awake

Uykusuzluğun Pençesinde: Awake

Netflix’te görücüye çıkan Awake, dev bir elektromanyetik darbenin yol açtığı keşmekeşi anlatıyor. Söz konusu darbe sonucunda yeryüzündeki elektronik eşyaların büyük çoğunluğu çalışamaz hale gelirken, neredeyse tüm insanlık da uykusuzluğun pençesine düşüyor. Ve tabii bu gizemli olayın ardından karakterler, uyuyamadıkları için yavaş yavaş deliliğe sürükleniyor. Ancak dünyadaki herkesin bir daha uykuya dalamayacağını nasıl anladığı (veya buna kolayca nasıl inandığı) meçhul. En basitinden yaşadığımız pandemiyi düşünürsek, ilk zamanlarda kimse ne olup bittiğini algılayamamış, krizin boyutlarını ve ne kadar sürebileceğini kestirememişti.

Kanadalı yönetmen Mark Raso‘nun her fırsatta diğer (daha iyi) kıyamet sonrası bilimkurgu filmlerinden feyiz aldığı çok bariz, zira ana hikâye epey tanıdık: Annemiz (Gina Rodriguez), neşe saçan kızı Matilda’yı (Ariana Greenblatt) ve huysuz ergen oğlu Noah’ı (Lucius Hoyos) müthiş bir hızla anarşiye teslim olmuş medeniyet ortamında korumaya çalışıyor.

Raso’nun esinlendiği kaynaklar tahmin edilebilir nitelikte. Öncelikle yine bir Netflix yapımı olan “Bird Box” listenin başında. Ayrıca diken üstünde durmamızı hedefleyen birkaç uzun çekim sekans da (birinde Jill ve ailesi arabada sıkışıp kalmıştır, diğerinde de onu garajın etrafında sinsice dolanırken görürüz) belli ki “Children of Men”den esinlenilmiş. Ne var ki görüntü yönetmeni Alan Poon (ki Raso ile ayrıca “Copenhagen” ve “Kodachrome” filmlerinde de çalışmıştı) bir Emmanuel Lubezki değil, bu yüzden yarattığı dünya da asla o kadar tehdit edici görünemiyor. Bunun bir sebebi de senaristlerin anlatmak istedikleri şeyi tam olarak kafalarında oturtamamış olmaları.

Uyuyamadıkları zaman insanlara ne olacağı net bir şekilde açıklansa belki durumun aciliyetini daha rahat kavrayabilirdik. Bir noktada laboratuvar teknisyeni (Finn Jones), önünde toplanmış kalabalığa cılız bir açıklama yapmaya çalışıyor gerçi: “Şu anda beyinleriniz yavaş yavaş şişiyor. Kafatasınız beyninize baskı yapıyor, bu da mantıklı düşünmenizi engelliyor.” Elimizde bu kısa izahattan başka bir şey yok ve anlıyoruz ki bir süre sonra insanlar tozutmaya başlayacak, ardından da yaşamlarını yitirecek.

Peki gerçekten insanlar yeterince uyumadıkları için ölebilirler mi? Ölebilirlerse de bu ne kadar sürer veya daha doğrusu, herkesi aşağı yukarı benzer zamanlarda aynı şekilde etkilemesi gerekmez mi? Belki bu durum filmin zirve yaptığı noktada patlayan şiddet dalgasını açıklıyordur, gerçi çatışmalar hiç yoktan başlamış gibi duruyor ve hiçbir yere de varmıyor. Aslında film, ilerledikçe daha da izlemesi eğlenceli hâle geliyor. Rodriguez’in zaten etkileyici olan performansı, karakterlerin giderek kırılganlaşan akıl sağlıklarıyla birleşince güzel bir seviyeye ulaşıyor.

Jill’in hayatta kalma içgüdüleri mantıksız kararlar alma mertebelerine gelse de, kızı Matilda azıcık kestirmekte herhangi bir zorluk çekmiyor. Askerler tarafından tutsak tutulan yaşlı bir yabancı da öyle. Bir yerden sonra Jill’in yegâne amacı yaşadıkları bu anormalliklere anlam bulma çabası hâline geliyor. Önce hiç de tekin görünmeyen araştırmacılardan (ki birini alışılmadık ölçüde suratsız görünen Jennifer Jason Leigh canlandırıyor) kaçıyor, sonra da kaçak bir tutsak olan Dodge (Shamier Anderson) ile güçlerini birleştiriyor, ki kendisinin dünya görüşü filmin odağına alınsa Awake çok daha iyi bir film olabilirmiş.

Hakkını yemeyelim, film arada sırada güzel anekdotlar paylaşmayı başarıyor. Örneğin Jill arabayla çıplak hâlde dolaşan kalabalık bir güruhun içine dalıyor, uykusuzluğu tanrının laneti olarak gören topluluklar ortaya çıkıyor, sokaklara hemen keşmekeş hakim oluyor, uyku ilaçları karaborsaya düşüyor ve dünya ile bağlantıları koptuğu için uydular başıboş kalıyor… Evet, bunlar güzel detaylar güzel olmasına, ama bir evren yaratmak için yeterince işlenemiyor ve insanlığın başına gelen tehdit sadece imalar yoluyla aktarılıyor.

Dolayısıyla Awake, hayal gücüne güvenen ve izlerken arka planda neler yaşanıyor olabileceğini düşlemekten keyif alanlar için seyredilebilir nitelikte. Ancak “film beni içine çeksin,” diyenlerdenseniz umduğunuzu bulmanız pek de mümkün görünmüyor.

Kaynak

Yazar: Erkam Ali Dönmez

Oyun sever, oyun oynar, oyun çevirir, oyun yapar.

İlginizi Çekebilir

if i hadnt met you kapak

Değişen Evren, Değişmez Yazgı: If I Hadn’t Met You

“Dilden ve kalemden dökülen tüm hüzünlü sözler içinde / Şudur en hüzünlü olan: “Öyle olabilirdi!” …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin