Orijinal ismi “Gwoemul” olan, Güney Koreli yönetmen Bong Joon Ho’nun 2006’da çektiği “The Host” (Mealen konakçı) adlı bilimkurgu filmi Türkiye’de “Yaratık” ismiyle biliniyor. Korece “Gwoemul” kelimesini İngilizcede karşılayan “monster” kelimesinin (1) Türkçe’deki anlamı ise “Canavar”.
Film, bir laboratuvarda ABD’li bir bilim insanı ve asistanı Korelinin konuşmasıyla başlıyor. Korelinin itirazına rağmen, amiri olan Amerikalı bilim insanı ona, laboratuvardaki tozlanmış atıl formaldehit şişelerini lavabodan dökmesini emrediyor. Bunun prosedürlere aykırı olduğunu, o kimyasal atıkları doğrudan lavabodan dökmesi durumunda içlerindeki sıvının Han Nehri‘ne karışacağını söyleyen asistanı, ne dese Amerikalıyı ikna edemiyor ve sonunda içi kan ağlayarak atıkları lavabodan boşaltıyor. Daha sonraki sahnelerde, aradan yıllar geçtikçe Han Nehri’nde bazı garip hayvanların ortaya çıktığını görüyoruz. Ve işte bunların arasında, filme de adını veren, mutasyona uğrayarak devasa bir boyuta ulaşmış ve önüne gelen herkesi yutan balık görünümlü bir yaratık da mevcut.
Filmin giriş sahnesinde yönetmen Joon Ho, Amerikalı bilim insanını bize boşuna göstermiyor. İzleyicilere demek istiyor ki, az sonra izleyecekleriniz sıradan bir canavar filmi değil. Yönetmenin diğer filmlerinde olduğu gibi (2013 yapımı ve şimdi Netflixte dizi formatında birinci sezonu da yayımlanan Snowpiercer/Kar Küreyici ve 2019 yapımı, en iyi film Oscar ödülünü kazanan Parazit), oldukça politik bir alt metin mevcut. Çünkü film boyunca, yaratık ortaya çıkıp da insanları öldürmeye başladığında, Kore hükümeti ısrarla bu yaratığı görmezden gelerek ortaya uydurma bir virüs hikayesi atıyor ve kamuoyuna medya kanalıyla duyurularda referans kaynağı hep ABD’li uzmanlar oluyor. Filmdeki bu toplumsal hiciv, Türkiye’nin de zamanında NATO kapsamında asker gönderdiği Kore Savaşı sonrasında ikiye bölünen Kore’nin güney bölgesinde o günden bu yana devam eden ABD hegemonyasına işaret etmekte.
Filmdeki Yaratık, eleştirmenlere göre Kore tarihinde 20. yüzyılda yaşanan bazı kanlı felaketleri simgeliyor. 1980 öğrenci olayları, 1988 Seul Olimpiyatları öncesinde kentin Sanggye-dong adlı gecekondu mahallesinin ve içinde yaşayanların dağıtılarak yerlerinden edilmesi ve 1994’te Seongsu Köprüsü’nün çöküşü. (2)
2006’da çekilen film, günümüzde koronavirüs pandemisinde yaşananları da çağrıştırmasıyla zaman ötesi konumunu pekiştiriyor. Şu an içinde yaşadığımız pandemide de gördük ve halen görüyoruz ki, pandeminin asıl sorumlusu olan ekonomik sistemi dönüştürme yolunda hiçbir adım atılmıyor, tıpkı filmde hükümetin kocaman yaratığı görmezden gelmesini hatırlatırcasına, şu an da kapitalist düzenin defoları hep göz ardı ediliyor. Covid-19 gibi virüsler, insanların ekonomik faaliyetlerini hayvanların doğal alanlarına gün geçtikçe genişletmesi sonucunda, daha önce normal hayatlarında asla bir araya gelemeyecek türlerin yakınlaşması ile canlılar arasında geçişlerle ortaya çıkmakta. İklim değişikliği de, türlerin doğal dağılımını etkileyerek virüslerin yayılmasına olumsuz katkıda bulunmakta. Fakat bütün bunlara rağmen sorunun bu esas kaynaklarının kökenine inmeden, insan –ve diğer hayvan türlerinin- sağlığı değil, ekonominin çarklarını önceleyen politikalar sürdürülüyor. Tıpkı The Host filminde Güney Kore hükümetinin Yaratık’a karşı hiçbirşey yapmadan, Yaratık tarafından sözde enfekte edilen aileyi virüs yayıyorlar diye medya kanallarında hedef göstermesi gibi.
Filmde politik katmanı zenginleştiren bir aile dramasına şahit olmaktayız. Yönetmenin Parazit filminde de aile babasını canlandıran, Snowpiercer’da da rol alan Kang-ho Song, The Host filminde de kızı Yaratık tarafından kaçırılan ve onu bulmak için uğraşan bir babayı oynuyor. Yaratık’ın kaçırdığı küçük kızı canlandıran Ko Asung da daha sonra Snowpiercer’da rol almıştı. Filmde, okçuluk sporunda ulusal çapta tanınan bir figürü canlandıran, küçük kızın halası Doona Bae’yi bilimkurguseverler “Bulut Atlası” filmindeki klon köle rolüyle hatırlayacaklardır.
The Host’taki bahsi edilmesi gereken karakterlerden biri ise Han Nehri’nin kendisi. Kore kültüründe önemli bir yere sahip olan nehir, Koreli şair Ko Eun tarafından şöyle betimleniyor: “Biz Koreliler Han’ın rahminden doğduk ve onun rahminde büyüdük.” Filmdeki Yaratık, Kore’ye hayat veren Han Nehri’nin kimyasal atıklarla –Amerikalı bir bilim insanının emriyle- kirletilmesi sonucunda yaşanan ekolojik bir felaketin ardından oluşuyor. (Fakat o atıkları, emre itaat ederek döken kişinin bir Koreli olduğunu da unutmamak lazım.) Filmde yaratığın insanları kovaladığı pek çok sahnede de zaten arka planda hep Han Nehri mevcut. Bu yönüyle Joon Ho’nun filmi, yerli bir bilimkurgu çekerken yerel bir coğrafi unsuru kullanmanın başarılı bir örneği. Yerel coğrafi unsurda ekolojik kirlilik sonucunda ortaya çıkan mutant bir canavar, ülkedeki ABD hegemonyasının ve ülkeyi tıpkı o canavarın insanlara yaptığı gibi kuşatıp yutan kapitalist rejimin bir metaforuna karşılık gelmekte.
Filmin uluslarası arenada kullanılan ismi “The Host” (konakçı), yönetmenin 2019’da en iyi film dalında Oscar alan “Parazit” filminin de adeta bir öncülü olduğunu akla getiriyor. Çünkü parazitler ve konakçılar, simbiyotik bir ilişki içindedir. Parazit filminde de, alt sınıflara mensup bir ailenin, yavaş yavaş zengin bir ailenin yanında çalışmak üzere aileye sızmalarını izlemiştik. The Host filminde ülkedeki ABD hegemonyasını hicveden sahnelerle beraber düşündüğümüzde, Joon Ho’nun bu eserinde ABD ve Güney Kore arasındaki ilişkiyi, biyolojideki konakçı-asalak dinamiğine benzeterek yansıttığını söyleyebiliriz. Elbette filmin dünya genelindeki bütün seyircileri bu sömürgen ilişki dinamiğini kendi ülkelerinin, egemen sınıflarının ve hükümetlerinin ABD ile –veya başka bir emperyalist güç- olan bağımlılığı üzerinden okumakta özgürler.
Joon Ho’nun 2013’te çektiği bilimkurgu filmi Snowpiercer, ekonomik faaliyetler sonucunda (ekolojik kirlilik, karbondioksit salınımı ile küresel ısınma) yaşanan iklim değişikliği ile buzul çağına giren Dünya’da hayatta kalan son insanların, özel olarak yapılmış bir trendeki sürekli yolculuklarını gösteriyordu. Filmde, Kar Küreyici denilen trendeki insanların çok katı bir şekilde ekonomik alt ve üst sınıflara ayrıldığını, ve alt sınıfların trendeki eşitsizliği yok edecek devrim çabalarını seyretmiştik. Yönetmenin filmografisinde The Host ile beraber bu iki filmi (Snowpiercer ve Parazit) birlikte ele aldığımızda, Joon Ho’nun sınıfsal meseleleri filmlerinin ana omurgası olarak inşa ettiğini söyleyebiliriz. Şüphesiz ki, 2019’da Parazit ödül aldığında, ABD Başkanı Trump sadece nasıl olur da Kore yapımı bir film en iyi film Oscar’ını kazanır diye şikayet etmiyordu. Sınıfsal meseleleri ele almasıyla bilinen bir yönetmenin böyle bir ödül alması da onu rahatsız etmiş olmalı. Çünkü egemenler, nemalandıkları düzen sarsılmasın diye bu konuların kamuoyunda gündeme gelip tartışılmasını hiç arzu etmezler.
Sonuç olarak, Güney Kore’den çıkan 2006 yapımı The Host, bilimkurgunun yerel olanı anlatırken sunduğu evrenselliğe örnek verilebilecek nitelikte bir film. Türkiye’de bilimkurgu üretmek isteyen kalemler ve yönetmenler, tarihten beslenen, yerel bir coğrafi unsura yer vererek o coğrafi unsurun kültürdeki birikiminden güç alan bir eserin başarılı olma olasılığının fazla olduğuna dair verdiği dersi ıskalamamalı. Ve çoğu için diyebileceğimiz gibi, bir canavar filmi asla sadece bir canavar filmi değildir. (Akla ilk gelen örnekler elbette Jaws, Alien ve Godzilla) Şunu kesinlikle diyebiliriz ki, Bong Joon Ho da bu filmiyle, 21.yy’da ekonomik sistemin asalak-konakçı yapısı ayyuka çıktıkça ve ekolojik felaketler yaygınlaştıkça daha da klasikleşecek bir canavar filmine imza atmış.
Dipnotlar: