1960’lar bilimkurgu romanlarının sınırsız olduğu bir dönemdi ve bu kitaplar Denis Villeneuve’ün Dune’u gibi sinemaya uyarlanmış filmlerin yolunu açtı… 60’lar, uzay seferi ve Ay’a ulaşmak için yapılan uzay yarışının kültürel bir fenomeniydi. Pek çok bilimkurgu yazarı, gerçek hayattaki bu uzay olaylarından ilham alarak olağanüstü bir galaktik evren ve gelecek tasavvur etti. Sonuç olarak sayısız bilimkurgu romanı, dünya dışı varlıklar, fütürist kavramlar ve galaksiler arası seyahatlerle dolup taşarak 60’ların ruhunu tanımladı.
Günümüzde en iyi bilimkurgu kitapları, muhteşem görseller yaratmak ve karmaşık hikâyeler anlatmak için büyük ekrana uyarlanıyor. Hiçbir film kitaplardaki orijinal içeriğin önüne geçemese de, bazıları kitapların sunduğu güzelliği ve hikâye anlatımını bambaşka boyutlara taşımayı başarabiliyor. İşte karşınızda 60’ların bilimkurgu romanlarından uyarlanan izlenesi 10 film…
Solaris (1972)
Solaris‘te, bir grup astronotun olağanüstü bir gezegene gelmesiyle gelişen olaylar anlatılıyor. Bu anormallikleri çözmesi için gönderilen psikologumuz, durumu araştırıyor ve olağan dışı davranışın gezegendeki sudan kaynaklandığını fark ediyor.
1972 Sovyet bilimkurgu filmi, Stanislaw Lem‘in 1961 tarihli Solaris romanının bir uyarlaması. Birçok kişi, esrarengiz ve düşündürücü hikâyesi ve muhteşem görselleri nedeniyle onu en iyi bilimkurgu filmlerinden biri olarak görüyor. 2002’de Steven Soderbergh, George Clooney ve Natascha McElhone’un oynadığı versiyonunu da yarattı ve romana daha sadık kaldı. Ancak Andrei Tarkovsky‘nin olağanüstü yapıtına yaklaşmayı başaramadı.
A Clockwork Orange (1971)
Otomatik Portakal, aşırı kültürel şiddete bulanmış bir toplumu ve bu toplumun içinde var olmaya çalışan genç suçlu Alex’i takip ediyor. Alex’in suçlu yaşam tarzı onu ele geçiriyor, ancak kısa süre sonra şiddet içeren davranışlarını rehabilite etmeyi amaçlayan bir deneyin öznesi hâline geliyor.
Bu distopik suç filmi, alışılmış bilimkurgu yönlerine sahip değil, ancak fütürist unsurları onu ayırt edilebilir kılıyor. Anthony Burgess‘in 1962 tarihli aynı adlı romanından uyarlama. Otomatik Portakal suç, psikiyatri, sosyal ve politik şiddet gibi kutuplaştırıcı temaları tartışıyor. Filmin kendisi bile en az izlenmesi kadar rahatsız edici olsa da, birçok kişiye göre Stanley Kubrick‘in en iyisi olmayı sürdürüyor.
Planet of The Apes (1968)
Maymunlar Gezegeni‘nde üç astronot, maymunlar tarafından yönetilen bir gezegene iniyor. Toplumları, insan astronotların alt türlere ait olduğu bir sınıf sistemini içeriyor. Bu da insanların hayatlarının risk altında olduğu anlamına geliyor. İnsanları esir alan kişilerden kaçmaya çalıştıklarında, gezegenin kökenleri hakkında şaşırtıcı bir gerçeği de keşfediyorlar.
Maymunlar Cehennemi, Pierre Boulle‘ün 1963 tarihli romanından uyarlama. Büyüleyici ve eğlenceli bir hikâye sunan bilimkurgu filmi, fütürist dünyanın sosyal ve politik yorumlarına da dalıyor. Hikâye, devam filmleri ve yeniden başlatılan dizilerle geniş bir evrene dönüştürüldü. Ancak insanlar, film tarihinin en şok edici doruklarından birine sahip olan klasik 1968 filmini asla unutmadı.
Escape to Witch Mountain (1975)
Escape to Witch Mountain, olağanüstü güçlere sahip iki kardeşi takip ediyor. Sinir bozucu bir milyoner, finansal kazançları için onları yakalamak istediğinde Tony ve Tia, kaçmalarına ve kökenleriyle ilgili ayrıntıları ortaya çıkarmalarına yardımcı olması için bir kampçıdan yardım istiyor.
Alexander H. Key‘in 1968 tarihli romanından uyarlanan Escape to Witch Mountain, sıra dışı bir dünyada eğlenceli ve maceralı bir hikâye. Pek çok bilimkurgu filmi daha yaşlı izleyicilere hitap ederken, John Hough‘un eseri çocukların ve ailelerin eğlenmesi için ortaya bir şeyler koyuyor. Dwayne Johnson’ın oynadığı 2009 yapımı Race to Witch Mountain filmi ile birlikte bir diziye de dönüştü.
The Iron Giant (1999)
The Iron Giant‘da Hogarth adında genç bir çocuk dev bir uzaylı robotla karşılaşıyor ve arkadaşlık kuruyor. Ancak hükümet onu yok etmek istiyor. Bu yüzden Hogarth, ne pahasına olursa olsun arkadaşını korumayı kafasına koyuyor.
Ted Hughes‘un 1968 tarihli romanı The Iron Man‘den uyarlanan Brad Bird‘ün animasyon bilimkurgusu, insan ve robot dostluğu hakkında iç açıcı ve güzel bir hikâye sunuyor. 90’ların en iyi animasyon filmlerinden biri olan yapım, iyi hazırlanmış animasyonları ve hareketli hikâyesiyle evrensel beğeni topladı.
The Man Who Fell to Earth (1976)
Müzisyen David Bowie‘nin başrolde olduğu The Man Who Fell to Earth, zorlu görevinde bir uzaylıyı takip ediyor. Çok geç olmadan Dünya’dan su toplaması ve onu kendi gezegenindeki insanlara ulaştırması gerekiyor. Bir otel memuruna aşık olduğunda işler daha da karmaşık hâle geliyor ve Birleşik Devletler hükümeti onu durdurmak istiyor.
Walter Tevis‘in 1963 tarihli romanına dayanan film, alışılmadık bir uzaylının Dünya’daki kültür ve geçim kaynağına bakış açısını sergiliyor. Filmin tuhaf yönleri iyi bir şekilde ve çarpıcı görsellerle tamamlanıyor. Uzaylıyı canlandıran glam rock ikonu da inanılmaz ve anlamlı bir performans sergiliyor, bu yüzden filmin Bowie’nin en iyilerinden biri olması şaşırtıcı değil. Şu anda, aynı adı taşıyan bir televizyon programı da yapım aşamasında ve 2022’de yayımlanması bekleniyor.
Logan’s Run (1976)
Logan’s Run, insanların 30 yaşına gelene kadar korunaklı ama lüks bir hayat yaşayabilecekleri fütürist bir dünyada geçiyor. Bu dönüm noktasına ulaşıldığında, gönüllü olarak ölmeleri ya da dünyanın kolluk kuvvetleri tarafından avlanmaları gerekiyor. Bir polis memuru olan Logan, bu kaçakların peşine düşüyor, ancak yavaş yavaş bir devrimi ateşleyen gerçeği ortaya çıkarıyor.
Film, William F. Nolan ve George Clayton Johnson‘ın 1967 tarihli aynı adlı romanından uyarlama. Logan’s Run, olay örgüsü açısından roman kadar iyi gelişmediği için eleştirmenlerden karışık eleştiriler aldı. Yine de gençlik pınarını kovalamanın tehlikelerine dair alegorisiyle cesur bir yaratıcılığa sahip.
Blade Runner (1982)
Deckard, dört “replicant“ı yok etme görevi alan bir “blade runner”dır. Bunu yapmadan önce Tyrell Şirketi’ni ziyaret eder ve burada Rachel adında bir replicant’a aşık olur. Deckard, replicant statüsüyle ilgili soruların ortasında Rachel ile Los Angeles’tan kaçışını planlar.
Philip K. Dick tarafından yazılan 1968 tarihli Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? romanına dayanan Blade Runner, bilimkurgu türünün beklentisini farklı düzeye taşıyan gizemli ve etkili bir film. Film, fütüristik ortamlar ve robot benzeri figürler gibi bilimkurgu temalarına sahip olsa da neo-noir estetiğini de içeriyor. Blade Runner bir kült oldu ve Ridley Scott‘ın en iyilerinden biri olarak kabul edildi. Denis Villeneuve, gizemli ve sürükleyici hikâyenin ötesine geçen devam filmi Blade Runner 2049’u yönetti.
The Andromeda Strain (1971)
Michael Crichton‘ın 1969 tarihli romanına dayanan The Andromeda Strain, Dünya’yı alt üst eden ölümcül bir dünya dışı organizmanın tüyler ürpertici hikâyesini sunuyor. Zamanla yarışan bilim insanları, işler daha da kötüye gitmeden salgını kontrol altına almak zorunda.
Çoğu bilimkurgu filmi kaynak materyalden sapma eğiliminde olsa da, Robert Wise‘ın yorumu kitaba sadık kalıyor. Andromeda Strain, neredeyse bir felaket filminin habercisi gibi, uzay görevlerinin ve araştırmalarının karanlık yönlerini sergileyen heyecan verici, yoğun ve akıllı bir film.
Dune (2021)
Frank Herbert‘ın 1965 romanından uyarlanan Dune, siyasi çatışmalar ve kaosla dolu kozmik bir dünyayı gözler önüne seriyor. Atreides Hanedanlığı, değerli baharı toplamak için tehlikeli Arrakis çölüne gelir. Ancak bunların hepsi bir tuzaktır ve Paul kaderini gerçekleştirmek için zorlu koşullarda hayatta kalmak zorundadır.
Birçok eleştirmen ve hayran, Denis Villeneuve‘ün Dune yorumundaki muhteşem hikâye anlatımını ve çarpıcı görselleri sevdi. David Lynch’in 1984 versiyonuyla karşılaştırıldığında Villeneuve’ün Dune’u, Herbert’ın hikâyesinin içeriğine daha sadık. Film, uzun romanın yalnızca 1. bölümü olarak ortaya çıktı. Yakın zamanda onaylanan ve 2023’te vizyona girmesi beklenen devam filmi, ilk kitabın kalan içeriğini tamamlayacağı için elbette hikâye de henüz sonuçlanmış değil.