Star Wars The Empire Strikes Back kapak

Star Wars: The Empire Strikes Back

Star Wars serisinin kuşkusuz en iyi halkası olan The Empire Strikes Back (İmparatorun Dönüşü), ilk filme göre daha oturaklı, iyi kotarılmış oluşuyla efsaneyi efsane yapan bir film. İlk filmle ana hatları çizilen evreninin ayrıntılarını izleyiciye layığıyla anlatmayı başarıyor. Bu hâliyle bir devam filminden ziyade, devam eden bir hikâyenin sıradaki bölümü niteliğinde. A New Hope‘dan üç yıl sonra, 1980’de çekilen filmin yönetmen koltuğunda Irvin Kershner’ı görüyoruz. Bir James Bond filmi olan Never Say Never Again, RoboCop 2, Eyes of Laura Mars gibi filmlere imza atan, aynı zamanda oyuncu ve prodüktör de olan Kershner, Star Wars serisi için ilginç bir isim. Kershner, George Lucas film için teklif getirdiğinde, “Neden etrafta kanı kaynayan onca genç yönetmen varken benim çekmemi istiyorsun?” diye soruyor. Lucas ise ona, “Çünkü bir Hollywood yönetmeninin bilmesi gereken her şeyi biliyorsun, ama Hollywood meşrebinde değilsin,” cevabını veriyor. Şüphesiz yönetmenin bu farkı, filmi seride öne çıkartan en önemli unsur. Akabinde -kendi ifadesiyle- Lucas’ın yarattığı peri masalına kendini kaptıran Kershner, bu masala can verenlerden biri olmak da istiyor. Hatta orijinal üçlemenin son bölümünü çekme teklifini reddetse de, prequel üçlemenin çekimine Lucas’ın umduğu gibi 1988’de başlanabilseydi bir filmi daha yönetme niyetindeydi.

Yönetmenden yana emin ellerde olan Empire Strikes Back’in senaryosu ise George Lucas‘la beraber Lawrence Kasdan ve Leigh Brackett‘in elinden çıkma. Film başlangıçta planlanan sekiz milyonluk bütçenin otuz milyon dolara dayanmasına karşılık, dünya çapında altı yüz milyon dolara yakın hasılat yaptı. Enflasyona göre değerlendirilirse ABD ve Kanada’da bugüne kadar en yüksek gişe hasılatı yapmış filmler arasında on üçüncü sırada. En iyi ses miksajı Oscar’ı ve Akademi Özel Başarı Ödülü yanında, En iyi yönetmen dalında Saturn Ödülü, En iyi dramatik sunum Hugo Ödülü ve BAFTA en iyi film müziği ödülünü de bileğinin hakkıyla kazandı. Müzik demişken, Star Wars’un efsanevi müziğinin mimarı John Williams‘ı anmamak olmaz. The Empire Strikes Back’in en önemli yanlarından biri de, Darth Vader sahnelerini daha da etkili kılan o görkemli İmparatorluk Marşı’nın ilk kez burada duyulması.

Darth Vader ilk film A New Hope‘ta sekiz dakika görünürken, Empire Strikes Back‘te bu süre on iki dakikaya, Return of the Jedi‘da ise on dört dakikaya çıkıyor. Anakin Skywalker’ın Revenge of the Sith‘te Darth Vader kostümüyle iki dakika daha göründüğü de hesaba katılırsa orijinal üçleme ve prequel boyunca Darth Vader’ı sadece otuz altı dakika görüyoruz. Serinin yer aldığı dört filmde toplam otuz altı dakika görünerek izleyici üzerinde oluşturduğu etki, Lucas’ın yazdığı karakterden mükemmel şekilde yararlandığının ve niteliğin nicelikten güçlü olduğunun bir kanıtı. Bu filmde kısa bir anlığına, başlığını giyerken yanık başını arkadan görüyoruz. Ayrıca, en büyük ve en güçlü süper yıldız destroyeri olan Vader’ın şahsi amiral gemisi Executor’la bu filmde tanışıyoruz. Yine ilk kez burada gördüğümüz bir savaş aracı da AT-AT (All Terrain Armored Transport) adı verilen her türlü araziye uygun zırhlı araçlar. Boba Fett de bu filmde karşımıza çıkıyor, hatta karaktere can veren oyuncu Jeremy Bulloch‘u bir sahnede de imparatorluk subayı rolünde maskesiz olarak yakalıyoruz. Ve tabii filmin adında da geçen imparator, Darth Vader’la konuşurken kendini ilk kez ve hologram olarak bize gösteriyor.

Bu temeller üzerinde filmin konusunu özetlersek, Ölüm Yıldızı‘nın yok edilmesinin üzerinden üç yıl geçmiştir. Asiler üslerini Hoth adlı gezegene taşımıştır, direniş bu buz dünyasından idare edilmektedir. Darth Vader ise izlerini sürüp burada da onlara ulaşmıştır. Film, imparatorluk sonda droidlerinin Hoth’a inişiyle açılıyor. Tauntaun adı verilen binek hayvanıyla devriye gezen Luke, göktaşı sandığı droidler gezegene indiği sırada bir tür buz yaratığı olan Wampa’nın saldırısına uğruyor ve bayılıyor. Ayıldığında kendini bir mağaranın tavanına baş aşağı asılmış vaziyette buluyor. Güç yardımıyla ışın kılıcına ulaşıp oradan kurtulsa da, yaralı oluşu ve akşamın çökmesiyle etkisini arttıran dondurucu soğuk düşünüldüğünde çok fazla şansı yok. Han Solo, üsse dönmeyen ve kendisinden haber alınamayan Luke’u aramaya çıkıyor ve nihayet donmadan bulmayı başarıyor. Gelecekte başka filmlere de ilham olacak şekilde, Luke’un vücut ısısının daha da düşmesini engellemek için ölü Tauntaun’un karın boşluğunu keserek Luke’u içine yerleştiriyor. Bu iş için de Luke’un ışın kılıcını kullanıyor. Böylece, amacının dışında kullansa da Jedi olmadığı hâlde ışın kılıcı kullanan yegâne kişi oluyor.

İmparatorluk güçlerinin yerlerini tespit ettiğini ve saldırıya geçmek üzere olduğunu anlayan Prenses Leia liderliğindeki Asiler, yörünge bombardımanına karşı koruma kalkanını aktif hâle getirip gezegeni terk etmeye hazırlanıyor. Darth Vader ise bu kez kara harekatı emri veriyor. İki tarafın da kayıp verdiği, direnişi sekteye uğratan bu kısa savaştan sonra Asiler’in önemli kısmı gezegeni güvenle terk etmeyi başarıyor. Luke ise tam o sırada kendisiyle Güç sayesinde iletişim kuran Obi-Wan‘ı dinleyerek büyük Jedi ustası Yoda‘yı bulup öğrencisi olmak için yanına R2D2‘yu da alıp Dagobah sistemine doğru yola çıkıyor. Norveç’in dağlık bölgesi Finse’de çekilen Hoth sahnelerinde, çekim ekibi yıllardır görülmemiş şiddette kar fırtınaları ve çığ düşmeleri yüzünden neredeyse oyuncuların film icabı yaşadığı zorlukları aratmayacak zorluklar yaşıyor. Ekipmanlar donuyor, ıslanıyor, bozuluyor, kullanılamaz hâle geliyor ve tabii çekimler de uzuyor. Bütçe zaten çok aşıldığı ve süre de daraldığı için Dagobah sahnelerinin sette çekilmesine karar veriliyor.

Luke, bir bataklık dünyası olan Dagobah’a kötü bir iniş yapıyor. Yoda da onu eğitmeye gönülsüz. Burada devreye Obi-Wan giriyor. Yoda, Obi-Wan’a genç Skywalker’ın sabırsız, yaşı geçmiş ve babası gibi öfkeli olduğundan dert yanıyor. Obi-Wan ise kendi öğrenciliğini hatırlatarak, Luke’un da zamanla öğreneceğini söyleyip hocasını ikna ediyor. Yoda’nın baştaki çocuksu, deli tavırları da aslında anlamsız değil, amacı Luke’un sabrını sınamak. Ve artık burada “Güç” tanımının içi dolmaya başlıyor. Yoda, Luke’u hem bedensel hem ruhsal açıdan eğitirken, Güç’ü ve Jedi felsefesini de öğretiyor. Bu sırada imparatorluk güçlerinden kaçan Leia, Han, Chewbacca ve C3PO bir asteroite iniyor, ancak burada da başlarına başka belalar geliryor. Sonunda Bespin adlı gaz devine, eski bir kaçakçı olan Lando Calrissian‘ın yönettiği Bulut Şehri’ne ulaşıyorlar. Tabii aynı püsküllü belaların peşinde sürüklenmeye devam ederek. Onların başının dertte olduğunu hisseden Luke, Yoda ve Obi-Wan’ın itirazlarına rağmen eğitimini yarıda bırakıp peşlerinden gidiyor. Filmde sanki çok kısa bir zaman dilimi geçmiş gibi gelse de, özellikle From a Certain Point of View: Empire Strikes Back kitabında da açıklandığı üzere Luke’un eğitimi haftalarca sürüyor. Zaten Millennium Falcon’un Hoth’dan Bespin’e ulaşması haftalar alıyor. Bunu gemide bulunduğunu bildiğimiz iki aylık malzeme ile sınırlandırırsak yolculuğun; dolayısıyla Luke’un eğitiminin iki aydan az, bir aydan çok sürmüş olması muhtemel.

Luke, Dagobah’taki eğitimi esnasında büyük bir teste tabi tutuluyor. Kötülüğün Mağarası olarak bilinen yerde karanlık tarafla; aslında kendi karanlık tarafıyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Mağarada ne olduğunu sorduğunda Yoda ona, “Yalnızca yanında götürdüklerin,” cevabını veriyor. Luke silahlarını kuşanıp mağaraya girmek üzereyken, Yoda orada silaha ihtiyacının olmayacağını söylüyor. Ama Luke yine de silahlarını yanına alıyor. Mağaraya girdiğinde baş düşmanı Darth Vader karşısına çıkıyor ve düelloya tutuşuyorlar. Luke öldürücü darbeyi vuruyor, Vader’ın başı yere düşüyor, başlığı kırılıyor ve ardındaki yüz ortaya çıkıyor. Ama bu yüz Luke’un yüzü. Luke burada kendi öfkesine, nefretine karşı savaştığını ve kendini dizginlemezse dönüşeceği şeyi görüyor. Sahnedeki sembolizmin bir parçası da, bu gerçek olmayan düellodaki hayalî Darth Vader’ın öldüğü hâlde ışın kılıcının hâlâ açık olması. Çünkü serinin tamamında gördüğümüz üzere, bir Jedi ya da Sith öldüğünde, üzerindeki baskı kalktığı için ışın kılıcı kapanıyor. Bu sahnede önce Marc Hamill’in yüzünün kalıbı çıkarılarak maskesi yapılmış. Ama görüntü hoşlarına gitmediği için Marc Hamill’in bizzat oynamasına karar verilmiş.

Yoda Luke’a, iyi ve kötüyü; huzur ve sükuneti bulduğunda ayırt edebileceğini söylüyor ve bir Jedi’ın Gücü saldırı için değil, bilgi ve savunma için kullanması gerektiğini ekliyor.

-Bir Jedi’ın kudreti güçten gelir. Ama karanlık tarafa dikkat et. Öfke… Korku… Saldırganlık. Bunlardır Gücün karanlık yüzü. Dövüşürken giriverirler kanına. Bir kere düşersen karanlık yola, kaderin de ellerine düşer onların. Yiyip bitirirler seni, Obi-Wan’ın öğrencisi gibi…

-Vader… Karanlık Taraf daha mı güçlüdür?

-Hayır, hayır… Daha hızlı, daha kolay, daha caziptir…

Luke aradığının karşısında olduğunu bilmeden, “Büyük bir savaşçıyı arıyorum,” dediği zaman Yoda, “Yüceltmez savaşlar kimseyi,” diyerek itiraz ediyor.

-Unutman gerek tüm bildiklerini.

-Peki, deneyeceğim.

-Hayır! Deneme. Yap. Ya da yapma. Denemek yok.

Yoda, Luke’un imkânsız gördüğü için gücünü toplayamayıp çıkaramadığı uçağı bataklıktan çıkardığında, “İnanamıyorum,” diyor Luke. Yoda’nın cevabı, önceki bin nasihatinden evlâ “musibetin” üstüne daha da anlamlı: “O yüzden başaramadın zaten.”

Obi-Wan da, Yoda da, “Gücü kullan,” diyor Luke’a defalarca. Ve Luke artık gücü kullanabildiğini ilerleyen dakikalarda izleyiciyle beraber keşfediyor.

Luke onları dinlemeyip gördüğü gelecek imgesinin etkisiyle arkadaşlarını kurtarmak için Dagobah’tan ayrıldığında, Obi-Wan Yoda’ya, “O bizim son umudumuz,” diyor. Yoda ise gülümseyerek, “Hayır,” diyor, “bir tane daha var.” Bu ucu açık bilgi iki şeye yorulabilir. Birincisine göre Yoda, Leia’dan bahsediyor. Çünkü bildiğimiz üzere Leia’da Güç duyarlılığı fazla. Hatta sonraki filmde, annesini hatırladığını söylüyor ama öz annesini hatırlaması imkânsız ve burada bahsettiği üvey annesi de değil. Star Wars Episode III: Revenge of the Sith romanında yeni doğmuş Leia’nın, her ayrıntıyı kaydetmek istercesine etrafını dikkatlice incelediği anlatılıyor. Belki de bu yüksek duyarlılık sayesinde sadece birkaç saniye görebildiği annesini, “Çok güzel, çok müşfik, ama üzgün,” diye tasvir edebilmesini sağlayan bir anıya sahip olmuştur. Yine bu sayede, hayatı tehlikedeyken Güç yoluyla zihnine ulaşan Luke’u duyup yardımına yetişmiştir. İkinci ve daha zayıf ihtimal de, Yoda’nın burada Darth Vader’ı kast etmiş olması. Padme’nin son nefesinde Obi-Wan’a söylediği, “Onun içinde hâlâ iyilik var,” cümlesine bir atıf ve sonraki film için bir ipucu da olabilir.

Filmde bu ana hikâyenin yanında, diğer başkarakterlerin birbirleriyle olan ilişkisi de önemli. Leia ve Han’ın atışmalarıyla yok saymaya çalıştıkları çekim, o meşhur sahnede Leia’nın Han’ı kıskandırmak için Luke’u öpmesi aslında seyirciler -hatta oyuncuların kendisi bile o anda anlamasa da- sonraki film ve hikâyenin gidişatı için zemin hazırlıyor. Özellikle son sahnedeki kardeşlik temasıyla verilen fotoğraf çok anlamlı. İki insan ve iki droid kol kola ve umutla uzay boşluğuna bakıyor. Oyunculara da kısaca değinmemiz gerekirse, Mark Hamill‘in yüzünde ilk filme göre belirgin bir değişiklik olduğunu fark ediyoruz. Bunun sebebi henüz ilk filmin çekimleri tamamlanmadan geçirdiği araba kazası. Kazada sağ elmacık kemiği ve burnu kırılmış, uzun süre tedavi görmüştü. Bu süreçte George Lucas’ı hayal kırıklığına uğrattığını, kariyerinin de bittiğini düşünmüştü. Ancak George Lucas oyuncusundan vazgeçmedi, ilk filmde kalan eksik birkaç sahnesini dublörlerle tamamladı ve ikinci filmin kadrosunda da kendisine yer verdi. Lucas’ın filmin başındaki Wampa saldırısını, Hamill’in yüzündeki bu değişikliğe sebep olarak göstermek amacıyla sonradan senaryoya eklediği iddiasının ise bir kesinliği yok.

Filmin sonuna doğru Jabba‘ya teslim edilmek üzere Han Solo karbonla donduruluyor. Bu da aslında diğer başrol oyuncularının aksine üç filmin tamamı için sözleşme imzalamayan, yani sonraki filme dâhil olup olmayacağı kesin olmayan Harrison Ford için bırakılmış bir açık kapı. Nihayetinde Lucas, Ford’u ikna ediyor. Tabii ki Yoda’nın tasarımı ve canlandırılması da mühim. Muppet Show‘un unutulmaz kukla sanatçısı Frank Oz‘un oynattığı Yoda’yı son hâline getiren Stuart Freeborn. Freeborn, Ralph McQuarrie’nin tasarımından yola çıkarak ve kendi yüzünü model alarak, son olarak da Einstein ifadesi katarak Yoda’ya bildiğimiz şeklini vermiş. Gelelim filmin en önemli yeri olan Darth Vader ve Luke Skywalker düellosuna. Bu muazzam düelloda Darth Vader Luke’a, “Öfkeni serbest bırak, beni ancak senin nefretin yok edebilir,” diyor. Neyse ki tahrik etmesi, hatta açıkladığı o müthiş gerçek bile Luke’u karanlık tarafa çekmeye yetmiyor. Ama heyecanlı çatışma sırasında Darth Vader, oğlunun elini kesmeyi de ihmal etmiyor.

Burada geniş bir parantez açıp, orijinal seri ve prequeldeki her filmde gördüğümüz el ya da uzuv kesme konusuna değinelim. Hızlıca bir özetlersek, A New Hope‘ta ilkin C3PO’nun kolu kum adamlarca koparılıyor. Ardından onca yıldır saklı bir hayat süren Obi-Wan, barda bir Aqualish Luke’a bulaşınca kendini ifşa etme pahasına ışın kılıcını çıkarttığı gibi kolunu kesiveriyor. Empire Strikes Back‘in başında Luke, Wampa’nın “elinden” kurtulmak için “kolunu” kesiyor. Sonunda Darth Vader, etkisiz hâle getirmek için Luke’un sağ elini kesiyor. Return of the Jedi‘da Luke, bu “jesti” Darth Vader’a aynen iade ediyor. Ve burada roller değişiyor, aydınlık taraftaki öfkeye kapılıp karanlığa, karanlık taraftaki de duygularına kapılıp aydınlığa dokunuyor. Bu da filmin sonunu çiziyor. The Phantom Menace‘de şükür ki kimsenin eli kolu kesilmiyor ama Obi-Wan, Darth Maul’u komple ikiye bölüyor! Attack of the Clones‘ta – ki kronolojik olarak serinin ilk kesip biçmesi- yedisinde de yetmişinde de aynı olan Obi-Wan, yine bir bar kavgasında bu kez Zam Wesell’in alt kolunu uçuruyor. Devamında Kont Dooku – hakkını verelim içi kan ağlayarak- Anakin’in sağ kolunu kesiyor. Tabii Anakin’in yakında başına geleceklerin yanında bu hiçbir şey. Ayrıca doğal olarak nefret ettiği mekanik kolu ileride vücudunun dönüşeceği hâlin ön izlemesi. Revenge of the Sith‘te ise Luke’un ileride kendisine yapacağı gibi intikamını faiziyle, Kont Dooku’nun iki kolunu da keserek alıyor. Tabii bu kadarla da kalmıyor… Bu filmde eller kollar havada uçuşuyor. Obi-Wan, Grievous’la yaptığı düelloda General’in iki elini kesiyor. Anakin, Palpatine’e saldırmasını engellemek için Mace Windu’nun elini biçiyor. Sonunda Obi-Wan, Anakin’in sağlam kolunu da kesiyor.

star wars hangi galakside geciyor

Peki bütün bunlar neden oluyor? Kimisi bunu, sadece öldürme niyeti taşımayıp hasmı silahsızlandırmak için yapılan en az hasar verici hamle olarak görüyor. Kimisi sağ elin Güç’ü sembolize ettiğini, doğal olarak bir “güç” gösterisi olduğunu söylüyor. Kimisi de Freudyen bir anlam yükleyip bir nevi iğdiş etme olarak değerlendiriyor. Sonunda, 2019’da, herhâlde buna bir açıklama getirmek babında Dooku: Jedi Lost adlı sesli kitapta “Cho mai” adlı, rakibin silah kullanan elini kesmeye yönelik bir teknikten bahsediliyor. Ancak hangisinin gerçek sebep olduğunu bilemiyoruz. Tabii ki bu filmin en vurucu noktası Darth Vader’ın o unutulmaz repliği ve Luke’un yıkılarak buna inanmayı reddetmesi. Bu filmde iyi ve kötünün mücadelesi, etkileri galaksi ölçeğinde olan bir aile ve miras meselesi olarak tezahür ediyor. Filmin sonunda Luke’un sahip olduğu mekanik ama yapay deri kaplamalı protez eli, Demokles’in kılıcı gibi düşünülebilir. Belki de öfkeye ve nefrete teslim olursa sonunun babası gibi olabileceğini hatırlatan bir ikaz işaretidir…

Önceki Sonraki

Yazar: Münevver Uzun

Onu siz delirttiniz!

İlginizi Çekebilir

okat uzay serisi

70’ler Türkiye’sinde Bilimkurgu: Okat Uzay Serisi

Yeni Dünyalarda Serisi ile Türk okurunu modern yabancı bilimkurgu eserleriyle tanıştıran Çağlayan Yayınevi’nin ardından, Okat …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin