Marvel çizgi romanlarından uyarlanan filmler son dönemde oldukça revaçta. Bilhassa MCU (Marvel Cinematic Universe) çatısı altındaki yapımlar gişe canavarı hâlini almış vaziyetteler. Bu da kendine has bir sinemacılık anlayışını ortaya çıkardı. Yani aynı evrende geçen seri filmlerden bahsediyoruz. En bilindik örneği Godzilla, King Kong ve Mothra gibi devasa canavarların yer aldığı kaiju evreni. Bu ve benzeri evrenlerin bir anda çoğalması Marvel’ın sinemacılığa dair derin bir etki yaptığının göstergesi.
Venom’un hikâyesi de bu anlamda biraz karmaşık. Marvel vakt-i zamanında bazı karakterlerinin (Hulk, Örümcek Adam, Venom, Fantastik Dörtlü v.s.) film haklarını batmamak için satmak zorunda kaldı. Ancak Disney, Marvel’ı satın alıp bünyesine kattığında işler değişti. Gerisini biliyorsunuz zaten… Venom da Sony’nin yapımcılığında önce ilk Örümcek Adam üçlemesinin son filminde yer aldı. Şimdi de Tom Hardy’li seriyle karşımıza çıkıyor. Yönetmenliğini ikonik Gollum karakteriyle tanıdığımız Andy Serkis’ın yaptığı film, Venom’un baş düşmanı Carnage (Woody Harrelson)’ın da dâhil olduğu ilk film özelliğini taşıyor.
İlk filmde Eddie Brock’un Venom’la tanışmasını ve bu durumun hayatındaki etkilerini izlemiştik. Bilindiği üzere Venom normalde Örümcek Adam’ın düşmanıdır. Tobey Maguire’lı üçlemede de gördüğümüz üzere, Venom uzaydan geldiğinde önce Peter Parker’ın bedeniyle bütünleşir ama Peter ondan kurtulunca bu kez Eddie’ye geçer. Ancak Sony, Örümcek Adam’lı özgün hikâyeyi ortadan kaldırarak bu kez doğrudan Eddie’yle bütünleşmesine karar verdi ve ortaya gördüğümüz senaryo çıktı. Bu süreçte en güçlü simbiyotlardan olan Riot’la dövüşen Venom ve Eddie yolculuklarına bir şekilde devam etti.
Devam filmi olan Let There Be Carnage ise ilk filmin kaldığı yerden devam ediyor. Eddie ile Venom normal bir hayat sürmektedir. Suçla savaşarak ve aynı zamanda Eddie’nin mesleğinde ilerlemesi için mücadele etmektedirler. Ancak bir noktada aralarında anlaşmazlık çıkar. Bunun sebebi de birbirlerine koydukları sınırlardır. Özellikle Venom, bu sınırları aşmayı istediğinden bağları kopma raddesine ulaşır. Bununla birlikte Carnage’ın ortaya çıkışıyla bağları yeniden sağlamlaşır ve beraber mücadele etmeye karar verirler. Filmin konusu da aşağı yukarı bu minvalde ilerler.
İlk film kalite olarak beklenenin üstünde bir performans sergilemişti. Başarılı görüntü efektleri, etkileyici ve yerinde karakter gelişimleriyle izleyiciden geçer not almıştı. Bu da hâliyle gişe gelirini etkilemiş ve dünya çapında yaklaşık sekiz yüz elli milyon dolar gelir sağlamıştı. Ancak ikinci filmin bu bağlamda kötü bir noktada olduğunu söylemek gerek. Öncelikle filmi bir zincirin halkası olarak düşünürsek, ilk filmle arasında kocaman farklar var. Örneğin Venom’la Eddie’nin arasındaki ilişki karanlık tonlardan romantik komedi tadında bir safhaya evrilmiş. Filmin başından itibaren Julia Roberts’ın Pretty Woman’ını izliyormuşçasına uyumsuz bir çiftin tatlı sert çatışmalarına tanık oluyoruz. Venom evi terk ediyor, kafayı çekiyor, partide dans ediyor ve kendini kaybediyor. Eddie de bu sırada başını belaya sokuyor ve Venom’la anlaşmak için eski kız arkadaşından yardım almak zorunda kalıyor. Hele o barışma sahnesi karakterlerin tüm ağırlığını yok ediyor.
Üstelik Carnage karakterinin geleceği duyurulduğunda insanlarda oluşan ilgi, katliam dolu sahnelerin olacağı ve vahşetin üst düzeye çıkacağı yönündeydi. Hayranlar, Carnage ile Venom arasındaki baba-oğul çatışmasını zevkle seyredeceklerini düşünüyorlardı. Ki çizgi romanlarda da durum tam olarak böyleydi. Carnage, Venom’dan bir parça olduğundan kendisini onun oğlu gibi görür ama Karamazov Kardeşler’in ilişki dinamiklerini anımsatan bir reddedilmişlik hissiyle düşmanlaşır, nefret eder. Fakat beklentiler bu yöndeyken, ne yazık ki sunulanlar uyuşmadığından ortaya çıkan yapım da hayal kırıklığına yol açıyor.
Bu bağlamda kötü senaryoyu, Woody Harrelson ve Tom Hardy’nin oyunculuğu da kotarmaya yetmiyor. Son sahneye kadar sönük kalan filmde, iki oyuncu da alıştığımız yeteneklerinden uzak kalıyor ve bu bile başlı başına senaryonun zayıflığını gösteriyor. Filmin tek iyi yönü ise son sahnedeki başarılı çekimler ve görüntü efektleri. Andy Serkis yönetmen olarak sınıfta kalmış olsa bile, son sahnelerle en azından belirli bir izlenebilirlik vaat etmeyi başarıyor. Ez cümle, Venom: Let There Be Carnage son çatışma ve “after credits” sahnesi hariç izlenmese de olur diyebileceğimiz bir yapım. Zira after credits sahnesi Venom’un MCU’daki geleceğini belirleyecek gibi görünüyor.