Yazıya başlamadan önce sadece George Lucas’ın Yıldız Savaşları filmlerini değerlendireceğimi belirtmek isterim. Disney’in çektiği seriyi bu yazıya dahil etmedim, çünkü Disney’in filmlerine seriyi asıl yaratan ve ilk 6 filmin de senaryosunu yazan George Lucas hiç katkı vermemiş ve filmler onun vizyonunun uzağında kalıp başka bir yere evrilmiştir.
Yazıya George Lucas’ı kısaca tanıtarak girmek istiyorum. Lucas’ın öyküsü aslında pek çok genç sinemacıya örnek olacak cinsten. Yönetmenin ilk uzun metraj filmi, makul bir bütçeyle çektiği THX-1138 adlı distopik bir bilimkurgudur. Günümüzde kült olarak değerlendirilen yapım pek çok otorite ve izleyici tarafından da başarılı bulunmuştur. Yönetmenin sonraki yapımı American Graffiti adlı bir gençlik filmidir. Bu filmle de yine pek çok otoriteden beğeni kazanmıştır. Ama genç yönetmenin asıl çekmek istediği film çok başkadır. Bu film de bildiğiniz üzere Yıldız Savaşları’dır. İlk iki uzun metraj filmiyle dikkat çekmesine rağmen Lucas, Yıldız Savaşları için istediği desteği ilk başta bulamaz. Film için yüksek bütçe istenmesi ve filmin farklı bir senaryoya sahip olması yapım şirketlerinin gözünü korkutur. Lucas, çoğu yapım şirketinden sayısız defa reddedilir. Ama yılmayan yönetmen sonunda teklifini kabul eden bir stüdyo bulur ve Yıldız Savaşları filmini çekmeye başlar. Filmin ana öyküsü, Lucas’ın da hayranı olduğu büyük usta Akira Kurosawa’nın 1958 yapımı The Hidden Fortress filminden büyük ölçüde esinlenilmiş ve belli ölçüde alıntılanmıştır (Zaten George Lucas da bu durumu kabul etmektedir).
Zahmetli çekim sürecinin ardından film 1977 yılında bitmiştir. Orijinal müzikleri, sıfırdan oluşturulan uzay maketleri, gerçekçi uzaylı makyajları, orijinal ve kaliteli kostümleri, mekanları, karakterleri ile Yıldız Savaşları; sinemaya adım attığı tarihte gişede büyük başarı kazanır, sinemalarda uzun kuyruklar oluşmasına sebep olur. [1] Film, gişe başarısını 7 dalda Oscar Ödülü kazanarak da perçinler. [2] Filme gösterilen yoğun ilgi zaten devam filmlerini çekmek isteyen Lucas için fırsat doğurur ve “Star Wars: Empire Strikes Back (1980) ile Star Wars: Return of the Jedi (1983)” adlı devam filmlerini çekerek Yıldız Savaşları serisi bir üçleme haline getirir (İlk filmin aksine bu iki filmi kendisi filmi yönetmemiş, filmlere senaryo yazarı ve yapımcı olarak katkı vermiştir).
İlk Yıldız Savaşları filmleri pek çok açıdan klişe aksiyon filmlerine benzemekle beraber, filmin uzayda geçiyor oluşu, başarılı ve androidlerin ve uzaylıların gerçekçi kullanımı, ışın kılıcı adlı Arthur efsanelerindeki Excalibur’u andıran efsanevi bir lazer kılıcının yaratılması, Ölüm Yıldızı gibi bilimkurgunun sınırlarında gezen bir uzay kulesi/uydusu yapılması seriyi özel kılmaya yetmiştir. Hele de döneminde bilgisayar efektlerinin olmadığı düşünüldüğünde, yapılan işin büyüklüğü çok daha başkadır. İkinci Yıldız Savaşları filmi olan “Star Wars: Empire Strikes Back”’in ilk filmin koyduğu çıtayı yükseltmesi seriye olan ilgiyi arttırmıştır. İlk üçlemenin son filmi olan “Star Wars: Return of the Jedi” ilk iki film kadar etkileyici olamasa da seriye başarılı bir finale taşımış ve izleyicileri tatmin etmiştir. İşte tüm bu detaylar orijinal Yıldız Savaşları üçlemesinin bu kadar ilgi görmesini sağlamıştır.
Ne var ki George Lucas, son Yıldız Savaşları filminin üzerinden yaklaşık 15 yıl geçtikten sonra yeni bir Yıldız Savaşları üçlemesi çekeceğini duyurmuş, herkes büyük bir beklenti içine girmiştir. Enteresan bir şekilde, Lucas’ın çekeceği bu yeni üçlemenin, orijinal üçlemenin sonrasını değil öncesini anlatacağı açıklanmıştır. Daha bu aşamada yeni çekilecek seri klasik Yıldız Savaşları hayranlarının tepkisini çekmeye başlamıştır. Pek çok kişi sonu bilinen bir öykü için 3 film çekmeyi anlamlandıramamıştır. Gelin görün ki 1999, 2002 ve 2005 yıllarında yapılan ve ön bölüm (prequel) üçlemesi olarak bilinen Yıldız Savaşları Bölüm I, II ve III konu, değindikleri ve mesajları açısından orijinal üçlemeden son derece farklıdır. İlk üçlemede çok klasik olarak verilen iyi-kötü/jedi-sith zıtlığı bu sefer sağlam temellere oturtulmuştur. [3] İlk üçlemede hiç bahsedilmeyen öykünün karanlık politik yüzü ortaya çıkarılmış, demokrasinin kötü ellerde nasıl totaliter bir rejime dönüşebileceğini korkutucu bir biçimde nitelenmiştir. Seçimle başa gelmiş ama sonrasında demokrasiyi terk edip totaliter bir rejim kurmuş Hitler, Franco gibi faşist liderlere göndermelerde bulunulmuştur.
Bu yeni filmler sadece konusu ile değil, aksiyon açısından da son derece doyurucu yapılmış, ışın kılıcı düelloları orijinal üçlemeden çok daha iyi tasarlanmıştır. Oyunculuklara geldiğimizde ise, ön bölüm üçlemesinde çok daha zengin bir kadro bizi beklemektedir. Sir Christopher Lee, Liam Neesan, Ian McDiarmid, Samuel L. Jackson gibi usta isimlerin yanında dönemin yeni nesil yetenekleri Natalie Portman ve Ewan McGregor gibi isimlere de yer verilmiştir. Tüm olumlu özelliklere rağmen bu üçleme, Orijinal Yıldız Savaşları Üçlemesi kadar beğenilmemiştir. Oysa az önce de saydığım gibi öykü derinliği, verdiği mesajlar, oyunculukları, özel efektleri ile ilk üçlemeden çok daha başarılı bir noktadadır. Buna sebep olan temel sebeplerin şunlar olduğuna inanıyorum:
- Orijinal Yıldız Savaşları üçlemesi kişinin ilkel duygularına hitap etmektedir: Bir kişinin temel ihtiyacı olan barınma, beslenme ve üreme sorunsalları ilk Yıldız Savaşları serisinde evleri saldırıya uğrayan ve göçebe bir hayat yaşamak zorunda olan ana karakterlerimizde hep vardır. Bu da izleyiciyi tedirgin edip psikolojik açıdan seyircilerin seriye daha fazla ilgi duymasını sağlamıştır.
- Orijinal üçlemede sanal hiçbir ortamın bulunmaması izleyiciyi filmin atmosferine daha rahat sokmuştur. Oysa ön bölüm üçlemesinin özellikle 2. ve 3. filmleri tamamen dijital kamerayla çekilmiş ve mekanların çoğu 3 boyutlu sanal olarak tasarlanmıştır. Bu da izleyiciye filmden ziyade bir bilgisayar oyunu simülasyonu içindeymiş izlenimi vermektedir. Bu seri de bir Matrix, Ghost in the Shell olmadığından bu olay seriye zarar vermiştir. Aynı zamanda görsel bütünlük açısından da 35mm çekimin terkedilip tamamen dijital kameraya geçilmesi, tüm seri genelinde görsel bütünlüğü yakalamayı imkansız hale getirmiştir.
- Orijinal üçlemedeki gizem unsurunun ön bölüm üçlemesinde çok az olması izlenirliği ve merak unsurunu büyük ölçüde olumsuz etkilemiştir. Böyle olmasının temel sebebi de ön bölüm üçlemesinin zaten sonu bilinen orijinal üçlemenin öncesini anlatmasıdır. En basitinden, hangi ana karakterin seri sonunda yaşayacağı veya öleceği zaten en baştan bellidir.
- Ön bölüm üçlemesinin ilk filmi Phantom Manace’de ana karakter Anakin Skywalker’ın sadece çocukluğunun anlatılarak konunun gereksiz yere uzatılması, yeni üçlemeye büyük zarar vermiştir. Yine aynı filmde komedi unsuru olarak konan Jar Jar Binks adlı uzaylı karakterin de bu filmde kendine uzunca süre yer bulması ve güldürmekten çok sinir bozması izleyici için tam bir kabus olmuştur (Bununla beraber film, başarılı bir final ile kapanmış, Episode II ve III de giderek artan bir kaliteyle devam ederek son bulmuştur).
Edebi bir eser olsa, büyük olasılıkla Yıldız Savaşları ön bölüm üçlemesinin orijinal üçlemeden daha iyi olduğunu söyleyebilirdik (Hele de orijinal seride ana karakterlerden Obi Wan Kenobi’nin “Güç”e karışması sorunsalının tüm üçlemeyi öyküsel açıdan toparlaması zor bir duruma soktuğunu düşünürsek). Ama iş sinema anlatımına gelince durum çok daha farklıdır. Orijinal Yıldız Savaşları Üçlemesi; gerçek mekanları, gerçekçi atmosferi ve anlatısıyla kendinden sonra çekilen pek çok bilimkurgu/fantastik yapımı etkilemiş ve sinema tarihinde çok özel bir yere kavuşmuştur. Yine de ön bölüm üçlemesinin son filmi Yıldız Savaşları Bölüm III’ü ayrı bir yere koymak gerekir: Daha çok para harcanmasına karşın yakalanamayan görsel kalite ile bütünlüğü öyküsüyle, oyunculuklarıyla, özel efektlerin yerinde kullanımıyla nispeten telafi etmiş ve ilk üçlemenin sinema kalitesine ulaşmayı başarmıştır. [4]
Dipnotlar: