Star Wars, 40 yıldır insanları büyülemeye devam ediyor. 1977’de 12 milyon dolarlık bütçesiyle, mütevazı bir film olarak başlamıştı, bugünse milyar dolarlık bir sektöre dönüşmüş durumda. Peki, bu büyük başarının arkasında yatan neydi? Sadece öyküsüyle ya da oyuncuları ile açıklanabilir mi? Elbette hayır, çünkü basit bir öyküsü vardı ve oyuncuları da o zamanlar pek ünlü değildi. Öyküsü basitti derken yanlış anlaşılmasın. Westernler, İkinci Dünya Savaşı filmleri, Japon samuray maceraları ve Orta Çağ gibi popüler kültürün birçok alanına referanslar içeren, oldukça hareketli bir öyküsü vardır. Ancak o güne değin uzayda geçen filmlerin hiçbiri evrenlerini bu denli inandırıcı ve tutarlı bir şekilde betimleyememişti.
Daha önce özel efekler konusunda başarılı birçok film çekilmiş, ancak hiçbiri de Yıldız Savaşları kadar fenomen olmamıştır. İzleyen herkesin fark ettiği gibi, bu film çok tutarlı bir evren yaratmakta ve bunu inandırıcı bir şekilde yapmaktadır. İzleyici kendisine gösterilen o tuhaf yaratıkları, egzotik gezegenleri, uzay gemilerini, türlü enerji silahlarını ve robotlardan oluşan evreni hiç yadırgamaz, hatta gerçek olduğu duygusuna kapılır. Çünkü Yıldız Savaşları’nın başarısının altında yatan en önemli kahraman tasarımdı. Gelin serideki öne çıkan tasarım özelliklerinden on tanesine birlikte göz atalım…
Oranlar
İyi oranlama başarılı bir tasarımın temelidir. İyi oranlanmış bir tasarım yaratmak göründüğü kadar kolay değildir. İnsan gözü, gizemli birtakım nedenle cisimlerin en boy oranları, bacaklarının uzunluğu, başının büyüklüğü gibi şeylere aşırı derecede önem verir. Güzel olanla olmayanı çoğunlukla bu oranlar belirler. Bir cismin sağlam, dengeli, dinamik ya da saldırgan görünmesi de çoğunlukla oranlarına bağlıdır. Eğer Yıldız Savaşları’ndaki gemi, silah ve robotların yeterince iyi oranlanmamış olduğunu düşünüyorsanız, şu iki kötü tasarlanmış örneğe bakın. [1 & 2]
İkisinde de orijinal oranların nasıl değiştirildiğine dikkat edin. Birincisinde AT-AT’nin kafası olduğundan daha küçük yapılmış, ikinci oyuncakta ise Milenium Falcon’un kokpiti daha büyük. Şimdi bu tasarım harikalarından üçünü inceleyelim:
AT-AT: Zırhlı Kara Transport Aracı, yani AT-AT oranlar yoluyla büyüklük duygusunun nasıl verilebileceğinin güzel bir örneğidir. Etrafta karşılaştıracak hiçbir nesne bulunmasa bile, AT-AT’nin devasa bir araç olduğu oranlarından anlaşılıyor. Bacaklarının uzunluğu ve kokpitinin gövdesine göre küçük olması bu aracın ne denli büyük olduğu konusunda bize yeterince ipucu sağlıyor.
Millennium Falcon: Falcon’un tasarımında birçok ilginç özellik vardır. Gövdesi fazla düzdür, kokpit ise fazla küçük. Bu geminin hatlarını belirsizleştirir ve böylece görünüşünü eşsiz kılar. Ayrıca boyutları konusunda da izleyiciye iyi bir fikir verir.
Sandcrawler: Kum Gezgini’nin oranları deneyimlerimizle dalga geçiyor. Bu denli yüksek bir taşıyıcının (aslında kendisi bir tür kamyondur) ters üçgen şeklinde olmaması gerekirdi. Bildiğimiz en dengeli şekil tabanı geniş bir üçgendir. Kum Gezgini üçgeni tepetaklak etmiş. Üstelik bu dengesiz gövde minik paletler üzerinde hareket ediyor. İşte bütün bunlar bir araya gelince Kum Gezgini dengesiz ve oldukça ağır bir görünüm kazanıyor. Öne doğru eğilmiş kokpiti bu görüntüyü daha da güçlendiriyor. Devasa madenci kamyonlarına baktığımızda, onlarda da ters üçgen şeklinde bir tasarım görüyoruz.
Harfler ve Basit Geometrik Formlar
Ne denli karmaşık olursa olsun bir uzay aracının ya da bir binanın şekli, tek bir harf ya da basit bir geometrik şekille ifade edilebilmelidir. Örneğin Eyfel Kulesi, tüm o dantelimsi ve karmaşık yapısının ötesinde basit bir A harfidir. Dubai’deki ünlü yelken otelin görünüşü de basit bir Delta’dan ibarettir (Δ). Yıldız Savaşları’nda bu tür tasarımların birçok örneğini görebilirsiniz. Gemilerin ve binaların birçok girinti çıkıntısı, uzantısı ve eklentisi olsa da hepsini tek bir harf ya da geometrik şekil ile özetlemek mümkündür.
Star Destroyer: Tepeden bakıldığında deltoid biçimindedir. Onda bir ok ucunun saldırganlığı vardır. Önden bakıldığında ise eşkenar dörtgene tutturulmuş bir kareden ibarettir. Bu devasa gemiyi seyirci tek bakışta kavrar.
Executor: Burada Star Destroyer tasarımındaki ok ucu daha da belirgin hale getirilmiştir.
Death Star: Ölüm Yıldızı da tüm ölümcüllüğüne rağmen, üzerinde bir krater olan basit bir küreden ibarettir. Onu kısaca O harfi ile anlatabilirsiniz. Hangi cisim aklın alamayacağı kadar devasa olabilirdi? Elbette çelikten bir gezegen… Üzerindeki krater de onun gezegenlere olan benzerliğini pekiştiriyor. Böylece de tasarımın harikalığı kendini belli ediyor.
TIE fighter: Yanlarda iki fil kulağına benzeyen kalkanları ve ortada bir küreden ibaret olan kokpiti ile unutulmaz bir tasarım örneğidir Tie-Fighter. Üstelik onu tek bir harfle, yani fighter (savaşçı) sözcüğünün ilk harfi olan «F» hafinin Yunanca karşılığı ile anlatabilirsiniz (Φ).
X-Wing ve Y-Wing: Her iki gemi de adlarından anlaşılacağı üzere X ve Y harfleri ile kolayca anlatılabiliyor. Şekillerini bir kez daha anımsayalım: [1 & 2]
Zıtların Çekiciliği
Kontrast deyince sadece ışık ile karanlığın ya da renklerin birbiriyle zıtlığı anlaşılmaz. Birçok zıtlık vardır: Büyük ile küçük, kalın ile ince, sert ve yumuşak, yuvarlar ve köşeli, saydam ve mat, düz ve kıvrımlı…
En iyi tasarımlar zıtlık içerirler. Bir özelliğin altını çizmek istediğinizde, yanına onun zıttını koyarsınız. Örneğin bir şeyin gücünü net olarak ortaya koymak için yanına zayıf bir şey koyarsınız. Karanlığı ortaya çıkarmak için beyaz kullanırsınız. (Darth Vader’in siyah kıyafetleriyle Storm Troopers’lerin beyaz zırhını düşünün.) Zıtlıklar tasarımları sıkıcı görünmekten kurtarırlar.
Boba Fett: Zıtlık içeren tasarımın en güzel örneği Boba’dır kuşkusuz. Bu zıtlıklar onun cool görüntüsüne katkıda bulunurlar. Zırhı farklı renklere sahip değişik malzemelerden yapılmıştır. Koca miğferine takılı minicik anteni düşünün. Ona baktığımızda macera dolu geçmişini görürüz adeta. Yıpranmış zırhı adeta uzayın ücra köşelerinde yaptırdığı tamiratların izlerini taşır.
Cloud City: Bulut şehri de bir tezatlar bileşimidir. Devasa ve ağır görünüşüne rağmen bulutların içinde süzülür gibidir. Yıldız Savaşları’nı izleyenlerin zihninde en çok iz bırakan tasarımlardan biridir. Elbette bunda o dev diskin incecik bir direk üzerinde duruyor olmasının (zıtlık) da payı büyüktür. Beynimiz o direklerin Bulut Şehri’ni taşıyamayacağını bildiğinden, şehrin havada süzüldüğünü sonucuna varır.
Çeşitleme
Kurgusal bir evreni inandırıcı yapmanın yollarından biri tasarımları çeşitlendirmekten geçer. Böylece benzer şeyleri üreten bir alt yapı ya da endüstrinin var olduğuna kolayca inanabiliriz. Düşünün, etrafınızda gördüğünüz araçlar hep aynı mı? Otomobiller, uçaklar, evler temel bir tasarımın çeşitlemeleri değil mi? Çünkü onları tasarlayan bir üretim alt yapısı, bir endüstri var. Yıldız Savaşları’ndan önceki bilimkurgu filmlerinde araçların tekdüzeliği dikkat çekicidir. Bir gezegende yalnız tek tip elbise giyilmesi ya da tek tip arabaya binilmesi, o gezegenin inandırıcılığını yok eder.
Yıldız Savaşları’nda özellikle imparatorluk güçlerinin birbirine benzeyen ancak yine de birbirinden farklı olan araç gereç dizisi, imparatorluğun bir savaş ve silah endüstrisine sahip olduğuna inanmamızı kolaylaştırır. Buna karşılık asilerin kullandığı araç gerçek, silah ve zırhlar toplama görünür. Daha az organize oldukları ve onları destekleyen bir silah endüstrisine sahip olmadıkları bellidir. Silahlarını farklı kaynaklardan elde ettikleri, baskın ya da kaçakçılık gibi yasa dışı yollara başvurdukları anlaşılmaktadır.
Stormtrooper ve İmparatorluk Pilotları: Klasik Fırtına Birliği üniformasını biliyoruz, ama yakından bakarsanız, bu zırhın birçok parçasının benzerinin diğer imparatorluk gücü askerleri tarafından kullanıldığını görürsünüz. Ancak hepsi rütbe ve görev tanımına göre ufak değişiklikler içermektedir. Yine de temelde hepsinin aynı üretim endüstrisinin eseri olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca başlıkların asık bir surata benzemesi ve yüz ifadesini gizlemesi, onların daha saldırgan ve kötücül görünmelerini sağlamaktadır. (Şaşı bakmaları da kötü nişancı olmalarını açıklabilir.)
TIE Serisi: Farklı TIE modelleri temel bir tasarım üzerine yapılan çeşitlemenin güzel bir örneğidir. Temel tasarım değişmediğinden, izleyici ilk bakışta bunun bir imparatorluk gemisi olduğunu anlamaktadır. Bu da karmaşık savaş sahnelerinin anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır. Düşünün, ekranda uçuşan yüzlerce gemi ve bu gemilerden atılan plazma fişekleri arasında, hala kimin dost kimin düşman olduğunu hiç şaşırmadan bilebiliyoruz. Eğer böyle olmasaydı, savaş sahneleri bu denli muhteşem görünür müydü sizce?
İşlevsellik
İyi bir tasarım sadece etkileyici bir görünümden ibaret değildir. Aynı zamanda işlevsel de görünmelidir. En azından bütün girinti çıkıntıların bir işe yaraması ya da işe yarıyormuş gibi görünmesi gerekir.
Etkileyici görünen bir şey tasarlamak zor değildir. Ama işe yarar görünen bir şey tasarlamak gerçekten de zordur. İnandırıcılık, kurgusal bir hikâyede çok daha fazla ön plana çıkar.
R2-D2: Bu sevimli robot işlevsel tasarıma iyi bir örnektir. Hem bir ko-pilot hem de bir tamirci olarak epey işe yarar. Hatta onun İsveç çakısına benzediğini bile söyleyebiliriz. Üstelik bütün o çöp tenekesi görünümüne rağmen oldukça canlı, heyecanlı ve komiktir de. Yıldız Savaşları’nın iki önemli robotunun görev tanımları bellidir. Yani ortalıkta boş boş dolanmazlar. Birisi protokol robotudur ve altı milyon dil konuşur; öteki yıldız gemilerinde ko-pilotluk yapar ve düşman gemilerinin ana bilgisayarlarıyla konuşarak sıkışan kapıları açar.
Jabba The Hutt: Bazen işlevselliğin tam tersi olan işlevsizlik bir karakteri daha inandırıcı yapabilir. Buna en iyi örnek Jabba’dır. Bir suç örgütünün lideri olmasına rağmen kolları yemeğine bile güçlükle uzanacak denli kısadır. Kendi işini kendisi yapamaz, yardımcılara ihtiyacı vardır. Bu ise onu zayıf göstermek bir yana, daha da güçlü gösterir. Çünkü bu yaratığın etrafındakiler üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğunu anlarız. Bu güç nereden gelmektedir, bilmeyiz. Belki de Arap şeyhleri gibi paradan almaktadır gücünü. Ama bana sorarsanız Jabba gücünü ikna yeteneği, acımasızlığı ve kurnazlığından almaktadır. Korkunç görünümünün de bunda payı yok değildir. Eski Çin soyluları da zengin olduklarını göstermek için tırnaklarını kesmezlerdi mesela. Çünkü çalışmaya ihtiyaçları yoktu. İşlerini yapacak uşaklarla doluydu etrafları. Jabba’nın aciz görünümü, onun politik gücünü daha da ön plana çıkarmaktadır. Her ne olursa olsun, Yıldız Savaşları serisinin en etkileyici karakterlerinden olduğuna şüphe yok.
Eskimiş/Yıpranmış Görünüm
Yıldız Savaşları tasarımlarına eskimiş ve yıpranmış bir görünüm vererek, gerçekten de bir devrime imza atmıştır. Çünkü ondan önceki bilimkurgu film ve dizilerinde her şey fabrikadan yeni çıkmış gibi gıcır görünüyordu. Oysa Yıldız Savaşları’nda her şey kirli, isli ve yıpranmış görünür. George Lucas’ın “kullanılmış evren (used universe)” adını verdiği bu görünüm, Yıldız Savaşları evreninin inandırıcılığını önemli oranda arttırmaktadır.
Slave 1: Köle 1 gemisi iyi bir örnektir. Kirli, ezik, isli ve eskimiş görünür. Boyaları kabarmıştır. (Bu arada kozmik ışınlarla dolu bir evrende uzay gemilerine hangi boya dayanır, orası da ayrı bir soru.) Her santimetre karesinde yıpranmanın ve metal yorgunluğunun izleri vardır. Görünüşüne bakarak bu geminin çok hor kullanıldığını ve sahibinin de kaportacıya uğrayacak vakit bulamadığını anlarız.
İmparatorluk Merkezi: Her şeyin eski ve yıpranmış olması tasarımcıya yeni bir fırsat yaratır: Bazı şeyleri yeni ve parlak tasarlamak. (Zıtlık ilkesini unutmayın.) Filmde her şey parıl parıl olsaydı, bir şeyin yeni ve gıcır olması dikkatimizi bile çekmezdi. Onca döküntü arasında imparatorluk gemileri ve Star Destroyer’lerin kaptan köşkleri temiz ve yepyeni görünümleriyle gözlerimizi alır. Onların temiz, bakımlı ve yepyeni olması, imparatorluğun sahip olduğu zenginlik ve gücü ortaya çıkarır. Öte yandan bu tertemiz gemiler ölüm ve zulüm kusmaktadır. Bu da bizim yaşamla ilgili gerçek deneyimlerimize uygundur. Zenginler acımasızdır ve genellikle gıcır gıcır görünen, pahalı araçlara binerler.
Tusken: Tusken kabilesi Yıldız Savaşları’nda önemli bir rol üstlenmiştir. Evrenin bazı yerlerinde ileri teknolojiye sahip olmayan, hatta geri kalmış kabilelerin de olduğu… Tusken’ler lazer ve plazma silahlarının, hologramların ve hiperuzay sürüşünün dünyasında hâlâ tüfek kullanacak kadar ilkeldir. Kıyafetleri basit malzemelerden yapılmıştır. Aynı zamanda, ilkel düzeyde de olsa bir teknolojiye sahipmiş gibi görünürler. Örneğin yüz maskeleri vardır. Eski püskü kıyafetleri elde dikilmiş gibidir. Benim fikrime göre Tusken’ler Yıldız Savaşları’nın kaynaklarından biri olan Dune evrenindeki Fremenler’e bir göndermedir.
Kuralları Yıkmak
Şimdiye değin söylediklerimizin hepsini unutun! Yıldız Savaşları, kuralları yıkmasıyla da ünlüdür. Daha önce yapılanları alaşağı etmek, hiç düşünülmeyeni düşünmek, yapma denileni yapmak! Bütün bunların birçok örneğini Yıldız Savaşları’nda görebilirsiniz.
Nebulon-B Escort Fırkateyni: İşte diğerlerine benzemeyen bir gemi tasarımı! Temel olarak baş aşağı çevrilmiş bir tabancayı andırıyor. Havalı değil ama çok inandırcı bir görünümü var.
Chewbacca: Kim demiş bu ayı, köpek insan karışımı yaratığın bir uzay gemisi kullanamayacağını! Evet, gülünç olduğunu kabul ediyoruz, ama işe yarıyor. Yıldız Savaşları’nın en favori karakterlerinden biri değil mi? Ama gemi kullanmayı ve tamir etmesini bilmeseydi onu bu kadar önemser miydik acba?
Halihazırda Var Olanın Üzerine Bina Etmek
Birçok insanın dikkatinden kaçsa da Yıldız Savaşları’ndaki birçok karakter, silah ve araç gereç aslında zaten var olan şeyler üzerine inşa edilmiştir. Bunun temel avantajı, tasarımın izleyiciye tanıdık gelmesi. Böylece izleyici o nesneyi ya da karakteri hemen tanıyabiliyor, özelliklerini kolayca algılayabiliyor.
Blaster: Bu ünlü silahin İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından kullanıldığını biliyor muydunuz? Evet, üstteki silah Alman yapımı Mauser C-96, alttaki ise Han Solo’nun meşhur Blaster’i. Takdir sizin.
Darth Vader: Yanlış duymadınız. Darth Vader’in miğferi İkinci Dünya Savaşı’nda Alman askerlerinin miğferinden alıntı, zırhı ise samuraylardan.
Siluet
Oyun ya da filmler için karakter tasarlayanların en çok dikkat ettikleri, karakterlerin siluetleridir. Siluet basit, kolay tanınır ve çarpıcı olmalı… Beynimiz bu şekilde çalışıyor, yani bir karakter ya da geminin üç boyutlu şeklinden önce onun silüetini algılarız. Silüet, bir şeklin kolay tanınmasını sağlamanın yanı sıra, o şeklin genel karakterini de ortaya koymalıdır. Karakter güçlü müdür zayıf mı? Hızlı mıdır yavaş mı? Büyük müdür küçük mü? Acımasız mıdır merhametli mi? İşte bunları yansıtmalıdır silüet…
Bakalım siz kaç karakteri siluetinden tanıyabileceksiniz?
Işın Kılıcı
Cidden evrenin en iyi silahıdır. Duygularınıza kulak verin. Doğru olduğunu biliyorsunuz.