Star Trek X: Nemesis

Star Trek serisinin 10. sinema ayağı olan Nemesis, bilimkurgu/macera olarak ele alındığında izlenmesi keyifli ve eğlenceli bir film. Ancak birçok tanıdık yüzün varlığına rağmen, filmi Star Trek evrenine ait hissetmekte zaman zaman zorlanabiliyoruz. Örneğin kahramanlar gerçek bir Star Trek karakteri duygusu veremiyor. Elbette her zamanki gibi görünüyorlar, ancak belli başlı anlar dışında Atılgan’ın sevilen ekibi yerine, herhangi bir amaç için rastgele bir araya gelmiş bir grup izlenimi doğuruyorlar. Hikayenin akışı hem serinin hayranları hem de Star Trek evrenine ilk kez girecek kişiler için tahmin edilebilir ve özgünlükten uzak. Yaklaşık iki saat süren bir film, kurtuluşu 30 dakikalık büyük uzay savaşları ve aksiyonda arıyor ve ne yazık ki bu sahneler de yeterli değil.

Genelde Star Trek filmleri aksiyon ile ilgili değil, karakterler ve bu karakterler arasındaki etkileşim üzerinedir. En başarısız addedilen Star Trek filmleri bile bu akıma uymaya özen gösterir. Nemesis’te ise denge bozulmuş durumda. Aksiyon üzerine kurulan film, James Bond ve Star Wars serilerine adeta kendi alanlarında başarısız bir meydan okumada bulunuyor gibi. Olayların derinliği ve insan unsuru gibi Star Trek’i diğer bilimkurgu yapımlarından ayıran iki şey bu sefer arka plana itiliyor. Bu yüzden çoklu gemi savaşları, birkaç bire bir dövüş, bir sürü fazer ateşi ve hatta bir araba kovalamacası ile karşı karşıya kalıyoruz. Star Trek filmlerinde konunun ilerlemesi her zaman ağırdır, fakat bu filmde durum hepsinden daha kötü.

Dokuzuncu film olan Star Trek: Insurrection’da beklediği ilgiyi bulamayıp hayal kırıklığına uğrayan Paramount, film serisine kısa bir ara verme kararı aldı. Filmler arasında genelde iki yıl bekleyen şirket, bu sefer arayı dört yıl kadar uzattı. Ayrıca yapım işi Gene Roddenberry’nin halefi Rick Berman‘a kalmasına rağmen, kadroya “dışarıdan” yazarlar ve bir yönetmen de dahil edildi. Senaryo, Gladyator filminin de yazar ekibinde yer alan ve aynı zamanda sıkı bir Star Trek hayranı olan John Logan tarafından kaleme alındı. Senaryoda Star Trek ile ilk kez tanışacakları rahatsız etmeyecek, ama eski hayranları da avlayacak düzenlemeler yapıldı. Önceki Star Trek filmlerine ve karakterlerine bolca gönderme içermesi de biraz bu yüzdendi. Dümende ise Executive Decision ile tanınan Stuart Baird bulunuyordu.

Tüm bu çabalara karşın Star Trek: Nemesis’in senaryosu oldukça aksak ilerliyor. Film, Romulan Senatosu’ndaki bir isyanla başlıyor. Shinzon (Tom Hardy) adında bir insan, güç kaynaklarını zorla ele geçiriyor ve Federasyon ile barış yapmak istiyormuş gibi davranıyor. Kaptan Jean-Luc Picard‘ın (Patrick Stewart) komutasındaki yıldız gemisi Atılgan, diplomatik bir görevle Romulus gezegenine gönderiliyor. Geminin mürettebatı tanıdık yüzlerden oluşuyor: Deanna Troi (Marina Sirtis) ile evlenen emir subayı Will Riker (Jonathan Frakes), Dr. Beverly Crusher (Gates McFadden), güvenlik subayı Worf (Michael Dorn), başmühendis LaForge (LeVar Burton) ve android komutan Data (Brent Spiner).

Romulus’a ulaştığında, Picard hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını keşfediyor. Shinzon’un kimliği Atılgan’ın mürettebatını şaşırtıyor. Yardımcısı (Ron Perlman)‘ın sahip olduğu telepatik yetenekler sayesinde Romulan Praetor’u, Troi’nin aklına girerek onu kontrolü altına alıyor. Kısa süre sonra aslında barışın istenen en son şey olduğu ortaya çıkıyor ve tabii sonunda da büyük bir uzay savaşı başlıyor. Her zaman olduğu gibi Atılgan’ın kalkanları çöküyor ve warp sürücüsü devre dışı kalıyor. İhtiyacınız olduğunda Scotty nerededir? 15 yıllık aşinalık Stewart, Frakes, Spiner ve diğerlerinin göreceli bir kolaylıkla karakterlerine girip çıkmalarına zemin hazırlıyor. Değişken kişilikleri, her an giyilebilecek eski, konforlu elbiseler gibi. Yaşça yıpranmış olabilirler, ancak yine de formdalar.

Yeni gelenlerse daha az umut verici. Tom Hardy‘nin Shinzon’u, Khan benzeri bir karakter ancak Hardy, Ricardo Montalban’ın maçoluğundan ve karizmasından yoksun. Sonuç, etkisiz bir kötü karakter… Özel efektler birinci sınıf. Romulan başkentinin dış detayından savaştaki gemilere kadar her şey kusursuz görünüyor. Elbette büyük bütçeli bir bilimkurgu filminden daha azının beklenemeyeceği iddia edilebilir. Ancak Star Trek hiçbir zaman görsel efektleri ile öne çıkmış bir külliyat olmadı. Bu yüzden olsa gerek, Star Trek: Nemesis’i önceki filmlerden ayıran tek avantajı görsellik gibi duruyor.

Nemesis ile birlikte, Star Trek’in altın çağının da geçmişte kaldığı açıkça hissediliyor. Fragmanlar ve TV tanıtımları, filmi “The Next Generation Ekibinin Son Yolculuğu” olarak lanse ediyordu ve belki de bu çok doğru bir ifadeydi. Çünkü daima Star Trek’in en güçlü yanı olarak karşımıza çıkan fikir tabanlı hikayeler, artık uzaklarda kalmış gibi görünüyordu. Zaten Star Trek’i gişede karşılığını bulmuş aksiyon odaklı çabalara dönüştürmek, hayranları için kötüye kullanımdan farksız…

Kaynak

Önceki Sonraki

Yazar: Can Kaçan

Asimov ve Stargate hayranı...

İlginizi Çekebilir

picard sezon 3

Üçüncü Sezonuyla Star Trek: Picard

Star Trek, kırk yılı aşkın bir süredir büyük başarı yakalayan The Wrath of Khan‘ın gölgesinde …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et