Film İzleme Kültürü

Film izlemek bir tutku ve kültürdür. Birçoğumuzun hayallerini ve ideallerini filmler şekillendirdi ve şekillendirmeye de devam ediyor. Çocuklukta izlenen yapımların kişi üzerindeki etkisi kuşkusuz yetişkinlikte olduğundan çok daha fazladır. Çoğumuz okul sonrası yaşamında mesleki ideallerini gerçekleştirememiş olsa da, çocukluk dönemimizde izlediğimiz filmler hepimizin hayal gücünü zenginleştirip geleceğine katkıda bulundu. Bir gece öncesinden televizyonda izlenen filmler hemen ertesi gün büyük bir heyecanla okulda konuşulur ve tartışılırdı. Kimimiz birkaç gün boyunca film kahramanlarının etkisinde kalırdı. Star Wars, Star Trek gibi yapımların halen kültürel anlamda popüler olmasının nedeni, kendi orjinal evrenlerini yaratmayı başarabilmiş olmalarıdır. Temelde Orta Çağ Avrupa’sı şövalye döneminin geleceğe taşınmış şekli olan Star Wars evreninde Jedilar, aslında birer şövalyedir.

Tim Burton’ın 1989’daki büyük sinema olayı Batman, gösterime girdikten sonra kitleleri büyük oranda etkileyip dünya çapında bir Batman hayranlığı yaratmıştı. Filmin oyuncak, anahtarlık ve maske gibi materyalleri tüm dünyada yok satmaktaydı. Batman, en iyi çizgi roman uyarlamalarından biriydi ve sinemasal anlamda da bir dönüm noktasıydı. Tim Burton, zekice bir seçimle, daha önce Bettlejuice (Beter Böcek- 1988 ) yapımında birlikte çalıştığı Michael Keaton’ı başrole oturttu. Dışarıdan bakıldığında sıradan görünen ve fiziki yönden güçlü bir imaj çizmeyen Keaton, alışıldık kahraman profilinden uzaktı. Fakat Batman kostümünü kuşandığında üstün rol yeteneği sayesinde adeta devleşiyordu. Günümüzde, dijital ortamın yarattığı avantajla, daha çok film izleyebilen bir kitle var. Geçmişte film izlenen platformlar televizyon ve sinemadan ibaret olduğu için, ayda birkaç kere izlenebilen filmler daha değerli olmaktaydı. Güncel filmlerin kolay ulaşılabilir oluşu göze hoş gözükse de, bir filmi hazmedemeden ve onun üzerinde fazla düşünmeden bir başka yapıma atılmak önceki eseri daha çabuk unutturmaktadır.

star-wars-fans

Uzun bir süredir oturma odalarımızda bulunan ses ve görüntü sistemleriyle birlikte evde de sinema salonunda yaşanana yakın bir deneyime sahip olabilmekteyiz. Son yıllarda sinema salonlarına gelen izleyici sayısındaki azalma bu sebeptendir. “Sinemadan çıkmış insan psikolojisi” bilinen ve kabul görmüş bir oluştur. Doğası gereği izole bir ortama sahip olan sinema salonunda, izleyici tüm algısını beyazperdeye doğru yöneltir. Filmin bitişiyle birlikte salondan çıkıldıktan sonra, filmin üzerimizdeki etkisi ortalama on beş dakika sürmektedir. Birey, film süresince o izole dünya içinde yaşadığından, salon çıkışında kısa süreli bir yabancılaşma yaşar. Sinema salonundan çıkan insanları izlemek bile ilginç bir deneyim yaratabilir. Son on yıllık dönemde kitleleri sinema salonlarına çekmek için üç boyut teknolojisine başvurulmakta. James Cameron, Avatar ile bu teknolojiyi sinemanın gelişmesi için kullanmış olsa da, bu filmin ardından gelen farklı üç boyutlu yapımlar sinema sanatına zarar verir nitelikte oldu. İki boyutlu çekilmiş kimi eserlerin sonradan daha çok ticari gelir elde etmek amacıyla üç boyutlu hale getirilmesi ise düşündürücü. Maalesef bu çok boyutlu yapımların içleri de tek boyutlu kalmakta.

80’lerde VHS ve BETAMAX videoların hayatlarımıza girmesi kişisel film arşivciliği için bir dönüm noktasıydı. Video mağazalarının çoğalmasıyla birlikte sinema tarihinde önemli yer etmiş filmler kolaylıkla bulunabilir, kiralanabilir ya da satın alınabilir hale geldi. Hayranı olunan oyuncu ve yönetmenlerin eserleri satın alınır, evde film günleri yapılırdı. VHS ve BETAMAX formatları kıyasıya bir çekişme halinde olsalar da her iki durumda kazanan seyirci olmuştu. Defalarca kiralanan kasetler yıpranabilir ve kasetin kopan bandı yapıştırılıp video dükkânına herhangi bir şey olmamış gibi geri verilirdi. Video formatı 90’larla birlikte sona erdi. Sürekli değişen video formatlarındaki en büyük sıkıntı eskiyen teknolojiyi kullanabilecek aletlerin piyasadan silinmesidir. Günümüzde arşivcilik açısından en mantıklı tercihin yasal olan dijital film formatı olduğu görülüyor. Film arşivciliği, tıpkı kitap okumak gibi başlı başına bir kültürdür. Sinefillerin oluşturduğu bu arşivci kitle, her önüne gelen eseri satın almayıp nitelikli görülenlere sahip olurlar. Salt film izlemek bir sinefil için yeterli olamaz; o, izlediği filme sahip olmayı da ister. Sahip olmak tamamlayıcı bir unsurdur. Materyalist bir tutum gibi gözükse de sinefil, sahibi ve hayranı olduğu eserleri defalarca izleyerek çözümlemelere ulaşmayı amaçlar.

BEETLEJUICE

Usta oyuncu Robin Williams’ı 2014’te kaybettik. Onun ölümü sinema sanatı açısından büyük bir kayıp… Kimi sanatçılar vardır, onların filmleriyle büyümüşüzdür. Williams da onlardan biriydi. Bir kuşak, 80’lerin başından itibaren onun eserleri ile büyüdü ve onu sevdi. Robert De Niro, Al Pacino ve Robin Williams gibi büyük sanatçılara baktığımızda, onların bizler için ölümsüz olmaları gibi ailemizin de birer bireyi haline geldiklerini görürüz. Maalesef, sevdiğimiz büyük isimler yitip gittiğinde bunu onlara yakıştıramıyor ve kabullenemiyoruz. Film izleme kültürümüzün temelini sevilen sanatçılar oluşturur. Williams gibi sanatçıların her yeni filmi büyük bir merak ve heyecanla beklenir. Sanatçının yaptığı işler neticesinde kitleler tarafından takdir ve beğeni toplaması, onun sanatı söz konusu olduğunda sürekli iyi işler ortaya çıkaracağı beklentisini de doğurur.

Örneğin; Fransız film eleştiri sisteminde genel yönelim, sanatçının son eserinin daha önce yapmış olduğu işler gözetilerek değerlendirilmesidir. Oysa bir sanatçının yeni eserinin kötü ya da beklentileri karşılamayacak düzeyde olması, yaratıcılığının köreldiğini göstermez. Fakat Amerikan eleştiri sisteminde, sanatçı yapmış olduğu son eseri ile vardır. Sanatçı, son yapıtının kötü bulunması durumunda yerden yere vurulur. Ama sevdiği sanatçıları kendisinden biri gibi gören izleyicinin tolerans düzeyi daha fazladır. Benimsediği sanatçının yeni eserini görmek onlar için bir dostla karşılaşmakla eşdeğerdir. Robin Williams geniş kitlelerce sevildi, benimsendi ve en önemlisi film izleme kültürünün en büyük parçalarından biri oldu.

robin-williams

Film izlemek için zaman yaratmaya çalışmak ve film satın almaya devam etmek halen insanlara keyif veren bir eylem. Ama hafta sonu yapacak bir şey bulamayınca, alışveriş merkezinde bir şeyler yedikten sonra konusu ve ne olduğu araştırılmadan, karşılaşılan ilk filme girmek 7. sanata karşı geliştirilmiş popcorn bakış açısıdır. Sinema salonunda filmin ilk yarısı bitmeden salonu terk edenler, önüne çıkan ilk filme giren bu kitle olsa gerek. İzleyeceği filmi önceden araştırmış ve ne izleyeceğini bilen kitleler film izleme kültürünü geliştirir ve sürekliliğini sağlayabilirler.

Yazar: Buğra Şendündar

1979 İstanbul doğumlu. Sinemaya olan ilgisi daha yedi yaşındayken dedesiyle sabahlara kadar film izlemekle başlar. Daha önce çeşitli mecralarda sinema üzerine makale ve eleştiriler kaleme aldı. Günümüzde, Bilimkurgu Kulübü'nde yazarlık serüvenine devam ediyor. Ona göre sinema, insanın kendini keşfetmesidir.

İlginizi Çekebilir

Howard Hughes

Çağının Elon Musk’ı: Howard Hughes

Elon Musk’ı hepiniz bilirsiniz. Teknolojiye ve gelişime meraklı, uzaya tutkuyla bağlı, sosyal medya ve sinemaya …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin