The-Transformers-Rise-of-the-Beasts

Transformers: Rise of the Beasts

2017 yılında çıkan Transformers: The Last Knight (Son Şövalye)‘tan sonra seri, tam altı yıl sonra beyaz perdeye geri döndü. Yeni filmin yolda olduğunu duyan Transformers hayranları bekleyişini sürdürürken, yönetmen koltuğunun el değiştirmesiyle heyecanları iyice körüklenmişti. Ayrıca bu değişiklik, serinin gideceği yolu da çizecekti. Transformers efsanesi, çıkan son iki filmi de hesaba kattığımızda (Bumblebee filmi hariç) rezil mi yoksa vezir mi olacaktı? Steven Caple Jr. ne gibi değişiklikler yapacaktı? Bu iki önemli soru, Transformers: Rise of the Beasts‘in 9 Haziran’da vizyona girmesiyle yanıt buldu. Peki film beklentileri karşıladı mı, yoksa Transformers’ın gittikçe düşen grafiğini daha da aşağı mı çekti? Gelin hep beraber Canavarların Yükselişi filmine bir göz atalım.

Yönetmenliğini Steven Caple‘ın üstlendiği, senaristliğini Matt Holloway, Art Marcum ve Ken Nolan‘ın yaptığı filmde oyuncu kadrosu da tamamen değişmiş durumda. Başrollerini siyahi oyunculara veren yapım, Anthony Ramos ve Dominique Fishback‘in yanı sıra Dexter dizisinden tanıdığımız Luna Lauren Velez (Laguerta) ve Leni Parker gibi tecrübeli isimleri de hikâyeye dâhil ediyor. Aksiyon, macera ve bilimkurgu türlerinin en popüler örnekleri arasında gösterilen serinin yapım ekibinde ise önceki filmlerin yönetmeni Michael Bay ve yönetici yapımcı olarak da Steven Spielberg yer alıyor.

Transformers serisinin son filmi olmasına karşın kronolojik anlamda ikinci sırada yer alan Rise of the Beasts, önceki filmlerin izinden gidiyor. Hikâyemiz sürekli olarak iki karakter üzerinden ilerliyor ve gelişme aşamasına varmadan önce bu iki karakterin gündelik hayatına odaklanıyor. Noah, askeriyeden ayrıldıktan sonra çeşitli yerlerde iş arıyor, fakat devamlı reddediliyor. Bu esnada hem geçim sıkıntısı yaşıyor hem de hasta kardeşi Kris’in tedavisi için bir kaynak arayışına giriyor. İlerleyen kısımlarda kendisine eşlik edecek Elena ise bir müzede stajyer ve Noah gibi toplumda hak ettiği değeri göremiyor ve sürekli dışlanıyor. Bu noktada film, ast-üst ilişkisinde siyahları ast beyazları ise üst olarak lanse ediyor. Böylelikle, iyi niyetine rağmen kör göze parmak bir söyleme savruluyor.

Film, sakin bir tempoyla başlasa da konu bütünlüğünü sağlayarak kısa sürede hızlanmayı başarıyor. Noah’ın iş bulmakta zorlanması, onu yasa dışı işler yapmaya zorluyor ve arkadaşı Reek ile beraber araba çalmaya karar veriyor. Çalacakları araba da bir Porsche 911. Elena ise müzeye gelen tarihi şahin heykelini incelemeye başlıyor. Noah’ın çaldığı arabanın kılık değiştirmiş bir Autobot (Mirage) olması ve Elena’nın da gezegenler arası bir geçit açmaya yarayan Transwarp’ı ortaya çıkarmasıyla aksiyonun da önü bir anda açılıyor. Bu dakikalardan sonra Rise of the Beasts, hikâyenin ilerleyişini değiştirerek Transformers evrenini de genişletmeye soyunuyor. Önceki filmlerde Autobotlar’ın ve Decepticonlar’ın arasındaki savaşlara odaklanan seri, yüzünü Maximallar’a ve onların düşmanları Terrorconslar’a çeviriyor.

Olayların hız kazanmasıyla birlikte hem Maximallar’ı hem de gezegen yiyen Tanrı Unicron’u tanımış oluyoruz. Unicron, gezegenlerden de büyük bir varlık ve açlığını onları yiyerek gideriyor. Fakat tükenmek bilmeyen açlığı daha da şiddetlenince, çağlardır süren transwarp arayışı hız kazanıyor. Gözde askeri Scourge de Unicron’un en güçlü kozu. Elbette bu bakış açısı filme bir soluk katıyor; ancak farklı yüzlerin sahneye çıktığı film ana izleğinden çok da uzaklaşamıyor. Brooklyn’de başlayan macera, soluksuz biçimde Peru’ya kadar uzanmasına rağmen çoğu şey oldukça yüzeysel işleniyor. Autobotlar’ın yine düşmanlarıyla savaşması, Dünya’nın yine yok olmanın eşiğine gelmesi, önceki filmlerden aşina olduğumuz sahnelerin yine aynı şekilde sunulması, Transformers: Rise of the Beasts’in yenilik vadetmediğini haykırıyor. Nihayetinde filmin aldığı genel puanın bu kadar düşük olması şaşırtıcı değil.

Michael Bay ve Steven Caple arasındaki farklara da değinmeden geçmeyelim. Bay’in tüm seri boyunca ortaya koyduğu baş döndürücü ve sert savaş sahnelerine karşılık, Rise of the Beasts’te daha sakin ve kısa soluklu çatışmalar görüyoruz. Özellikle öteden beri karşımıza çıkan komedi unsurları korunsa da, son filmde işler iyice abartılıyor. Karakterler özelindeyse durum hiç iç açıcı değil. Kadronun geniş olması ve yan karakterlere de yeterli sürenin verilmesi ilk filmlerin albenisini destekleyen şeylerdi; gelgelelim bu filmde yan karakterlerin üzerine pek düşülmediği ortada, zira kendilerine birkaç dakika dışında fırsat tanınmıyor ve dahası bu kısıtlı ekran süresi de doğru değerlendirilmiyor. Noah ve Elena arasındaki ilişkiye baktığımızda da duygusal sahnelerin yetersizliği hemen göze çarpıyor. Tüm bunları ele aldığımızda, film daha dar bir alana hapsoluyor ve hem hikâye hem de kurgu anlamında derinlikten uzak bir performans sergiliyor.

Yazar: Ahmet Boyraz

1993'de Adana'da doğdu. Futbol ve Bilimkurgu hastası. Bilimkurgu konusunda üretmekten çok tüketme eyleminde olsa da bunu tersine çevirmek için elinden geleni yapıyor.

İlginizi Çekebilir

Nocturnal Fears

E.T.‘nin Çekilememiş Korku Temalı Devam Filmi: Nocturnal Fears

Tüm zamanların en iyi hasılat yapan filmlerinden E.T. vizyona girdikten sadece bir ay sonra, yönetmen …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin