Sinema üzerine yaptığımız listelere bu kez de bilimkurgu sinemasında beklenen başarıyı gösterememiş olan yönetmenlerle devam edelim istedik.
İyi yönetmenler olmalarına ve hatta bazı sinema klasiklerine imza atmalarına rağmen bilimkurgu denemelerinde bir türlü dikiş tutturamayanların sayısı epeyce fazla. Kimi düşük hasılat kurbanı oldu, kimi seyirciye ya da eleştirmenlere yaranamadı, kimi de yaptığı işten kendisi memnun kalmadı… Ve sonunda birçoğu bilimkurguyla arasına mesafe koymayı yeğledi.
İşte karşınızda bilimkurgu filmi çektiğine pişman olan o yönetmenlerden bazıları…
David Fincher – Alien³
1979 yılında Ridley Scott tarafından klostrofobik bir bilimkurgu/korku şaheseri olarak başlatılan Alien serisi, 1986 yılında James Cameron tarafından bir bilimkurgu/aksiyon şaheseri olarak bitirilmişti. Aliens adlı bu devam filminin sonunda Xenomorph kraliçesi ölmüş ve türün soyu da tükenmişti. Veya biz öyle sanıyorduk! Kraliçe tam olarak ölmediği için üçüncü bir filmin çekilmesi hasıl oldu(!). Bu üçüncü film için yapımcılar, ilk iki filmin yönetmenlerine sırayla teklif götürdü ama ikisinden de olumsuz yanıt aldı. Sonunda biraz da rastlantı sonucu kariyerinde yalnızca konser videoları, bol bol müzik klipleri ve bir de belgesel yönetmenliği bulunan David Fincher işi kaptı. Başta Madonna olmak üzere 80’ler pop müziğinin önde gelen isimlerinin hit şarkılarına birbirinden güzel video klipler hazırlayan Fincher’ın kariyerindeki ilk sinema filmi Alien³ oldu.
Öykü yapısı ve işlenişi ilk filme daha yakın olan Alien³, klostrofobik öğeleri, ilginç karakterleri ve bir Fincher klasiğine dönüşen barok ışık kullanımı ile aslında çok acımasız eleştiriler almasa da yönetmenimizin hiç beğenmediği bir film oldu. Fincher defalarca bu filmden nefret ettiğini ve keşke çekmeseydim diye düşündüğünü söyledi. Alien serisinin ilk iki filmi kadar iyi olmasa da kötü denebilecek bir film değildi, ama yönetmeni bu filmi hiçbir zaman içselleştiremedi.
İlerleyen yıllarda Se7en ve Fight Club gibi iki sinema klasiğine imza atan Fincher, bir daha bilimkurgu filmi çekmedi.
David Lynch – Dune
Bugün sinema sanatının en saygın yönetmenlerinden biri olan David Lynch de kariyerindeki ilk ve tek bilimkurgu filminde başarılı olamayan ve bu türde bir daha eser çekmeyen yönetmenlerden.
Aslında kariyerindeki ilk filmi olan Eraserhead de bazı kaynaklarda bilimkurgu olarak nitelendirilmesine rağmen, Lynch buna hep karşı çıktı ve ısrarla bir korku filmi olduğunu söyledi. 1980 tarihinde çektiği The Elephant Man filmiyle sinema tarihine adeta bir klasik kazandıran yönetmen, Frank Herbert’ın Dune serisinin filmi için ilk düşünülen isimdi. Ne var ki, 1984 yılında vizyona giren film düş kırıklığı yarattı. Romanda iyi işlenen karakterler çok karton kalmıştı. Koca bir külliyatı tek filme sığdırmak istediği için olaylar çok hızlı gelişiyor ve öyküsü de mesnetsiz duruyordu.
Film eleştirmenlerince yerden yere vuruldu ve gişede de büyük zarar etti. İlginçtir, külliyatın yaratıcısı Frank Herbert ise filmi çok beğendi. David Lynch ilerleyen yıllarda Blue Velvet, Lost Highway ve Mulholland Dr. gibi sinema klasiklerine ve Twin Peaks gibi şahane bir diziye imza attı ama bir daha bilimkurguya bulaşmadı.
Jean-Pierre Jeunet – Alien: Resurrection
Ridley Scott ve James Cameron dışında kendisine dokunanı yakan Alien serisinin bir başka kurbanı da Fransız yönetmen Jean-Pierre Jeunet oldu.
Aslında yönetmenimiz daha önce Marc Caro ile La Cité Des Enfants Perdus adlı fantastik/bilimkurguyu türünde bir film çekmişti. Ancak hem tek başına yönettiği hem de ülke dışında çektiği ilk film Alien: Resurrection‘dı. Aliens’ta tam ölmeyen(!) Xenomorph kraliçesi, Alien³ filminde de doğru düzgün öldürülemediği için(!) yine ve yeniden hortlatılıyordu. Ancak bu filmde işin rengi Alien³ filminde olduğu gibi değildi. Jean-Pierre Jeunet sinemasının olmazsa olmazı karikatür karakterler, mizahi öykü anlatım üslubu ve çocuksuluk, Alien’e renk katmak yerine seriyi amiyane tabirle ayağa düşürdü. Serinin en kötü filmi olarak görüldü ve Alien serisine 2012 tarihli Prometheus‘a kadar ara verilmesine yol açtı.
Sonradan Amelie gibi bir sinema klasiğine imza atan Jeunet de bilimkurguya tövbe eden yönetmenler kervanına katıldı.
Oliver Hirschbiegel – The Invasion
Tıpkı Jean-Pierre Jeunet gibi Hollywood ve bilimkurgu kurbanı olan bir başka Avrupalı yönetmen de Oliver Hirschbiegel.
Alman sinemasına Das Experiment ve Der Untergang gibi iki muhteşem film kazandıran yönetmenimizin Hollywood’un radarına girmesi çok da zor olmadı. Kendisine Invasion of the Body Snatchers adlı bilimkurgu/gerilim filminin yeniden çevrimi teklif edildi. 2007 yılında vizyona giren The Invasion, aslında ilk yarım saati itibariyle hoş bir şekilde ilerliyordu ama sonrasında olaylar hem çorap söküğü gibi gelişiyor hem de belirli bir mantığa oturmuyordu. Adeta yönetmenimiz, gökdelen yapmak için temel kazmış ama üzerine gecekondu dikmişti. Film yerden yere vuruldu, gişede korkunç zarar etti. Hirschbiegel’in de kariyerine mal oldu. Alman sinemasının tarihteki en büyük ismi olmaya aday yönetmenimiz, ne yazık ki bir dizi yönetmeni olarak kaldı.
Mathieu Kassovitz – Babylon A.D.
Fransız sinemasının gelecek vadeden oyuncu ve yönetmenlerinden Mathieu Kassovitz, belki ilk Hollywood denemesi Gothika‘da eleştirmenlerden geçer not almayı başaramadı, ancak filminin yaptığı yüksek hasılat elini güçlendirdi. Bunun da etkisiyle olsa gerek bir de bilimkurgu filmi çekmeye soyundu.
2008 yılında, başrolünde Vin Diesel’in oynadığı post-apokaliptik film Babylon A.D. geldi. Filmin ilk hâli tam 140 dakikaydı. Ancak yapımcılar filmin 90 dakikaya indirilmesini istedi. Tam elli dakikası kesilen film de hâliyle anlamsız sahneler kolajına büründü. Kassovitz bu yapımı asla içselleştiremedi. Hatta filmin künyesinden adının silinmesini bile istedi.
Sinemaya daha öncesinde La Haine gibi bir klasiği kazandıran yönetmenimiz de, “Bilimkurgu mu? Aman uzak olsun,” diyenler kervanına katıldı.
Clint Eastwood – Firefox
O bir Hollywood efsanesi! Western denince akla gelen belki de ilk isim. Sinema tarihine hem oyuncu hem de yönetmen olarak en çok klasik kazandıran isimler arasında. Belki de yaşayan en büyük sinemacı Clint Eastwood bile bilimkurgudan ağzı yananlardan.
1982 yılında, düşünce gücüyle çalışan Sovyet savaş uçağı prototipini çalmak üzere Moskova’ya giden bir Amerikan ajanının macerasını anlattığı filmiyle Eastwood o dönemde adeta alay konusu oldu. Abartılı milliyetçiliği, Rusları aşağılayan sinematik dili ve mesnetsiz konusuyla yerin dibine sokuldu. Bilimkurgunun, en büyük yönetmenlerden birinin bile harcı olmayabileceğini göstermesi açısından da tarihi öneme sahipti. Clint Eastwood da zaten bir daha bu türde film çekmedi.
Damien Chazelle – First Man
Listede çiçeği burnunda bir yönetmene yer verilmesi için belki erken olduğunu düşünebilirsiniz, ancak Whiplash ile adeta bir erken klasiğe imza atan ve ardından çektiği zarif müzikal La La Land ile de Oscar’ı kucaklayan Damien Chazelle, ilk bilimkurgu filminde eleştirilerin odağı olmaktan kurtulamadı.
Neil Armstrong’un astronot oluşunu ve Ay görevini anlatan film, çok sıkıcı denebilecek derecede ağır ilerleyen ve gereksiz müzik kullanımıyla izleme dikkatini düşüren bir işti. Yönetmen de zaten sonrasında bu tarza ara vereceğini duyurdu. Belki kariyerinin başında Dune filmini çeken David Lynch misali Chazelle’in de çektiği ilk ve tek bilimkurgu filmi bu olur. Olmaması umuduyla diyelim.
James Gray – Ad Astra
Kariyeri çoğunlukla suç filmleri ve dramalardan oluşan James Gray, Brad Pitt yapımcılığında çektiği Ad Astra ile karşımıza çıktığında yıl 2019’du. Film, bir astronotun uzayda kaybolan babasını aramasını anlatıyordu. Çok fazla konuya giren, girdiği konuları bir yere bağlayamayan ve sonu da havada kalan bir film çıkmıştı ortaya. Kısacası, çok şey anlatayım derken hiçbir şey anlatamamıştı.
Başka türlerde rüştünü ispat eden yönetmenimiz, iş bilimkurguya gelince fena çuvalladı. Brad Pitt faktörüne rağmen gişede zarar etmekten de kurtulamadı. Tüm bunların ardından yönetmenimiz, bir daha bilimkurgu filmi çekmek istemediğini açıkladı.
Michael Winterbottom – Code 46
Kariyeri genelde yol filmleriyle dolu olan ve Road To Guantanamo gibi bir klasiğe imza atan Michael Winterbottom da bilimkurguda başarısız olanlardan. 2003 yılında çektiği Code 46 filmi hiç beğenilmedi, gişede büyük zarar etti ve yönetmeninin de bilimkurgu sinemasına bir daha bulaşmamasına neden oldu
Aslında iyi denebilecek bir senaryosu olan film, iyi yönetilemediği için aynı güzelliği görselliğe yansıtamadı.
Çetin İnanç – Dünyayı Kurtaran Adam
Filmi de, yönetmeni de uzun uzun anlatmaya gerek yok. Siz böyle bir bilimkurgu filmine imza atsaydınız bir daha bilimkurgu filmi çekmeye cesaret edebilir miydiniz?
Bu yazıda, çektikleri bilimkurgu filmleriyle başarılı olamayan ve bu yüzden de bir daha türe dönmeyen yönetmenlerden bazılarını anlattık. Büyük işlere imza atmış bu yönetmenlerin başarısızlıkları, bize bilimkurgunun aslında ne denli zor bir sinema uğraşı olduğunu da gösteriyor. Siz ne dersiniz?