko zamanın ruhunu yakalamayı ve bunu özenle beyaz perdeye aktarmayı başarmıştır.

Yumuşak kareler, sarımsı kahverengi tonlar, kanonik tiplemeler (profesör Preobrajenskovo’dan Şvonder’e dakar) bizi 1924’ün atmosferine götürür ve gerçek anlamda insanın özünü anlamaya zorlar.

Kindza-dza! (1986)

Kin-dza-dza

‘Kin-dza-dza’, daha önce kimsenin görmediği fırtınalı, garip, parlak ve öteki dünya fantezisi olarak 1986’da karşımıza çıkıverdi.

Georgiy Daneliya sadece bir film değil, tüm bir dünya yaratmıştır. Uh spiralindeki Kin-dza-dza galaksisinde bulunan tenturdaki Plük gezegeni! Sanki bayram!

Solaris (1972)

Filmin orijinal eserden oldukça uzaklaştığını belirtmek gerekir, ancak bu harika bir sonuç vermiştir. Solaris’teki sıkıcı betimlemelerin ve boş patetik anlatımın yerine Andrey Tarkovkiy’in eserinde gerçek anlamda bir duygular fırtınası yaşarız.

Bu filmde uzay, başka bir gezegen, hatta başka bir hayat insan ihtiraslarının ve acılarının imasıdır. Film ekrana kitleyen büyüleyici atmosferi ile insanları etkiler, hatalı yanlarımıza bakmaya ve pencerenin dışında olanları başka bir açıdan anlamaya iter.

Stalker (1979)

stalker-03

İnsan aklına adanmış bir anıt, dünya sinemasının en iyi filmlerinden biri. Film beyaz perdeye çıkana kadar çok zorlu bir yoldan geçmiştir, şimdilerde ise sinema eğitimi kitaplarında yer alır ve dünya bilimkurgu filmleri arasında üst sıralarda gösterilir. Şaşırtıcı derecede çok planlı, özenle çekilmiş, büyük emek sarf edilmiş bir filmdir.

Stalker, birkaç saat içinde günlük hayatın nasıl irdelenebileceğini, insanın doğası hakkında konuşulabileceğini ve uymak zorunda olduğumuz kanunların özümsenebileceğini anlatan bir eserdir. ‘Akıllı bilimkurgu’ dalında bugüne kadar bundan daha iyisi çıkmamıştır.

Hazırlayan: Metin Uçar | Kaynak

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

underworld

Fantastikten Sert Bilimkurguya: Underworld

Bir zamanlar büyü veya sihir denilen şeylerin sonradan bilimsel izahatlar ile ortaya konulmasında olduğu gibi, …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et